• Sonuç bulunamadı

Sınır Bölgelerinde Etkileşim Biçimleri

Martinez, The Dinamic of Border İnteraction:New Approaches to Border Analysis, (2002) adlı makalesinde sınır bölgelerindeki etkileşim koşullarının devletlerin politik ilişkileri, gelişme düzeyleri, etnik, kültürel ve dilsel özelliklerine bağlı olarak çeşitlilik gösterdiğine işaret eder. Ancak, bu çeşitliliğe ya da heteronjenliğe rağmen hepsinde ortak olan bazı özellikler dolayısıyla bir genelleme yapmak ve sınırdaki etkileşimleri sınıflandırmak mümkündür (Martinez, 2002: 1).

Martinez, sınır ötesi hareketleri ve onları üreten güçleri tayin etmek için sınır bölgelerinin sınıflandırılması gerektiğini belirterek sınır bölgelerindeki etkileşimin başlıca dört modelle ele alınabileceğini ileri sürer: yabancılaştırılmış sınır bölgeleri (alienated borderlands), bir arada varolan sınır bölgeleri (co-existent borderlands), birbirine bağlı olan sınır bölgeleri (interdependent borderlands) ve bütünleştirilmiş sınır bölgeleri (integrated borderlands) (2002: 1-2).

Yabancılaştırılmış sınır bölgeleri, sınırda karşılıklı olarak günlük ve rutin geçişlerin, aşırı derecede elverişsiz olmasından dolayı mümkün olmadığı bir sınır durumunu ifade eder. “Savaş, siyasi münakaşa, şiddetli milliyetçilik, ideolojik husumet, dini düşmanlık, kültürel farklılık ve etnik rekabet” sınırdaki bu yabancılaşmanın temel nedenleridir. Uluslararası çatışmalar hem askerileşmenin hem de sınır geçişleri üzerinde katı bir kontrolün kurulmasına neden olur. Martinez yabancılaştırılmış sınır bölgesi modelinde uluslararası ticaretin ve insani ilişkilerin mümkün olmadığını ifade ederek bu modele onbeşinci ve onaltıncı yüzyıllardaki İskoçya-İngiliz sınırı, ondokuzuncu yüzyıldaki ABD-Meksika sınırını ve 1990’ların başında Balkanlar, Doğu Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Afrika sınır bölgelerini örnek gösterir. Türkiye-Ermenistan sınırının yabancılaştırılmış sınır bölgelerine verilecek en güzel örneklerden biri olduğunu söyleyebiliriz.17

17

Ayman’ın da belirttiği üzere Türkiye-Ermenistan arasındaki karşılıklı düşmanlık çok açık bir şekilde Kars’ta dışa vurulur. “…bir kısır döngü gibi düşmanlık beslendikçe belirsizlik, bununla ilgili korku beslendikçe düşmanlık da beslenir. Bir tarafın “aslında Kars benimdir”, diğer tarafın “Kars’ı senin zulmünden biz kurtardık burası bizim” temelli” (2006: 183) milliyetçi söylemleri hem sınırın gittikçe sertleşmesine neden olmakta hem de söz konusu ülkelerin insanlarının birbirlerine karşı

Bir arada varolan sınır bölgeleri, komşu devletlerin, aralarında olan ihtilafları yönetilebilir bir seviyeye çekmelerini ya da asgari sınır dengesinin hüküm sürdüğü ve sorunların bir dereceye kadar çözülmesini ifade eder. Bu sınır bölgesi modelinde istikrar kesintilidir. Taraflar arasındaki etkileşim kısıtlanmış olduğundan sınır kısmen açıktır. Ülkelerin her birinde ikamet eden insanların diğerindekilerle ilişkisi tesadüfüdür ya da birbirlerine karşı kayıtsızdırlar. Fakat sınırın her iki tarafında ikamet edenler birbirleriyle yakın bir ilişki içindedirler. Ülkemizin güneydoğu sınırında ikamet eden insanların karşı taraftakilerle ilişkileri bu özelliktedir.

