• Sonuç bulunamadı

Birinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi XIX yüzyılın ikinci yarısında Almanya’nın ve İtalya’nın birliklerini tamamlayarak

ÇANAKKALE CEPHESİ DENİZ HAREKÂTI *

I. Birinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi XIX yüzyılın ikinci yarısında Almanya’nın ve İtalya’nın birliklerini tamamlayarak

Avrupa’da bir siyasi ve ekonomik güç olarak ortaya çıkması, hâkimiyet mücadelesinin kızışmasına yol açmıştır. Çünkü bu döneme kadar dünya siyasetinde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın hakimiyeti söz konusu iken, bundan sonra Almanya ve İtalya da bu mücadelede yer almak isteyecektir. Fransa’yı yendikten sonra Bismark’ın önderliğinde ilerleyen Almanya, dünyanın değişik yerlerindeki sömürge alanları ile ilgilendiği gibi, Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu ve stratejik önemi yüksek olan toprakları ile de ilgilenmeye başlamıştır. Bu amaçla Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler kurmuştur. II. Abdülhamit döneminde İngiltere, Fransa ve Rusya ile değişik sebeplerle yakın iş birliği imkânı bulamayan Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya yanaşması kendi menfaatine idi. Bu nedenle kara ordusunun ıslahı için Alman subaylarına görevler verilmiş ve bazı ekonomik imtiyazlar Almanlara verilmiştir. II. Abdülhamit dönemindeki bu ilişkiler, İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesiyle de artarak devam etmiştir1.

Bu arada XIX. yüzyıl sonlarında ve XX. yüzyıl başlarında Avrupa’da devletler birbirleri ile antlaşmalar imzalayarak, ittifaklar kurmaya başlamıştır. Almanya’nın Avrupa’nın ortasında büyük bir siyasi ve askeri güç olarak ortaya çıkması, İngiltere ile Fransa’nın aralarındaki sorunları bir kenara bırakarak yakınlaşmasına yol açmıştır. Siyasi ve ekonomik menfaatleri zedelenen Rusya’nın da bu oluşuma girmesi ile Üçlü İtilaf grubu meydana gelmiştir. Almanya, bir nevi dünyanın ekonomik ve siyasi imkânlarını aralarında paylaşan bu üç devlete karşı, yanına Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile İtalya’yı alarak karşı çıkmak istemiş, bu şekilde İttifak bloku meydana gelmiştir2.

1914 yılına gelindiğinde Avrupa’daki bu siyasi kamplaşmanın, silahlanma yarışının ve hâkimiyet mücadelesinin bir savaşa neden olacağı belli idi. Bu mücadelenin başlaması için basit bir olayın patlak vermesi yeterli idi. Bu nedenle 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da Avusturya- Macaristan Veliahtı ve eşinin bir Sırplı tarafından öldürülmesi, uzun yıllardır her iki blok

* Bu araştırma daha önce yayınlanmış olan (“Çanakkale Savaşları’nda Deniz Harekâtı”, Çanakkale Tarihi, Haz.

M. Demir, C. IV, İstanbul 2008, s. 2005-2056) adlı çalışmamızın gözden geçirilmiş hâlidir

** Prof. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü,

Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı.

1 Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Türkiye’de Prusya-Alman Askerî Heyetleri 1835-1919, Çev.

Fahri Çeliker, Ankara 1985, s.24-229; Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, Çev. M. Şevki Yazman, İstanbul 1968, s. 14-36; Joseph Pomiankowiski, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü, 1914-1918 I. Dünya Savaşı, Çev. Kemal Turan, İstanbul 1990, s. 35-41.

