• Sonuç bulunamadı

3. MAHMUT YESARİ’NİN TİYATROLARINDA YAPI

3.7. Fener Nöbeti

3.7.4. Olay Dizisi

125 3.6.8.4. Fon Karakterler

Oyun, üç kişilik oyuncu kadrosuna sahiptir bundan dolayı eserin fon karakteri bulunmamaktadır.

126 Perde

Veysel ve Rıza İğneburun Feneri’nde nöbetçidir. Denizde yaşanan fırtınadan dolayı fenere kumpanya gelememektedir. Bir de fırtınada gemisi batan ve yüzerek yanlarına gelen Şerif’in olması açlık ve susuzluk yaşamalarına sebep olur.

Perde açıldığında Veysel dirseklerini dizlerine dayamış yorgun bir şekilde düşünürken Şerif ise bir köşede uyumaktadır.

Rıza içeri gelerek imdat bayrağını çektiklerini bildirir. Veysel bu durumun bir şeye yaramayacağını fırtınadan kaynaklı fenere yaklaşmanın imkânı olmadığını açlıktan, susuzluktan öleceklerini söyler. Rıza imdat bayrağından dolayı kurtarılacakları düşüncesindedir çünkü bu durum herkesin menfaati içindir. Veysel bu duruma tepki gösterir:

“VEYSEL-(Cesareti kırılmış bir halde) şimdiye kadar kurtarmaya çalışmaları, hatta kurtarmaları lazımdı. Kumanyamızın tükeneceğini, tükendiğini de düşünmeleri icap ederdi. Herhalde tecrübe etmiş olmalıdırlar fakat deniz azdıkça azıyor...

RIZA – (hiddetle) peki, bunu ne diye ne akla yelken ettik de kurtardık(uyuyan Şerif’i gösterir) Nereli neyin nesi biliyor muyuz? Sorduk, bize Kuşadası’ndanım dedi. Ne malum? Eğer onu kurtarmamış olsa idik bugün içecek birkaç yudum tatlı suyumuz, bir iki dilim kuru ekmeğimiz bulunurdu” (s.4).

Veysel, Şerif’in de deniz çocuğu aynı zamanda Türk ve Müslüman olduğunu hatırlatır. Açlık ve susuzluk nedeniyle bu şekilde düşündüğünü söyler. Rıza Veysel’in söylediklerine itiraz etmez onun tek düşüncesi Şerif’in gelmesinin ömürlerini kısaltacağıdır. Rıza kumpanyalarının iki kişi olduğunda kaç gün yeteceğini hesap eder.

Veysel,Allah’tan ümidini kesmemiştir kendilerini kurtarmaya geleceklerini umut eder.

Veysel gidip fenerin lambasını muayene etmek ister. Lamba bozulursa asıl büyük sıkıntı yaşanır. Çünkü fenerin ışığını görmeyen gemilerin kaptanları rotayı şaşırırlar.

Rıza kendi kendine ne yapacaklarını düşünürken Şerif uyanır. Şerif yardımın gelmediğini ve yiyeceğin olmadığı öğrenince uyandığı için hayıflanır. Rıza’ya rüyasını anlatır:

“ŞERİF- (düşünceli) Deniz kenarındaki küçük evimizi görüyordum. Orada imişim! Küçük kız kardeşim Fatma, kollarını açarak bana koşuyordu:

127

“Nihayet geldin. Bizi bu kadar bekletmek olur mu?” diyordu. İhtiyar anam, kapının önünde durmuş, tutuk bacaklarıyla koşamıyor, gözlerinden yaşlar boşanıyor,elleriyle beni yanına çağırıyordu. Kardeşim de annem de bana öyle sarılmışlardı ki artık bir daha beni bırakmak istemiyorlardı sanki...”

(s.7).

