• Sonuç bulunamadı

Mevlânâ, ahlâk ve halkın iyiliğini isteme yönünden, dünyanın büyük nebileri, velileri, Tanrı erleri gibi insaniyet âlemine hizmet edenlere benzemektedir. Onun utangaçlığıyla hayası sonsuzdu, baĢkalarının yaptığı ihsanı kimselerin bilmesine razı olmazdı. Tevazu ve vefa sahibi olan Mevlânâ aynı zamanda maddi dünyaya önem vermeyen çok cömert bir zâttı (Furûzanfer, 1990: 196-199). Ġncelediğimiz divânlarda da Mevlânâ‟nın cömertliğine, Ģefkatine, himmetine değinilmiĢ, sözlerinin değerine, ilim ve irfanının kuvvetine dikkat çekilmiĢtir.

1.6.1. Cömertliği, Merhameti, Şefkati

Mevlânâ, çok Ģefkatli ve samimiydi. Hayatında hiç kimse ondan incinmemiĢti. O mükellef haĢin bir mürĢit değil, mahviyetkâr idi. Benlik denen Ģey onda kesinlikle yoktu. Kendisine karĢı isyan edenlere daima iyi, halim ve mültefit davrandırdı. Bu yüzden de melekâne ahlâkın timsali hâline gelmiĢtir (Pakalın, 1993: 3/507). O, dünyadan, dünyaya ait Ģeylerden büyük bir istignaya sahipti. Eline geçen her Ģeyi yoksullara, çaresizlere dağıtır, medresede çalıĢanlara verirdi. Kendisi fetva için aldığı az bir parya kanaat eder, evinde yiyecek bulunmadığı zaman sevinir ve “Evimiz Peygamber evi gibi olmuĢ” diyerek Ģükrederdi (Furûzanfer, 1990: 196). ġairler, böylesine Ģefkat, merhamet, sevgi dolu olan Mevlânâ‟nın Ģefkâtine, merhâmetine, cömertliğine de haliyle değinmiĢlerdir. „Adnî, Mevlânâ‟nın sonsuz cömertliğinden söz etmiĢtir:

Cûd-ı bî-gâyetün gedâyâna

Nakd-i gencîne-i kirâm olsun („Adnî K. 20/32)

Sonsuz cömertliğin dilencilere cömertlik hazinesinin parası olsun.

„Adnî, Mevlânâ‟daki bu cömertlik ve mükemmelliği, onun temiz zâtının Mekke-i Mükerreme‟nin mazharı olmasına bağlar:

50 Sevâd-ı a‟zamun ol zât-ı pâk mazharıdur

Anunçün oldı kerâmetle ekmel ü ekrem („Adnî K. 23/15)

O temiz zât Mekke-i Mükerreme‟nin mazharıdır. Onun için kerametle çok cömert ve mükemmel oldu.

Mevlânâ bir kerem kaynağı olarak görülmüĢ ve çaresizlerin ümidinin Mevlânâ‟da olduğu bildirilmiĢtir. Bu yüzden de çaresiz gönüller kıyamette Mevlânâ‟dan Ģefaat isteyeceklerdir:

Ey kerem kânı kıyâmetde Ģefâ‟at isterüz

ÇeĢm-i ümmîd-i dil-i bî-çâre ferdâ sendedür („Adnî K. 19/35)

Ey kerem kaynağı! Çaresiz gönlün ümit gözü sendedir, kıyamette (senden)şefaat isteriz.

Nefsi yok edebilmek, onunla mücadele edebilmek için Mevlânâ‟nın Ģefkatinden medet umulmuĢtur:

Kalbimüz Ģefkâtünle kıl mecmû„

Nefsi berbâd-ı in„idâm olsun („Adnî K. 20/49)

Şefkâtinle kalbimizi toparla. Nefis mahvolarak berbat olsun.

Mevlânâ‟nın merhameti latif rüzgâra teĢbih edilmiĢ ve bu latif rüzgârın tüm meclisleri esintisiyle kaplaması dilenmiĢtir:

Nefahât-ı nesîm-i merhâmetün

ġâmil-i bezm-i hâs u „âm olsun („Adnî K. 20/36)

Merhametinin latif rüzgârının esintileri herkesin meclisini kaplasın.

