• Sonuç bulunamadı

Polis’te Askerlik Vatandaşlık Arasındaki İlişki

Polis’te askerin durumuyla vatandaşın durumu birbirine denk düşer: Sitenin askeri oluşumunda yer alan, aynı şekilde politik örgütünde de yer alır. İÖ. 7. yüzyılın

ortalarından itibaren ordudaki değişimlerle, savaş tekniğinde bir devrim savaşçının kişiliğini dönüştürdü, toplumdaki durumu ve psikolojik portresi yenilendi.196

İyice silahlanmış (kılıç ve kalkanlı) askerlerin, sıra halinde savaşanların ortaya çıkışı, mızraklı alay ilkesine göre sıkı bir eğitimin uygulanması hippies (atlı) askerlerinin ayrıcalığına kesin bir darbe indirdi. Askeri donanmanın harcamalarına katılan herkes -yani demos’u oluşturan küçük mülk sahipleri- at sahipleriyle aynı plana yerleştirilirler.

Bununla birlikte, bu aşamada askeri işlevin demokratlaştırılması -eski aristokratik ayrıcalıklar- savaş ahlakının tümüyle düzeltilmesine yol açar. Homeros çağının kahramanları, iyi araba sürücüleri yine de Hippius’un kişiliğinde yaşayabilmişlerdi. Bu asker vatandaşların askerlerle pek ortak yanı yoktur. Birinciler için önemli olan, bireysel askeri başarılardır, tek başına yapılan savaşta gerçekleştirilen yüksek işlerdir. Savaşta, promachoi’ların karşılaştığı düellolar mozaiğinde askeri değer, aristeia biçiminde tümüyle kişisel bir üstünlükle gerçekleşir. Savaşçıya bu göz alıcı eylemini gerçekleştirmesi için izin veren cesaret, bir tür savaş coşkusunda, dehşet havasında bulunur. Bununla birlikte hoplit, teke tek savaşı bilmez; eğer bireysel bir cüretle birisi karşısına çıkarsa bunu reddetmek zorundadır. Çünkü o, dirsek dirseğe, omuz omuza yapılan savaştır. Ona sıraya uyması, düzen içinde yürümesi, eşit adımlarla düşmana saldırması ve uyanık olması, göğüs göğüse savaşta yerini terk etmemesi öğretilir.

Savaşçının erdemi: tümüyle kendine egemen olmak, ortak bir disipline uymak için sürekli denetim, eğitimin genel düzeni alt üst etmesini önlemek için, güdüsel tepileri dizginleyecek bir soğukkanlılıktır.197

Yunan savaş düzenini bünyesine katan güçler şunlardı: Etrüskler, Yarı Yunan Makedonyalılar ve daha sonra Romalılar (Belki de küçük bir güç olan Anadolu’nun yarı

196 Antony ANDREWES, The Greek Tyrans, Londra 1956.

197 Vernant, Antik Yunan Siyasi Düşüncesinin Kaynakları, s. 59.

Yunan Karyalıları da izlediler diğerlerini). Tüm bunların başarısız olmasına ilişkin olası bir açıklama, diğer güçlerde kitlelerin gerekli toplumsal dayanışmadan yoksun olmaları nedeniyle kalkanları kenetleyememelerine dayandırılabilir. Bir süre için yalnızca Yunanlar sahip oldular buna. Bu nedenle Yunanlar Orta Doğu’da ve Akdeniz'de paralı askerler olarak kullanıldılar. Yunanlar, Firavun II. Psametikos için para karşılığında savaşırken ya da Babilli Nebuçadnezar için Kudüs’ü ele geçirirken bile Yunandılar. Hala kalkanları kenetleyecek maneviyata sahiptiler: Bir kez daha "Yunanistan” yalnızca tekil polisi temsil etmiyordu, çünkü maneviyatı pek çok farklı polisten toplanan askerler arasında doğu çöllerinde de varlık gösteriyordu.

Hoplit örgütlenmesi polisin anayasasını belirleyemedi, çünkü bir örgütlenme olduğunu söylemek çok da mümkün değildi. Ciddi bir iç komuta yapısına sahip değildi (Sparta ve Tebai düzenleri hariç). Bunun yanı sıra, toplam ordu birden fazla falanjdan oluşurdu. Her hoplitin kendisine eşlik eden bir hizmetkarı olurdu ve aynı sayıda hafif birlik vardı. Bir tür merkezi komuta yapısına polisin diğer yönleri ihtiyaç duyuyordu.