Şerif, Rıza’ya daha sonra ihtiyar annesinin, kız kardeşinin bir de kardeşinin yetim oğlu küçük Ali’nin bulunduğu bir fotoğrafı gösterir. Babasının Balkan Muhaberesi’nde şehit düştüğünü, kız kardeşinin üvey olduğunu, üvey babasının da Dumlupınar’da şehit düştüğünü anlatır. Küçük Ali’nin babası olan kardeşini de Sakarya’da şehit verdiğini bahseder.Ailesinin hem anası hem de babası olduğunu, dört gözle kendisini beklediklerini sözlerine ekler. Bu konuşma Rıza’nın yüreğine dokunur.

Rıza, Veysel’in de arkasında onu bekleyen anası ve iki kız kardeşi olduğu söyler ama kendisi yetimdir arkasından bir bekleyeni yoktur. Rıza ailesi olmasa bile köyüne olan özlem ve sevgisinden bahseder.

Bu sırada Veysel sevinçle yanlarına gelir.İğne Kaya Boğazı’ndan bir motorun geçtiği söyleyerek emin olmak için Rıza’dan da bakmasını ister.

“RIZA – (heyecanla girerek) Kurtulduk... Yiğit, arslan çocuklar bu belalı kayalara yanaşmak için her türlü tehlikeyi göze almışlar. Kabaran dalgaların üzerinden motor fındık kabuğu gibi seğirtip kayıyor.Uzun dürbünle baktım motoru kullanan bizim Mümin Reis. Yaptığı çok zorlu manevra ha... Motor bazen de öyle bir dalıyor ki sanırsın ha battı batacak”

(s.10).

Biraz sonra Zeynel, Salih ve Mümin zorlukla olsa da yanaşarak yanlarına gelirler. Salih çok mu sıkıntı çektiklerini sorar.Veysel ve Rıza, aç ve susuz kalma korkularından bahsederler. Salihler gelirken su, ekmek, pastırma, sucuk, zeytin, kuru üzüm gibi birçok yiyecek getirir. Mümin ve Zeynel getirdikleri yiyecekleri taşımak için yanlarından ayrılır.

Salih, Şerif’i göstererek kim olduğunu sorar. Veysel, Şerif’in yaşadıklarından kısaca bahseder.Bu sırada Mümin ve Zeynel erzakları sırtlamış bir şekilde içeri girerler.

Rıza büyük bir zevkle kana kana suyu içer, maşrabayı sırayla Veysel ve Şerif’e uzatır.

Mümin, Şerif’in kim olduğunu sorar. Veysel, Mümin’e de Şerif’in nasıl geldiğinden bahseder.

128

“ŞERİF – (Su içer geniş bir nefes alarak) Allah, bu iki insaniyetli arkadaştan razı olsun.Hayatımı kurtardılar. Ekmeklerini, sularını benimle paylaştılar. Onların bu insaniyetini, ölünceye kadar unutmayacağım. Anam, kardeşlerim artık ümidi kesmişler, beni ölmüş sanıyordular. Şimdi beni görünce öyle sevineceklerdir ki....” (s.12).

Mümin Şerif’e sevinemeyeceği bir haber vererek bir sonraki sefer nöbet değiştirmeye gelindiğinde onu alacaklarını söyler. Şerif şaşkın bir halde sebebini öğrenmek ister. Salih, Mümin ve Zeynel’in nöbette kalacağını söyleyerek Şerif’i neden bir sonraki nöbet değiştirmesinde alacaklarını şu şekilde açıklar:

“SALİH – Hele dinle bir kere... Bu arada İğne Kaya Boğazı’ndan geçmek kolay değil. Sular çok fena anafor yapıyor. Motor küçük. Ben varım tayfa Hüsnü var. Sonra Rıza Reisle Veysel Reisi alacağım yükümüz tamam. Beş kişi olursak tehlike muhakkak...

MÜMİN – Çaresiz bir ay burada bekleyeceksin.

ŞERİF – (gerileyerek ) Bir ay mı? Burada bir ay ne yaparım? Ben ölmesem anam, çocuklar açlıktan ölürler. Onlara kim bakacak? Onların kapısını kim açacak? Nafakalarını kim getirecek?

MÜMİN – Bizce yapılacak bir şey yok” (s.13).

