• Sonuç bulunamadı

Mana ve Edebî Sanatlar

Divan şiiri, esas itibariyle teşbihten hareket eden bir mecaz sanatına dayanmakta-dır. Divan şiirinin aşağı yukarı her bir beyti bir sanat ve esprinin üzerine bina edilmiştir. Burada her bir kelime ayrı bir mana ifade eder. Bu mana; ‘ya hendesi bir tezahürdür,

ananeye temastır, ya bir tevriye sanatı ile bize ikinci bir hayal ufku açar. Fakat bunlar birer kelime ile işarettir.”393 Belâgat kitaplarını incelediğimiz zaman, belâgatçiler şiirde

manayı bir dilbere, edebi sanatları da onun giyinip kuşandıklarına, takındıklarına ben-zetmişlerdir. Divan şairleri için de asıl olan manayı bulmak, sonra bu manayı teşbih, istiare, tezad, hüsn-i talil vb. sanatlarla süslemektir. Mehmet Çavuşoğlu’nun da belirtti-ği gibi mecaz sanatına dayanan Divan şiiri, bu yolla eşyaya ve olaylara yeni anlamlar kazandırmıştır.394

391

M. Nur Doğan, “Divan Şiirinin Millî Karakteri”, Türkler, C.11, s.684, 685.

392 Ali Nihad Tarlan, “Divan Edebiyatında Sanat Telakkisi”, ODŞÜM, s.105.

393 Ali Nihad Tarlan, A.g.m., s.105.

Mananın şiir terimi olarak kullanımlarını göz önünde bulundurduğumuzda bu ke-limenin esas olarak içe yönelik, içle, asılla, özle bağlantılı olduğunu görürüz. Mananın anlam-bağlam çerçevesinde gerek terkip gerek sanatlara dayalı olarak ilişki içinde bu-lunduğu sözcükler; genc-i ma’na, bahr-i ma’na, iklim-i ma’na, meydân-ı ma’na, vadi-i

ma’na, arsa-i ma’na, seccâde-i ma’na, sanemhâne-i ma’na, şâhid-i ma’na, arûs-ı ma’na, büt-i ma’na, dûşîze-i ma’na, bikr-i ma’na vb. dir. Mine Mengi, bu terkipleri

şiir-anlam ilişkisi bakımından ortaya çıkardığı duruma göre iki grubta toplamıştır. Birinci grupta yer alan terkipler, genc-i ma’na, bahr-ı ma’na, vadi-i ma’na vb. mekan çağrıştı-ran kavramlarla mananın benzerlik ilişkisine sokulması, mananın şiirde kendine özgü bir alanı, evreni vardır anlamına gelmesi; ikinci grupta yer alan şâhid-i ma’na, dûşîze-i

ma’na, arûs-ı ma’na, bikr-i ma’na ise güzelliği, zarafeti, tazeliği, heyecanı, hazzı,

etki-leyiciliği, hayranlık uyandırmayı, orijinalliği, özgün olmayı çağrıştırdığını belirtmiş-tir.395 Bu tür terkiplerle şiirde çok anlamlılık, anlam çeşitliliği aranmaktadır. Đkinci gru-ba dahil edilen terkiplerde ise Divan şiirinin manaya ilişkin estetik kaygısının ön plana çıktığı görülmektedir. Bu terkiplere dikkat eteğimiz zaman önemli diğer bir husus da ileride de bahsini yapacağımız bu şiirde duygusallığın, romantizmin esas olduğu görü-şünü yansıtmasıdır. Bu terkiplere bakarak şiirin anlam bakımından lirizme yaslandığını, şiirin tabanında duygu yoğunluğu bulunduğunu rahatlıkla görürüz.

Ma’na-yı taze, ma’na-yı nâ-güfte, ma’na-yı pâkize, ma’na-yı rengîn, ma’na-yı gü-zîde, ma’na-yı mükerrem, ma’na-yı has vb. sıfat tamlamalarıyla oluşturulan terkiplerle

ise şairler manayı tanıtıcı ifadelere yer vermişlerdir.

