• Sonuç bulunamadı

Çanakkale’de Türk Askeri ve Mustafa Kemal

Çanakkale Savaşları’nın olumlu neticeleri arasında ise Mustafa Kemal Paşayı Türk ve dünya kamuoyuna tanıtması ve daha sonra gerçekleşecek Türk İstiklal harbine moral destek sağlamasını sayabiliriz. Yine bu savaş ile Türk askerinin gerçek kimliği ortaya konmuştur. Balkan savaşlarında uğranılan yenilgilerle prestiji son derecede sarsılan Türk ordusu, eğitiminin eksik olduğu gece savaşlarına ve taarruzlara sürülerek önemli kayıplar vermişse de Çanakkale cephesinde gerek kara ve gerekse deniz savaşlarında insan havsalasının almakta zorlanacağı bir performans göstererek kendinden sayıca ve askeri donanımca kat be kat üstün rakipleri karşısında kelimenin tam manasıyla destan yazmıştır. Anadolu’nun ebedi Türk yurdu

54 Atatürk ile İlgili Arşiv Belgeleri, Ankara 1982, s. 7-11.

55 Çanakkale savaşlarında tarafların kayıpları için kesin olmamakla beraber 200 ila 250 bin arası rakamlar

verilmektedir. Türk tarafı için 211 bin toplam zayiata mukabil Müttefiklerin 250 bin civarında bir kayba uğradığı yolundaki tahminler için bkz. Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Çanakkale Cephesi Harekâtı V/3, s. 499; Türk kaybının biraz daha az, yaklaşık 160 bin (şehit yaralı, tutsak ve kayıp olarak) civarında gösteren bir diğer kaynak M. Larşer, Büyük Harpte Türk Harbi II, İstanbul 1928, s. 137.

56 Kesin rakamlar olmamakla birlikte 100 binden fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve yetişmiş okur yazar

41

olduğunun tapusunu kanla almışlardır Aynı cephenin dünyaya tanıttığı büyük komutan Mustafa Kemal (Atatürk)’in Arıburnu’nda Bombasırtı muharebelerini anlattığı şu satırlar Çanakkale cephesinin ve Türk askerinin durumunu çok açık bir şekilde anlatmaya kâfidir: “Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat, ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül ile biliyor musunuz?... Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok... Okumak bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve Cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. İşte bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur”57.

Askerin manevi gücüne bir örnek olarak Arıburnu’nda şehit düşen Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa’nın üzerinde bulunan bir destandan birkaç kıta aktarırsak sanırım galip geleceğine olan inancı daha net görebileceğiz.

Çanakkale’yi siz sandınız boştur, Davulun sesi de uzaktan hoştur, Saptığınız bu yol bir dik yokuştur, Bugün bizden vatan razı olacak, Nefer şehit, ordu gazi olacak. Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler? İstanbul’u alacak bir er,

Var mıdır dünyada, nerede o asker? Bugün vatan bizden razı olacak Nefer şehit, ordu gazi olacak58.

Savaşın kazanılmasında son derece önemli bir diğer etken de askerin komutanına olan bağlılığı ve inancı olmuştur. Kendisine ölmeyi emreden komutan, daha üst bir göreve giderken askerine başarının sahibinin kendisi olduğunu hissettirerek ayrılmak samimiyetini de göstermiştir. “Anafartalar Grubu kumandanlığını deruhte etmek üzere şimdi hareket ediyorum. 27. Alay kumandanı Şefik Bey, fırka kumandanlık vekâletine tayin edilmiştir. Bugüne kadar bana, gayret ve fedakârlığınızla kazandırdığınız muvaffakiyeti, iş bu yeni deruhte ettiğim vazifede dahi bana olan muhabbet ve itimadınızla itmam edeceğime büyük itminan ile sizinle veda ediyorum”59. Aynı komutan durum değerlendirmesine şöyle devam etmektedir: “Bütün vesait-i muharebe ile suret-i mükemmelede mücehhez ve büyük bir inat ve azim ile Arıburnu sahillerine ayak basan düşmanımız yine o sahil kenarında kalmağa mecbur olmuştur. Binaenaleyh bütün zabitan ve askerimiz, hissiyat-ı vatanperverane ve diniyeleriyle şecaat-i

57 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, (yayınlayan Uluğ İğdemir), Ankara 1990, s. 25. 58 Genelkurmay Başkanlığı, 1915 Çanakkale’de Türk Harbi, s. 48’den naklen Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi

IX. Cilt, Ankara 1996, s. 475.

42

mahsusa-i milliyeleri ve böyle kuvvetli bir düşmana karşı Darülhilafe ve saltanat kapılarını muhafaza ederek şayan-ı iftihar bir mevki-i bülend ihraz eylediler. Kumanda eylediğim bilumum kıtaat zabitan ve efradını yegân yegân takdir ederim. Bu maksad-ı ulvi uğrunda kahramane bir surette feda-yi can eden mukaddes şühedamızı amik ve ebedi bir hiss-i hürmet ve tazim ile yad ve ervah-ı mukaddeselerine fatihalar ithaf ile şefaatlerinden istimdat ederim. Bilhassa Arıburnu muzafferiyetinin ilk ve metin temel taşı olan 57. Alayın safiyet-i kalbiye ve salabet-i diniyesiyle mümtaz kumandanı kaymakam şehit Avni Bey’i ve en ateşli zamanlarda emirlerimi, aldığı cerihalara da ehemmiyet vermeyerek istediğim mahallere nakletmek suretiyle pek mühim zamanlarda kıymetli muavenetlerini gördüğüm yaverim şehit Mülazım Kazım Efendiyi hürmet-i mahsusa ile tezkar ederim60“.