Salih yanaştığı yerin sıkıntı olduğunu söyleyerek Veysel ve Rıza’nın acele etmesini ister. Şerif kendisini bırakmaması için Salih’e yalvarır.

“SALİH – Arkadaş ben ne yapayım ? Elimden ne gelir? Motorun kaptanıyım. Hem motorun hem de içine aldığım insanların canlarını düşünmeye mecburum. Senin yerine ben burada kalamam. Ne Rıza ne Veysel reise burada kalınız diyemem. Buna ne hakkım var ne de kuvvetim.

Motorun taifesinimi denize atayım? (s.13-14).

Şerif’in yalvarmalarına daha fazla dayanamayan Rıza yerini ona vermeye karar verir. Mümin ve Zeynel bu karara itiraz eder. Bu itirazlara Rıza şu cevabı verir:

“RIZA- (Temkinli) Bu arkadaş da gemici, deniz kurdu amma, fener bekçisi değl. O buraya buranın havasına yaşayışına alışamaz. Hem sonra onun bir kötürüm ihtiyar anası, bir küçük kız kardeşi bir deşehit kardeşinin yetimi var. Eğer bu çalışırsa onlar yiyecekler, giyecekler, yaşayacaklar. Bu

129

arkadaşın burada kalması demek üç can yaşayan bir evin kapısının kapanması demektir.” (s.14).

Rıza’nın bu davranışı üzerine Şerif minnettar kalır.

“ ŞERİF – (Gayet müteessir) Bu fedakârlığı benim için mi yapıyorsun ha!...

RIZA – Fedakârlık değil. Aylarca burada oturabilirim çünkü bekleyenim yok! Ben kimsesizim, yetimim!

ŞERİF – (Kolları arasına alarak) Hayır... Bundan sonra kimsesiz değilsin!

Senin anan ve kardeşlerin var. Tekrar nöbet değiştirildiği zaman doğruca bize gelirsin uzak da olsa aldırma, mutlaka gel.

RIZA – (Hazin gülerek) Türk vatanı içinde uzak, yakın var mı? Hepsi Anayurt değil mi? Ana yurdun hangi köşesinde olursa olsun, benim de bir ailem bulunduğunu düşüneceğim. Ve eğer yolum düşerse, hiç çekinmeden kendi asıl evim imiş gibi, evinin kapısını çalacağım” (s.15).

Vedalaşarak Şerif, Veysel ve Salih ayrılır. Mümin, Rıza’ya “bakalım, bu iyiliğin ettiğin adam, ilerde seni hatırlayacak mı?” (s.16). diye sorar. Ancak Rıza bunu kendine dert etmez. Ne kendisinin onun köyüne gideceğini ne de onun köyüne geleceğini söyler.

“RIZA – O köyünde yatalak anasını, küçük yetimleri bırakıp uzun seferlere çıkamaz bu kıyılara da kim bilir hangi tesadüf itti? Bana gelince ben köyümü şehirlere bile değişmem ki...” (s.16).

Rıza, yaptığı fedakârlığı şu sözlerle ifade eder ve oyun sonlanır:

‘‘RIZA – Vadetmedim… Yolum düşerse, (Güler, masa başına oturur, ekmek koparır, ağzına götürür) Fener bekçilerinin yolu, daima enginlerin üstüdür.

Gözleri enginlere bakar… Yolunu kaybeden, rotalarını şaşıran vapurlara, gemilere yollarını gösteriyoruz. Onları muhakkak ölümden kurtarıyoruz…

Onlar bizim bu iyiliğimizi hatırlıyorlar mı? Çünkü vazifemiz… Motordaki yerimi ona terk ederek bir ay daha burada kalmama sebep olan arkadaş, kardeş, vatandaş da beni hatırlamazsa ne olur? Çünkü ben vazifemi yaptım!

(Lokmayı ağzına atar) Eğer vazifemi yapmamış olsaydım, motorda da köyümde de, nerede olsam bu lokma boğazımdan rahat geçmeyecek, gırtlağımı delecekti! Ben bu lokmayı hak ettim, yiyebilirim! Siz de yiyin arkadaşlar!’’ (s.16).

130