• Sonuç bulunamadı

Rical ve Metin Tenkidi

4. GARÎBÜ’L-HADİS İLMİNİN ÖNEMİ

2.3. BİLGİ KAYNAKLARI

3.1.2. Dirâyet Malzemesi

3.1.2.2. Rical ve Metin Tenkidi

Hattâbî, Garîbü’l-Hadis adlı eserinde garîb özellikteki rivayet ve kelimeleri açıklamakla yetinmeyip; yer yer ravi, senet ve metinle ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu bilgilerin bize, Hattâbî’nin hadisçiliğini daha yakından tanıma imkânı verdiği açıktır. Ancak Hattâbî, eserde yer alan her rivayet için bu tür değerlendirmelere girişmemiştir. Bilakis bu tenkitleri, gerekli gördüğü yerlerde ve gerektiği kadarıyla yapmıştır. Bu nedenle, Garîbü’l-Hadis’ten yola çıkarak Hattâbî’nin hadis tenkitçiliğinin ölçülerini tespit etmek yerine, konunun örneklendirilmesi yoluna gidilecektir. Konuyla ilgili beş farklı örnek üzerinde durulacaktır.

a. Hattâbî bazı senetlerde, çokça tanınmayan sahabîler için “

ﺔﺒ ﺤ ﺻ ﻪﻟ

” kaydını

düşerek bu kişilere dikkat çekmiştir. İbnü’l-Büceyr, Abdurrahmân b. Ebî Kurâd ve Gıfâr oğullarından ismi verilmemiş bir ihtiyar, belirtilen şekilde kayıt düşülen sahabîlerdir.

Bu noktada, Hattâbî’nin hadis rivayetinde sahabeye bakışını net bir şekilde ortaya koyan şu rivayet üzerinde durulmalıdır: el-Muhdecî, Ubâde b. Sâmit (r.a)’e hitâben, “Ebû Muhammed (r.a), vitir namazının vâcib olduğunu kabul ediyor” dedi. Bunun üzerine Ubâde, “Ebû Muhammed yalan söyledi (

ﺪﻤﺤﻣ ﻮﺑأ ب ﺬآ

)” şeklinde karşılık verdi.

Hattâbî, Ubâde’nin el-Muhdecî’ye verdiği cevabı şöyle yorumlamaktadır: Ubâde bu cevapla, ‘doğruluktan sapmak’ ve ‘bile bile yalan söylemek’ anlamına gelen

kizbi değil; bilakis, Ebû Muhammed’in bu konuyla ilgili görüşünde yanıldığını ve

fetvasında hatalı olduğunu belirtmiştir. Zira gerçek anlamda yalan, ihbârî (haber verme niteliğindeki) şeylerde olur. Oysa Ebû Muhammed, vitir namazı ile ilgili sözünü başkasından nakletmemiş; söz konusu vücûba kendi reyiyle ulaşmıştır. Üstelik Allah Teâla, ashabın mertebesinin yalan söylemekten uzak olduğunu bildirmiştir. “Allah’a ve

O’nun peygamberlerine iman edenlere gelince, işte onlar Rableri katında sıddîkler ve şehidler (mertebesinde)dir” âyeti344, onların adalet ve doğruluklarını göstermiştir.

Hattâbî açıklamalarının devamında; ismi geçen Ebû Muhammed’in, Mes'ûd b. Zeyd b. Sübey' isminde, Ensâr’ın Neccâr oğulları kolundan ve âlimler tarafından bilinen bir sahabî olduğunu söyler.345 Verdiğimiz bu örnekle Hattâbî’nin, sonraları hadis usûlünde yerleşik bir kural haline gelen ve “Sahabenin tamamı âdildir” şeklinde ifadesini bulan346 ilmî bir anlayışa sahip olduğunu görüyoruz.

Hattâbî bu anlayışın bir tezahürü olarak; hocası Ebû Ali es-Saffâr (v. 341) kanalıyla tahammül ettiği bir hadisin senedinde geçen “

بوﺬ آ ﺮﻴﻏ ﻮهو

” cerh ve ta'dîl

lafzını da benzer şekilde tevil eder. Hadisin raviler zinciri es-Saffâr ile başlayıp sahabeden Berâ b. Âzib (r.a) ile bitmektedir. Ancak senette Berâ’nın isminden hemen sonra “

