• Sonuç bulunamadı

Nef’î’nin Sanatının Özellikleri

17. YÜZYIL DĐVAN ŞĐĐRĐ POETĐKASI 2.1.Nef’î’nin Poetikası

2.1.1. Nef’î’nin Sanatının Özellikleri

Nef’î, 17. yüzyılın ve eski edebiyatımızın en tanınmış kaside üstadı olarak birinci sınıf sanatçılar arasına girmiş büyük bir şairimizdir. Ondan bahseden kaynaklar ağırlıklı olarak kaside nazım şeklinde oluşturduğu yeni tarz ve hiciv yönü gibi klasik değerlen-dirmelere yer vermişlerdir. M. Nur Doğan’ın da işaret ettiği gibi bu tür kaynaklarda – gerek zamanında ve zamanından sonra yazılmış tezkireler, gerek diğer eserler olsun- “Nef’î’nin zekâsı ve şiir anlayışı, estetik ve poetik başarısından”543 neredeyse hiç bah-sedilmemiştir. -Neyse ki son zamanlarda yapılan akademik çalışmaların bu alana kay-ması ile birlikte bu endişe de yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır.-

17. yüzyıl tezkirelerinde Nef’î’nin daha çok heccâv yönü, kasidelerinde orijinal manalar oluşturmadaki ustalığı ön planda tutulmuştur. Meselâ Riyâzî, tezkiresinde; “Ma’ânî nakş-perdâzı olup semt-i Irak’da tavr-ı âcemâne üzre revâzende-i kânûn-ı

suhan-sâzîdür. (Manaların ressamı olup Irak tarafından Acem tarzı ile söz söyleme ka-nununun nağmekârıdır)”544 derken Kâtip Çelebi ise Fezleke’sinde Nef’î’nin heccâv yönü üzerinde yoğunlaşır; “Şuarâ-yı Rumun mümtâz ve ser-bülendi… Şair-i nüktedân

idi. Elhak hicv-gûylukla cümle şua’râyı geçmiştir. Kasâidi dahi müsellem-i âlem ve bi’l-cümle şiirde nazîri nâdir âdem idi.”545 Rızâ ise tezkiresinde Nef’î’nin kaside ve şiirle-rindeki manaya dikkat çeker;

Debdebe-i eş’âr-ı ma’ânî-karîni velvele-endâz-ı tâs-ı çarh-ı berîn olup zebân-ı tâze ile eş’ârı bî-hemtâya âğâze eden Erzurûmî Nef’î Efendidür. Kasâid-i ma’ânî-endâzında olan her ma’nâ-yı câme-zîb libâs-ı fâhire-i hüsn-i edâyla lhüsn-ikâü’l-mahbûb ve gazelhüsn-iyât-ı shüsn-ihr-sâzında olan her mazmûn-ı dhüsn-il- dil-firîb sûret-i ferhûnde-likâyla şifâü’l-kulûbdur. Tab’ı mu’cize şemâyili hecv ü hezle mâil olup hezliyâtını sebt ü tahrîr ve Sihâm-ı Kazâ deyü nâm-ı dil-pezîr eylemişdür:”546

543 M. Nur Doğan, Eski Şiirin Bahçesinde, s.63

544 Mehmet Atalay, Şair Nef’î Farsça Divanının Edisyon Kritiği ve Üslubu, Atatürk Üni. SBE Doktora Tezi, Erzurum 1988, s.17; ayrıca bk. Mehmet Atalay, “Nef’î’nin Şiiri”, Fırat Üni. Sosyal Bilimler

Dergisi, S 6 (1-2), Elazığ 1994, s.24-40.

545 Mehmet Atalay, A.g.e., s.17.

546 Gencay Zavotçu, Rıza Tezkiresi, Đnceleme-Metin, Atatürk Üni. SBE Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 1993, s.99.

(Manalı şairlerin haşmeti, göğün en yüksek noktalarına ulaşıp oralarda velvele kopararak taze bir söyleyişle eşsiz şiirler terennüm eden Erzurumlu Nef’î Efendidir. Manalı kasidelerinde bulunan süslü elbiseli her anlam, gü-zel görünüşlü elbiseler içinde olan sevgilinin yüzü gibidir ve büyüleyici ga-zellerindeki her cazibeli mazmun sanki mutlu sevgilinin yüzü gibi kalplerin şifasıdır. Mucizevî yaratılışı hiciv ve yergiye meyilli olup hezliyatını yazarak Siham-ı Kaza diye gönüle hoş gelen isimle adlandırmıştır.)

