• Sonuç bulunamadı

1.8. Mevlânâ’ya Muhabbet Beslemeyenlere Karşı Gösterilen Tavır

1.10.1. Şems-i Tebrizî

1.10.1.1. Şems’in Sıfatları

„Adnî‟nin ġems için yazdığı kaside dıĢında Ģairlerin Ģiirlerinde ġems‟e çok fazla yer vermedikleri görülmektedir. ġairler, ġems‟in fiziki özelliklerine Ģiirlerinde hiç yer vermemiĢler ancak ġems‟i çeĢitli sıfatlarla anarak onun Mevlevîlerce önemine dikkat çekmiĢ, onu daima yüceltmiĢlerdir.

1.10.1.1.1. Hakikat Güneşi

„Adnî, ġems-i Tebrîzî‟ye yazdığı kasidenin (K. 25) nesib bölümünde bir çeĢit tahkiye yapar ve karĢısında biri varmıĢçasına anlatmaya baĢlar. Bir gece içi geçer, uykuya dalar, rüyasında yolu “kiĢver-i ıtlâk”a düĢer. Buradaki kavmin hâli periĢandır, zarar ve faydayı birbirinden ayıramazlar. „Adnî onlara doğru yolu gösterecek bir rehberleri olmadığını fark eder. Bu durumu müĢahade ederken biri ona gözünü açmasını, hakikat güneĢinin doğduğunu söyler. Gözünü açtığında karĢısında ġems-i Tebrîzî‟yi gören Ģair onu methetmeye baĢlar (Göre, 2004: 62). ġairin hakikat güneĢi olarak nitelendirdiği ġems-i Tebrizî‟dir. GüneĢ anlamına da gelen Ģems kelimesi, güneĢ ve ġems-i Tebrizî‟yi çağrıĢtıracak Ģekilde tevriyeli kullanılmıĢtır:

Bir Ģahs bana dir gözün aç subh-ı safâdan

Seyr eyle tulû‟ eyledi ol Ģems-i hakîkat („Adnî K. 25/15)

Bir kişi bana “Zevk sabahından gözünü aç, o hakikat güneşi doğdu, seyret” der.

Cevrî de Ģems-i hakîkat terkibine yer vermiĢ ve Ģems kelimesini tevriyeli kullanmıĢtır. Hakikat güneĢe teĢbih edilmiĢ ve hakikatlerin cihanı güneĢten daha iyi aydınlattığı ifade edilmiĢtir. Böylece hakikatler cihanı süsleyen, aydınlatan güneĢten bile daha üstün gösterilmiĢtir. Bununla birlikte hakikat güneĢiyle kastedilen ġems olduğunda, ġems‟in cihanı süsleyen güneĢten üstün gösterildiği, güneĢin zerresinin bile ona denk olamayacağı ifade edilmiĢ olmaktadır:

80 Matla‟-ı Ģems-i hakîkat olalum ey Cevrî

Zerreye saymayalum mihr-i cihân-ârâyı (Cevrî G. 252/5)

Ey Cevrî! Hakikat güneşinin doğduğu yer olalım. Cihanı süsleyen güneşi (onun) zerresine denk saymayalım.

1.10.1.1.2. Tebriz’in Şahı

ġems, Tebrizli olup ġems-i Tebrizî lakabıyla anıldığı için Tebriz‟in Ģahı olarak nitelendirilmiĢtir. Böylece ġems‟in Tebriz‟den gelenlerin en iyisi olduğuna dikkat çekilmiĢtir. O adeta Ģahların baĢ tacı, izzet makamının padiĢahıdır:

Nâgâh dokındı gözüme husrev-i Tebrîz

Ser-tâc-ı Ģahân pâdiĢeh-i mesned-i „izzet („Adnî K. 25/16)

Birdenbire gözüme Tebriz‟in şahı, şahların baş tacı, izzet tahtının padişahı göründü.

