• Sonuç bulunamadı

2.3. Telhîsü’l-Miftâh’ın Türkçe Tercümeleri

2.3.4. Vak'anüvîs Halîl Nûrî, Matlaʻu'n-Nûr

2.3.4.1. Eserin Tanıtımı

Eserin müellifi olan Halîl Nûrî’nin doğum tarihi bilinmemektedir. Genç yaşta kaleme intisap eden Halîl Nûrî, 1784’te hâcegân, 1787’de top arabacıları kâtibi, 1790’da maliye tezkirecisi ve rûznâmçeci ve 1794’te vak’anüvîs olmuştur. Vak’anüvîslik görevini dört yıl sürdüren Halîl Nûrî, 1788/89 yılında vefat etmiştir (Aytekin, 2006: 97-98). Halîl Nûrî’nin Matlaʻu'n-Nûr haricinde Dîvân ve Târîh-i Osmânî (Nûrî Târîhi) olmak üzere iki eseri daha mevcuttur.

Vak'anüvîs Halîl Nûrî'nin Matlaʻu'n-Nûr adlı eseri, Telhîs'in mukaddime kısmının bir bölümü ile ilm-i bedî ve hatime kısımlarının tamamının tercümesinden müteşekkildir. Matlaʻu'n-Nûr, muhtevasındaki konuların tarif ve tanımları bahsinde Telhîs'in tercümesi mahiyetinde iken Telhîs'te misal getirilen beyitlerin izahı bahsinde ise tercümeden ziyade şerhe yaklaşmaktadır. Çünkü müellif, Telhîs'te misal getirilen beyitleri yalnızca tercüme etmekle yetinmemiş, söz konusu beyitlerin bahir ve vezinlerini göstermiş, beyitlerdeki kelimelerin manalarını vermiş, kelimelerin nahiv özelliklerine değinmiş ve beyitlerin istişhâd yönlerini açıklamıştır. Müellifin şâhid gösterilen beyitlerin izahında başvurduğu bu tutum, daha çok şerh türü metinlerde karşımıza çıkmaktadır. Ancak hem daha önce de değinildiği gibi gelenek içerisinde şerh ve tercüme türü eserlerin bazı özellikleri bakımından birbirlerine yaklaştığı hem de Halîl Nûrî'nin eserinin şâhid gösterilen

43

beyitler dışındaki bölümlerde daha çok tercüme özelliği göstermesinden dolayı eser, Telhîs'in tercümeleri başlığı altında değerlendirilmiştir.

Matlaʻu'n-Nûr'un şimdiye kadar tespit edilen tek nüshası Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Yazma Eserler Kataloğu İsmail Saib Koleksiyonu 3768 numarada kayıtlıdır. Halîl Nûrî'nin bu eseri, Murat Aytekin tarafından yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır. Abdülkadir Gürer'in danışmanlığında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında 2006 yılında tamamlanan Aytekin'in çalışması, 276 sayfadan oluşmaktadır. Aytekin'in bu çalışması, temelde dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; belâgat ve belâgatin tarihi, ikinci bölümde; Telhîs'in Türkçe tercüme, şerh ve hâşiyeleri, üçüncü bölümde; Vak'anüvîs Halîl Nûrî'nin hayatı ve eserleri, dördüncü bölümde ise Matlaʻu'n-Nûr'un incelemesi ve transkripsiyonlu metni yer almaktadır.

2.3.4.2. Eserde İzlenen Usul

Halîl Nûrî, Telhîs'te misal getirilen mısra, beyit, şiir, ayet, hadis ve kelâm-ı kibârın haricindeki ifadelerin orijinal dildeki yazımlarını eserine dâhil etmemiştir. Söz konusu kısımlar dışındaki cümlelerin yalnızca Türkçe tercümelerine yer vermekle iktifa etmiştir.

