• Sonuç bulunamadı

Ortadoğu’dan yapılan göçlerin sebepleri karışık ve çok boyutlu olmakla birlikte Ortadoğu göçlerinin sebepleri genel olarak şöyle özetlenebilir:

Önceki başlıklarda kısmen değinildiği gibi Ortadoğu’daki devletler genelde heterojen yapıya sahiptirler. Bu ülkelerde farklı etnik ve dini yapıda insanların bulunması, ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlıkların hüküm sürmesi, sürekli iç karışıklıklar çıkmasına ve zaman zaman da ülkelerin birbirleriyle savaşmasına sebep olmaktadır. Ayrıca her Ortadoğu ülkesinin Türkiye’ye karşı farklı bakış açılarının olduğunu belirtmek lazımdır. Bu değerlendirmeler, Umman’dan Fas’a kadar uzanan geniş coğrafyada bir ülkeden diğerine farklılaşmaktadır. Bir diğer husus da Osmanlı sonrasında devletlerin ‘azınlık hegemonyasında küresel efendiler’ sistemiyle kurulmasının halka verdiği sıkıntılardır. Bundan dolayı buralarda bulunan insanlar daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak maksadıyla, görece daha istikrarlı bir ülke olan Türkiye’ye sığınmaktadırlar. Genelde bu sığınmacılar Türkiye’yi transit ülke olarak kullanmakta ve hedef ülke olarak gelişmiş Avrupa ülkelerine gitmektedirler.146 Fakat bu sığınmacı insanların Türkiye’de kalış süreleri bazen 10-12 yıla kadar çıkmaktadır. Bu süre ortalama bir insan ömrüne göre ele alındığında yapılan sığınmaya artık ‘transit göç’ değil, ‘çok uzun süreli geçici göç’ denilebilir. Diğer taraftan dikkat çekici bir husus da;

143 Ali Çağlar, “Yeni Bir Göçmen Türü: Türk Üniversitelerinde Yabancı Uyruklu Öğrenci Olmak”, II.

Ulusal Sosyoloji Kongresi Toplum ve Göç, (20-22 Kasım 1996-Mersin), Ankara 1997, s. 152.

144 B. Kaiser, a.g.m., s. 476.

145 A. İçduygu, Türkiye-Avrupa…, s. 76.

146 EGM YHİDB, a.g.e., s. 10; Tayyar Arı, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ortadoğu ve Körfez

Ülkelerine Yönelik Dış Politikaları (Kuruluştan Günümüze)”, Türk Dış Politikası Cumhuriyet

göçmenler arasındaki Iraklı ve Suriyeli Türklerin genelde Türkiye’de ikâmeti tercih etmeleridir.

Ortadoğu’dan Türkiye’ye yapılan göçlerin en önemli nedenlerinden biri de Arap milliyetçiliğinin olumsuz sonuçlarıdır. Küresel efendilerin oluşturduğu ‘kumandalı

yönetim sistemleri’nde halkın temel hak ve hassasiyetleri hiçe sayılmıştır. Toplumsal

yapı daha kurulurken yıkılmıştır, çünkü milliyetçilik Ortadoğu ülkelerinin bünyesine o günlerde uymamıştır. Nitekim ulusçuluğun ayrılıkçı bir niteliğe dönüşmesinde 1908 Devrimi önemli bir yer teşkil etmiştir. Bu dönemde geleneksel Osmanlıcılık anlayışından koparak Türk milliyetçiliği politikası izlemeye başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)’nin gerek takip ettiği siyaset, gerekse II. Abdülhamit rejimine son vermesi, Albert Havrani’ye göre Arapları Osmanlı toplumuna yabancılaştırmış ve giderek hareketin siyasal bir niteliğe dönüşmesine yol açmıştır.147 İttihatçılarla yoğun ilişkiler içinde olan Arap muhaliflerin oluşturduğu ve liderliğini Halil Ganem’in yaptığı Türk-Suriye Komitesi de bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla gerçekleştirmiştir.148 Madalyonun öbür tarafından bakıldığında ise Ortadoğu’da azınlık durumunda kalan Türklere karşı Araplaştırma yönünde baskılar vardı. Böylece her iki millet birbirlerine karşı ötekileştirildi. Osmanlı yönetimindeki Arap bölgelerinde Arap milliyetçiliğinin oluşmasında ve Araplara Türk düşmanlığının aşılanmasında İngiltere, Fransa ve ABD aktif rol oynamıştır. Bilhassa İngiltere kurduğu casusluk sistemiyle Arapları Türklere karşı kışkırtmıştır.149

