• Sonuç bulunamadı

Hoplit194 iki temel aşamada gelişti; birincisi esas olarak silahlarla ve ikincisi taktiklerle ilgilidir. Çeşitli madenlerin temin edilmesi ile birlikte köylü ekonomisinin başarısı ve biçimi askeri bir atılımı destekledi. Aristokrasinin şampiyonlarından meydana gelen birleşik ordunun yerini birbirine bağlı, ağır silahlarla donatılmış piyade ordusu aldı.

Bir piyade askeri artık standart olarak bronz baldır zırhları ve gövde zırhları; ağır bir bronz miğfer, yuvarlak biçimli, ağır bir ahşap kalkan; demir uçlu, keskin ve uzun bir mızrak ve demirden, keskin ve kısa bir kılıçla donatılıyordu. Bunların hepsi birlikte, ağır silahlarla donatılmış anlamına gelen meşhur adlarını veriyordu onlara; hoplit.

Silahlar kısmen türetilmiş silahlardı. Miğfer ve muhtemelen kalkanın izleri daha eski Asur modellerine götürülebilir (Heredotos, taşıyıcıların Anadolu’nun Karyalıları

191 Aeskhilos Sept chefs, 252-260. Euripide, Phénic., 573, Akt. Coulanges, s. 158.

192 Diodorus, IV, 5. Photius: “ünlü zafere Bacchaus’e ilahi söyleyerek eşlik edilir.” Akt.

Coulanges, s. 158

193 Coulanges, s. 160.

194 Hoplit falanjı hakkında geniş ve tartışmalı bir literatür bulunmaktadır.

olduğunu söyler bize). Fakat Yunanlılar bunları değiştirdi. Miğfer daha ağır ve daha kapalı hale geldi. Yalnızca T şeklinde bir açıklık ağız ve gözler için bırakıldı. Duymak zorlaşmış ve sadece ileri görüş kalmıştı. Benzer biçimde kalkanın kolu dirsekle bilek arasındaki kısmı ile el tarafından kavranması onu daha geniş, daha ağır ve daha az hareketli yapmıştı. 6. yüzyılın sonuna doğru hoplit en ağır haline ulaşmıştı. Daha gevşek bir düzende savaşan, bireysel mücadeleye giren askerler silah ile hareketliliği uzlaştırmaya ihtiyaç duyuyordu. Eğer bir Yunan buluşu olan bacaklardaki baldır zırhını, zırh ağırlığının geri kalınına eklenseydi tekil bir asker, demir uçlu mızrağı olan herhangi bir hafif silahlı, hareketli köylü için kolay bir kurban olurdu.

Dolayısıyla hoplitin başarısının silahlarda ya da tekil askerin kendisinde değildi.

Uzun süren alıştırmalarla öğrenilen kolektif taktiklere dayanıyordu. Yaşamlarının üç yılı boyunca genç erkekler taktikler konusunda günlük olarak alıştırmalara sokuluyordu.

Alıştırmalarda ve savaşta kalkan; kolektif bir kenetleme aracı haline geliyordu. Hoplit sol tarafını ve solundaki yoldaşının sağ tarafını kapatıyordu. Karşılıklı bağımlılık yaşamlarını koruyordu. Thukydides taktiklere eşlik eden belirgin korkuyu canlı bir biçimde tarif eder.

Tüm askerler bir noktada birleşir: Eyleme girerken sağ kanada doğru dışarı itilirler ve her iki taraf da sağ yanlarıyla ters yöne düşen sol kanadın ötesine uzanır, çünkü korku sayesinde, her adam, kalkanlar birbirine ne kadar yakın şekilde kenetlenirse korumanın o kadar iyi olacağını düşünerek sağındaki askerin kalkanı altına korumasız kalan tarafını mümkün olduğunca siper eder. Bundan en fazla sorumlu olan adam, her zaman korumasız olan kendi bedenini düşmandan geri çekmeye çalışan sağ kanattaki ilk adamdır ve aynı korku nedeniyle diğerleri onu izler.

