• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: MEVLEVÎLİK VE MEVLEVÎLER

2.3.6. Şeyh, Mürşîd, Post-nişîn

ġeyh, Arapça ihtiyar anlamına gelmekte ve bir zümrenin, bir toplumun ulusuna, kabilenin reisine; tarikatlarda kendisine uyulan, derviĢ yetiĢtirmeye icazeti olan kiĢiye denmektedir (Gölpınarlı, 2004: 294). MürĢid ise irĢad eden, doğru yolu gösteren, kılavuz; gafletten uyandıran, tarikat pîri demektir (Eraydın, 2011: 116).

Mevlevîlikte Ģeyhe “Efendi”, “Efendi Hazretleri” denir. Ġlahi aĢkın, ilahi aĢka sefer eden aĢk kafilesinin yolu olan Mevlevîlikte bu yolun rehberi, önderi de Ģeyhlerdir. Mevlevîlik yoluna ihvân kazandırmak, onları imanla, aĢkla, tâat ve ibâdetle, fikirle, zikirle eğitip yetiĢtirmek, din ve devlete layık ve faydalı kiĢiler hâline getirmek Ģeyhin baĢta gelen vazifesidir. Mevlevî tekkelerinin baĢı ve sorumlusu Ģeyhlerdir. Makam çelebisi tarafından kendisine Ģeyhlik icazeti verilerek bu makama tayin edilirler. Tekke Ģeyhleri genellikle dergâh hizmetlerini tamamlamıĢ, çilesini çıkarıp dede unvanını almıĢ kiĢilerden olurdu. Mevlevîlikte Ģeyh, dergâhta Mevlevîliğin mümessili ve son merciidir (Top, 2007: 56-57).

Cevrî, aĢağıdaki beyitte eteğini altına toplamıĢ, köĢesinde oturan bir Ģeyh tablosu çizmiĢtir. ġair, gönlü köĢesinde, eteği toplayarak oturmuĢ olan Ģeyhe teĢbih etmiĢtir:

Halvet-i zühdün gehî bir Ģeyh-i dâmen-çidesi

Bezm-i Ģevkun gâh mest-i câme-çâkidür gönül (Cevrî G. 162/4)

Gönül, bazen zühdün halvetinde eteğini toplamış oturan şeyh, bazen de şevk meclisinde elbisesini yırtan sarhoştur.

133

ġeyhin anlattığı sırlar sineleri aydınlatan nur olarak tasavvur edilmiĢtir. ġeyh, anlattığı hakikatler ve kılavuzluğuyla kararan kalpleri aydınlatmıĢtır. ġeyh, gönülleri gün gibi aydınlatmıĢ, adeta tüm karalıkları silmiĢtir:

Gün gibi iĢrâk idünce neyyir-i esrâr-ı Ģeyh

Sîneler olsa revâdur matla‟-ı envâr-ı Ģeyh („Adnî G. 41/1)

Şeyhin nurlu sırları gün gibi aydınlatınca, sineler şeyhin nurlarının doğacağı yer olsa layıktır.

ġeyh aĢağıdaki beyitte ise Hz. Ġsa‟ya teĢbih edilmiĢ ve Ģeyhin nefesinin de Hz. Ġsa‟nın nefesi gibi tesirli olup ölülere can bağıĢladığı ifade edilmiĢtir. Çünkü Ģeyh, müridine gerçek âlemi anlatıp doğru yolu, Hak yolunu göstermiĢtir. Daha önce adeta ölü gibi olan mürid bu ilahi bilgilere mazhar olunca yeniden bambaĢka biri olarak dirilmiĢtir:

Tâ ki „Îsa gibi Rabbânî nefesdür „Adniyâ

Mürdegân-ı dehre cân-bahĢ eylemekdür kâr-ı Ģeyh („Adnî G. 41/5)

Ey „Adnî! Şeyhin tesiri İsa gibi ilahî bir nefestir. Dünya ölülerine can bağışlar.

Mevlânâ‟nın eĢsiz eseri Mesnevî kalpleri temizleyen, doğru yolu gösteren rehber bir kitap olduğu için Hakk‟ın ahlâkıyla vasıflanmıĢ kâmil bir mürĢit olarak tasavvur edilmiĢtir.

Muttasıf ahlâk-ı Hak‟la mürĢid-i kâmildür ol

Benzemez evsâfına halkun hısâl-i Mesnevî („Adnî K. 26/17)

Mesnevî‟nin ahlâkı halkın vasıflarına benzemez. O, Hakk‟ın ahlâkıyla vasıflanmış kâmil mürşittir.

MürĢid doktora teĢbih edilmiĢtir. Ancak mürĢide teslim olan kimse derdine Ģifa bulabilir. Doktor hastanın nabzına bakmadan ilaç veremediği gibi mürĢid de kendisine teslim olmayan müridine yardımcı olamaz, çare bulamaz:

Yed-i teslîmüni bir mürĢidün sun destine zîrâ

Etıbbâ tutmayınca nabz-ı bîmârı „ılâç itmez (Birrî G. 150/3)

Bir mürşidin eline teslim elini sun zira doktorlar hastanın nabzını tutmayınca ilaç vermezler.

