• Sonuç bulunamadı

Đslâmiyet Dönemi Türk Şiiri

Karahanlı Devleti’nin 920’de Đslâmiyeti kabul etmesiyle birlikte, Türklerin din, kültür ve fikir yapısı, dil ve edebiyatlarında önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Bu bakımdan Karahanlıcayı Đslâmi dönem ilk edebî dili olarak kabul edebiliriz.

205

O. Fikri Sertkaya, “Eski Türk Şiirinin Kaynaklarına Toplu Bir Bakış”, Türk Dili –Türk Şiiri Özel

Sayısı 1 (Eski Türk Şiiri), S.409, Ocak 1986, s.43.

206 F. Sema Barutçu, A.g.m., s.72.

Johanson dil sınıflaması yaparken; daha sonra yerini Harezm Türkçesine bırakacak olan bu dili, altı yüz yıl süren Eski Dönemin son aşaması olarak kabul etmektedir.208

Đslâm kültür ve medeniyeti tesirinde doğan bu edebiyatta, vezin, nazım şekilleri ve nazım türleri de yenilenmiştir. Aruz vezni kabul edilmiş, kaside ve mesnevi gibi beyit esasına dayanan nazım şekilleri kullanılmaya başlanmıştır. Melikov, eski Türk şiirinin Đslâm kültürüyle tanışması olayını incelerken, aslında bu yeni dönem şiirin dönüşümünü kendi bünyesinde kolayca hazmettiğini vurgular. 209

Đslâmi edebiyatın ilk mahsulleri de Karahanlılar döneminde 11. yüzyılda Kaşgar’da yazılmıştır. Bunlar Yusuf Has Hacib’in 6500 beyitlik manzum eseri Kutadgu

Bilig210 ve Kaşgarlı Mahmud’un Divanu Lugâti’t-Türk211 isimli Türkçe-Arapça sözlü-ğüdür. Bu iki eseri, 12. yüzyılda Edib Ahmed tarafından yazılan 500 beyitlik küçük manzum eser olan Atabetü’l-Hakâyık212 izler.

Kutadgu Bilig hem şekil ve hem de muhtevası itibarıyla Türk edebiyatında birçok

ilkleri içinde barındırır. Mesnevi tarzında, aruz vezniyle beyitler halinde yazılan eser, çeviri olmayıp orijinal özelliği ile de dikkat çekmektedir. Edebî ölçülerin uygulanışı bakımından değerlendirildiğinde; sanatını toplumun hizmetine sunan Yusuf Has Hacib’in hikemî yanının ağır bastığı, musannadan ziyade öğretici bir eser ortaya koydu-ğu söylenebilir. Mısralara Đslâmi edebiyattaki mazmunlar yerine, çokoydu-ğunlukla gerçek dünyanın güzellikleri yansır. Eser, klasik edebiyatın aksine tahlil ve tasvirde yalın ve gerçekçidir.213

12. yüzyılda yazılan Atabetü’l Hakâyık ise Kutadgu Bilig’e oranla daha küçük bir ahlak kitabı niteliğindedir. Aruz vezni ile mesnevi tarzında yazılan eser Karahanlı Türk-çesi ile yazıldığı için aruz kusurları oldukça fazladır. Bu durum aruz vezninin yeni kul-lanılmış olmasıyla da ilgilidir.

208 Süer Eker, “Yusuf Has Hacib, ‘Kutadgu Bilig (1069)”, Türk Edebiyatı Tarihi, C.1, s.184.

209

T. Davudoğlu Melikov, A.g.m., s.151.

210

R. Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig I (metin), TDK Yay., Ankara 1991; Kutadgu Bilig II (Çeviri), TDK Yay., Ankara 1988.

211

Besim Atalay¸ Divânu Lugâti’t-Türk Tercümesi, 3C, TDK Yay., Ankara 1985.