Nef’î’nin sanatını incelerken kaside ile gazellerini ayrı ayrı değerlendirmek gere-kir. Zira, Nef’î bu nazım şekilleri ile oluşturduğu şiirlerinde birbirinden bağımsız ve ayrı bir şair karakterine bürünmüştür. Đki şiir arasında –kelime seçimi ve ahengi bir yana bırakırsak- mevzu ve anlam bakımından tamamen birbirine zıt bir özellik göstermekte-dir.

Nef’î, gerek zamanında ve gerek ölümünden sonra kendisinden bahseden kaynak-ların fikir birliği ile kaside üstadı olarak anılmıştır. Devrinden başlayarak son zamanlara kadar kaside yazan bütün şairler onu üstad olarak kabul etmiş ve taklid etmeye çalışmış-lardır. Şüphesiz Nef’î’nin kaside konusunda üstad olarak kabul edilmesinin en büyük sebeplerinden birisi; Nef’î’nin kaside nazım şeklinde şekil ve mana itibarı ile meydana getirdiği yeniliklerdir. Nef’î, kaside nazım şeklinde bu yenilikleri uygularken kuşkusuz Đran ve Arap şiirinden etkilendiği şairlerin payı da büyük olmuştur. Haluk Đpekten’in de belirttiği gibi, fahriyedeki ustalığında Arap şairi Mütenebbî’den, mübalağa ve aşırı ha-yal zenginliği ve derinliği bakımından da Đranlı Enverî, Örfî’den büyük oranda etkilen-miştir.547 Ziya Paşa’ya göre ise, Nef’î ‘eski şiiri Đran taklitçiliğinden kurtarıp, Türk mil-letinin sesini, zevkini ve benliğini vermiştir.’548

Kasidenin nesib-teşbîb, girizgâh, mehdiyye, fahriyye, dua sıralamasına her zaman uymayan şair, eserine bazen medhiyye ile başladığı gibi bazen de eserini sadece fahriyye bölümünden oluşturur. Divan şairlerimiz arasında fahriyye’ye en çok önem veren Nef’î’dir. Kasidelerinin fahriyye bölümünde kendini övmeyi vazgeçilmez unsurlardan biri yaparken, rakiplerini de eleştirerek kasideye hicvi de eklemiştir. Bu da onun sine günlük olayları da katarak diğerlerinden ayıran bir özellik olmuştur. Nef’î, kaside-lerinde rahat bir anlatım ve karşılıklı konuşma üslubu oluşturmuştur. Mehmed

547 Haluk Đpekten, Nef’î –Hayatı, Sanatı, Eserleri-, Akçağ Yay., Ankara 1998, s.82.

Çavuşoğlu’nun da belirttiği gibi, Nef’î’nin kasideleri bazen bir dostuna içini dökmek için, bazen de bir büyüğe kötü ahvâlini bildirip yardım dilemek için veya düşmanların-dan şikâyet için yazılmış mektuplar gibidir.549

Nef’î’nin gerçek özelliklerini ortaya çıkaran kasidelerindeki nesib bölümlerinin olduğuna vurgu yapan Gibb, Nef’î’nin kasidelerinin medhiyye bölümlerinde samimi olmadığını ileri sürerek, şairlik gücünü ve üstünlüğünü medhiyyelerde değil, nesib bö-lümlerinde aramak gerektiğini söyler:

Nef’î’nin kaside nesibleri mükemmel hayal zenginlikleri ile doludur. Parlayan imajlar ve tebessümler, belâgattaki ifratla zihnî görüşü hayran bı-rakıncaya kadar birbiri arkasından sıralanmıştır. Bu çok süslü israf ve aşırı abartılı övünmeler nesre çevrildiğinde çoğu saçma ve manasız söz yığınları haline dönüşür. Bazen de şair bu hayal coşkunluğuna engel olduğunda mü-balağanın hiç de tat vermeyen görüntüsü ortadan kalktığı gibi eserine belirli bir sanat kıymeti de ilave eder.550

