• Sonuç bulunamadı

Yunanlıların dilleri ile ilişkileri tartışmaya en açık konulardan biridir. Dil onlar için Logos’tur (mantık). Yani bir kişinin konuşurken ifade ettiği şey konuşan kişinin mantığıdır. Bir varlığın kelime olarak karşılığı Logos’ta hayat sürüyordur. Şair Pindarus özel isimler kullanarak, varlıkları adlandırmaya muktedir olan bir “Tanrılar Dili”nden söz ediyordu. Platon’un diyaloglarında bir sorun saçmalık düzeyine çıkmaktan geri kalmaz:

şeylerin doğru adı nedir? Sanki isimler; insan diline ait olmaktansa şeylere ait olmak zorunda kalmışlardır. Yunan’ın neredeyse “zihinmerkezliliği” bundan doğmuş, nitekim diğer diller anlaşılması mümkün olmayan bir şey derecesinde tanımlanmıştır –“varvaros”

barbarlar, konuşmaları Yunanlılar tarafından anlaşılmayanlardan başka bir şey değildir.

Bir dil tasavvurunun radikal bir değişim geçirmesi için Yunan kentinin “açılması”nı ticaretin ortaya çıkmasını ve yeni felsefe mezheplerinin özellikle yabancı olan ve iki dil konuşan Stoacıların kıvılcımını beklememiz gerekiyordu. Dilleri ve Yunan’ı kavrayışları kozmopolit olmalarına rağmen “Siyasi Meselelere” müdahale etmemeyi öğretmişlerdir.

228 Tekin, s. 67.

Sitenin çerçevesi içinde politik yaşamın aracısını oluşturan sözdür; tam olarak entelektüel alanda ortak bir kültür olanağı veren yazıdır ve öncelikle korunan ya da yasaklanan bilgilerin tümüyle açığa vurulmasına izin veren işte bu yazıdır.

Sitenin doğuşundan itibaren bir hak davasının değeri yasaların kaleme alınmasıyla anlaşılıyor. Yasalar sürekli ve değişmez olduğu düşünülerek yazılıyor ve hukuku söyleme işlevi olan basileis’in süreksiz ve gündelik otoritesinden kaçırılıyordu. Tümüyle ortaklaşa oluyor, genel kural oluyor ve herkese eşit şekilde uygulanmaya elverişli oluyordu. Sitede dike (doğru) yeryüzünde ve gökyüzünde farklı anlamlar taşıyordu. Yeryüzünde yaşayanlar için doğru; tanrıların “armağanlarının yiyicisi” kralların keyfi için verilmiş bir karardı. Gökyüzündeki ilahi doğru ise anlamı yeryüzünde yaşayanlar tarafından bilinemeyecek kadar yüce bir tanrısallıktır. Yeryüzünde dike gökyüzündekine kıyasla;

ulaşılması gereken bir değer gibi olarak görünür. Toplum yaşamında herkesin uyması gereken kural herkesin üzerindeki yasada gerçekleşir.; Gökyüzündeki yasaya ancak usla erişilir. Yasa usa uygun bir ölçüdür. Tartışmalara uğrayabilir, kararnameyle değiştirilebilir, ama bir karara varıldığında kutsal bir emir olarak yerine getirilir.229

Buna karşılık bireyler kendi bilgilerini yazı aracılığıyla kamuya duyurmaya karar verdikleri zaman, bu ya Anaksimandros ve Pherecydes’in yaptığı gibi kitap biçiminde olur, bu ilk yazılanları Herakleitos Ephesus’taki Artemis Tapınağı’nda bırakır; ya da anıtsal taş üzerine yazılarak parapegma şeklinde olur; bunlar sitenin kendi memurlukları ya da din adamları adına taşlara kazıttıkları yazılara benzer (resmi görevi olmayan vatandaşlar buralara gökle ilgili gözlemlerini ya da kronoloji tablolarını yazarlar);

bunların tutkuları başkalarına ya da kişisel görüşü tanıtmak değildir. Bunlar merkeze mesajlarını bırakırken, bunu sitenin ortak malı yapmak isterler; bu yasa gibi herkese

229 Vernant, Antik Yunan Siyasal Düşüncesinin Kaynakları, s. 50.

benimsetilmeye elverişli bir normdur. Kamuya açıklanmış bulunan bilgelikleri, yeni bir gerçeklik ve nesnellik kazanır: kendi başına bir gerçekliği oluşturur.230

Burada artık söz konusu olan birkaç seçkin insana ayrılan ve tanrısal bir lütfu kolaylaştıran dinsel bir giz değildir. Kuşkusuz bilgenin gerçeği, tıpkı dinsel gizem gibi, sıradan insanları aşan temel bir açılımdır, gerçekliğin ortaya çıkmasıdır, ama bilgelik yazıya teslim edilirken, bu mezheplerin gizli çemberinden sökülüp alınır, gün ışığında tüm sitenin görüşüne sunulur. Bu herkesin ulaşabileceği bir hak olduğunu kabul etmektir, ona boyun eğmeyi tanımaktır; tıpkı politikada olduğu gibi herkesin yargısına başvurarak, herkesin kabul ettiği ve tanıdığı umudu taşımaktır.

Kullanılan kelimeler; haklarında kullanılan şeyler için de bir mantık ve yasadır.

Genus ile aynı anlama gelen gens sözcüklerini incelediğimizde gignere eylemine ve genitor ismine karşılık gelirler. Bu kelimeler soy” sözcüğünün eylem olarak “doğurmak”

isim olarak “baba-ata” şeklinde kullanılmalarının karşılığıdır. Gensi genus, gignere ve genitor soy bağı düşüncesini taşırlar. Yunanlılar bir “soyun” üyelerini aynı süt ile beslenmiş anlamındaki sözcüğüyle belirtiyorlardı. Aile olarak çevirdiğimiz Latince familia, Yunanca oikos “ev-yurt-tapınak-aile” sözcüklerini karşılaştırıldığında hiçbirinde kuşak ya da akrabalık anlamı yoktur. Familia’nın gerçek anlamı mülkiyettir; tarlayı, evi, parayı, köleleri ifade eder. Bu nedenle, 12 Levha’da mirasçıdan bahsederken familiam nancitor der yani vasiyet alsın der. Oikos “ev-yurt-tapınak-aile” sözcüğünün ise ikamet edilen ev veya mülkiyet hakkı anlamı dışında başka bir anlamı yoktur. Bununla birlikte, bunlar daima aile olarak çevirdiğimiz sözcüklerdir. Oysa, içsel anlamı ev ya da mülkiyet ifade eden terimlerin, çoğu zaman aile için kullanılması; akrabalık, soy bağı, doğum, gibi diğer sözcüklerin aralarındaki bağlantı ve birliğinden bahsetmesi düşünülemez. Eski dillerin modern diller gibi mantığı ve sistematiği yoktur. Yine de Romalılar ve Yunanlılar;

230 Vernant, Antik Yunan Siyasal Düşüncesinin Kaynakları, s. 51.

genos ve gens kelimelerinin ortak kökenden geldiklerini bilmektedirler. Zaman içinde geleneği değiştiği ölçüde gens kelimesi de değişmiş, bozulmuş, dolayısıyla kaybolmuş olabilir, ama sözcük, tanıklık için tarihte kalmıştır.