2 Almanya ve İtalya’nın birliklerini tamamlamaları ve Avrupa’daki bloklaşmalar için bkz; Rifat Uçarol, Siyasi

98

arasında süren sömürge yarışının ve dünya siyaseti üzerindeki hâkimiyet mücadelesinin sıcak bir savaşa dönüşmesini sağlamıştır. Bundan sonraki süreç kendiliğinden gelişecek ve ağustos ayı başlarında Avrupa kendisini büyük bir savaşın içerisinde bulacaktır. 1914 Ağustos ayı başında İttifak bloku içerisinde yer alan Almanya ve Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa ve Rusya ile savaşa girişmiştir. İtalya ise İttifak bloku içerisinde olmasına rağmen silahlı tarafsızlığını ilan etmiştir. Osmanlı Devleti’nin durumu ise belirsizliğini korumakla birlikte yönetimin güçlü siyasi şahsiyeti olan Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın Almanların lehine olan düşüncesi bilinmektedir. Bu nedenle olsa gerek, üst yönetimin daha kesin bir kanaate varmamasına rağmen 2 Ağustos 1914’te Osmanlı Devleti, Almanya ile bir gizli ittifak imzalamıştır. İttifakın bazı önemli maddeleri şu şekildedir;

1- Avusturya- Macaristan ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlık karşısında her iki devlet (Almanya ve Osmanlı Devleti) tarafsız kalacaktır.

2- Rusya’nın fiili askeri tedbirlere başvurarak Almanya için Avusturya’ya saldırması durumunda, bu durum Türkiye için de geçerli olacaktır. Yani Almanya, Rusya ile savaşa girerse Türkiye de Almanya’nın yanında yer alacaktır.

3- Türkiye savaşa girerse Alman Askeri Islah Heyeti, Türkiye’nin emrinde olacaktır. Bu heyet, ordunun sevk ve idaresinde etkili olacaktır.

4- Osmanlı Devleti tehdide uğrarsa Almanya, kendisine silahla yardım edecektir3. Bu gizli antlaşmanın içeriğini sadece Sadrazam Said Halim, Enver ve Talat Paşalarla birlikte Meclis Başkanı Halil (Menteşe) Bey bilmektedir. Aslında Almanlar bu anlaşma ile Osmanlı Devleti’ni adım adım savaşa sokmak istemişler, bu yöndeki faaliyetlerini sonraki günlerde de yoğunlaştırmışlardır. Çünkü antlaşmanın 2. maddesi, Almanya’nın Rusya ile bir savaşa girişmesi karşısında Osmanlı Devleti’nin de savaşa girmesini mümkün kılmakta idi. Halbuki Almanya antlaşmadan bir gün önce (1 Ağustos 1914) Rusya’ya savaş açmıştı4. Bu önemli husus Türk heyetinden gizlenmiş ve 2. madde antlaşmada bu haliyle yer almıştır. Bu antlaşmaya rağmen Osmanlı Devleti, hemen Almanya’nın yanında, İttifak bloku içerisinde savaşa girmemiştir.

Bu arada beklenmedik bir gelişme yaşanmıştır. Osmanlı Devleti’nin daha önceki yıllarda İngiltere’ye sipariş ettiği Sultan Osman I ve Reşadiye gemileri, bitmiş olmasına rağmen 3 Ağustos 1914’te, teslim almaya giden Rauf Bey başkanlığındaki Osmanlı Heyeti’ne Churchill tarafından verilmemiştir5. Bu olay Osmanlı Heyeti’nde ve kamuoyunda büyük hayal kırıklığına yol açmıştır. Bu olumsuz durumu iyi değerlendiren Almanya olmuştur. Çünkü Osmanlı donanması diğer ülkelere göre zayıf olduğu için bu iki gemiye şiddetle ihtiyacı vardı. Ancak, İngilizlerin bu olumsuz tavrı dolayısıyla bu mümkün olmayacaktır. O nedenle Almanlar,

3 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), C. IX, Ankara 1999,

s. 381; R. Uçarol, s. 466-467.

4 Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, C. I, İstanbul 1999, s. 281.

