• Sonuç bulunamadı

3. MAHMUT YESARİ’NİN TİYATROLARINDA YAPI

3.9. Bir Sukut-ı Hayal

3.9.4 Olay Dizisi

Fikriye ve Perihan ailesini kaybetmiş öksüz ve yetim iki kızkardeştir. Çocuklara ders vererek ve işleme yaparak geçinirler. Teyzeleri yatalak ve bakıma muhtaç olduğu için kızı Nezahat’ın durumu onlarınkinden daha zordur. Babasının da vefat etmesi ailenin bütün yükünü omuzlarına yüklemiştir. Zorluk içinde yaşamaya çalışan bu kuzenlerin Mısır’da İclâl isminde prenses teyzeleri vardır. Bu teyzeleri gerek Mısır’da gerekse İstanbul’da yaptığı iyiliklerle adından söz ettirip çevresi tarafından çok sevilmektedir. Hayır işleriyle uğraşmasına rağmen zorluk içinde yaşayan yeğenlerine de bir o kadar ilgisizdir.

Perde açıldığında Mahmure, Perihan’ın hazırlanmasını beklemektedir.Canı sıkıldığı için gazeteleri karıştırırken bir haber görür ve Perihan’a heyecanla seslenir.Mahmure yüksek sesle haberi okumaya başlar. Haberde Mısır’daki teyzelerinin İstanbul’a geldiği yazmaktadır. Perihan gelerek haberi tekrardan kendi okur.Mahmure teyzesi hakkında yazılan haberleri gülünç bulur.Perihan’la aralarında küçük bir münakaşa yaşanır.

144

“MAHMURE – Kendi akrabalarına bu derece lakayt kalan bu merhametli, insaniyetli hanımefendinin teşebbüsat-ı hayriyelerinde ne kadar samimi olabileceklerini düşünüyorum. Ayı değil ya inanamıyorum.

PERİHAN – Haksızsın Mahmure! Bunda teyzemin hiç kabahati yok..Biz ona müracaat edip halimizi açtık da o bizi ret mi etti?

MAHMURE – Kendiliğinden arayıp sorması icap etmez miydi?

PERİHAN – Onun da kendine göre meşguliyetleri var.”

MAHMURE – Peki, peki! Sevgili teyzene toz kondurma” (s.6).

Bu esnada kapı çalınır. Gelen Nezahat’tır. Nezahat yorgun bir şekilde dersten gelmektedir.Mahmure, İclâl teyzesinin geldiği haberinin Nezahat’a verir. “NEZAHAT – (Alaycı) İstanbul için ne şeref!” bu tepkisinden dolayı Mahmure neden teyzesini sevmediğini sorar.

Nezahat’ın teyzesine karşı tutumu Perihan’la münakaşa yaşamasına sebep olur.

Nezahat’a göre Fikriye ve Perihan’ın kendilerine saygıları ve gururları yoktur. Sözlerine devam eder:

“NEZAHAT – Akraba olmasanız daha ağır söylerdim. İclâl Habım sizi düşünüyor mu ki siz de onu düşüneceksiniz? Anneniz öldü, İclâl Hanım iki satırlık bir mektup gönderdi mi? Bir insanın öz kardeşi ölürse omuz silker, adam sen de diyebilir mi? Benim annem yatalak oldu adeta yarı ölü sayılır.

Bir gün hatırımızı sordu mu? Sonra kainatla alay eder gibi hayırdan, hasenattan bahsediyor” (s.8).

Perihan teyzesine korumaya devam ederek içinde bulundukları durumdan haberdar olmadığını dile getirir. Nezahat, Perihan’ın evine İclâl teyzesinin fotoğrafını asmasına da öfkelenir. Bu sırada Fikriye işten eve gelir.Mahmure bu güzel havadisi Fikriye’ye de verir ancak münakaşanın yaşandığını görmesiyle evden ayrılır.

Fikriye ve Perihan teyzelerinin iyi kadın olduğunu, kendilerine müracaat etmediklerinden dolayı yaşadıkları sıkıntılarından haberi olmadığını belirtirler.Aynı zamanda Nezahat’in çok ince düşünüp abartığını söylerler.