بوﺬ آ ﺮﻴﻏ ﻮهو

” cümlesi bulunmaktadır. Hattâbî, ilgili cümleyi şöyle

yorumlamaktadır: “

بوﺬ آ ﺮﻴﻏ ﻮهو

” ifadesi, “(Berâ) hata yaptığı sanılmayan, rivayette

yanlış (galat) yaptığı görülmeyen bir ravidir” anlamındadır. Yani bu ifade ile, Berâ (r.a)’ın hıfzı ve hadisi korumadaki titizliğine dikkat çekilmiştir.347

b. Hattâbî’nin Garîbü’l-Hadis’teki ifadelerine bakarak, hoca ile talebe

arasındaki mülakata önem verdiğini ve kimliği hakkında emin olamadığı ravileri belirttiğini görüyoruz.348

c. Hattâbî, hocaları İbnü’l-A'rabî (v. 340) ve İbn Dâsse (v. 346) tarikiyle Ebû

Davûd’dan aldığı bir hadisi de açıklama gereği duymuştur. Sözünü edeceğimiz bu hadis; Rasûlullah (s.a)’ın namaz vaktinde insanları bir araya toplamak için gösterdiği gayreti, buna mukabil sahabenin tekliflerini ve ezan okumanın ilk olarak nasıl

344 Hadîd, 57/19.

345 Hattâbî, Ubâde b. Sâmit rivayetini böylece açıkladıktan sonra; “بﺬآ” fiilinin rivayetlerde farklı

manalara da gelebileceğini, hadis ve sahabe kavilleri ile uzun bir şekilde ortaya koymaya çalışır. Bkz. Garîbü’l-Hadis, II, 303-304.

346 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, I, 63-67; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-Hadis, I, 295; Suyûtî,

Tedrîbü’r-Râvi, II, 214.

347 Açıklamalar için bkz. Hattâbî, Garîbü’l-Hadis, II, 304. Benzer bir örnek için bkz. II, A.g.e, 106-108

başladığını anlatan meşhûr bir rivayettir.349 Hattâbî’nin üzerinde durduğu garîb kelime,

boru anlamına gelen “

ﻊ ﻨ ﻘﻟا

” kelimesidir. Öyle ki Hattâbî, defalarca sormasına karşın bu

kelimenin nasıl okunduğuna dair ikna edici bir cevap alamadığını belirtmektedir. Zira bu kelime Hattâbî’ye “

ﻊ ﺒ ﻘﻟا

,

ﻊ ﺘ ﻘﻟا

,

ﻊ ﻨ ﻘﻟا

” ve “

ﻊ ﺜ ﻘﻟا

” kelimeleri de dâhil toplam beş

şekilde ulaşmıştır. Hattâbî, luğavî tahliller yardımıyla her birini hadisle uzlaştırmaya çalıştığı bu rivayetler içinde, hocası Ebû Ömer (v. 345)’den aldığı “

ﻊ ﺜ ﻘﻟا

” varyantını

daha doğru bulmaktadır. Hattâbî rivayetle ilgili bu bilgilerin ardından açıklamalarını; “

ﷲا ﻪﻤﺣر ﺚﻳﺪﺤﻟا ﻲﻓ ﻪ ﻠﺤﻣ ﺔﻟﻼ ﺟ ﻰﻠﻋ ﻒﻳﺮﺤ ﺘﻟاو ﻦﺤ ﻠﻟا ﺮﻴﺜآ نﺎآو ﻢ ﻴ ﺸ ه ﻰﻠﻋ ﺚﻳﺪﺤﻟا اﺬه راﺪ ﻣو

”, yani “Bu hadisteki tartışmaların merkezinde Hüşeym b. Beşîr bulunmaktadır. Hüşeym, Allah ona rahmet etsin, hadisteki yüksek mevkisiyle beraber, çok lahn ve tahrîf yapan biriydi” diyerek sonlandırmaktadır.350 Buradaki ifadelerden anlaşılacağı üzere Hattâbî, Hüşeym ve rivayetleri hakkında net bir hüküm vermektedir.

d. Şiâ’nın Hz. Ali (r.a)’den rivayet ettiği “

ﻚﻤ ﺴﻟا ﻦﻣ ﺲﻴ ﻠ ﻜ ﻧﻷا اﻮﻠ آﺄﺗ ﻻ

” sözü

hakkındaki açıklamalar, Hattâbî’nin metin tenkidi anlayışını görmemizi sağlayan örneklerden biridir. Hattâbî, bu rivayette geçen enkelîs kelimesi için; doktorlar tarafından yenilmesi hoş karşılanmayan ve kötü bir gıda kabul edilen bir balık türü olduğunu söyler. Huneyn b. İshâk (v. 260)’ın ifadesine göre de enkelîs, yılan balığının adıdır.