1.10.1.1.3. Zamanının Piri, Şeyhi, Rehberi

ġems‟in zamanının piri, Ģeyhi, önemli bir zâtı olduğuna Ģüphe yoktur. ġems‟le dost olanların, onun sohbetine katılanların, onun verdiği bilgiler ıĢığında Hakk‟a ve Hak‟la sohbete yaklaĢabilecekleri bildirilmiĢtir:

Ol pîr-i zamânsın ki sana hem-dem olanlar

Hakkâ ki kılur Hâlık-ı bî-çûn ile sohbet („Adnî K. 25/47)

O zamanın pirisin ki sana arkadaş olanlar doğrusu eşsiz Allah ile sohbet ederler.

ġems zamanının Ģeyhidir ve onun müridleri ruhlar, canlar gibi feleğe ulaĢabilmek için gayret ederler. Müridlere yol gösteren ġems olduğunda, müritlerin yüksek makama ulaĢmak için çaba harcamaları kaçınılmazdır:

Ol Ģeyh-i cihânsın ki mürîdün olan eyler

Ervâh gibi çerhe su‟ûd itmege himmet („Adnî K. 25/48)

O zamanın şeyhisin ki müridin ruhlar gibi feleğe yükselmek için gayret ederler.

Cevrî, aĢk âleminin ġems‟i olduğunu, gönlün doğruluk vadisinde ise yol gösteren olduğunu ifade etmiĢ ve kendisini ġems‟e teĢbih etmiĢtir. ġair, bu Ģekilde ġems‟in aĢk

81

âleminde, gönüllere doğru yolu gösteren bir rehber olduğunu vurgulamıĢtır. Gönül, doğrulukların vadisi, ġems ise bu vadinin rehberi, yol göstereni olarak tasavvur edilmiĢtir:

ġems-i Tebrîz-i „âlem-i „ıĢkam

Hâdî-i vâdî-i savâb-ı dilem (Cevrî K. 3/13)

Aşk âleminin Şems-i Tebrizî‟yim. Gönlün doğruluklarının vadisinde yol gösterenim.

1.10.1.1.4. Ümmetin En Kâmili, Cömerti

ġems, Cenab-ı Hakk‟ın emirlerine uyan, sünnetleri yerine getiren, Peygamberin övdüğü; halkın en kerim, ümmetin ise en kâmil zâtlarından biridir:

Münkâd-ı rüsûm-ı sünen Ģer‟-i peyam-ber

Memdûh-ı nebî Ekrem-i halk ekmel-i ümmet („Adnî K. 25/25)

Peygamberin getirdiği Cenab-ı Hakk‟ın emirleri, sünnetlerin usûllerine boyun eğen; peygamberin övdüğü; halkın en kerimi, ümmetin en kâmili.

1.10.1.1.5. Dinin Pınarı

„Adnî, ġems için ezeli ve ebedi sır, Hz. Muhammed‟in nuru, dinin pınarı, mezhep ve dinin yüzsuyu ifadelerini kullanarak ġems‟i yüceltmiĢtir:

Sırr-ı ezel ü râz-ı ebed nûr-ı Muhammed

Ser-çeĢme-i din âb-ı ruh-ı mezheb ü millet („Adnî K. 25/23)

Ezel sırrı ve ebedi sır, Hz. Muhammed‟in nuru, dinin pınarı, mezhep ve milletin yüz suyu.

AĢağıdaki beyitte ise ġems‟in tarikattaki yerine, önemine dikkat çekilmiĢ, tarikattakilerin en Ģereflisi olduğu ifade edilmiĢtir. ġems Hakk‟ın beğendiği kullardan olup Ġlahi güzelliğin de özüdür. O, fakirlerin yani derviĢlerin en büyüğüdür:

Makbûl-ı Hudâ zübde-i hâsân-ı Ġlâhî

Fahrü‟l-fukarâ eĢref-i ashâb-ı tarîkat („Adnî K. 25/24)

Huda‟nın beğenileni, İlahi güzelliğin özü, fakirlerin övüncü, tarikat halkının en şereflisi.

