• Sonuç bulunamadı

Kolonizasyon da oldukça modern bir dönemdir. Antik Yunan dönemi için kolonicilik bugünki anlamında bir faaliyet değildi. Çok büyük coğrafyalara doğru yayılan Yunan toplumu için de karmaşık yayılmacılığı tarifleyen belirsiz bir terimdir. Yunan toplumlarının Karadeniz’den Marsilya’ya kadar İÖ. 750’den önce başlayıp asırlarca devam eden yayılma, yalnızca sayısı giderek artan yurttaşları dışarı gönderdikleri bir dönemi değil, fetihler, ticaret ve başka nedenlerle yabancı topraklara gittikleri bir dönemi ifade eder. İÖ. 5. yüzyılda savaşlar ve nüfus ihtiyacıyla yayılmacılık azalmıştı. Fakat ihtiyaç duyulması durumunda tekrar dönülen bir uygulama oldu. Yayılmacılığın çok çeşitli nedenlerine örnek olarak Atina’nın isyancı yurttaşları esas yurtlarının dışında kontrol ettikleri topraklara yerleştirerek oluşturduğu koloniler verilebilir.186

Koloni kurma hakkında verilen karar, site halkının talebi doğrultusunda olabileceği gibi bir grup ya da tek bir kişinin isteği doğrultusunda da verilebilirdi.

Arkeoloji kazılarında ve yüzeyde yapılan araştırmalarda nasıl koloni kurulduğuna ilişkin bazı yazıtlar ele geçmiştir. Yazıtlarda koloni kurma kararı, kolonizasyonun nasıl gerçekleştirileceği, koloni kurucusunun (oikistes) seçimi ve kolonistlerin toplanması, ana kent ile koloni kent arasındaki ilişkiler ve koloninin statüsü gibi bilgiler yer alırdı. Koloni kurucusu tüm sorumluluğu taşıdığından, onun seçimi çok önemli bir işti. Kurucu ilk olarak Delphoi’daki tanrı Apollon’un kehanet merkezine danışır ve onay alırdı.

Kolonistler ilk defa yola çıkarken kadınlar onlarla beraber gelmezler, koloni kurulduktan sonra gelirlerdi. Kimi zaman koloni yerleşim yerinin yerlileri kıyım ve göçe zorlamayla yerlerinden edildikten sonra kurulurdu; bazen de Herakles Pontika (Karadeniz Ereğlisi) örneğinde olduğu gibi yerli halk köle haline getirilirdi. Koloni kurulan yer genelde suya yakın yerlere kurulurdu. Toprak, kura çekme yöntemiyle koloniciler arasında

186 Finley, Antik Çağ Ekonomisi, s. 205.

paylaştırılırdı. Kolonistlerin sahip oldukları toprak parçasına “hisse/pay” anlamına gelen kleros adı verilirdi. Kurucunun (oikistes) ölümü kolonizasyon sürecinin tamamlanması demekti. Kurucu, ölümünden sonra “kahraman” olarak anılır ve tapınım görürdü. Ana kent ile koloni arasındaki siyasal kurumlar, kültler, takvim ve konuştukları dilin lehçesi birbirine benzerdi.187

Koloniciler geldikleri Yunan sitesinin kültürünü taşıdıklarından; geldikleri kent ile koloni kurdukları yer arasında ekonomik ve dinsel bağlar bulunurdu. Doğal olarak aynı tanrılara tapınılırdı. Fakat koloni kurulan yer ile kolonicilerin geldikleri site arasında siyasi bir bağ yoktu. Dolayısıyla koloni kurulan yerin kendi anayasası, kendi yönetim organları bulunurdu. Bu sebeple her koloni (apoikia) yeni kurulmuş bir Yunan kent-devletiydi. Yalnızca ticari amaçla kurulan küçük ölçekteki pazar yerlerine emporion adı verilirdi. Emporion, Yunan kenti statüsündeki koloni biriminden hem coğrafi büyüklük hem de idari teşkilatlanma açısından küçük ve ticari amaçlarla kurulmuştur. Siteye bağlı olup siyasi özerkliği yoktur.188

