• Sonuç bulunamadı

Mustafa Behçet bin Mehmed Sâlim, Behçetü'l-Erîb Şerhu Telhîsü'l-Hatîb

2.4. Telhîsü’l-Miftâh’ın Türkçe Şerhleri

2.4.3. Mustafa Behçet bin Mehmed Sâlim, Behçetü'l-Erîb Şerhu Telhîsü'l-Hatîb

Mustafa Behçet’in doğum ve vefat tarihleri hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Eserlerindeki ferağ kayıtlarından 1940 yılında hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Eserleri Mustafa Behçet’in tasavvuf, kelam ve felsefe alanlarında derin bir bilgiye sahip olduğunu göstermektedir. Onun söz konusu alanlara dair tercüme ve telif olmak üzere çeşitli eserleri mevcuttur. Mustafa Behçet’in Behçetü'l-Erîb Şerhu Telhîsü'l-Hatîb adlı eseri haricinde Risâle-i Tevhîd Tercümesi, Behçetü’l-Leâlî Şerhu Esmâillâhi’l-Hüsnâ, Behçetü’l-Kelâm Tercümetü İlcâmi’l-Avâm an İlmi’l-Kelâm, Behçetü’l-Esrâr fî Hakkı A‘zami’l-Ezkâr, Vahdet-i Cücûd Risâlesi ve İsm-Müsemmâ Risâlesi, Esrâr-ı Akliyye, Hikmet-i Kur’ân ve Fazileti, Sünûhât-ı Vehbiyye ve Esrâr-ı Nûniyye ve Behçetü’l-Fevâihi’r-Rahmâniyye adlı eserleri de çeşitli kütüphanelerde kayıtlıdır (Uzuner, 2016: 118-119).

Tespit edilen tek nüshası Milli Kütüphane yazmaları arasında 06 Mil Yz A 4449 numarada bulunan Behçetü'l-Erîb Şerhu Telhîsü'l-Hatîb’in şârihi, kapak sayfasındaki kayda göre Mustafa Behçet bin Mehmed Sâlim'dir. Mustafa Behçet, meânî kısmının sonunda bu kısmı hicri 18 Cemâziyyelevvel 1350/miladi 1 Ekim 1931 tarihinde tamamladığını belirtmiştir. Şemseli, zencirekli, köşebentli, yeşil pandizot bez kaplı mukavva bir cilt içerisinde bulunan eserin dış ve iç ölçüleri 200x130, 160x100 mm'dir. Talik hatla yazılan eserin sonu eksiktir. Eserde kaynak metnin cümleleri, bazen kırmızı mürekkeple yazılmış bazen de bu cümlelerin üzeri kırmızı mürekkepli kalemle çizilmiştir. Telif tarihi belli olmayan bu eserin istinsah veya müellif hattı olup olmadığına dair de herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Behçetü'l-Erîb Şerhu Telhîsü'l-Hatîb adlı eser, Telhîsü'l-Miftâh'ın mukaddime kısmından teşbîh konusuna kadarki kısmının şerhidir. Teşbîhten sonraki kısmın şerhi -şârihin ömrünün vefa etmemesi, şârihin kişisel tercihi veya elimizdeki nüshanın eksikliği sebebiyle- eksiktir. Bunun yanı sıra 15b-16a varağı da eksiktir. Aynı zamanda Telhîs'in dibace kısmı Arap harfleriyle eserin baş tarafına eklenmiş olmasına rağmen şerh edilmemiştir.

Şârih, evvela kaynak metinden bir cümle veya paragrafın orijinalini yazmış, ardından onu şerh etmiştir. Söz gelimi, kaynak metnin mukaddime kısmının girişindeki َاَهِبََُفَصوُيََُةَحاَصَفْلَاََ ةَمِ دَقُم

َُد َرْفُمْلا َ َُمَلاَكْلا َو َ َُمِ لَكَتُم َو َ َُةَغَلاَبْلا َو َ َُفَصوُي َ اَهِب َ ََلْا َِنا َري ِخ َ َْطَقَف َ َُةَحاَصَفْلاَف ََِف ي َ َِد َرْفُمْلا َ َُهُصوُلُخ َ َْنِم َ َِرُفاَنَت َ َِفو ُرُحْلا َ َِةَبا َرَغْلا َو َ َِةَفَلاَخُم َو َ