212 R. Rahmeti Arat, Edib Ahmed Yükneki, Atabetü’l-Hakâyık, TDK Yay., Ankara 1992.

Talat Tekin, Karahanlı Dönemi şiirini Halk ve Aydın Zümre Şiiri olmak üzere iki kola ayırır.214 Halk şiiri, milli ölçü hece olan hece ölçüsü ve milli nazım birimi olan dörtlüklerle meydana getirilmiş olup Đslâm etkisi dışında kalmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un Divânu Lugâti’t-Türk’ündeki manzum parçalar buna örnek olarak göste-rilmiştir. Aydın Zümre şiiri ise Đslâmi (Arap-Fars) ölçü olan aruz ölçüsü ile ve genellik-le yine Đslâmî nazım birimi olan beyitgenellik-lergenellik-le vücuda getirilmiştir. Kutadgu Bilig ve

Atabetü’l-Hakâyık gibi eserler bu gruba girerler.215

Đslâmi dönemin bu ilk ürünleri gösterdikleri işlek dil ve yalın edebî zevk özellikle-riyle Doğu Türkçesinin güçlü bir edebiyat dili olarak kurulmasını sağlamışlardı.216 Mo-ğol istilasının meydana getirdiği bir yüzyıllık bunalım döneminden sonra, bu yazı dili-nin ikinci ve daha yüksek aşamasını Harezm, Kıpçak ve Çağatay edebiyatları dönemi oluşturur. Bu dönem edebiyat tarihimizde ‘Çağatay Edebiyatı’ olarak adlandırılmakta-dır. Genel olarak bu dönemde yazılan eserlerin büyük çoğunluğunu tercümeler oluş-turmaktadır. Bunlar, çoğunlukla eğitim-öğretim amacıyla tercüme edilmiş eserlerdir. Dönemin edebî eserlerinde işlenen tema, şekil, retorik ve mazmunlar ise büyük ölçüde Đslâm kültürüyle çok önceden karşılaşmış olan Đran edebiyatının etkisinde oluşmuştur. Bunun sonucu olarak da dilde Arapça ve Farsça kelimeler artmış, yeni ve girift cümle yapıları yaratılmış, klasik Đslâmî edebî kültürü işleyip üretecek çeşitli düzeylerde edebi-yat türlerine özgü dil üslupları oluşturulmuştur. Yerli bir biçim olan ‘Tuyuğ’ da özellik-le Çağatay şiirözellik-leri sayesinde şiir şekilözellik-leri arasına girmeyi başarmıştır. Karahanlılar dö-neminin en ünlü şairleri Am’ak-i Buhârî, Reşid-i Semerkandî ve Sûzen-i Semerkandî’dir.

Gazneliler döneminde de sultanların edebiyat ve şiire verdiği önem doğrultusunda Fars şiiri canlılık kazanıp ilerleme göstermiş, Fars şiirinin büyük ustalarından sayılan Firdevsî-i Tûsî, Esedî-i Tûsî, Unsurî, Sistânî, Senâî ile birlikte en yüksek derecesine ulaşmıştır. Özellikle yüksek bir edebiyat terbiyesine sahip olan Gazneli Mahmud, Fars dil ve edebiyatına diğer sultanlara oranla daha fazla hizmet vermiştir.217 Bazı

214 Talat Tekin, “Karahanlı Dönemi Türk Şiiri”, s.81.

215 Talat Tekin, A.g.m., s.82.

216

Fikret Turan, “Doğu Türk Yazı Dili Edebî Çevresi Harezm-Kıpçak, Mısır-Suriye ve Çağatay Sahası”,

Türk Edebiyatı Tarihi, C.1, s.667.