Martinez yukarıda özetlediğimiz özelliklerin karakterize ettiği sınır bölgesi modeline İsrail-Ürdün, Ekvador-Peru ve diğerlerini örnek gösterir. Ancak bunun örneklerini çok uzakta aramamıza gerek yok zira son 5–10 yıl öncesine kadar Türkiye’nin neredeyse bütün komşularıyla –özellikle Irak, İran ve Suriye ile- olan sınır ilişkilerini belki de en iyi bu model açıklamaktadır.

Birbirine bağlı olan sınır bölgeleri, bir ülkenin bir sınır bölgesinin komşu ülkenin sınır bölgesiyle sembiyotik bir ilişki içinde olması durumunu ifade eder. Böylesine karşılıklı bir ilişki, istikrarlı bir uluslararası ilişkiler politikası ile sınırın her iki tarafında ikamet edenlere, (sınır insanları) emek, pazar ve yabancı sermayeye bağlı olan büyümeyi ve gelişmeyi teşvik eden elverişli bir ekonomik ortamın sağlanmasına bağlıdır. Karşılıklı iktisadi bağlılık sınır insanlarına (borderlanders) sınırın karşı tarafıyla sosyal ilişkiler kurmak için birçok fırsat tanır. Bir başka ifadeyle sınır insanları hem dostça hem de işbirliğine yönelik ilişkiler sürdürürler. Dolayısıyla bu çift uluslu (binational) ekonomik sistem, çift uluslu bir sosyal ve kültürel sembiyotik sistemin doğmasıyla üretilir. Fakat Martinez sınır bölgesindeki bu karşılıklı bağlılığın ülkelerin çıkarlarına bağlı olarak her zaman istikrarlı yapısını sürdüremeyeceğini de ekler.

Bütünleştirilmiş sınır bölgeleri, komşu devletlerin sınırdaki ticaret ve insan akışını engelleyen tüm politik sorunları ortadan kaldırdıkları bir aşamadır. Birbirine

düşmanca tavırlarının dozunu arttırmaktadır. Sonuçta fiziksel ve zihinsel sınırlar gittikçe birbirini besleyip kalınlaştırmaktadır.

entegre olmuş bu sınır bölgesi tipinde sınırda ikamet edenler hiçbir kısıtlamayla karşılaşmadan sınırın diğer tarafına -iş, emek, sermaye, akrabalık vs. için- geçebilirler. Martinez’e göre (2002: 5) bu modelde milliyetçilik yerini, her iki taraftaki ulusların yaşam kalitesini geliştiren ve barışı vurgulayan enternasyonalist ideolojilere bırakmıştır. Dolayısıyla her ulus müşterek ilerlemeyi sağlamak adına kendi egemenlik anlayışından bir dereceye kadar feragat etmeye isteklidir. Bütünleştirilmiş sınır bölgelerine verilebilecek en iyi örnek Batı Avrupa’dır (2002: 1–5).

Sınır bölgesini sınırın sosyal ağları ve etki alanına bağlı olarak ele alan Baud ve Schendel ise sınır bölgesini genel olarak üç coğrafik bölgeye ayırırlar:

a) Sınırın merkezi bölgesi (border heartland); sözkonusu bölge sınıra bitişiktir ve onun hükmü altındadır. Buradaki sosyal ağlar doğrudan sınırdan etkilenir ve hayatta kalmak için ona bağlı olmak gerekir. Burada yaşayan insanların sınırın kaprislerine uyum sağlamaktan başka hiçbir seçenekleri yoktur. Sınırın merkezi bölgesi Prescott’nun sınır peyzajı dediği şeyle hemen hemen aynıdır. Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi özellikle de Derecik (Rubarok) bölgesi tam da böyle bir özellik gösterir.

b) Orta sınır bölgesi (intermediate borderland); bu sınır bölgesinde sınırın etkisi hissedilir, fakat bu etki zayıftan orta dereceye kadar değişen bir şiddete sahiptir.

c) Dış sınır bölgesi (outer borderland), sınırın etkisi özel koşullar altında hissedilir. Bir başka ifadeyle sınır etkisini kanal, set ya da deniz gibi bazı yollardan gösterir (Baud ve Schendel, 1997: 221–2).