Hattâbî’ye göre; Hz. Ali (r.a)’nin enkelîs yemeyi haram saymaksızın mekruh kabul etmesi, Huneyn’in de belirtmiş olduğu gibi, balığın görünüşünden kaynaklanmaktadır. Üstelik Hattâbî; yılan balığı yemenin mubahlığı hakkında Hz. Ali (r.a)’den sâbit (sahih) bir isnadla rivayette bulunduklarını söylemektedir. Ayrıca fukahâ- i emsârdan, bu balığı yemeyi mekruh sayan hiçbir fakih tanımadığını ve mevzû bir hadis351 dışında, hadis merviyâtı içinde bu konuda hiçbir rivayet bilmediğini ifade

349 Hadisin tamamı için bkz. Ebû Davûd, “Salât”, 27.

350 Açıklamalar için bkz. Hattâbî, Garîbü’l-Hadis, I, 172-174.

351 Hz. Muhammed’e isnad edilen bir yalan olduğu açıkça görülen bu rivayetin metni şu şekildedir: Allah

Rasûlü (s.a)’ne, musûh (başlangıçta insan iken hayvan şekline dönüşen şeyler)den soruldu. O da, “Bunlar on üç (hayvan)dır; fil, ayı, domuz, maymun, yılan balığı … ve zühredir”. Bkz. İbnü’l-Cevzî, Kitabü’l-Mevzûât mine’l-Ehâdîsi’l-Merfûât, I, 293-295. Rivayetin devamında, bu hayvanların insan suretinde iken neler yaptıkları da zikredilmektedir.

etmektedir. “Deniz avı yapmak ve onu yemek sizin için helal kılındı” âyetindeki352 umûmi ruhsat, yılan balığı ve diğer balık türlerini yemenin mubah olduğunu göstermektedir.353

e. Hattâbî, bazı rivayetlerin tenkidinde diğer âlimlerin görüşlerine müracaat

etmiştir. “Kim bir sedir ağacını keserse, Allah o şahsı baş üstü cehenneme atar” hadisi354 de bunlardan biridir. Hattâbî, mana açısından mübalağalı sayılabilecek olan bu hadisin şerhinde hiçbir şahsî fikir ileri sürmeyerek diğer ulemanın görüşlerini aktarmakla yetinmiştir.

Hattâbî, kendisinden çok defalar hadis aldığı Ebû Davûd (v. 275)’un ‘sedir ağacının kesilmesi’ bâb başlığı altında yaptığı değerlendirmelerini aynen nakletmiştir.

Ebû Davûd, muhtasar bulduğu bu hadis için, ‘çölde bulunanların ve yolcuların

gölgelendikleri bir sedir ağacını, haksız yere ve zor kullanarak kesen kimseler’ kaydını düşmüştür.

İsmâîl b. Yahyâ el-Müzenî ise meseleye farklı bir açıdan yaklaşarak, hadisin

bize ulaşan metniyle Allah Rasûlü (s.a)’ne sorulan bir sorunun cevabı olduğu görüşündedir. Yani Hz. Peygamber (s.a)’e; her hangi bir topluluk, yetim ya da şahsa ait, Allah’ın kesilmesini haram kıldığı bir sidre ağacını hücum ederek kesen kimsenin durumu sorulmuştur. Zor kullanmak suretiyle ağacı kesen kişi, Allah’ın emri dışına çıkmasından dolayı sonuçta hadisteki tehdide yanaşır. Bu durumda sahabî ravi, Hz. Peygamber (s.a)’e yöneltilen soruya yetişemeyip bize sadece işittiği cevabı haber vermiştir.355 Nitekim Üsâme b. Zeyd (r.a)’in de, faiz konusunda önce geçen bir soruya yetişmeksizin sadece cevabı naklettiği bir rivayet mevcuttur. Müzenî konuya dair yorumlarını, sidre ağacı kesmenin cevazını gösteren aklî çıkarımlar ve sünnetten örneklerle devam ettirmektedir.

Mâlik b. Enes (v. 179)’e göre hadisteki yasak, Medine’deki ağaçların

kesilmesini içermektedir. Böyle bir yasağın ardındaki gerekçe ise, bu ağaçlar vesilesiyle

352 Mâide, 5/96.

353 Açıklamalar için bkz. Hattâbî, Garîbü’l-Hadis, II, 185-186.

354 Ebû Davûd, “Edeb”, 171; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 139; Taberânî, el-Mu'cemü’l-Evsat, III, 50.

Rivayetin metni şu şekildedir: “رﺎﻨﻟا ﻲﻓ ﻪ ﺳأر ﷲا ب ﻮ ﺻ ة ر ﺪ ﺳ ﻊﻄﻗ ﻦﻣ”.

insanların gölgelenmeleri, çevreye ünsiyet kurmaları ve Medine’nin etrafı için ıssızlık fikrine kapılmamalarıdır.356

Konumuza son verirken şöyle bir genel kanaat edindiğimizi belirtmeliyiz: Hattâbî’nin farklı vecihleri sıralayan, kabul etsin veya etmesin rivayet ve görüş farklılıklarına yer veren ve yaptığı izahlarda ihtiyat payı bırakan yapıcı üslûbu, rical ve metin tenkidine de yansımıştır.357 Öyle ki Hattâbî, ilk kez hadis metninde duyduğu garîb kelimeleri bile belirtme ihtiyacı hissetmiştir.358