Divan şairleri ayrıca mana-lafz ikilemi oluşturarak ikisi arasındaki farklılıkları da ortaya koymaya çalışmışlardır. Şairlere göre mana öz, asıl; lafz ise onu ortaya koyucu, niteleyici, güzelleştiricidir. Şiirde mana ile lafz birbirinden ayrılmaz parçaları olarak birlikte düşünülmelidir. Mehmed Çavuşoğlu, mana ile lafz arasındaki münasebeti ‘delâ-let’ olarak yorumlamaktadır. Ona göre delâlet, bir şeyin zihnimizde meydana getirdiği surettir. Lafzın bir hakikate bir de manaya delâleti vardır. Divan şairlerince bu sanatlar-daki hüner oranı ne kadar yüksek olursa kelâm da söz dizisi olmaktan kurtulur, şiir vas-fını kazanırdı.396 Ahmed-i Dâ’î’nin şu beyiti bu ikiliye iyi bir örnektir:

395 Mine Mengi, Divan Şiiri Yazıları, Akçağ Yay., Ankara 2000, s.32-33.

396 Mehmed Çavuşoğlu, “16. Yüzyılda Divan Edebiyatı –Divan Edebiyatında Şiir Kavramı-“, ODŞÜM, s.210.

Söz kim ma’ânî gevherinin hoş mehekkidir Sözün var ise işde mehekk gel ‘ayâr kıl

Burada mananın sözle olan birlikteliğinde, manayı mücevhere, sözü ise mananın değerli olup olmadığını ölçen mihekke benzeterek değinmiştir. Burada anlam değerle birlikte düşünülmüştür.397 Mana-lafız ilişkisi üzerine 17. Yüzyılda özellikle ve Nâ’ilî geniş olarak durmuştur. Bu konu bu ilgili bölümlerde daha ayrıntılı olarak ayrıca duru-lacaktır.

1.4.2.Mazmunculuk

Divan şiirinin en büyük özelliklerinin başında şüphesiz ki mazmun gelmektedir. Bir gelenek şiiri olan bu şiirde, mazmunculuk da bu gelenek zincirinin en kalın halkası-nı oluşturmaktadır. Bu sebepledir ki Divan şiiri ‘mazmun edebiyatı’ olarak isimlendi-rilmektedir.

Mazmun genel olarak okuyucuyu, ilk bakışta şiirden anladığı mananın ötesinde bir mana ortaya koyarak söz cevherinin derinlerinde gizli bir hayret katmanına ulaştırır. Divan şiirinin diğer şiirlerden farkı da kelimelerin zaman içerisinde yüklendikleri gizli manalar sayesinde, görünen anlamların ardında nükteli ve sürpriz yeni anlamlar bulun-durmasıdır.398

Mazmun sözlük anlamı olarak, ‘mana, kavram, nükteli veya cinaslı söz, dolaylı anlatım, sözün içindeki gizli anlam, mefhum’399 gibi anlamlara gelmektedir. Mazmu-nun, bu anlamların dışında birincil anlam olarak Arapça kökünden gelen değişik anlam-ları da bulunmasına rağmen biz bu ayrıntılara girmeden sadece edebî olarak kazandığı anlamları vermekte yetindik.400 Mazmun Divan edebiyatı döneminde de Divan şiirinin söz varlığı içerisinde kullanılagelmiş; bu kullanım 16. yüzyıldan itibaren artmıştır. Özellikle Fuzulî ve Bakî’de sık rastlanılan mazmun genellikle ‘muhteva, içerik, belli mana’ anlamlarında kullanılmıştır. Divan şairleri mazmunun yanında; mazmun-ı kelam,

397 Mine Mengi, A.g.e., s.35.

398 Đskender Pala, “Mazmun”¸ Divane Güzeller, Kapı Yay., Đstanbul 2004, s.25.

399 Đskender Pala¸ A.g.m., s.20.

400 Mazmun hakkında geniş bilgi için ayrıca bk. Mine Mengi, Divan Şiiri Yazıları, Akçağ Yay., Ankara 2000; Mehmed Çavuşoğlu, “Mazmun”, Türk Dili, S.388-389, Mayıs 1984, s.198-205; Şener Demi-rel, “Mazmun Üzerine Bir Değerlendirme”, Bilig, S.21, Bahar 2002, s.117-139; Ö. Faruk Akün,

