• Sonuç bulunamadı

1.8. Mevlânâ’ya Muhabbet Beslemeyenlere Karşı Gösterilen Tavır

1.9.4. Mesnevî ile İlgili Teşbihler

1.9.4.13. Kur’ân Şerhi

Mesnevî, her bir beytiyle ayrı bir ayeti açıklayan Kur‟ân Ģerhi olarak düĢünülmüĢtür. Mesnevî baĢtan sona Kur‟ân-ı Kerim‟in anlamlarının, iĢaretlerinin Ģerhidir. Mesnevî‟nin her bir beyti bir ayettir ve her bir beyti ayrı bir dini usûlü açıklamaktadır:

Ser-â-pâ Ģerh-i remz-i nükte-i ma‟nâ-yı Kur‟ândur

Beyân eyler usûl-i dîni her beyti bir âyetdür (Cevrî Tarih 63/2)

Baştan ayağa Kur‟ân‟ın mânâ sözlerinin işaretidir. Her bir beyti bir delildir, dini usûlleri açıklar, beyan eder.

Mesnevî hikmetlerle dolu bir eserdir, onun ilminin iĢaretleri mantık ve astronomi ile çözülemez. Onu anlamaya aklın idraki yetmez:

Bilinmez mantık u hey‟etle bu „ilmün iĢârâtı

Buna idrâki yetmez „akl u fehmün özge hikmetdür (Cevrî Tarih 63/3)

Bu ilmin işaretleri mantık ve astronomiyle anlaşılmaz. Akıl ve anlayışın buna idraki yetmez (çünkü o) başka hikmettir.

Nesîb Dede, aĢağıda yer verdiğimiz beytinde Mesnevî‟deki lafz ve mânânın uyumuna dikkat çekmiĢtir. Mesnevî‟de söz ve mânânın çok uyumlu olduğunu, ondaki uyumun süt ve Ģekerin uyumunda bile bulunmadığını ifade etmiĢtir:

O denlü eylemiĢ âmîziĢ anda lafz ile ma‟nâ

Muhâldür o kadar imtizâc-ı sükker ü Ģîre (Nesîb Dede K. 10/16)

Söz ve mânâ onda o kadar uyum sağlamış ki o kadar uyum süt ve şekerde (bile) mümkün olmaz.

73 1.9.4.14. Ahlâk Kitabı

Nesîb Dede Mesnevî‟nin bir ahlâk kitabı olduğunu ve manevi mevkiye sahip olanların bir delili olduğunu ifade etmiĢtir. Bu yüzden de Hz. Mevlânâ‟nın sözlerine itibar edilmesini, bir ahlâk kitabı olan Mesnevî‟nin anlamlarının kalbe nakĢedilmesini önermiĢtir:

Ahlâk kitâbı Mesnevî‟dür Bürhân-ı ricâl-i ma‟nevîdür Ma‟nasını nakĢidüp zamîre Dâ‟im nazar it kelâm-ı Pir‟e Elden komasan bir iki hefte

Zevkı bulunur refte refte (Nesîb Dede Mektub 1/19-21)

Ahlâk kitabı Mesnevî‟dir. Manevi mevkiye sahip olanların delilidir. Anlamlarını kalbe nakşedip daima Pir‟in sözüne bak. Bir iki hafta elinden bırakmazsan git gide zevki anlaşılır.

ġair, Mesnevî‟nin bir iki hafta elden bırakılmaması, bir iki hafta okunması durumunda artık git gide anlamlarının anlaĢılacağını ve keyfine varılacağını da ifadelerine eklemiĢtir. Buradan Mesnevî‟yi anlamanın kolay olmadığı, anlaĢılamadığı için de ilk anda zevk vermediği, okundukça ve anlaĢıldıkça daha çok zevk verdiği anlaĢılmaktadır. 1.9.5. Mesnevî’nin Okuyanlar Üzerinde Etkileri