82

ġems, her Ģeyin gerçek sahibinin Hak olduğunun Ģuurunda olan, kendini madde âleminden soyutlamıĢ, Hak yolunda ilerleyen Hakk‟ın beğendiği kullardandır. „Adnî‟nin de ifade ettiği gibi ġems‟in Mevlevîlikte ayrıcalıklı bir yeri vardır.

1.10.1.1.6. Hâcet Kıblesi

„Adnî ġems methinde yazdığı kasidesinin aĢağıdaki beytinde ġems‟i, isteklerin gerçekleĢmesi için baĢvurulan hacet kıblesi olarak tasavvur etmiĢ ve onun huzurunda secde ettiğini belirtmiĢtir:

Fi‟l-hâl huzûrında anun secdeler itdüm

„Âlemlere zîrâ ki odur kıble-i hâcet („Adnî K. 25/17)

Hemen şimdi huzurunda secdeler ettim zira âlemlere hâcet kıblesi odur.

1.10.1.1.7. Ezeli Nur

ġems, çevresindekileri aydınlatması yönüyle ezeli bir nur, parlaklık olarak tasavvur edilmiĢtir. Öyle ki Hak onu insanların parlak alınlarında iĢaret etmiĢtir:

Ol Ģa‟Ģa‟a-i pertev-i nûr-ı ezelîsin

Hak kıldı anı cebhe-i âdemde iĢâret („Adnî K. 25/56)

O ezelî nurun aydınlık parlaklığısın, Hak onu insan alnında işaret etti.

Beyitte Âdem kelimesi Hz. Âdem‟i de çağrıĢtıracak Ģekliyle tevriyeli kullanılmıĢtır. „Adnî, Süleyman Çelebi‟nin Mevlid‟inde “Yüce Allah âlemi yaratınca, onu Âdem peygamber ile süslenmiĢ kıldı. Peygamberimizin nurunu, O‟nun (Âdem‟in) alnına koydu. Bil ki bu nur Habibimin (Hz. Muhammed‟in) nurudur dedi. O nur Âdem‟in alnında karar kıldı ve uzun yıllar Âdem peygamber ile beraber kaldı.” (Süleyman Çelebi, 2005: 29) Ģeklinde ifade ettiği hadiseye de telmihte bulunmuĢtur diyebiliriz. 1.10.1.1.8. Hilafet Hükümlerinin Sahibi

„Adnî‟ye göre ġems‟e Hak tarafından hilafet hükümleri verilmiĢtir bu yüzden artık yeryüzündeki ve gökyüzündeki hilafet hükümleri ġems‟e mahsustur:

Mahsûs sana hâkim-i mutlak tarafından

83

Mutlak hâkim tarafından yerlerdeki ve göklerdeki hilafet hükümleri sana mahsustur.

1.10.1.1.9. Tabib

ġems gönül dertlerine Ģifa olması sebebiyle zaman zaman doktor olarak tasavvur edilmiĢtir. ġems, can ve gönüllerin doktorudur, onun nefesinden hasta gönüllülere sohbet neĢesi saçılır:

Sensin o tabîb-i dil ü cân kim nefesünden

Dil-hastelere hâsıl olur neĢ‟e-i sohbet („Adnî K. 25/52)

Sen o gönül ve canın doktorusun. (Senin) nefesinden hasta gönüllere sohbet neşesi hasıl olur.

ġems, gönül ve can ağrısına Ģifa verdikten sonra artık gönle her hangi bir illetin uğraması mümkün değildir:

Çün renc-i dil ü câna Ģifâ-sâz olasın sen

Ugrar mı dahi dâ‟ire-i sîneye „illet („Adnî K. 25/53)

Gönül ve can ağrısına şifa veren sen olduktan sonra gönül dairesine hiç illet uğrar mı?

ġems, lütfuyla hastalara Ģerbet sunsa hastalar sıkıntılarına sebep olan tüm Ģeylerden temizlenirler:

Ahlât-ı küdûrât-ı havâdisden olur pâk

Lutfun ki sakîm-i gam-ı dehre suna Ģerbet („Adnî K. 25/54)

Lütfun dünya derdinin hastalarına şerbet sunsa hastalar olayların sebep olduğu sıkıntılardan temizlenir.