Mevlânâ‟nın vasıflarının söylemekle bitiremeyen „Adnî aĢağıdaki beytinde Mevlânâ‟nın aĢkıyla ziyafette onun vasıflarını övse, cömertliği ve konukseverliği ile bilinen Hz. Ġbrahim‟in ruhunun bile bu ziyafete misafir olacağını ifade etmiĢtir:

„IĢkunla bezl-i mâ‟ide-i na„tün eylesem

Rûh-ı Halîl hâsılı mihmân olur bana („Adnî K. 18/21)

51 1.6.2. Himmeti

Himmet, bir Ģeyi elde etmek için kalbin tüm ruhani güçleriyle birlikte Hakk‟a yönelmesidir. Aynı zamanda ermiĢ kiĢilerin maksadı hasıl eden, iĢ bitiren ve dilediklerini yerine getiren manevi güçleridir (Uludağ, 2001: 170). Mevlânâ‟nın himmeti de beyitlerde sıkça söz konusu edilmiĢ Cevrî aĢağıdaki beyitte Mevlânâ‟nın anlamlar memleketinin yolunda bir rehber, yol gösterici olduğunu bildirmiĢtir:

Bulmaga reh-güzer-i memleket-i ma‟nâyı

PîĢ-rev idinelüm himmet-i Mevlânâyı (Cevrî G. 252/1)

Mevlânâ‟nın himmetini anlamlar memleketinin geçidini bulmak için klavuz edinelim.

„Adnî de Mevlânâ‟nın himmetinin kendisine doğru yolu gösteren bir rehber olması durumunda kendisini, yolundan kimsenin çeviremeyeceğini ifade etmiĢtir. ġair, Mevlânâ‟nın himmetini bir rehber olarak tasavvur etmiĢ ve rehberi o olduktan sonra onu doğru yoldan çevirmeye gulyabaninin bile gücünün yetmeyeceğini söylemiĢ bu Ģekilde Mevlânâ‟nın himmetinin kuvvetine ve tesirine vurgu yapmıĢtır:

Olursa himmeti reh-ber eger gûl-ı beyâbânî

Beni tahvîle kâdir olmaya râh-ı savâbumdan („Adni K. 21/12)

Eğer himmeti rehber olursa beni doğru yolumdan döndürmeye gulyabani kadir olmasın.

Can, Mevlânâ‟nın himmetinden hayat bulmakta ve daima bu zevkin feyzini saçmaktadır:

Nefs-i rûh bulup himmet-i Mevlânâdan

Dem-be-dem itmededür feyz-i safâyı îsâr (Cevrî K. 28/29)

Ruh Mevlânâ‟nın himmetinden can bulup daima zevk feyzi saçmaktadır.

1.6.3. Sözleri, Nazmı

Mevlânâ‟nın sözü görünüĢte Ģiirse de baĢtanbaĢa tevhidin sırrı, Kur‟ân‟ın, hadis ve haberlerin tefsiridir; gerçekler, mânâlar ve eserlerin özüdür. Onun sözü tarikat yoluna girenlerin mürĢidi, hakikat hareminin zahit ve âbitlerinin sevgilisidir, sâliklerin tüm

52

sülûkları onun içinde sıralanmıĢtır (Sipehsâlâr, 2011: 89). Mevlânâ‟nın sözlerinin her biri bir mucize derecesindedir. Mevlânâ‟nın sözleri tıpkı mucizeler gibi ince mânâlar ve binlerce sırla doludur:

Her bir sözi bir nikât-ı i‟câz

Memlû be-hezâr sırr u sad râz (NeĢâtî K. 6/16)

Her bir sözü mucize derecesinde ince mânâlar, yüzlerce giz ve binlerce sırla doludur.

Mevlânâ‟nın sözleri Hz. Ġsa‟nın canlar bağıĢlayan nefesi gibi can ve gönle feyiz verir, hayat bağıĢlar. Mevlânâ‟nın hakikatleri anlatan sözleri, bu dünya gafletine kapılmıĢ ölü canları adeta dirilttiği için sözleri ile Hz. Ġsa‟nın nefesi arasında bağ kurulmuĢ, Mevlânâ‟nın sözleri Ġsa‟nın nefesine teĢbih edilmiĢtir:

Her nutk-ı rûh-perver-i ĠsâveĢün senün

Enfâs-ı feyz-bahĢ-i dil ü cân olur bana („Adnî K. 18/48)

Senin İsa gibi (ölüye) can veren her sözün bana gönül ve cana feyiz bağışlayan nefesler olur.

Mezâkî, Mevlânâ‟yı pîr-i tarîkat terkibiyle zikretmiĢ ve kendisine Mevlânâ‟nın öğütlerini tutmasını tavsiye etmiĢtir. Çünkü Mevlânâ‟nın acı sözleri bile dinleyene adeta Ģeker verir. Bu söylem bize dost acı söyler atasözünü hatırlatmaktadır. Acı ama gerçeği söyleyen dostun zararı değil yararı olacaktır. Mevlânâ‟nın öğütleri de bu Ģekilde acı da olsa doğru olan sözler olduğu için sonunda dinleyene faydalı olacak, onu tatlıya kavuĢturacaktır:

Gel tut Mezâkî pendini pîr-i tarîkatün

Teng-i kelâm-ı telh ile sükker verür sana (Mezâkî G. 12/7)

Mezâkî gel tarikat pirinin (Mevlânâ‟nın) öğüdünü tut. Sana acı sözün sıkıntısıyla şeker verir.

