• Sonuç bulunamadı

4.2. Nitel Verilerin Analizinden Elde Edilen Bulgular ve Yorum

4.2.6. Siyaseti Yapanlar ve Siyaseti Yapanların Özellikleri

Öğrencilere “Siyaseti kimler yapmalı? Siyaseti yapan kişiler hangi özelliklere sahip olmalı?” soruları yöneltilmiştir. Öğrencilerin cevapları, “Kişisel Özellikleri Uygun Olanlar” ve “Siyaset Bilgisi Olanlar” şeklinde iki kategoriye ayrılmıştır. Öğrencilerin cevapları incelendiğinde en çok kategoriyi “Kişisel Özellikleri Uygun Olanlar” konu başlığında belirttikleri görülmektedir.

Tablo 4. 21. Siyaseti Yapan Kişiler ve Özellikleri

Kişilik Özellikleri

Öğrenci Görüşleri f %

• Güven veren kişiler 21 17,35

• Sözünde duranlar 20 16,52

• Herkese eşit davranabilecekler 19 15,70

• Fakirleri anlayanlar 18 14,87

• Çocukları ve gençleri sevenler 17 14,04

• Ülkemizi sevenler 10 8,26

• Lider özellikleri olanlar 7 5,78

• Empati yapanlar 4 3,30 • Ailesi olanlar 3 2,47 • Kavgacı olmayanlar 2 1,65 Toplam 121 100 Siyaset Bilgisi Olanlar

• Üniversitenin siyaset bölümünden mezun olanlar 16 24,24

• Anayasayı ve tüm kanunları bilenler 12 18,18

• Siyasetle ilgili kelimeleri bilenler 9 13,63

• Demokrasi ve adalet kelimelerinin anlamlarını bilenler 9 13,63

• Türkiye’nin dış ülkelerde nasıl temsil edileceğini bilenler 8 12,12

• Türkiye’nin geçmişini bilenler 7 10,60

• Bu ülkenin ihtiyaçlarını bilenler 5 7,57

Toplam 66 100

Tablo 4.21’de yer alan “Siyaseti kimler yapmalı? Siyaseti yapan kişiler hangi özelliklere sahip olmalı?” sorusuna öğrenciler tarafından verilen cevaplar incelendiğinde temelde kişisel özellikleri uygun olanların ve siyaset bilgisi olanların siyasetle uğraşabileceğini ifade etmişlerdir. “Kişisel Özellikleri Uygun Olanlar” alanı 10 kategori ile en fazla görüş bildirilmiş alandır. Bu sonuç, öğrencilere göre kişisel özelliklerin siyasi bilgiden daha öncelikli olarak görüldüğü şeklinde yorumlanabilir. “Kişisel Özellikler” içinde en çok ifade edilen “Güven veren kişiler”, en az ifade edilen “Kavgacı olmayanlar” dır. Bunların yanı sıra sözünde durma, adil olma, fakirleri anlayabilme, çocukları, gençleri, ülkeyi sevme, empati kurabilme ve liderlik gibi toplum için son derece önemli kavramlara dikkat çekmişlerdir. Bu bulgular, öğrencilerin toplumun çıkarlarını gözeten hümanist bakış açılarını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır.

Öğrencilerin siyaseti yapanlarda aradıkları özelliklerden biri güvendir. Güvendikleri siyasetçinin topluma zarar vermeyeceğini, halkın güven duyduğu bir lider karşısında kendilerini daha rahat hissedeceğini ve bu kişinin yaptıklarına da güven duyacağını belirtmişlerdir. Bu bakımdan öğrencilerin güven duygusuyla kendini iyi hissetme duygusunu örtüştürdükleri görülmektedir. Eymen, siyasilerin özelliklerinden güven vermenin üzerinde durmuş ve iyimser, olumlu bir bakış açısı ile siyasilere güven duymanın gerekliliğini belirtmiştir. Eymen, bu konudaki görüşünü şöyle dile getirmiştir:

“Ben birine güvenmeyi önemli buluyorum. Liderler Türkiye’yi yönetiyorlar. Bu liderler güvenilir kişiler olmasa Türkiye iyi yönetilemezdi bence. Anneme babama güvendiğim için onların dediklerini anlamaya ve yapmaya çalışıyorum. Bizi yönetenlere de güvenmezsek onları anlayamayız ki.” Eymen’in siyasetçilere yönelik güven kavramını kullanması diğer çocuklar arasında ayırt edici bir cevap olarak görülebilir. Ayrıca anne ve babasının siyasetle ilgili görüşlerine, tercihlerine de güven duyduğunu ifade etmiştir. Siyasi liderleri ailesiyle özdeşleştirerek onlara güvendiğini söylemesi diğer çocukların eleştirel bakış açıları arasında dikkat çekmektedir. Ailesinin siyaset bilgisine güvendiğini dile getirmesi ailesinin etkisi altında kaldığını düşündürmektedir.

Erdem, siyasilerin seçim öncesi vaatleriyle seçim sonrası yaptıklarının aynı olmadığını ve bu durumun güven problemi yarattığını söylemiştir. Bu konuda şunları söylemiştir:

Seçim dönemlerinde siyasetçiler bir sürü şey yapacağını söylüyorlar. Her siyasetçi zamlardan, annemle babamın maaşlarının kaç para olacağından bahsediyor. Ama seçildikleri zaman bu söylediklerini yapmıyorlar. Akşamları haberleri izlediğimizde doğal gaza ve benzine çok zam geldiğinden bahsediliyor. Zam gelmeyecek denmişti. Biz 5 kişiyiz ve annemle babamın maaşı yetmiyormuş bu yüzden hepimize bisiklet alamıyorlarmış. Seçimlerde bir lider maaşlara çok zam yapılacağını söyleyince sevinmiştim, kardeşlerimle bana bisiklet alınır o zamla diye. Hiç de düşündüğüm gibi olmadı. Bu yüzden siyasetle uğraşanlar yalan söylememeli ve verdikleri sözlerde durmalılar bence.

Erdem, eleştirel bir bakış açısı ile siyasilerin verdikleri sözleri tutmaları gerektiğini vurgulamış ve bu konudaki hayal kırıklığını örneklendirmiştir. Siyasetçilerin çocuklar tarafından “yalan söyleyen insanlar” olarak kodlamasının izleri Erdem’in bu yorumunda da görülmektedir. Erdem’in ekonomik koşullar üzerine yoğunlaşan yorumunda ailesinin sosyo-ekonomik durumunun izleri de açıkça okunmaktadır. Seçim dönemi siyasetçilere duyduğu bir güvenin olduğunu ancak seçim sonrasında yaşananlarla bunun yıkıldığını, bu durumu ise alınamayan bisiklet sonucunda yaşadığı hayal kırıklığı ile dile getirmiştir. Siyasetle ekonomik sıkıntılar arasındaki ilişkiye dikkat çeken Anıl, toplumdaki bu sorunun çözümünü şöyle anlatmıştır:

“Benim sadece babam çalışıyor ve biz evde altı kişiyiz. Babamın kazandığı para hepimize yetmiyor. Mesela sobalı evimiz var, çok et yiyemiyoruz, bir tane topumuz var, ailemizle tatile gidemiyoruz. Siyaset yapan kişiler önce bizim gibi fakirleri anlamalı. Onlar zengin olduğu için fakirleri anlayamıyorlar. Siyasetle uğraşanlar, fakirleri bulup onlara yardım etmeli. Fakirler de mutlu olur ve rahat yaşarsa hırsızlık azalır siyasetle uğraşanlara daha çok güvenilir fakirleri koruduğu için.” Anıl ise ekonomik zorlukların azaltılmasının siyasetçilere olan güveni geliştireceğini düşünmektedir. Anıl ekonomik zorluklarla ilgili kendi hayatından çarpıcı örnekler vermiş ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük kesimin güçlendirilmesinin önemini belirtmiştir. Anıl’in siyaset algısında da ailesinin sosyo-ekonomik konumunun izleri açıkça görülmektedir. Kendini ve ailesini “fakir” olarak adlandıran Anıl, hayatlarında yaşadığı

zorlukları dile getirmiş ve bunlar ortadan kaldırılırsa siyasetçilere duyduğu güvenin artacağını, daha mutlu olacaklarını belirtmiştir. Bunun yanında özellikle sosyo-ekonomik olarak alt sınıflara mensup ailelerin çocuklarında görüldüğü gibi siyasetçileri zengin insanlar olarak kodlamanın Anıl’in fikir dünyasında da yeri olduğunu göstermektedir.