Mustafa Kemal, bundan sonra fırka kurmay başkanından başlayarak, komutası altındaki alay komutanları, fırka baş doktoru ve diğer doktorları, bölük komutanları, fırka iaşe reisine varıncaya kadar her birimin vazifesini büyük bir fedakârlık ve sorumluluk duygusu ile yaptığını belirtmeyi bir vazife olarak görüyor ve rapor ediyor.

Mustafa Kemal, ekip arkadaşlarının; emir ve kumandası altındaki askerin yiyecek içecek işlerinin yanı sıra sağlıklarının korunması ile de ayrıca ve ehemmiyetle meşgul olmuştur. Arıburnu muharebeleri raporu şöyle devam etmektedir: “Efrada bilhassa sıcak yemek yedirilmek hususuna pek ziyade ehemmiyet verilmiş ve yalnız düşmana pek ziyade olan kurbiyetten mütevellit müşkülâttan sarfınazar, bu müddet zarfında müteaddit ve kanlı muharebelerin devamı ve bu sırada birçok buhranlı anların zuhuru hasebiyle vukuu tabii olan daha büyük müşkülât içinde dahi iaşemiz hiçbir sekteye uğramayarak asker suret-i mükemmele ve muntazamada iaşe olunmuştur”. Mustafa Kemal’in “bizzat” meşgul olduğu bu meseledeki başarısı “ordunun Çanakkale’deki başarısını tebrik edip “milletin minnettarlığını kendilerine tebliğ etmek üzere” Meclisçe gönderilen “Âyan ve Mebusandan mürekkep on sekiz kişilik heyetten Kütahya mebusu Abdullah Azmi Bey tarafından da 16 Kasım 1915 tarihli Meclis oturumunda dile getirilmiştir61. Kütahya milletvekilinin dikkatini çeken ve meclis üyeleriyle paylaştığı bir diğer husus kendilerini Anafartalar karargâhına davet eden Mustafa Kemal Bey’in vazifesindeki dikkattir. Gelen mebusları siperlere sokmayarak tarassut mevkii yanında bir tepeye çıkararak düşman gemilerini göstermiş ve harp durumu hakkında bilgi vermiştir. “Bu kadar mühim meşguliyetleri arasında bize vermiş oldukları ziyafette saha-i harbin haritasını tab ettirmiş ve herkesin isimlerini yazdırarak tevzi eylemişlerdi. Bu harikalar (Haritaları olmalı) tabaklarımızın üzerinde bulmuştuk”. Haritayı meclise takdim etmek üzere kendilerine verdiğini anlatan mebusu asıl şaşırtan şey ise bunun bu kadar kısa süre içinde (24 saat içinde 18 harita) hazırlanmış olması idi.

Diğer taraftan “gerek askerin iaşesi gerek Çanakkale’nin gayri kabili mürur olması hakkındaki kanaatimize bir şey ilave etmek istemem” diyen Abdullah Azmi Bey,

60 Aynı eser, s.188.

61 Abdullah Azmi Bey, “ilk hatta kadar bütün neferâta çay ve çorba gibi sıcak yemekler tevzi olunduğunu neferât

kendileri söylediler” demektedir. Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, (MMZC) Devre. 3, İçtima senesi 2, C. 1, Ankara 1991, s. 48.

43

“kumandanların vazifelerine ihtimamlarından ve askerlere karşı olan takayyüdatlarından dolayı kendilerine Meclisçe beyan-ı teşekkür edilmesini teklif” ediyordu62.

Sakarya Meydan Muharebesinden sonra Meclisin kendisine Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi vermesinden sonra 20 Eylül 1921 tarihiyle “Neferlere” hitaben yayınladığı mesajda “…Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz; daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir, her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi pâk kalbinle düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bildim. … Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkımda yeni bir rütbe ve gazi unvanıyla tecelli eden iltifat ve teveccühü doğrudan doğruya size râcidir…. Sizin kahramanlığınızla sizin gösterdiğiniz nihayetsiz fedakârlıklar pahasına kazanılan büyük muzafferiyetin millet tarafından takdirine delalet eden bu unvanı ve rütbeyi ancak size izafe ederek, bütün askerlik hayatımın en büyük sermaye-i iftiharı olarak taşıyacağım…”63

Askerinin inancına mukabil muvaffakiyetin ancak bir takım işi olduğunu bilen yöneticiler vasıtasıyla başarının geleceğinin en canlı ve belki de dünyanın en pahalı kanıtı bu mücadeledir. Aynı anlayış Emperyalist güçlerin çıkarları için savaşan askerlerin Türk topraklarında kendi evlatlarıyla koyun koyuna, huzur içinde yattığını, onları da kendi evlatları gibi muhafaza edeceklerini söyleyecek kadar insanlık sevgisi ile de dolu bir çağdaşlık numunesi olmuştur.