• Sonuç bulunamadı

Türk diline Arapçadan geçen ‘şiir’ kelimesinin türediği ilk kökün ne olduğu konu-sunda Eski Arap dil bilginleri bazı tahminlere ve yorumlara dayanarak, şiir ve şair ke-limelerinin Kur’an’daki ‘sezmek, farkına varmak bazen de bilmek’ anlamında kullanılan ‘şa’ara’ fiiline bağlamaktadırlar.143 Bu kelimeden türeyen ‘iş’âr’ kelimesi ‘haber ver-me, bildirver-me,’; ‘şu’ur’, ‘bilinç, idrak, sezgi’; ‘şair’, ‘hisseden, algılayan, bilgi ve haber veren’ demekken, ‘şi’r’ ise ‘şuurlu yahut şuursuz edinilen bilgi’ manasına gelir.144 Yal-nız bu konuda Arap dil bilimcileri bir şevâhid (ispat) göstermemelerinin yanında şi’r kelimesinin eski Sâmi bir menşeden gelen ve yine ‘şiir, manzume’ karşılığı olan bir tabire bağlı bulunabileceği üzerinde de durmuşlardır.145 Bu ihtimal, Đbranice’de ‘dinî

merasimlerde okunan ilâhi’ manasında bir şi’r kelimesinin bulunuşu ile teyid edilmek

istenilir.146

Başka bir rivayet ise, Yemen’den Eş’âr b. Sebâ adlı biri konuşurken dâimi vezinli ve kafiyeli sözler söylediği için o tür sözlere ‘eş’âr’ denilmesidir.147 Şiir ile ilgili bir diğer rivayet ise; Türkçesi ‘saç, kıl’ olan Arapça Şa’r kökünden türediği iddiasıdır. Bu-na göre şairler saç gibi ince ve görünmez hayallere dayalı olarak vücuda getirildiği için, şiir ile kıl arasında ilginç benzerlikler kurmuşlardır.148

Şiir, klasik Arap sözlüklerinde; “Sezmek, bilmek ve anlamak” gibi anlamlara gel-mektedir. Bu kaynaklardan biri olan Halil b. Ahmed’in Kitabu’l-Ayn isimli eserinde şiir, “başkalarının bilmediği bilen ve farkına varan kimsenin sözü” olarak tarif edilmiştir.149 Yine Arapçada ‘Keşke bilseydim” (Leyte şi’rî) anlamında bir deyim ‘şiir’ kelimesiyle kullanılır.150 Şair, başkalarının bilmediğini bilen, fetanet sahibi biridir. Şiir kelimesinin Arapça’da ‘bildi’ anlamıyla semantik bu ilişkisi göz önüne alındığında Doğu

143 Nejdet Gürkan, Şiir ve Dil –Arap Edebiyatı-, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2005, s.25; ayrıca bk. Yusuf Sancak, Hz. Peygamber Devrinde Şiir, Şafak Yayınları, Erzurum 1999, s.30.

144 M. Kayahan Özgül, “Şiir, Şair ve Sair…”, Hece Dergisi, -Türk Şiiri Özel Sayısı-, S.53/54/55; Ma-yıs-Temmuz 2001, s.221.

145 Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, s.3.

146

Nihad M. Çetin, A.g.e., s.3.

147 Mehmed Çavuşoğlu, “Divan Şiiri”, Türk Dili Dergisi –Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri)-, Sayı 415-417, Temmuz-Eylül 1986, s.2.

148 M. Nur Doğan, Eski Şiirin Bahçesinde, Alternatif Yay., Đstanbul 2005, s.100.

149

Nejdet Gürkan, A.g.e., s.27.

tında şiir ile bilgi kavramlarının iç içe bulundukları daha iyi anlaşılmaktadır. Doğu kül-türü şiiri fen bilimlerinden bir kol olarak kabul etmiş ve öyle değerlendirmeye tabi tut-muştur.

Müstakimzâde, şiiri; “kasd’a karîn mukaddematı muhayyeleden mürekkeb ve

müellef ve müretteb olan kelâm-ı mukaffa ve mevzûndur”151 şeklinde tarif ederken Mü-tercim Âsım Efendi ise şiirin mastar anlamından yola çıkarak şöyle izah eder; “Bir

nes-neyi hoşça fehm edip zekâ, zihin ve fetânetle mezayâ-yi dakikasına varıp iyice idrak eylemektir.” Fiilin anlamı ise; “Gazel ve kaside gibi mevzun ve manzum kelam söyle-mek” şeklindedir.152 Şemseddin Sâmi ise şiiri; “Mevzun ve mukaffa ve manen güzel

tahayyülat ve tasavvüratı câmi kelâm” olarak tanımlamaktadır.153 Tahirü’l Mevlevî ise şiiri ‘beliğ söz’ olarak tanımlayarak hem nazım hem de nesir kisvesinde tecellî edebile-ceğini belirtir.154

Muallim Naci, şiiri ‘beliğ söz’ olarak tarif ederek Tahirü’l-Mevlevî ile ortak görüş bildirmiştir. Ona göre şiir için aslolan sözün edebî olmasıdır. Manzum ya da nesir olma-sı fark etmez. Şiire manzum denmesi örften kaynaklanmaktadır.155

Eski şiir tanımlarının sentezini yapan Doğan Aksan ise şiiri; “Gerek içerik ve öz,

gerekse söze dönüştürme, sunuluş açısından özgün, etkilemeye, duygulandırmaya yöne-lik, yaratı niteliği taşıyan bir söz sanatı ürünü”156 olarak tanımlar.