217 Ahmet Kartal, “Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu Saraylarındaki Edebî Faaliyetler Üzerine

cılar (Roux, Zerrinkub, Holt, Safa vb.) Samânî saltanatının üzerine kurulan Karahanlı ve Gazneli devletlerinin Sâmânîlerin kültürlerini devam ettirdikleri için kendilerine özgü bir anlayış ve tavır oluşturamadıklarını, Şehnâme’nin Đran kültür ve ruhunu ihyâ etme-siyle Gaznelilerin Đranlılaştığını ve kendilerini Đranlılığın savunucuları ortaya koydukla-rını iddia etmişler, bunun yanında Selçuklu hatta Osmanlının çok geniş coğrafyadaki hâkimiyetleri sırasında Farsça eserler kaleme alınmış olmasını da Đran’ın kültürel zaferi olarak değerlendirmişlerdir.218 Aslında bu görüşün kaynağında şiirde kullanılan edebî dilin Farsça olması yatmaktadır. Halbuki Đslâmdan sonra oluşan ve Yeni Farsça diye adlandırılan bu yazı dili, bir bakıma Đranlılar için de yeni bir dildir. Đslâmiyetle birlikte inançlarda, âdâbta, kabullerde ve yaşayıştaki yenileşmenin; Đranlıların Araplar ve diğer milletlerle karışmasının ve diğer amillerin etkisiyle oluşmuş, gerek alfabe, gerek söz ve gerekse ses bakımından eskisinden çok farklı bir dil olmuştur.219 Bunun yanında Fars-çanın aruz vezninin yapısına uygun bir hale gelmesi, şiirde bu yazı dilinin tercih edil-mesinin önemli sebeplerinden biridir.220 Bunun dışında bu dönem şiirlerinde Đran tarihi-ne ve mitolojisitarihi-ne ait kahramanlara fazla değer verilmemiş hatta Ferruhî ve Unsurî’nin divanlarında da görülen Acem meliklerinin Şehnâme ve rivayetlerine ve Đran âdetlerine saldırı ve tariz Selçuklular döneminde de artarak devam etmiştir. Bu dönem şairleri dev-let adamlarını överlerken Zaloğlu, Hatem, Efrasiyab vb. gibi kahramanlarla mukayese ederken onları oldukça küçük düşürürler. Meselâ Unsurî Sultan Mahmud için: “Hâtemi

ve Rüstemi anmam. Zira en küçük parmağı Hâtem’den ve Rüstem’den daha iyidir.”,

Ferrûhî de; “Senin nâmın bütün şahların nâmını sildi, süpürdü, Şâhnâme’nin bundan

sonra hiç değeri yoktur.” 221 gibi ifadeler kullanmışlardır.

Gazneli Devletini yenerek Horasan toprakları üzerinde Büyük Selçuklu Devleti’ni kuran Oğuzlar, Đran bölgesindeki bir asırlık hâkimiyetleri süresince Đran sanat ve edebi-yatının gelişmesinde büyük öncülük etmişlerdir.222 Fars edebiyatının kurucularının ba-şında gelen Firdevsî, Enverî ve Nizâmî gibi şairler Türk himâyesinde yetişmişlerdir. Gazneli ve Selçuklu devletlerinin egemen oldukları bu yüzyılda Đslâm dünyasında bü-yük fikrî ve edebî gelişmeler meydana gelmiştir. Öyle ki, Đslâm dünyasında Arap

218 Ahmet Kartal, A.g.m., s.59.

219 Ahmet Arı, “Horasan’dan Anadolu’ya: Klasik Şiirin Doğuşu”, Türk Edebiyatı Tarihi, C.1, s.286.

220

Ahmet Arı, A.g.m., s.287.

221 Ahmet Kartal, A.g.m., s.62.

222 Saadet Karaköse, “Selçuklu Devletinde Şiir ve Alâeddin Keykubad’ın Şiir Çevresi”, Türk Kültürü, S.459, Temmuz 2001, s.421.

tarlarının karşısında Farsların oluşturduğu şu’ubiyye* hareketi Gazneli ve Selçuklu Dev-letinin ortaya çıkışı ile etkisiz duruma düşmüştür.223