Anadolu’ya sevk edilen göçmenler, Yörük ve Türkmenlerin iskân mahallerinin dışında kalan devlet arazilerine yerleştirilmiştir. Göçmenler işlenmemiş veya bataklık sahaları ıslah ederek tarıma açmışlardır. Bu uygulama neticesinde, Anadolu’nun

yüzyıllarca süregelen hayvancılık ekonomisine nazaran ziraat bir adım öne çıkmıştır.150

Bu ise Türkiye’ye yapılacak göçler için ekonomik manada müspet bir tercih sebebi olabilmiştir.

Sömürgeci devletlerin 1830’dan itibaren Arap dünyasına doğrudan müdahale

147 Mustafa Özdemir, I. Dünya Savaşı Sırasında Osmanlı Ülkesinde Yaşanan Göç Hareketleri, (Dokuz

Eylül Üniv. AİİTE, Basılmamış Doktora Tezi), İzmir 2007, s. 177; Ö. Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 3.

148 M. D. Kılınçkaya, a.g.e., s. 56.

149 Aptülahat Akşin, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Ankara 1991, s. 205; Ömer Osman

Umar, “Arap Milliyetçilik Hareketinin Doğuşu ve Gelişimi”, Askeri Tarih Bülteni, S. 51, Ağustos 2001, Ankara 2001, s. 81; Bernand Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev.: Babür Turna), İstanbul 2008, s. 331-340.

150 Necdet Tunçdilek, Türkiye’de İskân Coğrafyası: Kır İskânı, (Köyaltı İskân Şekilleri), İstanbul 1967, s.

etmeleri ve bu noktada aralarında giriştikleri rekabet, İngiltere’nin Osmanlı hâkimiyetindeki Arap topraklarında nüfuzunu sağlamlaştırmıştı. İngiltere, Arap dünyasında kurmayı planladığı egemenliğin ancak Osmanlı tesirlerinin ortadan kaldırılmasıyla ve Araplar arasında Türk düşmanlığının yerleşmesiyle mümkün olabileceğini görmüş ve politikalarını buna göre uygulamıştır.151 Diğer yandan, Arap milliyetçiliğinde dil ve kültür, dinden daha fazla tercih edildiğinden dolayı Arapçılık Osmanlı İmparatorluğu’nun Panislamizm fikrini temelden sarsmıştır. Arap milliyetçilik hareketinin oluşumunda ilk etapta etkin olan kesim Hıristiyan Araplar olmuştur. Bu kesimin Batılılarla sıkı ilişkiler kurmaları, Arapçılık fikirlerinin de ilk defa bu zümre tarafından benimsenmesine yol açmıştır. İlk başlarda milliyetçilik fikirlerine mesafeli duran Müslüman kesim, gayri Müslim Arapların çalışmalarıyla hareketin içerisine