5 Alan Moorehead, Gelibolu, (Çev. Ali Cevat Akkoyunlu), İstanbul 2002, s. 20; Fahri Çoker, Bahriyemizin Yakın

Tarihinden Kesitler, Ankara 1994, s. 158-159; Dretnot Ateşi ve Osmanlı Devleti, Reşadiye ve Sultan Osman Savaş Gemilerinin Öyküsü, Haz. Serhat Güvenç, İstanbul 2005, s. 3.

99

donanmanın ihtiyacı olan gemiler için yardıma hazır olduklarını göstermişlerdir. Bunun için de bir plan yapmışlardır. Aslında Goeben ve Breslau, Akdeniz’de İngiliz gemilerinden kaçmakta ve sığınabilecekleri bir yer aramaktadır. Bu iki geminin sığınabilecekleri en iyi yer de Çanakkale Boğazı’dır. Amiral Souchon, Berlin’e İngiliz donanmasına yakalanmamak için nereye gidebileceğini sorduğunda ‘Çanakkale’ cevabını almıştır. Goeben ve Breslau, İngilizlerin Birinci Kruvazör Filosu’nu atlatarak 10 Ağustos 1914’te Osmanlı Başkomutanlığı’nın izniyle Çanakkale Boğazı’na giriş yapmıştır6. Aslında bu tarihte Osmanlı Devleti hâlâ tarafsızdır ve gemilerin Marmara’ya geçişine izin vermemelidir. Fakat artan Alman baskısı karşısında bu iki gemiye Marmara’ya geçiş izni verilmiş ve takip eden İngiliz gemilerinin boğaza girmeleri engellenmiştir. İngiltere bu durumu protesto etmiştir. Çünkü yapılan tarafsızlık ilkesine uymamaktadır. O yüzden Osmanlı tarafı bu iki gemiyi satın aldığını belirtmiş ve isimlerini Yavuz ve Midilli olarak değiştirmiş, asker ve subaylarına da Türk denizci kıyafeti giydirmiştir7. Bu şekilde Türk donanması her ne kadar komutanı ve askerleri Alman olsa da iki önemli savaş gemisine sahip olmuştur. Bir süre sonra Amiral Souchon, deniz kuvvetlerinde önemli bir makama getirilerek Yavuz ve Midilli ile birlikte, yanında diğer gemiler de olduğu halde, Marmara’ya geçerek tatbikat yapmaya başlamıştır.

11 Ağustos’ta İngiliz kruvazörleri Goeben ve Breslau’un ardından Çanakkale Boğazı önlerine gelmiştir. Sonraki günlerde Boğaz’ın önündeki İngiliz gemilerinin sayısı artış göstermiştir. 23 Ağustos’ta Gökçeada ve Bozcaada civarında bulunan ve Boğaz’ı gözetleyen8 İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin toplam sayısı 14’e ulaşmıştır.

9 Eylül’de Osmanlı donanmasında danışman olan Tümamiral Arthur Limpus’la birlikte İngiliz Deniz Heyeti de İstanbul’dan ayrılmıştır9. Bu arada İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Goben ve Breslau savaş gemilerini satın almasının hukuki geçerliliğinin olmadığını ileri sürerek 27 Eylül’de Çanakkale Boğazı’nı ablukaya almıştır10. Boğaz girişindeki İngiliz gemilerinin bir Türk torpidobotunun çıkışına izin vermemesi üzerine Osmanlı yetkilileri, aynı gün Çanakkale Boğazı’nın diğer ülke gemilerine kapatıldığını ilan etmişlerdir11.

6 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, (Haziran 1914 – 25 Nisan 1915), C. V, I.