Bu taktik, savaş grubuna yüksek düzeyde sadakati, ortaya çıkan polisin kapsadığı toplumsal ilişkilerin devasa bir ruhsal yoğunlaşmasını koşul olarak gerektirir. Falanj dikeyine sekiz rütbeden, yatayına daha fazlasından ve yüz ila bin civarında askerden meydana geliyordu. Zırhları orta düzeyde zenginlik gerektiriyordu ve güçlü bir devlet

elitinin yokluğunda orta halli varlıklı köylü çiftçiler hoplitler haline geliyordu; yetişkin erkeklerin en zenginlerinin beşte biri ila üçte biri hoplit olurdu. Bu yoğunlaşma yurttaşlar topluluğundan başka bir şey değildi.

Hoplit savaşında muazzam kan dökülüyordu fakat bunu yöneten kurallar vardı.

Vernant savaşın polis demek olduğunu ve kurallarının da polis yaşamını ifade ettiğini söyler. Savaş, tüm yurttaşların katıldığı meclis tartışmalarının ardından kamusal olarak ilan edilirdi (Sürpriz saldırılara yer yoktu). Savaş meclisin söze dayalı mücadelelerinin bir uzantısıydı. Savaş ciddi ve kanlıydı, çünkü yenilen hoplitler hızlı kaçamıyorlardı.

Yunanlar ikmal malzemeleri ve kuşatmalar konusunda savaşta idareli davranıyorlardı.

Hoplit (ya da hizmetkârı) üç günlük yiyecek stoku taşırdı. Güzergâh kampları kurmuyor ve genel olarak kentler üzerinde kuşatma operasyonları gerçekleştirmiyorlardı. Sparta burada küçük bir istisna oluşturur. Komşu toprakları fethetmeye dönük ilgisi Sparta’yı daha iyi bir levazım sınıfına ve bazı kuşatmalara yönlendirmiştir. Fakat savaş tarımsal üretimi tehlikeye düşürmüyordu. Hoplit düzeni düşmanını hızlıca arayıp buluyor ve sonuç kısa, kanlı ve çoğu kez tayin edici bir karşılaşma oluyordu. Küçük bu toprak parçası savunabilirdi ve komşu topraklar üzerinde tahakküm kursa da onları ele geçiremezdi (çünkü kent kolayca alınamıyordu). Ardından barış anlaşması bir devletin diğeri üzerindeki hegemonyasını teyit ediyor ve ikincisinin siyasi liderliğini çoğu kez muzaffer olanın hamilik ettiği yerel aktörlere bırakıyordu. Dolayısıyla savaş aynı zamanında polislerin çoklu bir devlet sistemi içinde olmalarını teşvik ediyordu. Savaşın kayda değer biçimde diplomatik alanda düzenlenmesi zaten devredeydi. “Yunanistan" bir kez daha tek bir polisten fazlasıydı. Çok devletli bir sistemin net biçimde düzenlenmesini ve meşruiyetini sağlayan daha geniş bir kültürdü.

Hoplitlerin gücü ne savaşta ne de toplumsal yapıyı belirleme becerileri bakımından mutlak değildi. Savaş sırasında hareketlilikteki ve saldırıdaki sınırlılıkları açıktı ve sonunda belirli uyarlamalara gidildi. Muhtemelen daha gevşek Yunan

düzenleriyle girilen karşılaşmaların bir sonucu olarak (kuzey ve orta bölgelerin federal ethnos’ları daha fazla süvari ve hafif birlik kullanıyorlardı, önce zırh hafifletildi. İlk Pers istilası gündeme geldiğinde (İÖ. 490), baldır zırhları atılmıştı, gövde zırhı metalden deri ve kumaşa çevrilmişti, miğfer hafiflemiş ya da yerini deri bir şapka almıştı. Fakat düzen hala oldukça sıkıydı. Sıranın genişliği sadece bir metreydi ve çok yoğundu. Bu daha fazla saldırı gücüne izin veriyordu. Persler (Yunanların dediğine göre) ağır piyadeler onlara saldırdıklarında hayrete düşmüşlerdi. Eğer kapalı alanlarda yakalanırlarsa saldırının yoğunlaşmış gücüyle harap oluyorlardı. Modern eyerden (İÖ. 200 civarında icat edildi) ve daha az etkili olsa da üzengiden195 önce, süvarilerin şok değeri düşüktü. Piyade düzenleriyle karşılaştıklarında, süvariler, piyadeleri birbirlerine yaklaşmaya zorluyorlardı ve bu sayede okçular onlara büyük zararlar verebiliyordu. Yunanlar ilerleyişlerinin sürati sayesinde bu taktiği sekteye uğrattılar.