çekilmiştir.152 Müslüman Araplar arasında bu fikirlerin yayılmasında bir dönem

Fransa’da yaşamış olan Rıfa’a El-Tahtavi ismi öne çıkmıştır.153

Araplar arasında milliyetçilik duygularının güçlenmesinde XIX. yüzyılda gelişen “Arap Edebi Uyanışı” etkili olmuştur.154 Aynı şekilde 1908 sonrasında kurulan Arap cemiyetlerinin de büyük rolü olmuştur.155 Bunlar arasında 1912-1924 yılları arasında faaliyet gösteren El-Lâ Merkeziye Cemiyeti, Osmanlı Ortadoğu’sunda Arap milliyetçiliğinin yükselmesi için etkili çalışmalar yapmıştır.156 Bu faaliyetler neticesinde Ortadoğu’da bütünleştirici rol oynayan din faktörünün yerini 1912’de milliyetçilik söylemleri almaya başlamıştır. I. Dünya Savaşı ise bu manada köklü değişikliklerin ve

ayrışmaların yaşanmasına sebebiyet vermiştir.157

Osmanlı Devleti dağıldıktan sonra “anasır-ı muhtelife” olarak anılan Osmanlı milletleri, kendi devletlerini kurmuşlardır.158 Cumhuriyetin, Osmanlı’dan devraldığı ağır miraslar arasında, Türk-Arap anlaşmazlığı, hatta Arapların Türklere karşı kırgınlığı

ve zaman zaman da düşmanlığı önemli bir yer tutmuştur.159 Durum böyleyken,

emperyalist devletler Ortadoğu’yu yine rahat bırakmamışlardır. Özellikle İngiltere ve

151 M. D. Kılınçkaya, a.g.e., s. 87.

152 Ö. O. Umar, “Arap Milliyetçilik...”, s. 75-76. 153 M. D. Kılınçkaya, a.g.e., s. 42.

154 M. D. Kılınçkaya, a.g.e., s. 38.

155 Ö. O. Umar, “Arap Milliyetçilik...”, s. 82.

156 Cafer Yalçın, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Ayrılıkçı Arap Örgütü El-Lâ Merkeziye Cemiyeti

(1912-1916), (Mersin Üniv. SBE, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Mersin 2005, s. iii.

157 M. D. Kılınçkaya, a.g.e., s. 85.

158 M. Derviş Kılınçkaya, “Osmanlı Yıkılırken Türkler ve Araplar”, Türk Yurdu, C. XIX-XX, S. 148-149,

Aralık 1999-Ocak 2000, s. 198-199.

Fransa Suriye konusunda gizli bir rekabete girmiştir. Bu yüzden ülkede hükümet darbeleri olmuş, iki eğilimden biri devrilirken yerine bir diğeri gelmiştir.160 Bu kör dövüşünün sonucunda ise bölge halkları zarurete, yokluğa, hak ve özgürlüklerden yoksunluğa itilmiştir.

Ortadoğu’dan dışarıya yapılan göçlerin en önemli nedeni savaşlardır.161 Ayrıca,

siyasi baskılar, ihtilaller, sıkıyönetim, totaliter yapılanmalar ve ülkeden ihraç gibi etkenler de önemlidir. Aslında her türlü baskı ve ayrımcılıktan kaçış, yüksek yaşam standardı özlemi, toplumsal gelişmişlik arzusu, yüksek oranda kişisel özgürlük ve kendini ifade edebilme isteği gibi nedenler de göç faktörleri arasında yer almaktadır. Irak ve Suriye özelinde Ortadoğu’dan Türkiye’ye yapılan göçlerin ana nedenleri de yukarda belirtilenlerle aynıdır. Yani her iki ülkede de Osmanlı dönemi sonrasında hüküm süren istikrarsızlık, iç baskılar, gelir adaletsizlikleri, iç çatışmalar, insan haklarının olmayışı göçlerin başlıca nedenleridir.162