Bazı öğrenciler, özellikle gelir dağılımındaki eşitsizlik konusuna vurgu yapmış ve siyaset yapan insanların eşitlik ve adalet duygusunun yüksek olmasını vurgulamıştır. Öğrenciler eşitlik kavramına gelir dağılımı ve cinsiyet faktörleri açısından değinmişlerdir. Özlem bu konuyla ilgili yorumunu “eşitlik” kavramı çerçevesinde yapmış ve bu konuyla ilgili görüşünü yaşadığı bir olay üzerinden ele almıştır. Özlem yaşadığı sorunu şöyle anlatmıştır:

Kadınlar, erkekler, çocuklar bir de değişik kültürde olan insanlar bu ülkenin insanıdır. Bu insanlara eşit davranılmalı. Siyasetçiler de tüm bu insanlara karşı daha sevgi dolu olmalılar. Babam diyor ki; “Siyasetle uğraşan kişiler bu ülkedeki herkese eşit davranırsa bizim ülkemiz çok mutlu olur ve kavgalar azalır.” Ben de babama katılıyorum çünkü sınıfımızda bir öğretmenimiz birkaç arkadaşımıza bize davrandığı gibi bize davranmıyordu bu yüzden onlar hep bizimle kavga ediyor ya da bize kötü söz söylüyorlardı. Biz de onlara karşılık veriyorduk. Müdür öğretmen, bu öğretmenimizi uyardıktan sonra ise öğretmenimiz hepimize aynı davranmaya, hepimize hediye vermeye ve hepimize aferin demeye başladı. Şimdi sınıfımızdaki kavgalar azaldı.

Ülkede yaşayan herkesin eşit olması gerektiğini düşünen Özlem’in görüşlerinde kendisinin de ifade ettiği gibi ailesinin fikirlerinin payı oldukça yüksektir. Ailesinden aldığı bilgileri kendi hayatında yaşadıklarıyla bağdaştırarak fikrini desteklemiş ve yaşıtlarına göre farklı bir analiz yeteneği göstermiştir. Özlem, siyasilerin kişiler arası eşitliği ön planda tutması gerektiğini babasının konu ile ilgili yaptığı rehberlik ve öğretmen tutumu doğrultusunda ifade etmesi, çocukların deneyimlerine yönelik bilinçli bir bakış açıları olduğunu ve dış dünyayı aktif olarak gözlemlediklerini ortaya koymaktadır.

Benzer biçimde, öğrencilerin toplumda var olan ekonomik eşitsizlik yüzünden kötü koşullarda yaşadığına ve ekonomik eşitsizliğin yanında bu çocukların sevgi eşitsizliğinin sonucunda kötü davranışlara maruz kaldığına dikkat çeken Elif, bu konudaki görüşünü şöyle dile getirmiştir:

Siyasetle uğraşan kişilerde öncelikle çocuk sevgisi olmalıdır. Haberlerde görüyorum çok fazla çocuk kötü durumda yaşıyor. Ben ailemle rahat bir şekilde yaşıyorum fakat benim yaşımda çok fazla çocuk okula gitmek yerine işte çalışıyormuş. Ayrıca annesi babası olmayan çocuklara da kötü davranıyorlarmış. Bu çocuklar büyüdüklerinde yaşadığı yerdeki insanlara kötü davranır.