Nef’î, Gibb’in de vurgu yaptığı kasidelerinin nesib bölümlerinde konu olarak ba-har mevsiminin güzelliğini, bayram sabahının sevincini, at sevgisini, savaş tasvirlerini, aşk ve şarap zevkini, Đstanbul’un deniz kıyılarında yaptırılmış kasırların güzelliklerini işlemiştir. Kasidelerinin 28’inde nesib bölümü vardır. Ara sıra nesib’e hiç ihtiyaç duy-madan doğrudan doğruya kasideye giriş, alakayı kaybetmeden parlak bir dil ve ruh ca-zibesiyle ilerleyişi Enverî’nin çok başarı gösterdiği hamlelerdir. Bizde ise Nef’î’ye ka-dar hiç cüret gösterilmemiştir.

Nef’î’nin kasidesinin diğer bir özelliği fahriyye içerisinde hiciv yapmaktır. Bu bö-lümler kendisinden önce gelen şairlerden farklı ve uzundur. Bunun yanı sıra edebî düş-manlarını kaside içerisinde özellikle fahriyye bölümünde hicveder. Kasidesinde mehdi-ye ve hiciv Cahilimehdi-ye dönemi Arap kasidesindeki gibi iç içedir.551

Nef’î’nin kasidelerindeki dikkat çeken önemli bir husus da, medhiyyelerini diğer şairlerin aksine menfaat sağlamak için yazmamış olmasıdır. O kasideleri ile devlet bü-yüklerinden bir çıkar sağlamak peşinde asla olmamış ve bunu de dile getirmiştir:

549 Mehmed Çavuşoğlu, “Kaside Şairi Nef’î”, Ölümünün Üçyüzellinci Yılında Nef’î, s.84.

550 E. Wilkinson Gibb, A.g.e., s.183.

Yoksa tab’um benüm ol mertebeden âlîdür Ki idem mâl içün endîşe-i medh-i erzâl (K 36/45)

Nef’î’nin gazelleri ise, dil bakımından kasidelerine oranla daha sade bir görünüm arz eder. Zincirleme tamlamalar kullanmaktan kaçınan şairin gazelleri çoğunlukla yek-âhenktir.552 Kasidelerinde duyduğumuz tok ve gür ses, gazellerinde mûnis bir ton bulur. Gazel nazım şeklinin karakteristiği olan zarafet Nef’î gibi tok sesli şairi de kısmen yu-muşatmış, dizginlemiştir. Şair gazellerinde rind-meşreb bir kişiliğe bürünmüştür.553 Vasfi Mahir Kocatürk Nef’î’nin şiir dilini şöyle tarif eder:

Taşkın bir enerji ile dolu olan ifadesi, bol ilhamının tazyikine tâbi ola-rak canlı bir şekilde akmış ve Bâkî’de hakiki şiir unsuru haline gelen lâfız sanatlarını tabîi olarak ikinci plana düşürmüştür. Daha doğrusu şiirinin kuvveti sanatının maddî unsurlarını kendi içinde eriterek, tamamen canlı ye-ni bir dil meydana getirmiştir. Gerçekten dilin vuzuh, selâset, fesâhat, belâ-gat ve ihtişam vasıflarını şiirin temel unsurları olan ritm, lirizm, renk ve ruh ile kaynaştırmış bir şair daha bütün edebiyatımızda yoktur. Onun için Nef’î’ye muayyen bir büyük devredeki Türk Dili’nin yani Osmanlıcanın te-kâmül zirvesi gözüyle bakabiliriz. Nef’î, dil ve ifadede hâkimiyetin ve zevk-i selimin timsalidir.554

Ali Ekrem (Bolayır) Nef’î’nin gazelleri hakkında yorum yaparken, onun gazel şai-ri olmadığını ve gazelleşai-rini sadece bir divan tertip edebilmek için yazdığını ifade ederek gazellerin temel özelliği olan âşıkane ruhun Nef’î’de bulunmadığını, dolayısıyla Nef’î’nin gazel yazacak ruha sahip olmadığını iddia eder:

Divân-ı Nef’î’deki gazeller tedkîk olunursa, şairin gazel yazdıkça sanat oyuncaklarına temâyül ettiği görülür. Hatta gazellerinin hemen hiç biri sı-na’î-i lafziyeden âzâde kalmamıştır. Lâkin Nef’î, vâdi-i cedîdde gazel yaz-makta olduğunu ikide bir iddiâ etkmekte olmasına rağmen bir gazel-serâ de-ğildir. Gazelin şekl-i mahdûdu onun şelâle-i beyânını istiâb (içine alma, kap-lama) edemezdi. Nef’î gazele asla ehemmiyet vermemiş ve gazellerini divan derlemek için nazmetmiştir. Şairin oyuncak kabilinden yazılan şiirlerde

552 F. Tulga Ocak, “Nef’î ve Eski Türk Edebiyatımızdaki Yeri”, s.18.

553 Metin Akkuş, A.g.e., s.20.

san’at oyuncaklarına revâç vermesi pek tabiî idi. Esasen Nef’î’de merzî bir rûh-ı âşıkâne yoktur.”555

Yukarıda, Vasfi Mahir Kocatürk’ün de belirttiği gibi, Nef’î’nin kendine has bir ruh ve eda ile şiirlerinde oluşturduğu âhenk ve lirizm, imgelerin sonsuzluğu gibi özellik-lerini göz önüne getirince Ali Cânib’in bu sözözellik-lerinin oldukça Nef’î’yi iyi tetkik etmeden söylenmiş sözler olarak görmek gerekecektir.

Nef’î, gazellerinde konu olarak ağırlıklı olarak rindlik imajı hakimdir. Şiirlerinde tasavvufi özellikler kısmen olarak görünse de Farsça Divan556ında tasavvuf kendisini açıkça hissettirmektedir. Özellikle Farsça Divanında yer alan 171 adet rubaide bu yanını açıkça ortaya koymuştur.

Nef’î’yi Nef’î yapan özelliklerinden en önde geleni, övme ve yermedeki üslubu olmuştur. Gibb’in de belirttiği gibi hiçbir şair Nef’î kadar hayatı pahasına üslubuna bağ-lı kalmamıştır. Onun kabiliyeti ve başarısı, işlediği konularda, konuyu işleyiş tarzında yatmaktadır.557 Nef’î övdüğü kişiyi göklerin en yüksek mertebesine çıkarırken, yerdiği kişileri de makamına, namına bakmadan korkusuzca yerin dibine batırmıştır. Nitekim Tahirü’l Mevlevî, Nef’î’nin sanat karakterini en güzel şekilde şöyle özetlemiştir;

Nef’înin hayatını tedkîk edersek

Üç şeydir; övünmek, övmek ve sövmek558

Ebuzziya Tevfik, Nef’î’nin hiciv yönünü değerlendirirken olaya farklı bir boyuttan yaklaşarak Nef’î’nin bu eserlerinin hicivle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmadığını ifade ederek bu şiirin olsa olsa ‘zevzeklik’ olarak niteler:

Nef’i’ye heccâv diyenler, meselâ Surûrî’ye hezzâl nâmını verenler gibi doğru söylemiş olmazlar. Hezl, insanın mizâcına câygîr olan (yerleşen) bir nev’i zevzekliktir. Nazm-ı kelâma iktidârı olsa da olmasa da mâdem ki tab’en zevzekliğe mâildir, nasıl bir tarzda söylemeye istidâdı var ise o yolda irâd eder. Fakat hicv zevzeklik demek değildir. Hiciv erbâb-ı iktidârânın bir takım kadr-ı şikestân-ı dehre karşı bir nev’i salâh-ı müdafâasıdır. Vakı’a-yı

555 Ali Ekrem (Boyalır), “Nef’î’de Tasannu”, Dârü’l-Fünûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası, C4, S.3, Đstanbul 1341 (1939), s.141.

556 A. Nihad Tarlan, Nef’î’nin Farsça Divanı Tercümesi, S. Sertoğlu Kitabevi, Đstanbul 1944.

557 E. Wilkinson Gibb, A.g.e., s.182.

mezmûmdur. Fakat zehr dâhi haddizâtında mühlik olmakla berâber, bazı il-lete karşı de’vâ-yı âcildir. Bina’en-aleyh Nef’î, muâsırından bazı ekâbire kadar bir çok zevâtı hicv etmiş ise anların ef’âl veya akvâli mecbûriyet ver-diği için etmiştir.