Kolonizasyonun nedenlerine bakılacak olduğunda; nedenlerden biri tarım topraklarına duyulan gereksinimdi. Diğer bir neden; sitedeki olanakların yetersiz kalmasıydı. Sitenin kendine yetecek öz kaynaklara sahip olmaması sitede yaşamı zorlaştırıyordu. Bu nedenle yurttaşlar, gelişmek için ticari faaliyetlerde bulunmak istiyorlardı. Bu nedenle ticari koloniler kurmaktaydılar. Antik kaynaklarda yer alan bazı bilgilere göre: düşman istilası, kıtlık, komşularla geçinememe, maden yataklarına sahip olma arzusu ve yoğun nüfus artışı kolonizasyonun nedenleriydi. Kolonizasyonu tek bir nedene bağlamak doğru değildir. Yukarıda sayılan nedenle veya daha başka birçok nedenle kolonicilik faaliyetleri yapımış olabilir. Bu faaliyetlerin sonucunda, Yunanlıların

187 Tekin, s. 76.

188 Mansel, s. 168.

yabancılarla iletişime girmeleri, farklı dillere sahip insanları (barbaroi) ve onların yeni hayat tarzlarını tanımaları, kendi kültürlerini yaymaları ve tabi ki yabancı kültürlerden etkilenmeleri ve uzak mesafeler arasında deniz yoluyla Ege ve Akdeniz havzasında ticaretin gelişmesine hasıl olmuştur. Kolonizasyonla birlikte Akdeniz dünyası küçülmüştür. Bu durum ister istemez bir Yunanlılaştırma izlenimi uyandırmaktadır.189

189 Tekin, s. 79.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ORDU

4.1. Genel Olarak

Şimdi de Yunan ordusunu inceleyelim. Örneğin Yunan-Pers savaşlarından Platea savaşını ele alalım. Spartalılar düzene girmişlerdir ve her bir Spartalı savaş pozisyonu almıştır. Flütçülerin flütünden dinsel ilahiler yükselmektedir. Hattın biraz gerisindeki kral kurbanları kesmektedir. Ama kurbanların iç organları uygun işaretler vermemekteydi.

Yeniden kurban kesilmesi gerekmektedir. Sırasıyla iki, üç, dört kurban feda edilir. Bu arada Pers süvarileri giderek yaklaşmakta, oklarını fırlatmakta ve epeyce Spartalıyı öldürmektedir. Spartalılar hareketsiz, kalkanları ayaklarının önünde, düşmana karşı savunmaya geçmeden bu sırada birçok Spartalı ölse de hareketsiz beklemektedirler.

Nihayet kurbanlardan olumlu işaretler gelir; Spartalılar kalkanlarını kaldırır, kılıçlarını çeker ve savaştan galip çıkarlar.190

Her zaferden sonra kurban sunulurdu. Yunanlılarda zaferin kökeni kurbandır. Bu görenek, zaferi sitenin tanrılarına atfeden düşüncenin sonucudur. Savaştan önce ordu;

tanrılara Aeskhilos’dakine benzeyen bir dua okumuştur: “Topraklarımızda oturan ve topraklarımıza sahip olan tanrılar, sizlere sesleniyorum. Silahlarımız mutlu olur ve kentimiz kurtulursa sunaklarımızı dişi davar kanlarıyla sulayacağıma, boğalar kurban edeceğime ve mızrakla fethedilen zaferlerin eserlerini aziz tapınaklarınıza sereceğime söz

190 Ahmet SEYREK, Medeniyetlere Yön Veren Uygarlıklar, Maviçatı Yay., İstanbul 2017, s. 46.

veriyorum.”191 Bu söze göre galip gelen kurban sunmak zorundaydı. Ordu kente sözünü gerçekleştirebilmek için ilahiler söyleyerek uzun bir ayin alayıyla, “Bacchaus’e yalvararak tapınağa girilirdi.192193

Din, savaş ve barış zamanındaki her hadiseye içkindi. İnsanı tümden kaplıyordu.

Ruh, beden, özel yaşam, kamusal yaşam, yemekler, bayramlar, meclisler, mahkemeler, savaşlar, her şey dinin etkisi altındaydı. İnsanın tüm hareketlerini düzenliyor, yaşamın her anını ele geçiriyor, alışkanlıklarını saptıyordu. Mutlak otoriteyle insanı yöneten dinden başka bir şey yoktu.