Hoplitlerin gerçekte devrimci bir kuvvet olup olmadıkları konusunda klasikçiler arasında bir tartışma vardır. Bu tartışma, temel olarak, İÖ. 6. ve 7. yüzyıllarda monarşi, aristokrasi, tiranlık ve demokrasi ilkelerine dayanan anayasalar etrafında yürütülen mücadeleler üzerindeki hoplit etkisi etrafında dönmüştür.

Askeri düzenin temel katkısı köylü çiftçilerin anayasal-teritoryal kent devletine bağlılıklarını yoğunlaştırmak oldu. Yerel bir ekonomiye gömülmüş olan hoplit askeri, neredeyse kalkanına ve kılıcına ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duyuyordu yoldaşlarının siyasi bağlılığına. Spartalı Tyrtaios geleneksel “mükemmellik” (kuvvet güzellik, zenginlik, doğum, belagat) fikirlerini reddederken bunu şöyle açıklıyordu:

“Bu mükemmelliktir, insanların en güzel varlığıdır, genç bir adamın kazanabileceği en soylu ödüldür. Bir adam sıkı durup ön safta hareketsiz kaldığında, ruhunu ve kalbini dayanmak için çelikten yapıp utanç verici tüm kaçış düşüncelerini unuttuğunda ve sözleriyle yanında duran adamı

195 Bazı askeri tarihçiler üzenginin saldırıdan ziyade kılıçla aşağı doğru atılma becerisi üzerinde daha etkili olduğunu düşünüyor.

yüreklendirdiğinde, bu kent için ortak bir iyidir. Bu savaşta iyi olan adamdır, [alıntılayan Murrav, 1980: 128-9)”

Mükemmellik toplumsaldı ya da daha doğrusu siyasiydi yani polisten türüyordu.

Bu mükemmellik Asur piyadesinde ve diğer daha geniş, sınıflara bölünmüş teritoryal imparatorlukların ya da aristokratik-feodal devletlerin askerlerinde yoktu. Onların mükemmelliği ya mesleki yeterlilik ya da aristokratik onurdu ki her ikisi de halk kitlesinin deneyiminden uzaktı. Bu devletler yetişkin erkeklerinin üçte birinden gelen böylesi olumlu bir bağlılığa yaslanamıyordu. Yunan hoplit ordusu uygun adım yürüyüş içinde örgütlenen yeni bir orduydu. Daha önce uygarlaşmış ve daha geniş, otoriter bir dünyaya komşu olan küçük teritoryal devletler içinde örgütlenen özgür demir çağı köylülerinin ürünüydü.

İÖ. 750 ile 650 arasında, teritoryal bir pazaryeri olarak örgütlenen ve Orta Doğu'dan yayılan askerleri kendisine çeken ortaklaşacı, eşitlikçi ve müreffeh Yunan yerelliği, kent devleti ile hoplit savaş düzenini eşzamanlı olarak üretti. Bu ikisi birbirine kenetlenmişti ve birbirlerini karşılıklı olarak geliştiriyordu. Tüm etkin askeri düzenler gibi hoplit ordusu da kendi maneviyat biçimini yeniden üretti, "Kent ve tüm halk için ortak iyiye" bağlılık basitçe arka plandaki normatif bir eğilim değildi; fakat askerin içine kıstırıldığı muharebe düzeninin ayrılmaz bir parçasıydı. Eğer saf bozulursa, hoplit açıkta kalırdı. Sadece önünü görebiliyordu, hantal kalkanı sağ tarafını açıkta bırakıyordu ve kıvraklığı (özellikle kaçmak konusunda) yok denecek kadar azdı. Hoplit aristokrat olsun halktan varlıklı bir kimse olsun, kent devletine yaşamla ve ölüm korkusuyla bağlıydı. Bu onun siyasi özgürleşmesi kadar kafesiydi de.