Kitap, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Harp Tarihi Yayınları, Ankara 1993, s. 91-92; Nazmi, (Deniz Mayınları Grup Komutanı Binbaşı), Çanakkale Deniz Savaşları Günlüğü (1914-1922), Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı, İzmir, 2004, s. 16; Ahmet Mehmetefendioğlu-Ozan Arslan, “Fransız Arşiv Belgelerine göre Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında Çanakkale Boğazı Önlerinde Goeben ve Breslau”, Çanakkale, Savaşı ve Tarihi, I, İstanbul 2006, s. 31; Erol Mütercimler, Destanlaşan Gemiler, Hamidiye, Yavuz, Nusrat, Alemdar, İstanbul 1987, s. 106-108; Ahmet Altıntaş-Zeynep Altıntaş (Yay. Haz.), Çanakkale’de Bahriyelilerimiz (Muharriri: Emil Vedel), ÇOMÜ, Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi Yay., Çanakkale, 1997, s. 6; Emrullah Nutku, Çanakkale’nin Şanlı Tarihine Bir Bakış, b.y. yok, [1975], s. 15; Matti E.Makela, Yavuz (Goeben)’un İzinde, Çev. Namık Kemal Ebiz, İstanbul 2006, s. 56-58.

7 Joseph Pomiankowiski, s. 67. 8 Hatemi, s. 284.

9 Nigel Steel-Peter Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, Türkçesi: Mehmet Harmancı, Yeni Binyıl, [İstanbul], b. t.

yok, s. 4; Alan Moorehead, s. 23.

10 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/I, s. 51.

11 Joseph Pomiankowiski, s. 72. Çakmak, 28 Eylül’de günlüğüne şu ifadeleri yazar: “Çanakkale Boğazı’nın seddi

100

Boğazların yabancı devlet gemilerine kapatılması, İtilaf tarafında yer alan Rusya’yı çok etkilemiştir. Çünkü ekonomik yönden kötü durumda olan Rusya’nın dış ülkelere ürün satması ve gelir elde etmesi gerekiyordu. Boğazlar kapatıldığında Karadeniz’de yüzlerce gemi, içlerinde binlerce ton hububatla mahsur kalmıştı. Bu durum Rus ekonomisine büyük zarar vermiştir.

Osmanlı Donanması Birinci Komutanlığı’na getirilen Amiral Souchon, Marmara’da bir süre tatbikat yaptıktan sonra Enver ve Cemal Paşalara başvurarak, daha geniş manevra alanı için Karadeniz’e çıkmak istediğini belirtmiştir. Enver Paşa, Souchon’un bu isteğini bir süre geri çevirmiş, ancak Ekim ayı sonlarında izin vermek durumunda kalmıştır. Amiral Souchon, Osmanlı yetkili makamlarının izniyle, donanmanın başında 27 Ekim’de Karadeniz’e çıkmıştır12. Sözde talim yapmak için 11 parçadan oluşan (Yavuz ve Midilli dâhil) donanmanın başında Karadeniz’e geçen Souchon, 29/30 Ekim gecesi Rus limanlarını ve limanlarda bulunan savaş gemilerini bombardıman etmiştir. Odessa, Sivastopol ve Novorosiski’in bombalanması sonucunda bazı kruvazörler ve 15 askeri nakliye gemisi batırılmıştır13. Bu bombalama hadisesi Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na girmesini sağlayacak ve savaşın sonunda fiilen ortadan kalkmasına sebep olacaktır. Bu olay devletin geleceğini belirleyen önemli bir olay olmuştur.

Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 31 Ekim’de Rusya’ya bir nota vererek, özür dilemiş ve çatışmaya Rus filosunun sebep olduğu belirtilerek, hükümetin tarafsızlığını devam ettirmek istediğini, bu amaçla donanmasını geri çektiğini belirtmiştir. Ancak, Rusya 1 Kasım’da verdiği cevabi notada, çatışmaya Rus savaş gemilerinin sebep olduğu şeklindeki iddiayı reddetmekte, savaşın fiilen başlamış olduğunu ve görüşmelere başlamak için ordudaki Almanların 24 saat içerisinde gönderilmesinin gerektiğini belirtmiştir. Osmanlı Devleti, bu istenilen hususları yerine getirmeyerek, Almanya’nın yanında yer aldığını gösterdi. Bunun üzerine Rus elçisi İstanbul’dan ayrıldı ve iki ülke arasında siyasi ilişkiler kesilmiş oldu. 1 Kasım’da Ruslar, Kafkas sınırında harekete geçtiler. Ertesi gün de Çar II. Nikola yayınladığı bildiride, Türklere karşı savaşın başlamış olduğunu, Karadeniz kıyılarında atalarının vasiyeti olan Rus emellerini gerçekleştireceğini belirtmiştir14. Bu şekilde 2 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti, Rusya ile savaşa girişmiş oldu. Ardından da İngiltere ve Fransa ile siyasî ilişkiler kesildi. 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti15. Bunun üzerine Hükümet yetkililerinin görüşünü Ayan ve Mebuslar Meclisi’nin onaylamasıyla Osmanlı Devleti de 11 Kasım 1914’te İtilaf Devletleri’ne savaş ilan etti16.

12 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, 1914-1918 Genel Savaşı, C. III-I, Ankara 1991, s. 235; Emrullah

Nutku, s. 17; Tevfik İnci, “Yavuz ve Midilli Kruvazörünü Nasıl Aldık ve Birinci Dünya Harbi’ne Nasıl Girdik”, Türk Deniz Tarihi, (Der.) Sadullah Tezcan), Ankara, 2005, s. 446.

13 Liman von Sanders, s. 47-48; Hatemi, s. 293.

14 I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’u ele geçirebilmek için yapılan Rus planları hakkında geniş bilgi için bkz;

Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, Çanakkale Vuruşmaları ve Onların Tepki ve Sonuçları, C. III, K.II, Ankara 1991, s. 44-50.

15 Steel ve Hart, s. 5; Karal, s. 398.

16 Enver Ziya Karal, s. 394-399. Steel ve Hart ise 31 Ekim’de İtilaf Devletleri’ne savaş açıldığını ileri sürmektedir.

101 II. İtilaf Devletleri’nin Boğaz’a İlk Saldırısı

Ağustos ayından beri Çanakkale Boğazı’nın çıkışında bekleyen ve boğazı ablukaya alan İtilaf Devletleri donanması, 3 Kasım 1914 tarihinde ilk defa boğazın girişindeki tabyaları bombardıman etti17. Aslında İngiltere, daha Osmanlı Devleti’ne resmen savaşa ilan etmemişti. Sadece Kafkas Cephesi’nde Ruslarla çatışma başlamış, savaş ilan edilmişti. İngiltere’nin yanı sıra Fransa ile de henüz savaş hali söz konusu değildi. Ancak İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı donanmasının Karadeniz’de Rusya’ya vermiş olduğu zarar üzerine bu hareketleriyle bir mukabelede bulunmak istemişti.

3 Kasım sabahı 18 savaş gemisinden meydana gelen İtilaf donanması, erken saatlerde Boğaz girişine yaklaşmıştır. Donanmanın sadece dört gemisi saat 06.55’ten itibaren18 giriş tabyalarını, yaklaşık 15.000 yarda (13,716,00 m.) uzaklıktan bombardımana başlamıştır. İki İngiliz gemisi Seddülbahir ve Ertuğrul Tabyalarını bombalarken, iki Fransız gemisi de Kumkale ve Orhaniye Tabyaları’nı 60 mermi kullanarak bombalamıştır. 17 dakika süren bu saldırıya karşı Osmanlı topçuları da mukabelede bulunmuştur19. Saldırı esnasında Seddülbahir Tabyası’nın cephaneliğine bir merminin isabet etmesi sonucunda büyük bir patlama meydana gelmiş ve bazı subaylarla beraber birçok asker de şehit olmuştur. Türk bataryalarının toplam kaybı 5 şehit, 2 yaralı toplam 7 subay; 66 şehit ve 19 yaralı olmak üzere toplam 85 er idi20. Çanakkale Cephesi’nde Türk tarafının vermiş olduğu ilk kayıplar bunlardır. Bu saldırıdan sonra Türk tarafı boğazın güvenliğin sağlamak için büyük bir hazırlığa girişmiştir. Tabyalarda bazı değişiklikler yapılmış, Edirne, İstanbul ve eski savaş gemilerinden toplar sökülerek Boğaz’a yerleştirilmiştir. Bu bombardıman esnasında zarar gören dış tabyalar tamir edilmiş, kısa menzilli topların bir kısmı iç tabyalara yerleştirilmiş ve mayın hatları çoğaltılmıştır21.