Elif, kendi hayatıyla empati kurduğu zor durumdaki çocukların hayatını karşılaştırarak onların yaşam şartlarının siyasetçiler tarafından iyileştirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Elif’in kullandığı dil, bu fikrini farklı bir kaynaktan edindiği bilgilerle geliştirdiğini düşündürmektedir. Ayrıca bugün çalıştırılan ve kötü şartlarda yaşayan

çocukların geleceğin suçlularına dönüşeceğine dikkat çekmektedir. Ayrıca Elif, siyasilerin sorumluluklarını çocuk işçiliği ve çocuk hakları açısından ele almıştır. Şöyle ki çocukların nasıl bir hayat yaşadıklarının ileride toplumun nasıl bir hayat yaşayacağının göstergesi olduğunu ifade etmiştir. Cevapları altı kategoriye ayrılan “Siyaset Bilgisi” alanında en yüksek düzeyli cevap “Üniversitenin siyaset bölümünden mezun olanlar”, en düşük düzeyli cevap ise “Bu ülkenin ihtiyaçlarını bilenler” dir. Bu bulgular, öğrencilerin siyaset yapabilmek için üniversite düzeyinde eğitim almanın önemine inandıklarını ifade etmesi açısından önem taşımaktadır. Bu alandaki diğer cevaplarda da anayasa, kanunları bilme, demokrasi, adalet gibi siyasi terminolojiye hâkim olmak, Türkiye’yi dış ülkelerde temsil etmek, Türkiye’nin tarihini ve ihtiyaçlarını bilmek gibi konular vurgulanmıştır.

Zeynep, bir kişinin yapacağı iş hakkında uzman olması gerektiğini belirtmiş ve düşüncelerini yaşadığı olayla benzerlik kurarak şöyle dile getirmiştir:

Mesela doktorsan insan vücuduyla ilgili her şeyi bilirsin. Benim annem doktor ve boğazım ağrıyor dediğimde boğazımda akıntı olduğunu için boğazımın ağrıdığını söylüyor. Ya da bankacıysan bankacılıkla ilgili tüm konuları bilirsin. Siyasetle uğraşıyorsan da anayasayı, kanunu, seçimleri vb. her şeyi bilirsin.

Zeynep, bir işi yapabilmek için o konu hakkında detaylı bilgi sahibi olunması gerektiğini belirterek siyasilerin de siyasetle ilgili tüm terim ve kanunlara hâkim olmaları gerektiğini savunmuştur. Zeynep, siyasetçilerin hâkim olması gereken konuları sıralarken, genellikle yasamayla ilgili kavramlardan bahsetmiştir. Buradan Zeynep’in diğer pek çok çocukta görüldüğü gibi siyaseti hukuksal bir alan olarak gördüğü dikkat çekmektedir.

Eylül de tıpkı Zeynep gibi, siyasetle uğraşan kişilerin alan bilgi olması gerektiğine dikkat çekmiştir ve şöyle demiştir:

Öğretmen olmak için öğretmen okuluna gitmek gerekiyor. Siyasetle uğraşmak için bu işin okuluna gidilmeli ve siyasetle ilgili tüm konular o okulda çok iyi bir şekilde öğrenilmeli. Bu okuldan mezun olduktan sonra siyasetle uğraşmalıdır.

Eylül de öğretmen örneğinden yola çıkarak siyasetçilerin alanında uzmanlaşacakları okullarda eğitim almaları gerektiği yönünde vurgu yapmıştır. Eylül de Zeynep gibi, bir işte ne kadar bilgi sahibi olunursa, o işin nasıl iyi bir şekilde yapılacağına dikkat çekmiştir. “Siyaseti Yapanlar ve Siyaseti Yapanların Özellikleri” konu başlığında örnek olarak sunulan cevaplar incelendiğinde, öğrencilerin hümanist (siyasilere, ailelerine güven duymaları, çocuk haklarını savunmaları) ve eleştirel bir bakış açısında sahip oldukları görülmektedir. Ayrıca çocukların aile ve okul ortamında yaşadıkları örneklerle siyasi

dünya arasında benzerlikler kurabilmeleri, yaşam deneyimlerini siyasetle ilişkilendirebildikleri açısından çarpıcıdır.