Meselâ Gürcü Mehmed Paşa, Etmekçizâde Ahmed Paşa, Kemankeş Ali Paşa gibi ef’âli şehâdi tarihiye ile sâbit olanların mahiyetlerini teşhîr et-mek hicv değildir. Şuarâ ve üdebâdan bazıları hakkındaki manzûmât-ı hicvi-yesi ise bâziçe-i şütûm (eğlenceli küfür) kâbilindendir. Buna ise cumhûr-ı üdeba lisânından mal’ebe-i şuarâ (şairlerin oyunu) ıtlak olunur. Mukattâ’at-ı Sihâm-Mukattâ’at-ı Kaza mazbûtu olan zevâta mechûl değildir ki Nef’î ekser-i kMukattâ’at-ı- kı-tâ’atını mukâbile bi’l-misâl olarak inşâd etmiş ve bu husûsda da ‘Đlbâd-ı azlem’ (zalim yakıştırması) hükmü müşârü’n-ileyhe musallat olan şuarâya râci bulunmuşdur. ”559

Ebuzziyâ Tevfik’in, Nef’î’nin hicivleri üzerine kullandığı tabir olan ‘zevzek’in ke-lime anlamı; ‘tatsız ve çok konuşan, geveze’560 anlamlarına gelmektedir. Tevfik’e göre hiciv bir tür eleştiridir ve Nef’înin eserlerinin hicivle bir alakası yoktur. Çünkü hicvin, eleştirirken olumlu yönü gösterme gibi faydalı yönleri vardır. (Buna örnek olarak zehrin bazı dertlere derman olduğu misali ile pekiştirmeye çalışmış) Oysa Nef’î’ninkiler söv-me ve hakaret etsöv-me gibi tarzının kişiye ve insanlara bir faydası olmayacaktır. Bunun için Tevfik, Nef’î’nin bu şiirleri yazmadaki amacı hayatında karşılaştığı olaylara ve hareketlere karşı bir tavırdır ve bu da normaldir. Nef’î’nin şairlere yazdığı hicivleri ise basit bir oyundan ibaret olarak gören Tevfik, aslında elimize sadece Nef’î’nin bu tür şiirleri ulaştığı ve diğer şairlerin şiirlerinin de olabileceği ve elimizde olmadığı için tek taraflı olarak olaya baktığımızı düşünmektedir.

Gibb, ise Nef’î’nin bu tür şiirlerini tezyifât olarak değerlendirmektedir.561 Tez-yif’in anlamı da ‘bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme, alay etme, eğlenme’562 gibi anlamlara gelmektedir. Gibb’in bu değerlendirmesi de Ebuzziyâ Tevfik’in görüşleri ile çakışmaktadır. Vasfi Mahir Kocatürk ise Nef’î’nin

559

Ebuzziyâ Tevfik, Nef’î, s.18-19.

560 Türkçe Sözlük, TDK, C.2, Ankara 1998, s.2508.

561 E. Wilkinson Gibb, A.g.e., s.183.

hicviyeleri rastgele söylediğini bundan dolayı da vezne, dile, âhenge, hatta nükte ve mazmuna fazla ehemmiyet vermediğini söyler.563

Recâizâde Mahmud Ekrem, Nef’î’nin sanat gücü hakkında ilginç bir fikir ortaya koyar. Ekrem’e göre, Nef’î tabiatındaki o harikulade iktidarı devrindeki büyükleri övme ve yermeye değil de Türk tarihindeki hadiseleri nazmen yazma yönünde kullanmış ol-saydı, Şehnâme ve Acemlerin Homer’i olan Firdevsî gibi Nef’î de bizim Virjil’imiz olurdu, der.564

Nef’î’nin şiirlerini sanatsal olarak incelediğimiz zaman şu başlıklar ön plana çık-maktadır; 1-Belâgat, 2-Ahenk, 3-Mübâlâğa ve 4-Fahriyye.