Askeri liderlik ilk başta aristokratların sorumluluğundaydı. Sparta gibi krallık ve aristokrasinin olduğu yerlerde kral, soylular ve hoplitler arasındaki bağların sıkılaşması yoğun, kontrol altındaki, oligarşik fakat yine de eşitlikçi disiplin biçimine yol açabildi.

Bu biçim dünyanın tümünde basitçe "Spartalı” olarak bilinir oldu. Başka yerlerde:

merkezileşme bir başka biçim aldı: Hoplit sınıfı ile İÖ. 7. yüzyılın ortasından yana pek çok devlette kontrolü ele geçilen despotik gaspçılar yani tiranlar arasındaki ittifak. Fakat tiran kontrolünü köylü ekonomisi içinde kurumsallaştıramıyordu. İktidarı, dar biçimde savaş liderliğine ve hiziplerin hünerli bir biçimde birbirlerine düşürülmesine dayanıyordu. Tiranlık ortadan kalkınca, hoplit demokrasisi genellikle iyice sağlamlaşıyordu.

Eğer askeri iktidar kent devletinde üstün gelseydi militarist Sparta bunun en baskın tipi olurdu. Bu demokratik aşamanın ilk dönemleri, söz gelimi İÖ. 500’e kadarki

dönem için iddia edilebilir. Tüm yetişkin erkek Spartalılar hoplittiler, (miras olarak edindiklerine ek olarak) eşit miktarda toprağa sahiptiler ve meclislere katılma hakları vardı; ancak bu durum bir dereceye kadar oligarşi ve aristokrasiyle birlikte varlık göstermişti. Yunanistan’ın gördüğü en etkin hoplit ordusu gücünü, diğer kent devletlerinden tiranların kovulmasına ve bu kent devletlerinde eunomia adını taşıyan Sparta tarzı bir hoplit demokrasisinin kurulmasına yardımcı olmak üzere 6. yüzyılda kullandı. “İyi düzen” anlamına gelen eunomia terimi, güçlü bir kolektif disiplin düşüncesi ile eşitlik fikrini birleştiriyordu.

Eşitlik ve kontrolün birleşmesi, kolektif bir örgütlenme olarak hoplit savaş gücünün sınırlarını gösterdi. Esas itibariyle içe kapalı bir görünümü vardı. Sparta ileri tarihlere kadar deniz aşırı ticaret ve koloniler kurmakta görece ilgisizdi. Maneviyata verilen önem içeridekiler ile dışarıdakiler arasındaki ayrımı vurguluyordu. Yalnızca küçük bir ordu desteklenebiliyor ve yalnızca yerel topraklar fethedilebiliyordu. Sparta fethettiği halklara kendisine tabi köleler gibi davrandı; yardımcı kuvvetler olarak yararlıydılar ama hiçbir zaman yurttaşlığa kabul edilmediler.

İÖ. 5. yüzyılın tam manasıyla gelişkin polisi, Sparta’nın yoksun olduğu bir açıklığa sahipti. Bunun ilk örneği, grup içi sadakati daha büyük bir açıklıkla hem Yunanistan hem de “Genel olarak insanlık” ile özdeşleşme duygusuyla birleştiren Atina’ydı. Yalnızca küçük kent devletini destekleyen hoplit ordusundan bunu türetemeyiz. O halde bu kimlikler neye bağlıydı? İlk önce “Yunanistan” fikrini ele alalım.

Yunanlar birbirleri arasındaki siyasi mücadelenin gaddarlığına rağmen ortak bir kimliğe sahiptiler. Esas olarak bir yerellik olan “Hellas” bu birlik için kullandıkları terim haline geldi. Ortak bir etnik soydan geldiklerine inanıyorlardı. Bunun doğru olup olmadığını bilmemizi sağlayacak hiçbir aracımız yok. Onların temel kanıtları dildi.198

198 Cartledge, s. 247.

BEŞİNCİ BÖLÜM

İDARİ TEŞKİLATLANMA

5.1. Genel Olarak

Aile - Ortak Atalı Aile - Polis – Yunan Kentleri Birliği; idari teşkilatlanmanın kademeleri şeklinde düşünülebilir.