Mevlânâ‟nın nazmı anlamların cevheri olarak tasavvur edilmiĢ ve inciye teĢbih edilmiĢtir. Onun nazmının incilerinden âlem irĢat nuruyla parlamaktadır çünkü onun nazmı Hak yolunu, doğru yolu gösteren bir mürĢittir:

53

Nâzım-ı gevher-i ma„nâ ki dür-i nazmından

Lem‟ân eylemede „âleme nûr-ı irĢâd (NeĢatî K. 7/17)

Anlamlar cevherinin şairi nazmının incilerinden âlemi irşat nuruyla parlatır.

Mevlânâ‟ın sözleri bu kez parlak bir kılıca teĢbih edilmiĢtir. Bu kılıca ahiret sırlarının cevheri de süs olmuĢtur. Buradan Mevlânâ‟nın nazmının ahiret sırlarıyla dolu olduğu ve keskinliğiyle, parlaklığıyla çok güçlü olduğu anlaĢılmaktadır:

Nazmı bir tîg-i celî-Ģa‟Ģa‟adur kim el-hak

VirmiĢ ol tîga safâ cevher-i esrâr-ı me‟âd (NeĢâtî K. 7/20)

Nazmı öyle parlak bir kılıçtır ki doğrusu ahiret sırlarının cevheri o kılıca safa, zevk vermiş.

1.6.4. İlmi, İrfanı

Mevlânâ, ilk bilgisini bilginlerin sultanı olan babasından almıĢ, sonra Halep‟te, ġam‟da yıllarca devrinin tanınmıĢ bilginlerinden yararlanmıĢ en meĢhur sufîlerin sohbetlerinde bulunmuĢtur. Özellikle babasının halifesi olan Seyyid Burhâneddin‟in (ö. 639/1240-1241) terbiyesiyle seyr u sülûkunu tamamlamıĢ, ilimde olduğu gibi sufîlik alanında da yüksek derecelere ulaĢmıĢtır (Can, 2013: 46). ġairler, böyle bir ilim ve irfan güneĢi olan Mevlânâ‟nın ilmine de beyitlerinde sıkça yer vermiĢlerdir:

Feth idersin kufl-ı esmâyı kilîd-i „ilmile

Hak budur kim hall-i ber-müĢkil-mu‟ammâ sendedür („Adnî K. 19/6)

İsimlerin kilidini ilim anahtarıyla açarsın. Doğrusu şudur ki her zor bilmecenin çözümü sendedir.

„Adnî, Mevlânâ‟nın isimlerin kilidini yani Allah‟ın isimlerini zikrederek Allah‟a ulaĢma kilidini, ilmiyle açtığını ifade etmiĢtir. Mevlânâ‟nın o kadar kuvvetli bir ilmi vardır ki her zor bilmeceyi, içinden çıkılmaz gibi görünen sorunları rahatlıkla çözebilmektedir. Ġlmin aslı, dünyanın ve ahiretin hikmeti Mevlânâ‟dadır:

Vâkıf-ı râz-ı kelâmun „ârif-i billâh olur

Asl-ı „ilm ü hikmet-i dünyâ vü „ukbâ sendedür

İlmin aslı, dünya ve ahiretin hikmeti sendedir. Senin sözünün sırrını bilen ârif olur.

54

Mevlânâ‟nın ilmi Hakk‟ın ilmidir. Bu yüzden Mevlânâ‟ya Hakk‟a ulaĢma yolunda perde, engel yoktur. En büyük ayetler bile ona açıkça görünmektedir:

„Ġlm-i Rabbânîdür „ilmün çün hicâb olmaz sana

Rü‟yet-i bî-perde-i âyât-ı kübrâ sendedür („Adnî K. 19/25)

İlmin, ilahî ilim olduğu için sana perde olmaz. En büyük deliller sana perdesiz görünür.

Mevlânâ‟nın ilminin sınırı yoktur, insan ve melek herkes onun ilminden hissedardır: Behremend-i „ilm-i bî-haddündür insân u melek

Kısmet-i rûhânî-i a‟lâ vü ednâ sendedür („Adnî K. 19/27)

İnsan ve melek sınırsız ilminin hissedarıdır. En yükseğin ve en aşağının ruhani kısmeti sendedir.

NeĢâtî Mevlânâ‟yı kân-ı hüdâ, bahr-ı irfan, cân-ı cihân, âlem-i cân terkipleriyle nitelendirerek yüceltmiĢtir. Mevlânâ‟nın, Kur‟ân‟ın kaynağı olduğunu bildiren Ģair onun irfanını da denize teĢbih etmiĢtir. Ġlim ve irfanının aĢırılığına dikkat çekmek için deniz benzetmesi yapılmıĢtır:

Ġy kân-ı hüdâ vü bahr-ı „irfân

V‟ey cân-ı cihân u „âlem-i cân (NeĢâtî K. 6/29)

Ey Kur‟ân-ı Kerim‟in kaynağı ve irfan denizi! Ve ey cihanın canı ve can âlemi!