2.1.1.1.Belâgat: Haluk Đpekten’in de vurgu yaptığı gibi Nef’î’nin şiirinde ilk göze çarpan şey açık ve düzgün, kusursuz bir söyleyiştir. Nef’î’nin düzgün ve açık söy-leme biçimini Đpekten şöyle izah eder:

Nef’î, Fuzûlî’de Nâ’ilî’de, Şeyh Gâlib’de ve derece derece öteki divan şairlerinde görüldüğü gibi kapalı, girift mazmunlara şiirinde yer vermez. Beytinin ilk anlaşılan anlamı altında gizli bir anlamı yoktur. Kullandığı ke-limelerin ikinci ve mecâzî anlamlarını düşünmez. Her kelimeyi sözlükteki an-lamı ile kullanır. Bu bakımdan Nef’î’nin şiirinde derin anlamlar aramak, ke-limeler arasında uzaktan ilişkiler kurmaya çalışmak ve bulmaya çalışmak boşunadır. Nef’î ne söylemek istemişse, açıkça onu söylemiştir.565

2.1.1.2.Ahenk: Nef’î’nin sanatının en önemli özelliği şüphesiz ki şiirlerinde oluş-turduğu ahenktir. Nef’î söylediklerini açıkça, düzgün ve üstün bir ahenk içinde söyler. Şair kulağa hoş gelmeyen kelimeleri söylemekten kaçınır. Nef’î aynı zamanda bu mü-kemmel ahengi anlamla birleştirme ustalığını da göstermiştir. Şehâbettin Süleyman, Nef’î’nin şiirlerindeki ahengi ortaya koymaya çalışırken, onun kelimelerin ‘râz-ı

mana-sından ziyade râz-ı mûsîkisini dinlemiş, hissetmiş’ olduğunu ifade ederek Nef’î’yi şair-i

bestekâr olarak niteler:

Nef’î, bir şâir-i bestekârdır ki, mûsikinin güfteleri, kelimâtın birbiriyle imtizâcından, teâkub ve teâlisinden mütevellid lisân-ı mahsûsun, lisân-ı âhengdârın mevlûdudur. Nef’î bu büyük Erzurumlu san’at-ı edebiyata dâhil

563 Vasfi Mahir Kocatürk, A.g.e., s.440.

564 Erdoğan Erbay, Eskiler ve Yeniler, s.442.

olabilecek, vasf-ı esâsî-i şi’ri izâle etmeyecek, hudûd-ı mûsikinin hâricinde kalabilecek nağmeleri, perdeleri tamamıyla ölçmüş, anlamış, zevk-i nazmı, hatt-ı eş’ârı muhafaza etmekle berâber neşve-i mûsikiyi de yaşatabilmiş-tir.566

Nef’î’nin şiirlerinde her cinsten ses tınlamaları vardır. Đnişli çıkışlı sesler şiirine coşkunluk, karışıklık, gök gürlemesi sesi verir. Kelimelerin uzak anlamlarından çok mûsikisini hissettirir. Nef’î’nin dile ve şiir ahengine olan hâkimiyeti kelimelerin anlam-larını, kurulan hayalleri unutturur. Ahengi sağlayıcı unsur olarak sıkça aliterasyona baş-vurur.567

Ali Ekrem, Nef’î’nin şiirlerindeki ahengin oluşturduğu musikiye insanın meftun olmamasını imkânsız gibi görerek, o büyüyü şöyle anlatır:

Nef’î’nin mübâlağadan sonra belki de mübâlağadan ve her şeyden evvel iltizam ettiği tasannu yahud mağlûb olduğu san’at âheng-i beyândır. Bir ke-re Farisîyenin lisânımıza tagallübü kabul olununca cezâlet-i âheng itibârıyla Nef’î hiçbir şairimizin keyfine varamadığı bir erganun-ı ra’d-âvâz olur. Li-sân-ı nazmındaki gulgule-i teblîğe hatta bazen zemzeme-i beyâna meftûn ol-mamak imkân hâricindedir… Nef’î’nin hey’et-i umûmiyesiyle şiddet ü rikkâ-te ayırdığımız mûsîkâr şi’rinde her nev’i tınnaniyet mevcuttur. Gulgule, vel-vele, cûş u hûrûş, feryâd-ı cân-güdâz, bükâ-yı rûh hatta sadâ-yı meş’ûm. Bu semâvî-fıtrât-ı şairin divanına aheng-i nokta-i nazarından bir ummân-ı şi’r denilse şâyân olur. Evet şâirin lisânı bir ummân-ı ahenktir.”568

Ali Ekrem’in ahenk için tanımladığı cezâlet, ‘rekaketsizlik, telaffuzu kulağa sert gelen kelimelerin söyleyiş güzelliği’569 gibi anlamlara gelmektedir. Cezâlet-i âhenk’i ise; ahenk uyumu, söyleyiş güzelliği şeklinde yorumlayabiliriz.