Nezahat’ın ise teyzesine karşı bir kini ve nefreti yoktur. Onun tek derdi hayır işleriyle anılan teyzesinin kendi akrabalarını arayıp sormamasıdır.İçinde yaşadığı sıkıntıların ve yoksulluklarının teyzelerince utanılacak bir durum yarattığını düşünür.

145

Ona göre teyzeleri İclâl Hanım, Perihan ve Fikriye’nin sevgisine layık olmadığı gibi

“yüzünde hasenat maskesi, göğsünde hayır etiketi var”(s.12)olan bir kadındır.

Bu esnada kapı çalınır ve teyzeleri İclâl Hanım’ın geldiği görülür. Perihan ve Fikriye teyzlerini yere göğe sığdıramazlar ve rahat etmesi için ellerinden geleni yaparlar. Nezahat ise bir köşeden olan biteni alaycı bir şekilde seyreder. Teyzesiyle küçük bir konuşma gerçekleştirir. Teyzesi Nezahat’ın kendine kin beslemesini ve kendini sevdirememesi kabahatini Nezahat’te aramaz.Hayatta çok şeylerde yanıldığını daha yeni fark etmektedir. Nezahat kitabı almak için odadan ayrılır.

Odada Fikriye, Perihan ve Prenses İclâl Hanım yalnız kalır. İki yeğenine gerçeği söylemek ister.

İclâl Hanım yeğenlerini ihmal ettiğinden, yardımlarına koşmadığından başkalarına el uzattığından söz eder. Bunlardan dolayı kendini kabahatli hisseder.

Ettiklerinden dolayı cezasını bulduğunu söyler.İki kardeş endişeli ve şaşkın bir halde teyzesinin ne söylemek istediğini anlamaya çalışırlar.

Teyzesi iflas ettiğini,yatacak yeri ve yiyecek ekmeğinin olmadığını anlatır.

“... Alacaklılar oturduğum evi, yattığım yatağa yorgana kadar haczettiler.

Artık sizden başka sığınacak yerim kalmadı. Düşündüm, İstanbul’da beni seven iki kızım var dedim. Elbette onlar benden bu kadarcık insaniyeti esirgemezler. Sofralarında bana da bir kap sıcak yemek verirler” (s.20).

İki kardeş bu itiraf karşısında büyük bir şaşkınlık yaşar.Ne yapacaklarını bilemezler.Biraz önce teyzelerini el üstünde tutan iki kardeş hemen değişiverirler.

Teyzelerini evlerine kabul etmek istemezler.

“FİKRİYE – (Sıkıntılı bir halde)Kabul etmek isterdik. Fakat...

PERİHAN – Bizim kazandığımız ancak bize yetiyor.

İCLÂL – (Kalkarak, mahcup) Beni kovuyor musunuz?

FİKRİYE – Estağfurullah, kovmak değil. Ne yapalım? Biz de çaresiz vaziyetteyiz...” (s.21).

İki kızkardeş, İclâl Hanım’a geçmişi hatırlatarak, zamanında kendilerine sahip çıkmaması ve yardım eli uzatmamasından söz ederler.

“FİKRİYE – (Haşince) Evet, İstanbul’da sizi seven iki kızınız olduğunu ve onların sizden bu kadarcık insaniyeti esirgemeyeceklerini düşünmüştünüz öyle mi? İki sevgili kızınızı, anasız babasız kaldıkları zaman niçin

146

hatırlamadınız? Onlardan istediğiniz insaniyeti niçin vaktiyle siz esirgediniz? Bu yetimlerin sofrasında bir kap sıcak yemek olduğunu nereden biliyorsunuz? Ettiğiniz yardımların mukabilini mi bekliyorsunuz?

Fikriye ve Perihan bu sözlerle İclâl Hanım’ı kabul etmek istemezler. Bütün konuşmaları dinleyen Nezahat daha fazla dayanamaz.

“FİKRİYE – Seni sokak ortasında bırakmayız… Benimle birlikte gel, evimiz küçük, eşyalarımız eskidir. Fakat orada temiz, ılık bir köşe bulacağından emin ol…

İCLÂL – Ne diyorsun kızım?

FİKRİYE – Sen mi Nezahat?