Bu sayılan faktörler nedeniyle göç eden sığınmacıların tercih ettikleri yerler genellikle komşu ülkelerdir. Mesela, Iraklı sığınmacıların büyük bir kısmı, Irak’a komşu olan altı ülkede yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte sığınmacıların önemli bir kısmı ise ülkelerinden çok uzakta olan yerleri tercih edebilmektedirler. Örneğin İsveç’te 25.900, Hollanda’da 26.100, ABD’de 19.100, Danimarka’da 12.600, İngiltere’de 12.000, Norveç’te 8.200, Avustralya’da 10.000 ve Kanada’da 6.000 Iraklı mülteci bulunmaktadır.163 Irak’taki durum göz önüne alındığında, yaklaşık 4 milyon Iraklının

yurt dışında yaşaması, bu ülkedeki göçün büyüklüğüne yeterince delalet etmektedir.164

Bir insanın vatandaşı olduğu ülkede, bazı haklarının çiğnenmesi durumunda başka bir ülkeye sığınma hakkı doğmaktadır. Irak ve Suriye gibi ülkelerde özellikle başta kadınlar olmak üzere insan hakları ihlalleri, göçlerin ana sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Ancak kadınlar, erkeklerden farklı olarak, 1951 Sözleşmesi'nde özel olarak yer verilmeyen cinsiyet temelli ayrımcılık, sosyal ve kültürel önyargılardan kaynaklanan baskı ve zulüm, geleneklerle ilişkili bedensel ve ruhsal sağlıklarını bozan zarar verici uygulamalar, cinsel istismar, cinsel şiddet, aile içi şiddet gibi sebeplerle

160 A. Akşin, a.g.e., s. 211.

161 Mustafa Mutluer, Uluslararası Göçler ve Türkiye, İstanbul 2003, s. 13.

162 İlkay Südaş, Türkiye’ye Yönelik Göçler ve Türkiye’de Yaşayan Yabancılar: Alanya Örneği, (Ege

Üniv. SBE, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2005, s. 13; M. Mutluer, a.g.e., s. 13.

163 O. Deniz, Uluslararası Göçler..., s. 16.

164 Bilgay Duman, Türkiye’ye Yönelik Türkmen Göçü ve Türkiye’deki Türkmen Varlığı, ORSAM, Ankara

ülkelerini terk etmiş ve başka bir ülkeye sığınmışlardır.165

Göçlerin en temel sebebi, tarihin ilk dönemlerinden beri pek değişmeyen bir olgu olan ekonomik yetersizliklerdir. Bulundukları yerlerde geçim sıkıntısı yaşayan insanların, iş bulma ve yaşam koşullarını iyileştirme istekleri öteden beri göçe yol açan en önemli faktörlerdendir. Kuramsal kuram veya toplumsal kuramla açıklanabilecek bu olayların, yoksulluk ve işsizlik sebebiyle milyonlarca insanı göçe zorladığı bilinmektedir. Ekonomik koşullar, kalkınmışlık düzeyleri arasındaki farklılıklar, uluslararası göçlere de neden olmaktadır. Başka bir ifadeyle, ekonomik gerekçeler, hem iç göçlere hem de ülkeler arası göçlere yol açmaktadır.166 Dolayısıyla işsizlik, yoksulluk ve geri kalmışlık gibi sosyo-ekonomik koşulların iticiliği, yüksek gelir düzeyine sahip, iş imkânları ve yüksek yaşam kalitesi olan ülkelerde yaşama arzusuna neden olmaktadır. Bu da nüfus hareketliliğinin meydana gelmesinin en önemli nedenlerini

oluşturmaktadır.167 Diğer yandan sel, deprem, çölleşme ve kuraklık gibi pek çok doğal

olay da zaman zaman göçlere neden olmuştur. Bazı alanlarda toprakların çölleşmesi, orman alanlarının daralması, işlenebilir tarım alanlarının bitmesi gibi nedenler, insanları yer değiştirmeye zorlamıştır. Böylece günümüzde göçlere, ‘çevre mültecisi’ gibi yeni bir kavram da eklenmiştir.168