َ ِساَيِقْلا paragrafını şu şekilde şerh etmiştir:

Feśāĥatle müfred, kelām, mütekellim vaśflanır yaǾnį feśāĥat müfredüň śıfatı olur kelime-i faśįĥa dinilir kelāmuň śıfatı olur kelām-ı faśįĥ terkįb-i faśįĥ dinilir mütekellimüň śıfatı olur

112

mütekellim-i faśįĥ, münşį-i faśįĥ dinilir. Tenbįh mürekkeb kelām ile kelām olmayan śıla ve cezāǿ cümlesine ve ǾAbdullāh gibi terkįb-i iżāfįye şāmildür ve bunlaruň her birerleri feśāĥatle mevśūf oldıġı ĥālde muśannifüň kelām-ı taǾbįrine dāħil olamadıġı gibi müfrede de dāħil olamaz diye Suyūŧį merĥūm İmām Sübkį'den naķl iderek muśannife taǾrįż idiyor. YaǾnį muśannif َُمِ لَكَتُم َوَ ُب ك َرُمْلا َوَُد َرْفُمْلاَاَهِبَ ُفَصوُيَُةَحاَصَفْلَا dimeli idi dimek istiyor. Bunuň cevābı burada kelām ile ħāśı Ǿāma ıŧlāķ ķabįlinden olaraķ mecāzen mürekkeb murāddur kelāmuň müfrede muķābil źikri de buraya ķarįnedür. Çünki müfred ıŧlāķ idilince mürekkeb muķābili oldıġı tebādür ider. Belāġatle yalňız kelām ve mütekellim vaśflanır kelām-ı belįġ recül-i belįġ mütekellim-i belįġ şāǾir-i belįġ dinilir müfred vaśflanmaz kelime-i belįġa dinmez. Cevherį'nüň kelāmında böyle müfredi belāġatle tavśįf vāķiǾ olmış ise de yā müǿevvel veyā müsāmaĥasına ĥaml olınur. Çünki belāġat kelāmuň muķteżā-yı ĥāle muŧābaķatından Ǿibāret oldıġından bu śıfat müfredde müntefįdür ĥattā müfįd olmayan terkįblerde de bu śıfat müntefį oldıġından ķıyāsen belāġatle muttaśıf olmaması iķtiżā ider. BerāǾat de belāġat gibidür mütekellim-i bāriǾ kelām-ı bāriǾ dinilir kelime-i bāriǾa dinilmez. Ķāđį Ebūbekr İntiśār nāmındaki kitābında berāǾati belāġatüň ĥaddine ķarįb bir ŧarzda taĥdįd ü taǾrįf idiyor. Cumhūr bunı ihmāl itmiş َِد َرْفُمْلاَيََِفَُةَحاَصَفْلاَف ilā-āħirihi. Şu ĥālde müfredde olan feśāĥat tenāfür-i ĥurūfdan, ġarābetden, ķıyāsa, ķavāǾid-i ǾArabiyyeye muħālefetden ħāliś ve sālim bulınmaķla olur (vr. 3b-4a).

Eserde kimi zaman günümüz çalışmalarında görülen dipnot usulüne benzer bir yönteme başvurulduğu görülmektedir. Şârih, izaha ihtiyaç duyulan kelime veya kısımlar hakkında metnin alt veya üst taraflarında bilgi vermiştir. Ek bilgi verileceği zaman metin içinde o kısımların üst taraflarına kırmızı mürekkepli kalemle numaralar vermiş ve bu numaraları metnin aşağısında veya yukarısında tekrar yazarak ilave veya açıklamalarını yapmıştır. Söz gelimi, tenâfür-i hurûf konusu şerh edilirken şârihin misal getirdiği عخعهلاَ ىعرتَ اهتكرت cümlesindeki عخعه kelimesi hakkında dipnotta şu açıklama yapılmıştır: "عخعه kelimesini Suyūŧį ve Cevher-i Meknūn şāriĥi اه ve اخ'nuň żammıyla żabŧ idiyorlarsa da Monlā Fenārį Muŧavvel ĥāşiyesinde اه'nuň kesri اخ-i muǾcemenüň fetĥ ü kesri ile binti esvedden Ǿibāret oldıġını söyliyor ve żammeteyn ile olan عخعه'dur diyor." (vr. 4a).