Nef’î, tasvirlerinde şekil ve muhteva arasında bir uyum sağlamıştır. Meselâ bir sa-vaş alanını tasvir ederken kılıçların birbirine çarpmasından dolayı çıkan ve bulutlara kadar yükselen heybetli sadâyı;

566 Şehabettin Süleyman, “Nef’î: Şair-i Aheng”, Rübâb Mecmuası, C.1, S.17, 6 C.ahir 1330 (1928), s.174

567 Metin Akkuş, A.g.e., s.27.

568 Ali Ekrem (Bolayır), A.g.m., s.140.

Sarsıldığınca zelzele-i hamleden zemîn Âşûb-ı rest-hîz-i kıyâmet ayân olur Gerd-i siyehde şu’le-i şemşîr-i tâb-dâr Gûyâ sehâb-ı tîrede berk-i cehân olur Oklar sihâm-ı kavs-i kazâdan nişân verir

Peykân-ı tîr ise ecel-i nâgehân olur (K 29/42-44)

Bahar mevsiminde insanın içindeki o coşku ve sevinç, rüzgârla beraber etrafa ya-yılan gülün kokusunu ve çemenlerin yeşilliğini;

Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subh-dem

Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem Erdi yine Ürd-i behişt oldu hevâ anber-sirişt

Âlem behişt-ender-behişt her kûşe bir bâğ-ı Đrem Gül devri ayş eyyâmıdır zevk ü sefâ hengâmıdır

Âşıkların bayramıdır bu mevsîm-i ferhûnde-dem (K 15/1-3)

hissetmemek neredeyse imkânsız gibidir. Muhammed Celâl, Nef’î’nin özellikle kasidelerinde oluşturduğu bu ahenk hakkında şu değerlendirmelerde bulunur:

“(Nef’î) Yüz beyitli bir kasidenin her beytini âheng-dâr olarak tanzîme

muvaffak olan büyük şairimizdir. Kasâidi parlak teşbihlerden, ulvî tasavvur-lardan hâli değildir. Hele fahriyeleri âheng-i selâset nokta-i nazarından pek hoş-âyendedir. Hüsn-i tasavvur, âheng-i selâset gibi meziyetlerle şairlerimi-zin içinden temeyyüz eden Nef’î pek mükemmel, pek âlî şiirler inşâd ederek meselâ âdi bir şeyi kendine mahsûs olan âheng-i ifade ve letâfet-i beyân ile âlî göstermek ve âlî bir maddeyi yine kendine mahsûs bir san’at-ı şairâne ile âdî olmak üzere irâde etmek kudret-i hariku’ladesine mazhar olduğunu isbât eyleyen ve her sözünün ka’bına yetişilmek kâbil olmayacağını anlatan bir şairdir.”570

Nef’î’nin şiirlerinde ahengi oluşturan en büyük özellik sık sık başvurduğu tekrar-lar rol oynamaktadır. Orhan Okay’ın da belirttiği gibi, estetik bir temaya dayanmaktadır

ve o temel de tekrardır. Bütün güzel sanatlarda olduğu gibi edebiyatta da bir motifin, bir sesin, bir ifade tarzının muayyen ve gayri muayyen aralıklarla tekrarı insan üzerinde büyüleyici bir tesir bırakmaktadır.571 Nef’î de kullandığı tekrarlarla bir ahenk (mûsiki) oluştururken mana mükemmelliğinden de taviz vermemiştir. Meselâ Nef’î, aşağıdaki örneklerde kısa cümlelerle, tekrarlarla meclisteki canlılık ve hareketlilik ortamını yan-sıtmaya çalışmıştır:

Yâr ola câm-ı Cem ola böyle dem-i hurrem ola

Ârif odur bu dem ola ayş u tarabla mugtenem (K 16/7)