“Di-van Edebiyatı:Geleneğin Belirlediği Estetik Hazır Unsurlar ve Mazmun Estetiği”, DĐA, C.9,

bikr-i mazmun, mazmun-ı has, mazmun-ı taze, mazmun-perdâz gibi tamlamaları da

şiir-lerinde kullanmışlardır. Ayrıca mazmunun söz söyleme ustalığı aracılığıyla ortaya çık-tığı, divan şairleri arasında kabul gören bir gerçektir. Mana ve lafızdan ibaret olan şiirde mazmun söz söyleme ustalığıyla birlikte düşünülmüştür. Mazmunun söylenişindeki söz ustalığı, görünürde olmayan anlamın, açıkça değil, dolaylı olarak anlatımını esas almak-tadır.401 Mazmun da divan şiiri ile beraber ilk oluşumundan 20. yüzyıla kadar Divan şiiri estetiği ile beraber bir gelişme göstermiş ve yüzyıllar içinde sürekli değişim gös-termiştir. Öyle ki, Đskender Pala’nın da belirttiği gibi; 13. yüzyılda şair sevgilisi için ‘la’l gibi kırmızı dudaklı’ derken, bir yüzyıl sonra ‘la’l dudak’ denilebiliyor. 15. yüz-yılda ise ‘la’l’ denilince sevgilinin dudağı kendiliğinden anlaşılıyordu. Divan edebiya-tının gelişimi tamamlandığında artık servi denilince boy, yay denildiğinde kaş, ok söy-lenirse kirpik vb. anlaşılıyor, kelimeler birer kalıp benzetme veya mecaza dönüşüyor-du.402 Mazmun sistemi edebî gelişmeyle paralel olarak gittikçe kesafet ve müphemiyet kazanmış ve durum Sebk-i Hindî’de çok ileri bir merhaleye varmıştır.403

Mazmun, okuyucuyu şaşırtmak, hayrete düşürmek, heyecanlandırmak ve zihnini anlam katmanları arasında dolaştırmak üzere şiire girer ve basitten karmaşığa doğru birkaç kademede rol alır. Mazmuna konu olan düşünce ve hayaller genellikle dış dün-yadan seçilir ve gelenek ile yakından ilişki kurulur. Gerçek hayattaki bir tecrübenin neticesi yahut toplumun bir inancı, öğrenilmiş bilgiler, kültür malzemesi veya herkesçe bilinen bir olay mazmun olarak kullanılabilir. Kolayca çözülebilen mazmunların yerini çağdan çağa daha kapalı ve daha derinlikli mazmunlar almıştır. Çünkü şairler için esas olan mazmunun orijinalliğidir (bikr-i mazmun).404

Mazmunun özünde şüphesiz ki edebî sanatların da yeri büyüktür. Özellikle istiare ve mecaz bunların başında gelmektedir. Şiirde çoğu zaman kelimenin ön planında görü-len anlamlarının ardında gizgörü-lenmiş başka anlamlar bulunur. Bu bakımdan Divan şiirini Divan şiiri yapan kelimelerin zaman içerisinde yüklendikleri bu gizli anlamlardır. Bu anlayış sonucu divan şairi şiirini yoğururken çoğunlukla anılan hazır unsurları kullan-mak zorunda kalmış ve bu kullanım kalıp sözün ya da anlatımın edebî dilde yerleştir-mesi sonucunu doğurmuştur.

401

Mine Mengi, A.g.e., s.51.

402 Đskender Pala, A.g.m., s.22.

403 Cihan Okuyucu, Divan Edebiyatı Estetiği, LM Yay., Đstanbul 2004, s.103.

Sonuç olarak özetlemek gerekirse mazmun, Divan şiirinin yapısal özelliklerinin ve daha çok estetik anlayışının bir gereği olarak vardır. O, eski şiirimizin hem mana hem de lafız yanıyla bağlantılıdır. Mazmunun, şiirin estetiğiyle ve onun ayrılmaz parçası olan edebî sanatlarla olan ilişkisinin yanı sıra, edebî eserin anlamıyla yakın ilişkisinin olduğu kabul edilmektedir. Diğer taraftan, mazmunun Divan şairlerinin dillerindeki tanıtımına baktığımız zaman, bir kavramın, bir durumun özellikle beyitte yoğunlaşan anlamı olduğu kadar ince bir söyleyiş, ustaca bir sezdirmeyle birlikte düşünülmesi de söz konusudur. Yani mazmun anlatımla bütünleşir ve gerçekleşir.405 Divan şiirinde mazmunları çözmek için evvelâ bu şiirin imaj ve imge sistemini iyi tanımak gerekir.