Sınır bölgelerinin sosyal ve tarihsel özelliklerine odaklanan Baud ve Schendel’e (1997) göre sınır ve sınır bölgelerine dair çalışmalar uzun bir dönem çoğunlukla onların yasal, coğrafik ve jeopolitik sorunlarıyla ilgilendi. Baud ve Schendel bu geleneksel bakış açısından ayrılarak sınır bölgelerinin tarihsel yönü üzerinde dururlar. Dolayısıyla bir bölgeyi ikiye ayıran sınır faktörüne karşı uyum ve mücadele dinamiklerine önem verdiklerini, bunun yanısıra devletlerin teritoryalleşmesinde ve biçimlenmesinde sınır bölgelerinin sosyal dinamiklerinin

nasıl etkili olduğu sorunuyla ilgilendiklerini belirtirler (Baud ve Schendel, 1997: 212).

Söz konusu yazarlar sınır bölgelerinin oluşumunun eşzamanlı olarak iki devletin durumu ve bu devletlerarasındaki sosyal, siyasal ve ekonomik etkileşimler tarafından belirlendiğini ileri sürerler (1997: 219). Bu iddia Avrupa’daki devletler için geçerli olabilir. Fakat buradaki sınır bölgelerinin oluşumunu genel geçer bir durum olarak varsaymak mümkün görünmemektedir. Zira Batı dışındaki bölgelerde kurulan devletlerin sınırları ve dolayısıyla sınır bölgeleri buralardaki devletlerin bizzat kendileri tarafından değil, aksine kolonyal güçler tarafından belirlenmiştir. Üstelik bu sınırlar belirlenirken ne sosyal ve kültürel ne de ekonomik ve siyasal faktörler göz önünde bulundurulmuştur.

Söz konusu durumun açık bir örneğini Türkiye’nin sınırlarının çizilmesinde de izlemek mümkündür. Türkiye-Irak sınırı hem Türkiye’nin hem de Irak’ın hilafına rağmen Avrupalı bir komisyon tarafından belirlenmiştir. Dolayısıyla bu sınır bölgesi Baud ve Schendel’in iddia ettiği gibi iki devlet tarafından değil aksine bu iki devlet dışındaki bazı güçler tarafından belirlenmiş ve sözkonusu bölgedeki nüfusun sosyo- kültürel, iktisadi vs. hiçbir özelliği dikkate alınmamıştır.

İsyankâr Sınır Bölgesi

Yukarıda da ifade edildiği gibi sınır bölgeleri devletlerin, yerel toplulukların ve yerel liderlerin birbirleriyle etkileşimlerine bağlı olarak farklı özellikler gösterebilirler. Baud ve Schendel’in (1997: 228) sınıflamasına göre isyankâr sınır bölgesi (rebellious borderland), bir sınır bölgesinde yerel topluluklar ile yerel liderlerin aynı safta birleşip sınırında bulundukları bir devlete ya da devletlere karşı harekete geçmeye çalışmaları durumunda sözkonusu olur. İsyan ya da ayaklanma bölgesel elitler/liderler tarafından yönetilir ve devletin sınır bölgesi üzerindeki denetimine karşı meydan okur. Bu isyankâr hareket çizilen yeni sınırları yok sayar ve karşı bir yönetim kurmaya çalışır (1997: 228).

Baud ve Schendel, isyankâr sınır bölgesi tipine Tayland, Burma ve Laos arasında bulunan sınır bölgesinin yanı sıra Türkiye, Irak ve İran arasında Kürtler’in yaşadığı sınır bölgesini de örnek olarak gösterirler (1997: 228). Osmanlı’nın yıkılmasından sonra Batılı devletlerin öncülüğünde bu bölgede yeni devletler kuruldu ve dolayısıyla yeni sınırlar çizildi. Bu durum en çok sözkonusu bölgede yaşayan Kürtleri etkiledi. Zira yeni kurulan Türkiye, Irak ve Suriye devletlerinin sınırları Kürtlerin yaşadığı bölgeden geçiyordu.