NEZAHAT – Evet, ben! Buna niçin hayret ediyorsunuz? Neler düşündüklerinizi biliyorum. İclâl Hanım’ı sevmeyen, ondan nefret eden Nezahat, bunu söylüyor… Doğru, zahiren buna herkes taaccüp eder…

Fakat ben, Prenses İclâl Hanımefendi’den nefret ediyordum. Lakin teyzeme, annemin öz kardeşine kızıyordum, bunda biraz da kıskançlık vardı. Çünkü herkese iyilik eden, hayır işlemekten zevk alan insanın, benim teyzem, akraba olduğunu düşünüyor ve kendi yakınlarına lakayt durmasına isyan ediyordum. Onun servetinden de nefret ediyordum. Çünkü bu servet; benim teyzemi çalmış, uzaklaştırmıştı. Bu para onunla aramızda ebedi bir set, bir mânia idi. O, bize yaklaşamıyordu, biz de ona yaklaşamıyorduk… Biz, ona sokulmak istesek, ihtimal samimiyetimizden şüphe edecekti… (Durur) Fakat şimdi aramızdaki bu diken çıkarıldı… Ebedi zannolunan set, mânia yıkıldı…

Prenses İclâl Hanımefendi’ye arz-ı ubudiyete gitmeyen ve gitmemekte haklı olan Nezahat’in; öz teyzesini sokak ortalarında bırakmaya hakkı yoktur. Biz nasıl, ondan, vazifesini yapmadığından şikâyet ettiysek, aynı girdaba kendimizi yuvarlamaktan sakınalım. (İclâl’in koluna girerek) Haydi teyzeciğim, gidelim.

İCLÂL – (Gözleri yaşla dolmuştur. Nezahat’i kucaklayarak) Benim temiz yürekli, insaniyetli kızım! (Nezahat’le birlikte sessizce çıkarlar.)” (s.21-23).

Fikriye bu duruma çok öfkelenerek duvardaki teyzesinin fotoğrafına bakar.

“FİKRİYE - ... Senelerce bizi ümit, hayal içinde yaşat… Sonra da gül… Ah, teyze! Bize ettiğin fenalığı, hiçbir düşman, düşmana edemez… Senelerce en

147

zayıf ihtimallere bel bağladık… Bir gün, belki bir gün diyorduk… İşte nihayet o gün geldi… Fakat nasıl? (Resmi şiddetle yere atar.)

PERİHAN – Ne yapıyorsun!

FİKRİYE – Ne mi yapıyorum? Kalplerimizde kırılan ümitlerin, sükût-u hayallerin intikamını alıyorum…”(s.23).

Bu esnada kapı çalınır.Mahmure, kapıda İclâl Hanım’la karşılaşmıştır. İclâl Hanım bir mektup yazıp Mahmure’ye yeğenlerine vermesi için uzatır. Fikriye büyük bir hızla mektubu açar. İclâl Hanım, mektupta şunları yazar:

‘‘Çocuklarım; bugün sizi ziyaretim pek başka maksatla idi. Senelerden beri size karşı lakayt görünüyordum. Fakat hakikatte, hayatınızı adım adım takip ediyordum… Nihayet bu mütemadi tetkikimin neticesinden memnun oldum, şimdiye kadar kapalı duran kollarımı açarak, sizleri bağrıma basmak istedim… Yalnız son bir tecrübede bulunmak, sizleri son defa denemek fikrinden vazgeçemedim… Lakin bu tecrübe bana çok pahalıya mal oldu…

Bu öyle bir sükût-u hayal161 ki acısı ömrüm boyunca kalbimden çıkmayacak… Sizler yine benim akrabalarım, kardeşimin çocuklarısınız!’’

(Devam edemez, durur.) ...

PERİHAN – (Fikriye’ye) Oku! Devam et…

FİKRİYE – (Okuyarak) ‘‘Nezahat’e gelince; o benim hakiki kızım olacak…

Kaybettiğimi söylediğim servetim, tamamıyla Nezahat’indir.’’ (Devam edemez mektup elinden düşer.) Tecrübe etmiş! (Bir koltuğa yığılır.)

PERİHAN – Şimdi anladım…

MAHMURE – (İkisine de merhametle bakarak) Çok geç! (s.25).