3 Kasım’dan sonra Müttefiklerin Türk tarafına zarar verdiği bir başka olay Boğaz içerisinde gerçekleşmiştir. 13 Aralık 1914’te Yüzbaşı Norman Holbrooke komutasındaki B-11

17 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/I, s. 99; Aziz Kaylan (Der.,), Çanakkale İçinde Vurdular Beni, Tercüman Binbir

Temel Eser, [İstanbul], b. t. yok., s. 53; Ahmet Altıntaş-Zeynep Altıntaş, s. 8.

18 Emin Ali, “Çanakkale’ye Düşman Donanmasının Hücumları 5 Mart 1331”, Yeni Mecmua, (Özel Sayı), Neşre

Haz. Abdurrahman Güzel, AÇASAM Yay., Çanakkale 1996, s. 10.

19 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/I, s. 99-100. Kal’a-i Sultaniye Mutasarrıflığı’ndan Dahiliye Nezareti’ne 21

Teşrin-i Evvel 1330 (3 Kasım 1914)’da gönderilen şifre, BOA, DH.EUM, 3. Şb, 2/48’den nakleden Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri – I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yay., No: 71, Ankara 2005, s. 9-10. Mutasarrıfın gönderdiği şifrede “..mukabele olunarak on dakika kadar devamdan sonra hamd olsun şâyân-ı ehemmiyet hiç bir hâl vukû’ bulmaksızın gemilerin uzaklaştığı...” ifadesinin yer alması dikkat çekici bir noktadır.

20 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/I, s. 100. Bu bombardıman esnasında Seddülbahir Tabyası’nda görevli bulunan

Şemsettin Çamoğlu, eserinde saldırıdaki kayıplarla ilgili olarak şu hususları kaydetmektedir: “Bu harpte Seddülbahir istihkâmında bulunan 10 subaydan beşi (Batarya kumandanlarından Yüzbaşı Şevki, Üsteğmen Cevdet ve takım subaylarından Hasan Pala, Kemal, Eşref Beyler) şehit düşmüş, ikisi yaralanmış, 300’den fazla erlerden 75’i şehit düşmüş, 20’si yaralanmıştı. Seddülbahir’de şehit düşen subay ve erlerin tam olarak cesetlerine rastlanmamıştı. Cephanenin havaya uçmasıyla beraber bu mübarek ve aziz şehitler parça parça olmuşlar, Tanrı’nın rahmetine, Peygamberin şefaatına kavuşmuşlardı). Bkz; Ş. Çamoğlu, Çanakkale Boğazı ve Savaşları, İstanbul 1962, s. 87; Şemsettin Çamoğlu, 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi, Çanakkale 1953, s. 17; Nazmi, Çanakkale Deniz Savaşları Günlüğü, s. 21.

102

denizaltısı Çanakkale Boğazı’ndan içeriye girmiştir. Şafak vakti projektörlerin söndürülmesinden faydalanarak mayın hatlarının arasından geçmiştir. Sarı Sığlar Koyu’nda demirlemiş olan Mesudiye zırhlısını 550 metreden torpilleyerek batırmıştır22.