Çağlar boyunca, her ülkede edebiyat tarihçileri, yazarlar, düşünürler, şiirin ne ol-duğunu, ne olmadığını, tanımını, içeriğini ve ses yapısını açıklamaya ve onu tanımla-maya çalışmıştır. Eğer yalnızca bu konuda söylenenler bir araya getirilse ciltler dolusu kitap oluşturabilir. Bunun için biz bu bölümde şiirin tanımını vermeye çalışırken lügat manası, etimolojik kökeni üzerinde ağırlık vermeye çalıştık. Diğer türlü tarifler doğru-dan poetikanın sahasına girmektedir ki, onu da, o başlık altında genel olarak inceledik.

Şiir hakkında daha sonraki devirlerde yapılan tanımlarda, şiire kafiye ve ölçü kıs-tasları eklenmiş ve tanım daha da geliştirilmiştir. Şiirin anlamı konusundaki farklılıklara

151

Harun Tolasa, A.g.m., s.366.

152 Đlyas Karslı, Mütercim Ahmed Âsım Efendi ve Arap Lügatçiliğindeki Yeri, Atatürk Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, Erzurum 2000, s.125.

153 Şemseddin Sami, Kâmus-ı Türkî, Çağrı yayınları, Đstanbul 1992, s.778.

154 Tahirü’l Mevlevî, Edebiyat Lügati, (hzl. K. Edip Kürkçüoğlu), Enderun Kitabevi, Đstanbul 1973, s.138.

155

Muallim Naci, A.g.e. s.145.

rağmen ortak bir görüş var ki, o da şiirin en küçük biriminin kafiyeli ve vezinli iki mıs-radan ibaret olmasıdır. Buna beyt (beyit) denilir. Beyt’in kelime anlamı ‘ev’dir. Beyit, en az iki mısradan oluşur. Mısra kelimesinin sözlükteki anlamı ise ‘kapı’dır. Mehmed Çavuşoğlu, beyt-mısra ilişkisini şöyle anlatır:

Her evin kapısı –o zamana göre- iki kanatlı olur. Kapı kanatları nasıl ayrı ayrı birimlerse, mısraların da ayrı ayrı kurulmaları mümkündür. Ve bir evin yapımı kapısı takıldıktan sonra bitirildiği gibi, iki mısra tamamlandık-tan sonra beyit bitirilmiş olur.”157

Klasik eserlerde şiir denilince daha çok vezin, kafiye, lafız ve anlam akla gelmek-tedir. Daha sonraki dönemlerde ise, mûsikî, hayal ve fikir vb. şiirin temel unsurları ara-sına girmiştir. Bunlardan, vezin, kafiye, mûsikî ve lafız şekil unsurları; duygu, hayal ve fikir ise anlama bağlı unsurlar olarak görülmektedir.158

Klasik edebiyatta şiirin yanında ‘nazm’ kelimesi de şiir anlamında kullanılmakta-dır. Nazm da Arapça bir kelime olup ‘dizme, tertip etme, sıraya koyma’ edebî literatürde ise ‘vezinli ve kafiyeli söz’159 anlamındadır. Edebiyat araştırmacıları şiir ile nazım ara-sındaki farkı ortaya koyarken duygu ve akıl yönünden hareket ederler. Bu ifadeyle naz-mın temeli akıl, şiirin temeli ise duygudur.160 Aynı şekilde nazm şiirin sadece bir kalıbı ve çerçevesi olarak vezin, kafiye ve ritm unsurları içerisinde değerlendirilmiştir. Yahya Kemal, şiir ve nazım kavramlarını mûsikîdeki, güfte ve beste ilişkisiyle açıklayarak, ‘ritm’ kavramıyla nazmı özdeşleştirmiş ve ‘nazm’ı şiirin besteli okunuşu olarak tarif etmiştir.161

Arapçada yine şiire ait kullanılan ‘neşide’ kelimesine de değinmek yerinde olur. Kökü, ‘neşede’ olan kelime ‘kaybolanı arayıp bulmak’ ve sonradan da ‘Allah’tan niyaz

etmek, yüksek sesle şarkı, şiir söyleme’ anlamlarındadır.162 Bu kelime şiirin okunuş şekli ile ilgili olarak kullanılmış, yüksek sesle okunan besteli şiire neşid, şiir okuma eylemine

inşâd, şiiri okuyana ise münşid denilmiştir.

157 Mehmed Çavuşoğlu, A.g.m., s.2.

158 Nejdet Gürkan, A.g.e., s.33.

159

Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 1995, s.813.

160 Nejdet Gürkan, A.g.e., s.34.

161 Yahya Kemal Beyatlı, Edebiyata Dair, Đstanbul 1997, s.7.