Ekonomik arka planın yanında, Ortadoğu’dan yapılan göçlerin bir sebebi de demografik yapılanma ve nüfus artışıdır. Nüfus artışı genellikle demografik geçişin ilk aşamalarında gerçekleşir. Çünkü artan bağımlılık oranları, tasarruf ve yatırımın düşmesine yol açar. XX. Yüzyılın sonunda Arap bölgesindeki demografik eğilimler giderek bölgedeki nüfusun yaş açısından yapısal değişimine yol açmıştır. Doğurganlık oranları kademeli bir düşüşle nüfusun yaş oranında ciddi değişikliklere neden olmuştur. Çalışma çağındaki (15-65) nüfusun büyüklüğü % 33 net artışla 1990 yılında 70 milyondan, 2010 yılında 130 milyona yükselmiştir. Ekonomistlere göre; bölgede yapısal nüfus eğilimleri nedeniyle düşük doğurganlık oranları, bağımlılık oranlarının düşeceğini ve tasarruf ile yatırımı artırmak için bir fırsat teşkil edebileceğini düşündürmüştür. Bu tasarruf ve yatırımlar, artan çalışma çağındaki nüfusu çektiği için, bir müddet sonra fırsatlar kaybolmuş ve uluslararası göç talepleri artmıştır. Ekonomik ve sosyal politikalar dikkate alındığında, 15-25 yaş grubunun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz

165 Sema Buz, Kadın ve Göç İlişkisi: Sığınan ve Sığınmacı Kadınlar Örneği, (HÜ. SBE, Basılmamış

Doktora Tezi), Ankara 2006, s. 18.

166 İ. Südaş, a.g.t., s. 12.

167 O. Deniz, Uluslararası Göçler..., s. 19. 168 M. Mutluer, a.g.e., s. 17.

olduğu görülmüştür.169

Ortadoğu ülkeleri vatandaşlarının Türkiye’ye neden göçtüklerine baktığımızda, İnsan hakları ihlalleri, siyasî, sosyal ve psikolojik baskılar, ekonomik yetersizlik ve gelir dengesizliği gibi sebepler başta gelmektedir. Bunlardan daha önemsiz sayılamayacak hukukî adaletsizlik, demokratik haklarının kullanılamaması, özel mülkiyet kavramının olmaması, hayat standartlarının düşüklüğü, kayırmacılık ve keyfiyete bağlı icraatlar başkaca sebepler de göçlere sebep olmaktadır.

Bu faktörler, Irak ve Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlerde de önemli yer almıştır. Bununla beraber, bu iki ülkede yaşanan erken dönem göçlerin nedenlerinden biri de, Osmanlı döneminde özellikle İstanbul’da görev yapmış kişilerin Türkiye’yi tercih etmesidir. Yapılan birçok görüşmede ortaya çıkan en önemli bulgu, Osmanlı’dan kalan alışkanlıklardır. Osmanlı döneminde, İstanbul’da eğitim almak, başta Türkmenler arasında bir kült olarak yerleşmiştir. Iraklı ve Suriyeli Türklerin bir kısmı Osmanlı ordusunda subaylık yapmış, bir kısmı ise avukatlık, doktorluk vs. mesleklerde eğitim almıştır. Osmanlı döneminde İstanbul ile bağı olan birçok Ortadoğulu Türkün,

Türkiye’ye geldiği bilinmektedir.170 Bu ise, Ortadoğu’dan yapılan göçlerde İstanbul’un

ilk sırada yer almasının nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

1980 yılı sonrası göçlerle ilgili olarak, Irak’ta 5.986 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; yurt dışına göç eden Türklerin yaklaşık % 60’nın savaş, etnik çatışma ve cezalandırılma korkusuyla Irak’ı terk ettikleri tespit edilmiştir. Başka bir araştırmaya göre ise; Iraklı Türklerin % 84’ü siyasi baskılardan dolayı ülkelerini terk etmiştir.171