134

AĢağıdaki beyitte ise mürĢid ölü yıkayan kiĢiye teĢbih edilmiĢtir. MürĢide itaat eden, onun emirlerine uyanlar onun tahtasında yıkanmayı bekleyen ölüler Ģeklinde tasavvur edilmiĢtir. MürĢidin yardımını isteyen kimse ona tam anlamıyla teslim olmalı adeta bir ölüye dönmelidir:

Emr-i mûtûyı tutup mürĢide teslim olan

Döner ol meyyite kim tahte-i gassâldedür (Birrî G. 97/6)

İtaat emrine uyup mürşide teslim olan, ölü yıkayanın tahtasındaki o ölüye döner.

Eğer Hakk‟ın talibi, Hakk‟a kavuĢmak isteyen mürid mürĢidinin eteğini bırakmazsa kalbi ilahi feyizlerle dolacaktır. Bu bağlamda mürĢid, müridin Hakk‟a kavuĢmasında bir vasıta olarak nitelendirilmiĢtir:

Dâmen-i mürĢidi elden koma ey tâlib-i Hakk Ki ola feyz-i ilâhî ile kalbün pür-nûr

Hîçbir nesne yakar mı göre tâb-ı hurĢîd

Olmasa vâsıta elbetde arâde billûr (Birrî Kıt„a 1)

Ey Hakk‟ın talibi! Mürşidin eteğini elden bırakma ki kalbin ilahi feyizle aydınlansın. Arada billur (cam gibi parlayan) vasıta olmasa güneşin harareti elbette hiçbir nesneyi yakmaz.

Sâhib de aĢk mürĢidinin eteğinin bırakılmamasını savunmaktadır. ġair, tecrid yoluyla kendisini soyutlamakta ve kendisine “Ey Sâhib! Bu yolda arzularını tahsil etmek istersen talep elini mürĢidin eteğinden çekme.” diyerek seslenmektedir. ġair, Hak yolunda arzularına ulaĢabilmek için mürĢidin eteğinin bırakılmaması gerektiğini düĢünmekte ve ondan medet ummaktadır:

Bırakma dâmenin dest-i talebden mürĢîd-i „aĢkun

Dilersen Sâhibâ bu rehde tahsîl-i merâm itmek (Sâhib G. 214/6)

Ey Sâhib! Bu yolda arzularını tahsil etmek istersen talep elini mürşidin eteğinden çekme.

Nesîb Dede de gönül aynasındaki kaygı tozunu silmek için mürĢidin bakıĢından medet ummaktadır. Beyitte gönül aynaya, kaygılar ise toza teĢbih edilmiĢtir. ġaire göre

135

tasalarla dolu olan gönlü ancak bir mürĢidin bakıĢı temizleyebilir. Gönül, onun göstereceği yol ile dünyaya dair endiĢelerden kurtulacaktır:

Pürdür âyîne-i dil gerd-i küduretle Nesîb

Nazar-ı mürĢid-i âgâhı temennâ iderüz (Nesîb Dede G. 74/6)

Nesîb, gönül aynası tasa, kaygı tozuyla doludur. Bilgili mürşidin bakışını isteriz.

Mezâkî, kendisini ve kendisi gibi olanları aĢk Ģarabını içen rintler Ģeklinde tanımlamakta ve kendilerini meyhaneciden baĢka hiçbir Ģeyhin kabul etmeyeceğini söylemektedir. Bu beyitte Ģeyhlerin el vermesi yani kiĢileri tarikatlarına kabul edip etmemeleri söz konusu edilmektedir. Buradan Ģeyhlerin herkesi tarikatlarına kabul etmedikleri yani herkese el vermedikleri bilgisine ulaĢılmaktadır:

Biz ol rind-i sebük-dest-i kadeh-peymâ-yı „ıĢkuz kim

Bize pîr-i mügândan gayrı Ģeyhe bî‟at el virmez (Mezâkî G. 179/8)

Biz o aşk şarabı içen eli yatkın rindiz ki bizi meyhaneciden başka şeyh kabul etmez.

Tasavvuf ehlince post, makam anlamına gelir ve Ģeyhin oturduğu post, tarikat pîrinin makamıdır. ġeyh o posta oturarak pîri temsil etmiĢ olmaktadır. Posta oturan anlamına gelen post-niĢîn ise tekkenin Ģeyhi demektir (Gölpınarlı, 2004: 256). Cevrî aĢağıdaki beytinde Ģeyh yerine post-niĢîn demeyi tercih etmiĢtir. ġair, nice zaman Ģeyhlerle aynı hâli paylaĢtığını ve onların her birinin doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde bulunan dört büyük veliye abdal olduklarını zannettiğini ifade etmiĢtir:

Oldum nice dem post-niĢînân ile hem-hâl

Sandum ki ola her biri evtâdiye abdâl (Cevrî Terkîb-i Bend 1-IV/9)

Nice vakit posta oturanlarla aynı hâlde oldum. Her biri velilere abdal olur zannettim.

MürĢid, Ģeyh beyitlerde karĢımıza hem benzeyen hem de benzetilen olarak çıkmaktadır. Genellikle Ģeyhin yol göstericiliği söz konusu edilmiĢ, Hak yolunda bir vasıta olarak daima ona ihtiyaç duyulduğu bildirilmiĢtir. ġeyh, anlattığı hakikatlerle kalpleri

136

aydınlatır, kalpleri temizler; ölü gönülleri diriltir, müridlerinin dertlerine çare bulur, gassal gibi müridini temizler ve Hakk‟a kavuĢturur.