Selçuklular dönemi şiiri, âdeta bir değişim dönemini oluşturmuştur. Bu değişim, Arapça, Farsça ve Türkçe şiir için aynı derecede etkin olmuştur. Şiirde üslup farklılığı oluşmuş, düşünce ve hayal ağırlık kazanmaya başlamış, maddî hisler ve dış dünyaya yönelik gözlemler yerini manevî hislere ve iç dünya zevklerine bırakmıştır. Şiirde açık şekilde dinî, ahlakî ve tasavvufî bir bakış öne çıkmıştır. Bu bölgede oluşan bu yeni şiir tarzına ‘Sebk-i Selçukî’ adı verilmiştir. Aynı şekilde Gazneliler muhitinde oluşan ve gelişen şiir tarzına ise ‘Sebk-i Türkistânî’ denmektedir. Bu dönem şairlerinden Unsurî, Ferruhî, Menuçehrî, Hakânî-i Şirvânî ve Lami’î-i Dehistânî’nin şiirlerinde Đslâm ve Đs-lâmî akideden kaynaklanan tasvirler sıkça yer almaktadır.224 Bunun sonucu olarak ta-savvufî çizgide yetişen büyük şeyhler de Selçuklu döneminde yaşamıştır. Bunlar içinde şiir söyleyenlerin en meşhurları Baba Tahir Hemedânî, Abdullah-ı Ensârî, Ebû Said Ebû’l-hayr, Senâî ve Attâr-ı Nişâburî’dir.

Gazneli ve özellikle de Selçuklu döneminde oluşan Farsça şiirde dikkati çeken bir nokta ise, bu şiirin muhtevasında ‘Türk’ kavramının önemli bir konuma sahip olmasıdır. Kahramanlık özellikleri ve güzellik vasıfları etrafında sık sık Türk’e, çeşitli Türk hanla-rına ve şehirlerine yer verilmiştir. Ayrıca bu dönem şiirlerinde yukarıda da belirttiğimiz gibi Đran tarihine ve mitolojisine ait kahramanlara Türk sultanlar ve devlet adamları kar-şısında değer verilmemiştir.225 Fuad Köprülü, Sencer devri şairlerinden Bedreddin Kıvâmî isimli bir Türk şairden bahsederek, bu şairin şiirlerini sadece Türkçe yazdığını Avfi’den verdiği kaynakla ifade etmiştir.226

Karahanlı edebiyatının devamı olan Harezm döneminde yazılan Mu’inü’l-Mürid isimli dinî-tasavvufî manzum eser, yukarıda sözünü ettiğimiz Arap-Fars edebiyatının geleneğinin dışında millî nazım birimi olan dörtlüklerle oluşturulmuştur. Harezm lehçe-sinin ilk yüksek edebî eserleri ise 13. yüzyılın ortalarından itibaren Altınordu

* Şuubiyye: Abbasiler zamanında Arap baskısının karşısında olan ve Arapları hakir gören bir siyasi akım. (Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugât, s.1004; Öyle ki Câmî, Urfî, Feyz-i Hindî, Sâib-i Tebrizî ve Şevket Buhârî gibi Đranlı şairler bu hareketin dışında kaldıkları ve Đran’ın millî ruhunu yansıtmadıkları gerekçesiyle Đran’da pek fazla ilgi görmemişlerdir. (bk. Ahmet Arı, A.g.m., s.288.)

223

Ahmet Kartal, A.g.m., s.61.

224 Adnan Karaismailoğlu, Klasik Dönem Türk Şiiri Đncelemeleri, Akçağ Yay., Ankara 2001, s.35.

225 Ahmet Kartal, A.g.m., s.62.

rında çıkmıştır. Bu dönemin önemli eseri ise Kutb’un Hüsrev ü Şirin adlı Nizâmî’nin eserinden türcüme edilen mesnevisidir. Bu dönemin ilk orijinal eseri ise Harezmî’nin

Muhabbetnâme isimli mesnevisidir.

