• Sonuç bulunamadı

1.1. Prut Savaşı (1711)

1.5.5. Savaşı Bitiren Antlaşmalar

1.5.5.1. Ziştovi Antlaşması (4 Ağustos 1791)

Ekonomik bakımdan zayıf düşen, insan kaynaklarını yitiren ve olası bir İsveç savaşına girmeyi göze alamayan Avusturya, Macaristan’da çıkan ayaklanmaların da tesiriyle savaştan çekildiğini ilan etti606. Avusturya’nın savaştan çekilmesiyle, Osmanlı

Devleti ile barış görüşmeleri başladı. Bu görüşmeler yaklaşık altı ay boyunca devam etti. Tuna Nehri’nin güney taraflarında yer alan önemli bir liman kenti olan Ziştovi’de, 4 Ağustos 1791 tarihinde imzalandı. Antlaşma İngiltere, Hollanda ve barışın yapılmasına arabuluculuk yapan Prusya’nın temsilciliği ve onayı ile gerçekleştirilmiştir. 1526 Mohaç Meydan Muharebesi ile başlayan mücadele sürecine son veren antlaşmanın maddeleri şu şekildedir607:

602 E. Z. Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, c. I, s. 18.

603 A. Büyüktuğrul, Osmanlı Deniz Harp Tarihi, c. 2, s. 298. 604 K. Beydilli, “Küçük Kaynarca’dan Yıkılışa”, s. 70. 605 E. Z. Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, c. I, s. 18-19.

606 V. H. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870, s. 179.

607 U. Kurtaran, Osmanlı Avusturya Diplomatik İlişkileri 1526-1791, s. 270-273; İ. H. Uzunçarşılı,

 Bu antlaşmayla her iki devlet arasında barış süreci başlayacak ve 50 yıl devam edecekti. Savaş sürecinde her iki devlet arasında oluşan bütün düşmanlıklar sona erecek ve bu devletlerden herhangi birine bağlı olan reayadan diğerine geçmiş olanlar affedilecekti.

 Her iki devlet arasında, savaş başlamadan önceki mevcut durum aynen kabul edecek ve daha önce yapılmış olan Belgrad ve sonrasında yapılan diğer antlaşmalar geçerliliğini koruyacaktır.

 Bu savaş sürecinde Avusturya tarafından istila edilen bütün toprak parçaları (Orşova hariç) ve el konulan savaş ağırlıkları Osmanlı Devleti’ne teslim edilecektir.

 Hotin Kalesi, devam eden Osmanlı-Rus savaşı sonuçlanana kadar emaneten Avusturya’da kalacaktır. Savaş bitip barış imzalandıktan sonra Osmanlı’ya teslim edilecektir. Bu süreçte Avusturya, Osmanlı’nın aleyhine hareket etmeyecek ve Rusya’ya herhangi bir yardımda bulunmayacaktı.

 Avusturya, savaş sırasında zapt ettiği bütün esirleri tahliye edecekti. Buna karşılık olarak zindanlarda ve Bosna serkerdelerinin bazılarında bulunan Avusturya’ya bağlı halk ve askerler teslim edilecektir.

 Sınırların asayiş ve güvenliği, her iki devletin sınırlarında görevli vali ve komutanlar tarafından sağlanacaktır.

 Dini hususlarda verilen imtiyazlar ve elçi ağırlamalarında, daha önce yapılmış antlaşma maddelerinin hükümleri esas alınacaktır.

18. yüzyılın sonunda imzalanan bu antlaşma ile Osmanlı-Avusturya arasındaki harpler tamamen sona erdi. Her iki devlet arasında 19. yüzyılda başlayan yakınlaşma, dostluklarını pekiştirecek ve 20. yüzyılın başlarında ittifak kurmalarını sağlayacaktır608.

Zira bu iki devlet, aynı düşman tarafından tehdit edildiklerini açık bir şekilde görmüşlerdir. Balkanlarda Slav ve Ortodoks halk üzerindeki Rus nüfuzu ve burada yaşayan milletlerin milli davalarını Rus yardımı ile başarıya ulaştırma gayretleri, Osmanlı Devleti gibi sınırlarında Slav unsurlara sahip olan Avusturya’yı da tehdit etmekteydi. Rusya’nın Balkanlardaki bu unsurları kullanarak hâkimiyet ve nüfuz sahasını genişletmesinin önlenmesi, Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında siyasi bir kader birliğini meydana getirecektir609.

608 U. Kurtaran, Osmanlı Avusturya Diplomatik İlişkileri 1526-1791, s. 270. 609 K. Beydilli, “Küçük Kaynarca’dan Yıkılışa”, s. 71.

1.5.5.2. Yaş Antlaşması (10 Ocak 1792)

Rus ilerleyişi karşısında barış istemek zorunda kalan Osmanlı Devleti, Ziştovi’den yaklaşık altı ay sonra Rusya ile Yaş Antlaşması’nı imzaladı. Osmanlı-Rus Savaşını resmen bitiren antlaşmanın maddeleri şu şekildedir610:

 Osmanlı Devleti ile Rusya arasında daha önce yapılan antlaşmalar aynen kabul edilecek.

 Özi, Prut ve Dinyester nehirleri arasındaki topraklar hariç, savaşta Rusya tarafından işgal edilen tüm topraklar (Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve diğer yerler ) boşaltılıp, Osmanlı Devleti’ne teslim edilecek.