Mesnevî‟nin okuyucular ve dinleyiciler üzerindeki etkileri de beyitlerde yer yer söz konusu edilmiĢtir. AĢağıdaki beyitte Mesnevî kiĢileĢtirilmiĢ ve yüzünün güzelliğine sebep olarak sonsuz güzellik güneĢinin ıĢığından nur ödünç alması gösterilmiĢtir. Mesnevî etrafına nurlar saçan güzel bir yüz gibi tasavvur edilmiĢtir:

Pertev-i hurĢîd-i hüsn-i lâ-yezâlünden senün

Ġktibâs-ı nûr ider dâyim cemâl-i Mesnevî („Adnî K. 26/4)

Senin sonsuz güzellik güneşinin ışığından Mesnevî‟nin yüzünün güzelliği daima nur ödünç alır.

Mesnevî‟nin bu güzel yüzü, yüzünün güzellik sırları âĢıkların gönlünü periĢan etmiĢ, onları ĢaĢkına çevirmiĢtir. Burada Mesnevî‟nin sırlarla dolu olduğu, bu sırları herkesin

74

anlayamayacağı ancak âĢıkların anlayabileceği ve âĢıkların bu mükemmelik karĢısında periĢan ve hayran oldukları ifade edilmiĢtir:

EylemiĢ âĢüfte vü hayrân dil-i‟uĢĢâkı hep

Fikr-i esrâr-ı cemâl-i bâ-kemâl-i Mesnevî („Adnî K. 26/5)

Mesnevî‟nin mükemmelliğiyle yüz güzelliğinin sırlarının fikri âşıkların gönlünü hep düşkün ve hayran eylemiş.

Mesnevî‟nin hayali bile âĢıkların sinesini güneĢin parıltısı gibi ıĢıkların doğduğu yer yapmaktadır. Mesnevî dünyayı ıĢığıyla aydınlatan güneĢe teĢbih edilmiĢtir. Mesnevî de âĢıkların sinesini aydınlatmakta, nurla doldurmaktadır:

Matla‟u‟l-envâr idermiĢ çeĢme-i hurĢîdveĢ

Sînesin „âĢıklarun nûr-ı hayâl-i Mesnevî („Adnî K. 26/6)

Mesnevî‟nin hayalinin nuru âşıkların sinesini güneşin parıltısı gibi ışıkların doğduğu yer yaparmış.

Mesnevî‟nin sözleri sadık dostarın sohbetlerini zamanın dedikodusundan ayırır, onların sohbetlerini ayrıcalıklı kılar:

Sâdıkan-ı ser-be-ceyb sohbetün eyler cüdâ

Rûzgârun kîl kâlinden makâl-ı Mesnevî („Adnî K. 26/12)

Mesnevî‟nin sözleri, başını öne eğmiş olan sadık dostların sohbetini vaktin dedikodusundan ayırır.

Cevrî, Mesnevî‟nin okuyanlara keyif verdiğini ifade etmiĢtir. Mesnevî‟yi okuyanların gönlü, Mesnevî‟deki anlamların keyfinden adeta sarhoĢ olmuĢtur:

Keyf-i ma‟nâ-yı Mesnevîsinden

Mest-i mefhûm-ı iktisâb-ı dilem (Cevrî K. 3/20)

Mesnevî‟nin anlamlarının keyfinden anlamlar elde etmiş sarhoş gönülüm.

ġairlerin genel olarak Mesnevî ile ilgili olarak söylediklerine baktığımızda Mesnevî‟yi yol gösterici, hakikatleri açıklayan adeta kutsal bir kitap olarak gördüklerini ve Mesnevî‟yi yücelttiklerini görmekteyiz. ġairler, Mesnevî‟yi çeĢitli isimlerle ve çeĢitli vesilelerle övmüĢler, Mesnevî‟nin Mevlevîlerce önemine dikkat çekmiĢlerdir.