Aile ve ortak atalı aileler gibi ortak atalı ailelerden oluşan birlik (tribü) de bağımsız bir beden haline gelmişti. Çünkü yabacı olanın dışlandığı özel bir tapınmayı içeriyordu. Bir kere oluştuktan sonra başka bir aile kabul edilmezdi. Din, iki farklı tribünün, bir tek tribü içinde erimesine izin vermiyordu. Ama ortak atalı aileler, bir tribüde birleşebiliyordu. Tribüler de kendi tapınmalarının bozulmaması şartıyla birleşebilirdi. İşte site, bu birliğin kurulduğu anda var oldu.

Tribülerin birleşmesini belirleyen birçok neden olabilir. Birlik, gönüllü olarak, bir trübünün üstün gücüyle ya da güçlü birinin isteğiyle kurulabilirdi. Kesin olan, ortaya çıkan yeni birliğin de yeni tapınma aidiyetiyle bağlanmasıydı. Bir araya gelen tribüler, kutsal ateşlerini yaktılar ve ortak bir dine tapınmaya başladılar.

Dolayısıyla yavaş yavaş genişleyen bir çemberden ziyade büyüklü-küçüklü grupların birbirine katılmasıyla büyümüştür. Birçok ailenin birleşmesiyle ortak atalı aileler oluşmuş, birçok ortak atalı aileler tribüyü, birçok tribü de siteyi oluşturmuştur.

Aile, ortak atalı klan, tribü, site yapısal olarak benzer toplumlardır ve birbirlerinden doğmuşlardır.

Birleşen ögeler kendilerine özgü yaşam şekillerini ve bağımsızlıklarını kaybetmemişlerdir. Aileler; ortak atalı ailelerin içine girmiş de olsalar, aile olarak yalnız kaldıkları zamanlarda hiçbir şey değişmemiştir; ne tapınma ne kutsal görevler ne

mülkiyet hakkı ne de içsel adaleti. Tribü birimleri kendi aralarında birleşiyordu. Yine her biri tapınmasını, toplantılarını, bayramlarını, şefini koruyordu. Tribüden siteye geçildi, ama tribüler dağılmadı ve her biri, site yapısı yokmuş gibi kendi ritüellerini sürdürmeye devam etti. Sitede; farklı farklı küçük tapınmalar üzerine kurulu büyük bir ortak tapınma vardı. Bu durum siyasete devam eden birçok küçük yapının büyük bir yapıyı meydana getirmesi şeklinde yansıyordu.

Site bir tür konfederasyondu. Ama konfederasyon önceleri küçük birliklerin kendilerinden ayrı içişlerine müdahale edemedi, tribülerin, ortak atalı ailelerin ve ailelerin dini ve sivil bağımsızlığı uzun dönemler boyunca varlığını sürdürdü. Sitenin bir aile içinde ayrı yeri yoktu; aile içinde olup bitene karar veremezdi; eşini, oğlunu, yanaşmasını yargılama hakkını ve ödevini babaya bırakıyordu. Özel hukuk da sitenin boş bıraktığı bu alanda varlığını sürdürmeye devam etti.

Siteler uzun yıllar devam eden göreneklerin kurumsallaşmasıyla meydana gelmiştir. Sitenin doğuşunun saptanması için de bu göreneklere bakılmalıdır. İlk zamanlardaki sitenin ordusu incelendiğinde ordunun aile klan birimleri tribü şeklinde bölümlere ayrılmış olduğunu görürüz.199 Öyle ki eskilerden birinin dediği gibi “bir savaşçı, barış zamanında sunağa birlikte şarap serptiği ve birlikte kurban sunduğu kişiyi savaş sırasında yanında bulabilir.”200

Atina’nın geleneklerinin iki açık gerçeği içerisinde gizlemektedir; birincisi, site kendisinden daha önce oluşmuş olan grupların federasyonudur; ikincisi din ne kadar genişlediyse toplum da o kadar genişlemiştir. Toplumsal ilerlemenin dinsel ilerleme tarafından tesis edildiğini söyleyemeyiz ama kesin olan şuduru ki ikisi de aynı anda ve

199 Homeros, İlyada, II, 362. Varron, De ling. Lat., V, 89. İsée, II, 42, Akt. Coulanges, s.

125.

200 Coulanges, s. 125.

birbiriyle senkronize bir uyumla gerçekleşmiştir. İlkel toplumlarda düzenli toplumlar kurmanın aşırı zorunluğunu düşünmek gerekir. Birbirinden çok değişik, özgür, kararsız olan bu kişiler arasında toplumsal bir bağ yerleştirmek kolay değildi. İlkel toplumlara ortak kurallar yüklemek, üzerlerinde ortak bir komutanlık tesis etmek, itaati kabul ettirmek, tutkunun yerine aklı ve kişisel akıl yerine de kamusal aklı ikame etmek için maddi güçten daha güçlü, çıkardan daha saygın, felsefi kuramdan daha inanılır, bir sözleşmeden daha sabit bir şey, hem de tüm kalplere nüfuz etmiş olan ve orada kendi gücüyle kalabilen bir şey gerekir.