Şârih, bazı kısımları şerh ederken soru-cevap şeklinde bir usule başvurmuştur. Söz gelimi, ََوَ َِف ي َ َِمَلاَكْلا َ َُهُصوُلُخ َ َْنِم َ َِفْعَض َ َِفيِلْأ تلا َ ََو َ َِرُفاَنَت َ ََمِلَكْلا َِتا َ ََو َ َِديِقْع تلا َ ََعَم َ

اَهِتَحاَصَف cümlesini şerh ederken bu usule şu

şekilde başvurmuştur:

Kelāmda feśāĥat kelimātınuň feśāĥati oldıġı ĥālde żaǾf-ı teǿlįfden, tenāfür-i kelimātdan, taǾķįdden kelāmuň ħāliś olmasından Ǿibāretdür. Kelimātınuň feśāĥati taǾbįriyle للجاَ ديز, هرعشَ رزشتسم, جرسمَهفنا gibilerinden iĥtirāz idiyor. Muśannifüň اَهِتَحاَصَف sözi َُهُصوُلُخ'nüň żamįrinden َََعَم ĥāldür. Şu taķdįrde śāĥibünüň heyǿetini mübeyyen, Ǿadem-i kevn maǾnāsına olan nefs-i ħulūśuň ķaydı olur. Öyle olınca bu ĥāl nefyi taķyįd olup taķyįdi nefy olmaz. Bu taķdįrde maǾnā şöyle olur kelāmda vāķiǾ olan feśāĥat kelāmuň żaǾf-ı teǿlįfinüň, tenāfür-i kelimātınuň, taǾķįdinüň intifāsından Ǿibāret olur. Ammā o kelāmuň kelimātınuň feśāĥati o intifāya muķārin oldıġı ĥālde şimdi bu yolda virilen maǾnāya göre nefy ola[n] iǾtibār olınup śoňra žarf ile taķyįd idilmiş olur. Suǿāl žarf َُهُصوُلُخ ķavlindeki żamįrden ĥāl olınca ĥālde Ǿāmil ħulūś ķavli bulmış olur. Çünki ĥāl ve śāĥibinde Ǿāmil birdür. Şu ĥālde bu žarf žarf-ı laġv olur. Naĥv Ǿulemāsı ise žarf-ı laġvüň ĥāl ħaber śıfat vāķiǾ olmadıġını taśrįĥ idiyor. Cevāb nefs-i žarfa ĥāl ıŧlāķı küllüň ismini cüzǿe ıŧlāķ ķabįlinden müsāmaĥaya mebnįdür. Çünki ĥaķįķatde ĥāl žarf ile berāber olan müteǾallıķıdur žarfuň müteǾallıķında Ǿāmil śāĥib-i ĥālde Ǿāmil olandur. Şu ĥālde žarfuň müteǾallıķunuň žarf-ı müsteķar ve ĥāl ile śāĥib-i ĥālde Ǿāmilüň bir oldıġı aňlaşılmış olur. Bu اَهِتَحاَصَف ķavlini ve َََعَم tenāfürü'l-kelimāt ķavlindeki kelimātdan ĥāl yapmaķ cāǿiz degüldür. Çünki bundan ĥāl yapıldıġına göre mütenāfir olsun olmasın kelimāt-ı ġayr-ı faśįĥayı müştemil olan kelāmuň faśįĥ olmasını istilzām ider. Çünki buňa kelimāt faśįĥ oldıġı ĥālde tenāfür-i kelimātdan ħāliśdür sözi śādıķdur (vr. 5b-6a).

113

Mustafa Behçet, eserin birçok yerinde üzerinde durduğu konu hakkında başka âlimlerin görüşlerine yer vermiştir. Şârih, bu tutumunu kimi zaman bazıları diyerek kimi zaman da görüş sahibinin ismini veya eserini zikrederek sürdürmüştür. Örneğin, kaynak metinde kelâmın fasîh olması için kesret-i tekrârdan arınması gerektiği hususuna misal getirilen َُدِها َوَشَاَهْيَلَعَاَهْنِمَاَهَلََ حوُبَس beyti şerh edilirken konuyla ilgili bazı âlimlerin görüşlerine şu şekilde yer verilmiştir:

BaǾżıları kelāmuň feśāĥati źikr idilen şeyǿlerden ħulūś ile berāber keŝret-i tekrārdan ve tetābuǾ-ı iżāfātdan da sālim bulunması lāzımdur didiler. Zevzenį tekrāruň bir şeyǿi bir defǾa źikrden śoňra bir kerre daha źikr itmekden Ǿibāret oldıġını söyledikden śoňra bir şeyǿi üçünci defǾa źikr ile keŝret ĥāśıl olamayacaġından muśannifüň įrād itdigi اَهْنِمَ اَهَلَ حوُبَس ilā-āħirihi mıśrāǾı keŝret-i tekrāra miŝāl olamaz diyor. ǾAllāme keŝretle burada vaĥdet muķābili murāddur bu taķdįre göre bir şeyǿüň üçünci defǾa źikri ile keŝretüň ĥāśıl olacaġı ŧabįǾįdür diye cevāb viriyor (vr. 8a-8b).

Eserde şârihin bazı konularla ilgili olarak kendisinin diğer eserlerine göndermede bulunduğu görülmektedir. Söz gelimi, garâbet konusunu şerh ederken müteşâbihâttan bahsetmiş ve bu konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için Gazzâlî'nin İlcâmü'l-Avâm an-İlmi'l-Kelâm adlı eserinin, kendisi tarafından yapılan tercümesine müracaat edilebileceğini "Müteşābihāt ĥaķķında esāslı maǾlūmāt almaķ isteyen Ġazzālį ĥażretlerinüň İlcāmü'l-ǾAvām Ǿan-Ǿİlmi’l-Kelām tercememüze baķsın." (vr. 4b) şeklindeki cümlesiyle bildirmiştir.

Mustafa Behçet'in eserinde kimi zaman Telhîs'te bir mısrası şâhid gösterilen beyitlerin diğer mısrası veya o beytin öncesi ve sonrasındaki beyitlere de yer verilmiştir. Örneğin, Telhîs'te tenâfür-i kelimâta "رْبَقٍَب ْرَحَ ِرْبَقَ َب ْرُقَ َسْيَل َو" mısrası misal getirilmişken şerhte söz konusu beytin "َ ُرْبَقَ َو ٍَرْفَقٍَناَكَمِبٍَب ْرَح" şeklindeki diğer mısrasına da yer verilmiştir.

Şârih, Telhîs'te misal getirilen beyitlerin bazısını yalnızca tercüme etmişken bazısını ise kelimelerinin manasını verip sarf ve nahiv özellikleri, kâilleri, istişhâd yönleri hakkında bilgi vererek ve konuyla ilgili başka âlimlerin görüşleri, konuya dair hikâye ve anektotları naklederek detaylı bir şekilde şerh etmiştir.

Mustafa Behçet, eserinde birçok ayet, hadis, kelâm-ı kibâr ve Arapça beyit misal getirmiştir. Eserde ilave edilmek veya düzeltilmek istenen kısımların üzerine işaret konulmuş ve der-kenârda sah (حص) kaydı düşülerek gerekli düzeltme ve ilaveler yapılmıştır.

Eserin 1b ile 3a sayfaları arasında Telhîs'in dibace kısmı yer almaktadır. 3b ile 12b arasında mukaddime kısmının şerhi bulunmaktadır. 12b ile 94b sayfaları arasında meânî ilminin şerhi bulunmaktadır. Meânî ilminin ilk konusu olan ahvâl-i isnâd-ı haberînin şerhi, eserin 16b ile 23a, ahvâl-i müsnedün ileyh konusunun şerhi 23b ile 40a, ahvâl-i müsned konusunun şerhi 40b ile 50a, ahvâl-i müte'allikât-ı fi'l konusunun şerhi 50a ile 53b, kasr konusunun şerhi 53b ile 60a, inşâ konusunun şerhi 60a ile 69a, fasl ve vasl konularının şerhi 69b ile 83a ve îcâz, ıtnâb ve müsâvât

114

konularının şerhi ise 83a ile 94b sayfaları arasında yer almaktadır. Eserin 95a ile 97 sayfaları arasında Telhîs'in beyân ilminin girişindeki cümlelerinin şerhi bulunmaktadır. Teşbîh ve sonrasındaki konuların şerhi ise eserin elimizdeki nüshasında bulunmamaktadır.