 Dinyester Nehri, her iki devlet arasında sınır olacaktı.

 Eflak ve Boğdan’a daha önceki antlaşmalarda verilen imtiyazlar güncellenerek devam edecekti.

 Osmanlı Devleti, Rus ticaret gemilerini Tunus ve Cezayir korsanlarına karşı koruyacaktı. Rus gemilerine ve taşıdıkları mallara bir zarar gelmesi durumunda, bütün masraflar Osmanlılar tarafından karşılanacaktır.

 Kafkasya’daki Osmanlı-Rus sınırını Kuban Nehri olacaktır.

 Her iki devlet arasındaki düşmanlık son bulacak, genel af ilan edilecek ve savaş sırasında ele geçirilen esirler mübadele edilecekti.

Kırım’ın Osmanlı topraklarına dahil edilmesi amacıyla başlayan bu savaşın sonucunda, devletin Kırım’a dair bütün ümitleri yok oldu. Osmanlı Devleti’nin sınırları, Buğ Nehri’nden Dinyester Nehri’ne kadar geriye kaydırılarak, Özi ve arazisi elden çıktı. Bu stratejik mevkinin Ruslara geçmesi, 1796 yılında Karadeniz’deki Rus deniz kuvvetinin merkezini oluşturacak Odesa Limanı’nın kurulmasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca Kafkasya’daki Osmanlı sınırları da geriye kaydı611.

1768-1792 sürecindeki savaş döneminde Rusların başarısı, piyade örgütlenmesiyle muharebe meydanında tam yetkiyle donatılan komutanların önderliğinde yatar. Düzenli alaylar, aralıksız yoklamalar ve itaat eden bir ordu başarının diğer sebepleridir612. Osmanlı cephesinde durum oldukça farklıdır. Osmanlı sultanları,

İstanbul’daki sarayda oturarak savaşların seyrini takip etmişlerdir. Aralarında çeşitli

610 E. Z. Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, c. I, s. 20; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. IV/I, s. 591-592; J. W. Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 6, s. 577-578.

611 K. Beydilli, “Küçük Kaynarca’dan Yıkılışa”, s. 72. Rusya’nın Kafkasya’da giriştiği askeri faaliyetler, buna karşın Osmanlı’nın oluşturduğu savunma için bkz.: C. Fedakar, “1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşı Öncesi Kuzey Kafkasların Tahkimi: Anapa Kalesi”, s. 45-49.

husumetler bulunan bazı devlet adamlarının, padişahlara verdikleri bilgiler neticesinde, ordugâhlara hatt-ı hümayunlar gönderilmiştir. Bu bilgiler savaşın gidişatı hakkında hakikati yansıtsa da ordu serdarlığına atanan isimlerin değiştirilmesi hususunda bazen yanıltıcı olabiliyordu. Devlet adamlarının kendi aralarındaki saray rekabeti ne yazık ki bu kritik dönemlerde, devleti biraz daha zayıf duruma düşürmekten başka da bir işe yaramamıştır. Sık sık yapılan aziller ve tayinler göstermiştir ki, savaş meydanlarındaki kötü gidişat isim değiştirmekle hallolunmuyordu. Herşeyden önce, askeri talim ve terbiye görmüş düzenli bir orduya ihtiyaç vardır. Osmanlı-Avusturya/Rusya savaşlarında, Anadolu ve Rumeli’de başıboş gezenlerin orduya alınması neticesinde önü alınamaz disiplinsizlikler başgöstermişti. Düzensiz bir şekilde öne sürülen Osmanlı birlikleri, sayı bakımından düşman ordusundan fazla olmasına rağmen, çoğu zaman başarı elde edilemedi. Zaferlerin elde edilmesinde, sayı üstünlüğünün tek başına yeterli olmayacağı, bu noktada müşahade edilmiştir. Öte yandan başarılı bir askeri harekât planını hazırlayacak ve yürütecek komutanların yok denecek kadar az oluşu (var olanların da hatalı kararlarla görevlerinden alınmaları ya da sınır boylarındaki kalelere atanmaları), hem toprak hem de büyük ölçüde insan kaybına sebep olmuştur. Seferlerin ciddiyetini kavrayamayan, bu nedenle hazırlıklara yeterince ehemmiyet göstermeyen görevliler, yabancı devletlerde menzil sisteminin mükemmeliği ile tanınan Osmanlı Devleti’nin bu sistemini çökertmişlerdi. Osmanlı ordusunu artık korkulacak bir güç olmaktan çıkaran bu ve benzeri durumlar Kırım, Özi, Belgrad gibi stratejik mevkilerin elden çıkmasına ve devletin geri çekilmesine sebebiyet vermiştir.

2. İDARE VE TEŞKİLAT BAKIMINDAN TUNA DONANMASI

Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki varlığının adeta temsili olan Tuna Nehri Donanması, bahriye teşkilatı içerisinde oldukça mühim bir yer işgal etmektedir. Tuna’nın kıyılarında teşekkül eden tersaneleri ve kaptan paşadan hizmetlilere kadar bütün personeli ile bir bütünü oluşturan bu donanma, bulunduğu bölgede kontrolü sağlamıştır.