1.6.5. İlm-i Ledün Bilgisi

Ġlm-i ledün, Hak tarafından öğretilen ilimdir. ġer‟i ve zahiri ilimler, melek ve resûl aracılığı ile gelir. Ġlham ise doğrudan Hak‟tan gelir. Bu yüzden ilhama ilm-i ledün denilmiĢtir. Yani ilm-i ledün, aracısız olarak doğrudan Hak‟tan gelir (Cebecioğlu, 2014: 239). Mevlânâ‟da bu ilme sahiptir hatta bu ilimde kılı kırk yaran bir hâkimdir. Bu yüzden „Adnî, her sorununu Mevlânâ‟nın halledebileceğine inanmaktadır:

Hazret-i Monlâ ider her müĢkilün hall „Adniyâ

Çün odur „ilm-i ledünnîde hakîm-i mû-Ģikâf („Adnî G. 163/5)

Ey „Adnî! Her sorununu Hz. Monlâ halleder çünkü o ledün ilminde kılı kırk yaran hakîmdir.

55

NeĢâtî, Mevlânâ‟yı ledün ilminin denizi, irfanın muhiti olarak nitelendirmiĢtir. Böylece Mevlânâ‟nın ledün bilgisine yani Allah‟ın sırlarını bilmesine, gayb âleminin sırlarını bilmesine iĢaret etmiĢ, Mevlânâ‟yı ledün ilminin denizi olarak tasavvur etmiĢtir:

Ser-çeĢme-i evliyâ-yı zî-Ģân

Deryâ-yı ledün muhit-i „irfân (NeĢâtî K. 6/11)

Şanlı evliyanın başı, piri; ilm-i ledün denizi, irfan okyanusu.

Mevlânâ ilm-i ledünde adeta bir üstattır. Cevrî, aĢağıdaki beyitte Mevlânâ‟yı ledün ilminin anlatıldığı okulda bu bilgiyi en iyi bilen ve anlatan bir üstat olarak hayal etmiĢtir. Mevlânâ bu dersi anlatırken orada onu dinleyen melekler bile ĢaĢkına dönmüĢtür:

Ol ustâd-ı mu‟allim-hâne-i „ilm-i ledünnî kim

Melâyık ders-gâhında ser-ender ceyb-i hayretdür (Cevrî Tarih 63/9)

O ledün ilmine dair bilginin anlatıldığı öğretmen yetiştiren okulda üstattır. Melekler onun sınıfında hayret cebinin içindedir.

1.6.6. Ayağının Toprağı, Yolunun Toprağı

Klâsik Ģiirde sevgilin ayağının, yolunun, eĢiğinin toprağı âĢık için bir sürmedir. NeĢâtî de bu geleneğe bağlı kalmıĢ; Mevlânâ‟nın ayağının toprağının, âĢıkların gözüne parlaklık veren can sürmesi olduğunu ifade etmiĢtir:

Hâk-i kademün ki kuhl-ı cândur

Revnâk-dih-i çeĢm-i „âĢıkandur (NeĢâtî K 6/28)

Ayağının toprağı, âşıkların gözüne parlaklık veren can sürmesidir.

Mevlânâ‟nın ayağının toprağı gözlerin görmesine yarayan gözlere sürme, ilaçtır. Onun ayağının toprağı bilgili mürĢidin gözüne süstür:

Ol sürme ki kuhl-ı dîde-i bînâdur Pirâye-i çeĢm-i mürĢîd-i dânâdur Var ise Mezâkî böyle iksir-i nazar

56

O sürme ki gören gözün ilacıdır. Bilgiç mürşidin gözünün süsüdür. Mezâkî, eğer bakışa böyle bir ilaç varsa Hz. Mevlânâ‟nın ayağının toprağıdır.

AĢağıdaki beyitte de Mevlânâ‟nın ayağının toprağı tüm mahlûkların gözüne güzellik ve görme kuvveti veren bir sürme olarak tasavvur edilmiĢtir. Mevlânâ‟nın ayağının altındaki toprak bile bu denli önemli gösterilerek zâtı yüceltilmiĢ ve bu Ģekilde ona duyulan muhabbet gözler önüne serilmiĢtir:

Hâk-i rehi tûtiyâ-yı bîniĢ

Pirâye-i çeĢm-i âferiniĢ (NeĢâtî K. 6/14)

Yolunun toprağı görme sürmesi, tüm mahlûkların gözünün süsüdür.