Mütercim, Kazvînî'nin konuları ele alırken misal getirdiği ayet, hadis veya şiirlerdeki bazı kelimelerin anlamlarını verdikten sonra bunların misal getirilmelerinin sebebini açıklamıştır. Örneğin, mutâbakat sanatına misal getirilen "َ دوُق ُرَ ْمُهَ َوَ اًظاَقْيَاَ ْمُهُبَسْحَتَ َو" (Kehf:18) ayetindeki kelimelerin manalarını ve ayetteki hangi kelimelerin söz konusu sanata örnek teşkil ettiklerini şu şekilde bildirmiştir: "Yaķaža nevmüň żıddıdur uyanıķlıķ maǾnāsına. Eyķāž yaķžuň cemǾidür. Raķd nevmdür; ruķūd rāķidüň cemǾidür. Bu śūretde eyķāž ve ruķūd eżdāddan ve ism olmaķ üzre vāķiǾ oldı." (s. 148).

Mütercim, Telhîs'te misal getirilen beyitlerin kime ait olduklarını bildirmiştir. Aynı zamanda bu beyitlerin bâhirleri ile vezinlerini de vermiştir. Aynı vezinle yazılan beyitlerde ise tekrardan kaçınmak için söz konusu veznin ilk verildiği şiire göndermede bulunmuştur. Söz gelimi, irsâd sanatına misal getirilen

َُهْعَدَفَاًئْيَشَْعِطَتْسَتَْمَلَاَذِا َُعي ِطَتْسَتَاََمَىَلِاَََُه ْزِواَجَ َو

beytinin bâhir ve veznini "Beyt-i meźkūr baĥr-i vāfirüň Ǿarūż-ı ūlāsınuň đarbından mefāǾįlün mefāǾįlün feǾūlün mefāǾįlün mefāǾįlün feǾūlün veznine muŧābıķdur." (Aytekin, 2006: 155) şeklinde verirken müzâvece sanatına misal getirilen

44

اَذِإ َ اَم َ ىَهَن َ َِها نلا َي َ جَلَف ََِب ََي ى َوَهْلا ََأ َْتَخاَص َ ىَلِإ َ َِشا َوْلا َي َ جَلَف َ اَهِب َ َْلا ََه َُرْج

beytinin vezniyle alakalı "Beyt-i meźkūruň vezni 'teraddā' beyti gibidür." (Aytekin, 2006: 158) şeklindeki cümlesiyle daha önce ele alınan bir şiire gönderme yapmıştır.

Telhîs'te şâhid gösterilen beyitler tercüme edilirken motamot bir tercümeden ziyade şerhe yakın bir tutum benimsenmiştir. Beyitlerdeki kelimelerin manaları ve gramer özellikleri verilmiş ve ardından me'âl-i beyt denilerek beytin anlamına geçilmiştir. Bazı beyitlere dair bunların yanı sıra konuyla alakalı Telhîs'te bulunmayan birtakım bilgiler ilave edildiği görülmektedir. Müellifin söz konusu ilavelerinin büyük çoğunluğunun kaynağı, Taftâzânî'nin Mutavvel ve Muhtasaru'l-Meânî adlı eserleridir.

Matlaʻu'n-Nûr'da bazı sanatların Telhîs'te geçmeyen adlarına yer verildiği görülmektedir. Örneğin, Telhîs'te mürâʻâtü'n-nazîre tenâsüb ve tevfîk adlarının da verildiği belirtilmişken Matlaʻu'n-Nûr'da bunlara îtilâf ve telfîk adları da ilave edilmiştir. Aynı şekilde tercümede tevcîh sanatı için yapılan muhtemelü'z-zıddeyn, teşrîʻ sanatı için yapılan tevşîh ile zü'l-kâfiyeteyn ve lüzûmu mâ-lâ-yelzem sanatı için yapılan iltizâm, tazmîn, teşdîd, i'nât gibi adlandırmalar da Telhîs'te bulunmamaktadır.

Halîl Nûrî, bazı sanatların Telhîs'teki tariflerine ek olarak kelimelerin lügat anlamlarını da vermiştir. Söz gelimi, irsâd sanatını tercüme ederken irsâd kelimesinin lügat manasını şöyle vermiştir: "Luġatde irśād ŧarįķde raķįb naśbına dirler. BaǾżlar kelāmı bürd-i müsehheme teşbįhe buňa tesehhüm daħi didiler. Bürd-i müsehhem kendüde ħuŧūŧ-ı müsteviyye olan bir nevǾ ŝiyāba dirler." (Aytekin, 2006: 154). Bazı sanatları ise kendisi tarif ettikten sonra o sanatla ilgili kaynak metindeki kısmı tercüme etmeye başlamıştır. Örneğin, idmâc sanatını "İdmāc edmecdendür ki bir kimse bir şeyǿini ŝevbine leff eylese هبوثَيفَ ئشَ جمدا dirler." (Aytekin, 2006: 192) şeklinde tarif ettikten sonra tercüme etmiştir.

