• Sonuç bulunamadı

1.8. Mevlânâ’ya Muhabbet Beslemeyenlere Karşı Gösterilen Tavır

1.10.1. Şems-i Tebrizî

1.10.1.5. Şems’e Duyulan Muhabbet

AĢağıdaki beyitlerde ġems‟in Hakk‟ın sevgilisi, iki âlemin sevileni ve ezeli sevilen olduğuna yer verilmiĢtir. Bu beyitler Mevlevîlerce ġems‟e duyulan muhabbetin bir göstergesi niteliğindedir:

Mahbûb-ı Hudâ‟sın haber-i hüsn-i Ġlâhî

Tahkîk senün lutf-ı cemâlünden „ibâret („Adnî K. 25/49)

Hudâ‟nın sevgilisisin, İlahi güzelliğinin haberi; gerçek senin yüzünün güzelliğinin lütfundan ibarettir.

Ma‟Ģûk-ı ezelsin ki olur nâz u giriĢmen

Revnak-fiken-i bezmgeh-i mesned-i gurbet („Adnî K. 25/50)

Ezeli sevilensin ki naz ve işven gurbet makamının meclisine güzellik atıcısıdır.

Matlûb-ı Hudâvend-i dü-„âlem mi degülsin

Kevneynde zâtun bilürüz matlab-ı hazret („Adnî K. 25/51)

İki âlemin Hudavend‟inin talep edileni değil misin? İki âlemde Hazretin isteği, zâtını biliriz.

„Adnî ġems‟e uzunca bir methiye yazmıĢ ve ġems-i Tebrîzî‟yi hakikat güneĢi, Tebriz‟in Ģahı, Ģahların baĢ tacı, Hz. Muhammed‟in nuru, ezelin ve ebedin sırrı, dinin pınarı, Peygamberlerin övdüğü, halkın en kerimi, ümmetin en kâmili, Ģeriat nurlarının zuhur ettiği, zamanın piri, uğurlu denizin cevheri, ezeli sırların vâkıfı, lütuf ve kerem sahibi Ģeklindeki çeĢitli sıfatlarla nitelendirmiĢtir. ġems-i Tebrizî‟nin gönül ve can doktoru olduğunu söylemiĢ, ġems‟in gönül ve can ağrısına Ģifa vermesiyle gönle artık hiç illet uğramayacağını ifade etmiĢtir. ġairler, ġems‟in Mevlânâ yolunda, aĢk uğruna baĢından

93

vazgeçmesini, onun Ģüpheli bir biçimde ortadan kaybolmasını, vefatını çeĢitli vesilelerle söz konusu etmiĢlerdir. Beyitler Mevlevîlerce ġems‟in ne denli önemli olduğunu, ne denli sevildiğini gösterir niteliktedir. Mevlevî Ģairler, ġems‟i Mevlevîliği diğer tarikatlardan ayıran bir ayrıcalık olarak görmüĢ ve aĢk yolunda baĢını veren bu cesur âĢıkla daima övünmüĢlerdir.

95 1.10.2. Hüsâmeddîn Çelebi

Mevlânâ‟nın halifesi, müridlerinin baĢı, önderi olan Hüsâmeddîn Çelebi‟nin (Furûzanfer, 1990: 143) asıl adı Hüsâmeddîn Hasan olup, Kendisi Urumiyeli bir Kürttür. Çelebi‟nin ataları Urumiyeli‟ye yerleĢmiĢ, sonra Konya‟ya göç edip burayı yurt edinmiĢlerdir. Babası, Konya‟daki Ziyâeddin Vezir zaviyesinin sahibi ve Ģeyhidir. Küçük yaĢta babasını kaybeden Çelebi kendisine uyanlarla birlikte Mevlânâ‟ya uymuĢ, neyi varsa hepsini Mevlânâ‟ya bağıĢlamıĢtır. Çelebi, ġems Konya‟dayken de Mevlânâ‟nın hemdemi, mahremi, Mevlânâ‟nın halifesi olduğundan, Mevlânâ‟ya uyanların da ĢeyhiymiĢ. Çelebi hem kendi zaviyesindeki Ģeyhlik hizmetini sürdürmüĢ, hem de bütün varlığıyla Mevlânâ‟ya hizmet vermiĢ, ondan aldığı feyzi etrafına dağıtmıĢtır. Mevlânâ‟nın vefatından sonra da onun makamına oturmuĢtur. Çelebi‟nin en büyük hizmeti ise Mevlânâ‟yı teĢvik ederek onun Mesnevî‟yi yazmasına katkıda bulunması, Mesnevî‟ye ebelik etmesi olmuĢtur. ġöyle ki Çelebî, Mevlânâ‟ya Divânı‟nın epeyce büyüdüğünü, artık ihvânı aydınlatacak bir eser vermenin zamanının geldiğini arz etmiĢ, Mevlânâ da aynı düĢüncelerle kendi elleriyle yazdığı Mesnevî‟nin ilk on sekiz beytini sarığının arasından çıkarıp Çelebî‟ye uzatmıĢ ve “Sen yazarsan ben de söylerim.” demiĢtir. Mesnevî yazıldıktan sonra, Çelebi tarafından Mevlânâ‟ya tekrar okunmuĢ, bazı yerleri düzeltilmiĢ ve Mesnevî son Ģeklini almıĢtır (Top, 2007: 229-232). Bütün Mesnevî ciltlerinin ön sözleri Hüsâmeddîn Çelebi‟nin Ģerefli lakaplarıyla süslenmiĢtir. Mevlânâ, Çelebi‟ye gösterdiği iltifatı halifelerinden hiçbirine göstermemiĢtir. Mevlânâ, Çelebiye öyle uyuyormuĢ ki gören onu adeta Çelebi‟nin müridi zannedermiĢ (Sipehsalar, 2011: 165-167). Çelebi, 683/1284 tarihinde 12. ÇarĢamba günü vefat etmiĢ, cenaze namazını da Sultan Veled kıldırmıĢtır (Gölpınarlı, 2006a: 40; Top, 2007: 233).