Irak ve Suriye’deki siyasi baskılar yeni problemleri tetiklediği için buralardaki Türkler, yurt dışına göç etmişlerdir. Türkmenler özellikle Türkçe eğitim alamama, kamu sektöründeki işlerden uzak tutulma, çalışılan işlerde etnik ayrımcılık yapılması, ekonomik olarak ağır şartlarda çalışma gibi nedenlerle Türkiye’ye sığınmışlardır. Türkiye’ye yönelik tarihsel ‘anavatan’ algılamasının yanında, Türkiye’deki eğitimin Türkçe olması, iş imkânlarının çokluğu, etnik ve dini ayrım gibi gayri insani uygulamaların olmaması, Iraklı Türklerin çok sayıda tanıdığının Türkiye’de olması, coğrafi yakınlık, kültürel benzerlik gibi nedenler de Türkiye’ye yapılan göçleri

169 UNESCWA, International Migration and Development in The Arab Region, Challenges and

Opportunities, Population and Development Report, Beirut 2007, s. 17-18.

170 B. Duman, Türkiye’ye Yönelik..., s. 9.

171 İbrahim Sirkeci, Irak’tan Türkmen Göçleri ve Göç Eğilimleri, Ankara 2005; Tarık Tufan, Irak’ta

Türkmen Azınlık ve Kerküklü Göçmenler, (MÜ. Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış

artırmıştır.172

Bu arada yasal mevzuat da Türk soyluların Türkiye’ye göçlerini kolaylaştırmıştır. Zira bu mevzuatta Türkiye’de ikâmet, çalışma izni ve vatandaşlık gibi meselelerde, Türk soylu yabancıların diğer ülke vatandaşlarına nazaran daha avantajlı oldukları bilinmektedir. Mesela Türk Vatandaşlığı Kanunu’na göre, yabancı bir ülke vatandaşının Türk Vatandaşlığına geçebilmesi için Türkiye’de 5 yıl ikâmet etmesi ve çalışması şartı aranırken; Türk soylu yabancılar için bu süre 2 yıl olarak belirlenmiştir. Ayrıca zaman zaman Türkmenler için çıkarılan kararlar da, Türkmenlerin ikâmet ve çalışma izni almasını kolaylaştırmıştır. Türkiye, Türkmenlerin ülkede barınmasını sağlayacak kolaylaştırıcı adımlarla bir anlamda Türkmenleri kollamıştır. Zira Türkiye’de vatandaşlık, ikâmet ve çalışma izni almak için gerekli olan Türk Soyluluk Belgesi, Türkmen kuruluşların kefaletiyle Dışişleri Bakanlığı tarafından verilmiştir.

Diğer taraftan Türkiye’ye yasadışı yollarla gelseler bile, Türkiye’de yaşayan bir Türkmen’in kefaletiyle Türkiye’de kalabilmeleri mümkün olmuştur. Bu noktada özellikle 1991’den sonra Türkiye’ye gelen ve Kızılay’ın kurduğu kamplarda kalan Türkmenler, Türkiye’deki Türkmen vakıf ve dernekleriyle Türk vatandaşı olan Türkmenlerin bireysel çabaları neticesinde Türkiye’de ikâmet ve çalışma izni alabilmiştir. Örneğin 1994’ten sonra 6.500 kadar Türkmen, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin kefaletiyle Türkiye’de kalabilmiş ve çeşitli dönemlerde çıkan yasalarla Türk vatandaşı olmuştur. Benzer şekilde, 2005’te Irak seçimlerinden önce çıkan karar doğrultusunda, Türk soylu belgesiyle başvuru yapan Türkmenler ikâmet izni

almışlar ve bu izinler sonraki dönemlerde uzatılmıştır.173 Türkmenler bu yasal

avantajların yanı sıra, millî duygularının, aile ve akrabalık bağlarının güçlü olması gibi nedenlerle kendilerine yakın hissettikleri için Türkiye’yi tercih etmektedirler.174