Moğol istilası Harezm’in merkezlerini çok tahribata uğrattığı için bu devirden kalmış edebi eser oldukça sınırlıdır. 11. yüzyılda bütün Đslâm âlemini kaplayan tasavvuf cereyanları Harezm’de de yankı bulmuş ve büyük ilgi görmüştür. Bu dönemde Ahmed Yesevî’nin halifelerinden Hakim Süleyman Ata, çevresinin bu manevi ihtiyacını tatmin için, Yesevî’nin Hikmetlerini taklit ederek şiirler yazmaya başlamıştır. Ata’nın şiirleri tamamen Yesevî’nin taklidi olmasına rağmen halk tarafından oldukça tutulmuş ve men-kıbeleriyle beraber günümüze kadar gelebilmiştir.227

13. yüzyılın sonlarında yazılan eserlerin büyük bir kısmını sözlük ve gramer kitap-ları oluşturur. Bu dönemde kaleme alınan edebî eserlerin başında Seyf-i Sarâyî’nin Sa-di’nin eserinden serbest bir tarzda yazdığı Gülistan Tercümesi gelir. Sarâyî, eserin man-zum kısımlarında konunun özüne sadık kalmakla beraber ritm ve ton gibi ses yapısıyla, retorik gibi anlama yönelik iç özellikleri oluşturan üslup konularında oldukça serbest davranmıştır.228

Cengiz Han’ın oğlu Çağatay Han’dan ismi alan Çağatay Edebiyatı dönemi ise 14. yüzyılda Horasan ve Maveraünnehir’de oluşmaya başlamış, 15. yüzyılın ikinci yarısında ise klasik edebiyat düzeyine ulaşmıştır. Çağatay edebiyatı dar anlamıyla Timurlular ve Şeybaniler edebiyatıdır. Bu edebiyatın önde gelen isimleri, Hucendî, Sekkâkî, Mevlana Lutfî, Atâî, Haydar Tilbe, Hâfızî-i Harizmî, Yusuf Emirî, Ahmedî, Yakınî, Seydi Ahmed Mirza ve Gedâyî’dir. Bu isimlerin tümü esas olarak şairdirler ve eserlerinin en önemli bölümünü divanlarla mesneviler oluşturur. Bu eserlerde işlenen konular daha önceden oluşmuş klasik Đslâmî edebiyatın ortak konularıdır. Bu dönem edebiyatına 15. yüzyılın ortasından itibaren Ali Şîr Nevâyî damgasını vurmuş ve Çağatay edebiyatı Ali Şîr Nevâyî ile birlikte anılır olmuştur. Sadece Çağatay edebiyatının değil genel olarak Türk edebiyatının en büyük sanatçılarından biri olan Ali Şîr Nevâyî, divan, mesnevi, tezkire, tarih, musiki, aruz ve Türkçe gibi konularda yazdığı eserlerle bu dönem

227 M. Fuad Köprülü, A.g.e., s.204.

yatının kurucusu olma vasfını da yanında taşımıştır. Fikret Turan, Nevâyî’nin tarzını şöyle açıklar:

Yazdığı eserlerdeki sanatsal incelik, konu ve tema çeşitliliği, aruz, kafiye ve edebî janr gibi formal unsurları etkin biçimde harmanlaması, klasik ede-biyatın mazmunlarını ve felsefesini samimi bir alçak gönüllülükle ifade et-mesi, her fırsatta Türkçenin ve Türk kültürünün önemini vurgulaması gibi özellikler onun ismini Çağataycayla özdeşleştirmiştir.”229

Ali Şîr Nevâyî, çeşitli alanlarda manzum ve mensur olmak üzere otuza yakın eser yazmıştır. Dört adet divanı bulunan Nevâyî ayrıca, klasik edebiyatta geleneksel temalar üzerine beş mesnevi yazarak hamse sahibi olmuş ve Nizâmî geleneğini Türkçede devam ettirmiştir. Bu dönemin yine iki önemli ismi olan Hüseyin Baykara ve Hamidî’yi de burada anmak gerekir.