Bu şey inançtır. Ruh üzerinde daha güçlü bir şey yoktur. İnanç etkinliğimizin [esprit] eseridir, ama onu istediğimiz gibi değiştirmekte özgür değilizdir. O bizim yarattığımızdır, ama bunu bilemeyiz. İnsansaldır ama biz tanrısal olduğuna inanırız.

Gücümüzün sonucudur, ama bizden daha güçlüdür. Her an bizimle konuşur. Bize itaat etmemizi söylerse itaat ederiz; bize ödevler verirse uyarız. İnsan doğayı itaat altına alabilir, ama düşüncesine bağlıdır.201

Oysa antik inanç ataya saygı göstermeyi buyuruyordu; ataya tapınma aileyi sunak etrafında birleştirdi. Buradan da din, dua, görev ve ahlak düşüncesi doğdu. Tariflenen bu doğuş mülkiyet hakkının, miras hakkının; kısacası özel hukukun ve ev örgütlenmesinin kanunları oldu. Sonra da bunlar, büyüyen ihtiyaçlarla birlikte geliştiler. İnsanlar kendileri için var olan ortak tanrıları hissettikçe daha geniş gruplar içinde bir araya geldi. Ailede bulunan ve düzenlenen aynı kurallar daha sonra, sırayla ortak atalı klana, tribüye ve siteye uygulandı.

İnsanların bu yolda ilerleyişi uzun zaman almıştır. İnsan yalnız aile yaşamı içinde sadece ev tanrılarını tanır, “babadan kalma tanrılar.” Ailenin üstünde, ortak tanrısıyla ortak atalı aileler yaşar. Ortak atalı ailelerin bir araya gelmesiyle tribü ve tribünün tanrısı

201 Coulanges, s. 129.

gelir. Nihayetinde sıra siteye gelirdi. Tüm siteyi kapsayan koruyucu bir tanrı tasavvur edilir. İnançların bu biçimde hiyerarşisi aslında idari teşkilatlanmanın da hiyerarşisidir.

İnançların hiyerarşisi ve birliklerin hiyerarşisi. Eskilerde dinsel düşünce toplumu düzenleyici düşünce olmuştur.202

Site ve kent onlar için eş anlamlı değildir. Site, ailelerin ve tribülerin dinsel ve siyasi birliğiydi. Kent, bu birliğin konuşlandığı coğrafi alandı.

Günümüzde yükselmeye devam eden kentler eski kentlere benzemez. Birkaç ev yapılırsa köy, ev sayıları azar azar artarsa kent olur. Sonunda da etrafını, gerekirse bir hendek veya duvarla çevrilir. Kent evlerin zaman içindeki artışıyla oluşmuyordu. Kentin birdenbire kurulmaya başlıyordu.

Ama önce sitenin oluşması gerekiyordu. Zor olan ve uzun süren iş de buydu.

Aileler, ortak atalı aileler, tribüler olarak tapınma birleşmesinden sonra, tapınmanın ihtiyaç duyduğu tapınağı inşa etmek için kent kurulmaya başlanıyordu. Dolayısıyla bir kentin kuruluşu dinsel bir eylemdir.203

Bu eski gelenekler ve inançlar, siten üyelerinin birleştirici bağı hakkında fikir vermektedir. İnsan birliği bir arada yaşamaya dair duyulan bir inancın ürünüdür. Bu inancın simgelerinden biri de birlikte yenilen yemektir. Aynı masa etrafında toplanmış, beyaz elbiseler giymiş, başında taç bulunan aile babalarının bir araya geldiği küçük ilkel bir topluluktur. Birlikte yere ve sunağa şarap serperler, aynı duayı yaparlar aynı ilahileri söylerler, aynı sunakta yapılmış yemeği yerler; atalar aralarındadır ve yemeği koruyucu tanrılarla paylaşırlar. Toplumsal bağı kuran ne çıkar ne bir sözleşme ne de bir alışkanlıktır. Site tanrıları önünde saygıyla ve titizlikle gerçekleştirilen bir inanç birliğidir.

202 Coulanges, s. 129.

203 Coulanges, s. 131.