76 1.10. Çevresindekiler

Mevlânâ, devrinde aĢırı derecede saygı ve hürmet görmüĢtür. Çok sayıda, çeĢitli zümrelerden Mevlânâ‟ya hürmet gösteren ve ona bağlananlar olmuĢtur. Mevlânâ‟nın çevresindeki Selçuklu devlet adamları Ģunlardır: Ġzzettin Keykavus II (1245-57) ve Rüknettin Kılıçarslan IV (1257-66). Devletin ileri gelenlerinden Sahîp ġemsettîn, Celalettin Karatay ve Tacettin Mutez ile Muineddin Pervane de Mevlânâ‟ya bağlıydılar. Bunların dıĢında Konyalı Kadı Ġzzeddin, Emîr Bedreddin GevhertaĢ, Mecdüddin Atabeg, Emînüddin Mîkâil, Sâhib Fahreddin, Alemüddin Kayser, Celâleddin Müstevfî, Atabeg ArslandoğmuĢ, Cacaoğlu Nûreddin, Reîsületibbâ Ekmeleddin en-Nahcuvânî de Mevlânâ muhibbi olan isimlerdir. Sarayın hanım çevresinden Muînüddin Pervâne‟nin eĢi Gürcü Hatun, IV. Kılıcarslan‟ın eĢi Gömeç Hatun da Mevlânâ‟nın müridleri arasında bulunuyordu. Ancak Mevlânâ, halk ve yoksullarla oturup kalkmayı daha çok tercih ediyor, zaruri durumlar dıĢında büyüklerle olmaktan hoĢlanmıyordu. Mevlânâ, kendi döneminin Muhyiddin Ġbn-i Arabi, Sadrettin-i Konevi, ġirazlı Kutbettin Mahmut, Fahrettin-i Irakî, Necmeddin-i Razî, Tuslu Bahaddin-i Kanii, Urmiyeli Siraceddin, Hintli Safiyyüddin, ġeyh Sadi, Hümâmiddin-i Tebrizî, Yunus Emre, Hacı BektaĢ-ı Veli gibi birçok ünlü âlimi ve mutasavvıfıyla da çeĢitli derecelerde iliĢkiler kurmuĢtur (Okuyucu, 2014: 58-63).

Sultanü‟l-ulemâ‟nın halifesi Seyyid Burhâneddin Mevlânâ‟ya dokuz yıl mürebbilik etmiĢ, sonra Kayseri‟ye gitmiĢ ve orada vefat etmiĢtir. Burhâneddin öldükten üç-dört yıl sonra Mevlânâ, ġems ile karĢılaĢmıĢ ve Mevlânâ‟nın hayatındaki büyük değiĢiklik meydana gelmiĢtir. Mevlânâ, dostu ġems‟in Ģehadetinden bir müddet sonra Salâhaddin Zerkûbî‟ye (ö.657/1258) bağlanmıĢ, onu dost edinmiĢtir. Selâhaddîn‟e çok bağlı olan Mevlânâ, onun kızı ile oğlu Sultan Veled‟i evlendirerek manevî yakınlığı maddî bir bağla pekiĢtirmiĢtir. Mevlânâ sevgili dostu Salâhaddin‟in vefatından sonra ise kendsine Çelebi Hüsâmeddin‟i hemden edinmiĢtir (Gölpınarlı, 2014: 11-25).

Mevlânâ‟nın çevresinde birinci dereceden ve ikinci dereceden yakınlığı olan çok sayıda Ģahsiyet vardır. Ancak çevresindeki isimler arasında Burhâneddin-i Tırmizî (ö.1240-1241), ġems-i Tebrizî (ö.1247), Salâhaddin-i Zerkûbî (ö.1258), Hüsâmeddîn Çelebi (ö.1284) ve Sultan Veled (ö.1312) ayrı bir yere sahiptir. Tahlil ettiğimiz divânlar

77

içerisinde sözü edilen bu isimlerden sadece ġems-i Tebrizî, Hüsâmeddîn Çelebi ve Sultan Veled isimlerine tesadüf edilmiĢtir.