Tîg-i elmâs-ı zafer ya‟nî Hüsâmü‟d-dîn kim

Gerden-i cehle uran oldur hüsâm-ı men „aref („Adnî G. 162/3)

Men arefin keskin kılıcını cahillik boynuna vuran zafer kılıcının elması olan Hüsameddin‟dir.

Beyitte görüldüğü üzere Hüsâmeddîn (dinin keskin kılıcı), hüsâm, tîg, urmak kelimeleri arasında tenâsüb vardır. ġair, Hüsâmeddîn isminin kelime anlamına dikkat çekerek, Hüsâmeddîn Çelebi‟yi zafer kılıcının elmasına teĢbih etmektedir. ġair kıymeti,

96

parlaklığı sebebiyle Hüsâmeddin‟i elmasa benzetmektedir ancak bunu yaparken doğrudan elmasa değil de zafer kılıcın elmasına benzetmektedir. Çünkü Ģair bu Ģekilde ismin anlamına da bir gönderme yapmıĢ olmaktadır. Hüsâmeddîn kelimesi hem dinin keskin kılıcı anlamında hem de özel isim mahiyetinde tevriyeli kullanılmaktadır.

ġair aynı zamanda iktibas sanatı yaparak men aref31

kılıcını cahilliğin boynuna vuranın da Hüsâmeddin‟in kendisi olduğunu söylemektedir. ġair, bu ifadelerle bizlere Hüsâmeddîn Çelebi‟nin Mesnevî‟nin yazılmasındaki katkısını hatırlatmaktadır. Çünkü Hüsâmeddîn Çelebi Mesnevî gibi aydınlatıcı bir eserin yazılmasına vesile olarak cahilliğin boynuna adeta keskin bir kılıç vurmuĢtur. Bu durumda men aref sırrı ifadesiyle de Mesnevî kasdedilmiĢtir diyebiliriz.

Nusret-i tîg-i himmetünle senün

Fukarâ Hazret-i Hüsâm olsun („Adnî K. 20/11)

Senin himmet kılıcının yardımıyla dervişler Hz. Hüsâm (gibi) olsun.

„Adnî, Mevlânâ methinde yazdığı kasidesinin bir beytinde yine Hüsâmeddîn Çelebi‟yi anmıĢtır. ġair, Mevlânâ‟nın himmet kılıcının yardımıyla fukaranın, yani derviĢlerin her birinin Hüsâmeddîn Çelebi gibi olmasını dilemiĢtir. Hüsam kelimesi hem Hüsâmeddîn Çelebi, hem de kılıç anlamında kullanılmıĢ ve nusret kılıcı ile hüsam arasında îhâm-ı tenasüp yapılmıĢtır. Mevlânâ‟nın himmet kılıcı nefisleri öldürmekte, yani benlikleri ortadan kaldırmaktadır. Bu durumda benlikten kurtulanlar Mevlevîlikte ideal olan Hüsâmeddîn Çelebi gibi olabiliceklerdir. Bilindiği üzere Hüsâmeddîn Çelebi Mevlânâ‟ya bağlılıkta ve itaatte yekta idi, Mevlânâ soyundan olmadığı hâlde posta oturan ilk ve tek kiĢi de odur. Bu yüzden de Ģair, derviĢlerin Hüsâmeddîn Çelebi gibi olmasını dilemiĢ, Hüsâmeddîn Çelebi‟nin Mevlevîlikteki önemine dikkat çekmiĢ, vurgu yapmıĢtır.