Mütercim, bazı konularda Taftâzânî gibi âlimlerin görüşlerine başvurmuştur. Örneğin, Telhîs'te tevriye sanatına misal getirilen Tâhâ Suresi'nin 5. ayeti ile Zariyât Suresi'nin 47. ayetini tercüme ettikten sonra Taftâzânî'nin konuyla alakalı görüşüne şu şekilde yer vermiştir:

SaǾdü'd-dįn merĥūm dir ki bu maĥalde meźkūr olan iki āyet-i kerįmenüň bu vechle maǾnā-yı şerįfleri müfessirįnden ehl-i žāhir iştihārına mebnįdür. Yoķsa bu maķāmda taĥķįķ-i laŧįf-i ĥaķįķat ve mecāz tekellüfine cāĥit olmayup mücerred-i Ǿužmet ü şānını temŝįl ü taśvįr ile künh-i celāli üzre tevķįfdür (Aytekin, 2006: 160-161).

Halîl Nûrî, eserinde zaman zaman soru-cevap usulüne başvurarak ele aldığı konuya açıklık getirmeye çalışmıştır. Telhîs'te leff ü neşr sanatına örnek verilen "َ َراَه نلاَ َوَ َلْي للاَ ُمُكَلَ َلَعَجَ ِهِتَمْح َرَ ْنِمَ َوَ

45

ََوَِهيِفَاوُنُكْسَتِل

َ

َِهِلْضَفَ ْنِمَاوُغَتْبَتِل " (Kasas: 73) ayeti hakkında Halîl Nûrî'nin "َِهيِف'deki żamįr-i mecrūr be-her ĥāl leyle rāciǾ olmaġla Ǿadem-i taǾyįn ne cihetle vāķiǾ olur diyü suǿāl olınursa egerçi bi-ĥasebi'l-lafž leyl ve nehārdan her birine Ǿāǿid olmaġla śāliĥ oldıġından Ǿadem-i taǾyįn müteĥaķķiķ olur." (Aytekin, 2006: 163) şeklindeki cümleleri onun bu tutumunu göstermektedir.

Telhîs'te bir mısrası veya bir beyti misal getirilen bazı şiirler tercüme edilirken söz konusu şiirlerin diğer mısrası veya diğer beyitlerinden bir ya da birkaçına yer verildiği görülmektedir. Örneğin, kaynak metinde tecâhül-i ârif sanatına Züheyr'in bir mısrası misal getirilmişken tercümede söz konusu beytin diğer mısrasına da yer verilmiştir. Aynı şekilde kaynak metinde cemʻ maʻa't-tefrîk ve't-taksîm sanatına Ebü't-Tayyib'in bir beyti misal getirilmişken tercümede söz konusu beytin öncesindeki beyte de yer verilmiştir.

Kaynak metinde iktibâs konusu anlatılırken verilen örneklerdeki iktibâsların hangi sure veya hadisten yapıldığı belirtilmezken tercümede iktibâsların kaynağı belirtilmiştir. Söz gelimi, Telhîs'te muktebesin asıl manasından başka manaya nakledilmesi hususuna misal getirilen İbn Rûmî'nin

ََكْي ِحْدَمَيِفَُتْاَطْخَاَ ْنِئَل يِعْنَمَيِفَ َتْاَطْخَاَاَم

يِتاََجاَحَ ُتْل َزْنَاَْدَقَل ٍَع ْر َزَيِذَ ِرْيَغٍَدا َوِب

şeklindeki mısralarının kaynağı mütercim tarafından şu şekilde bildirilmiştir: "ŞāǾir Ĥaķķ TaǾālā ĥażretlerinüň cenāb-ı İbrāhįm Ǿaleyhi'ś-śalāvat ve't-teslįmden ĥikāyet olmaķ üzere 'َنِمَ ُتنَكْسَأَيِ نِإَاَن ب ر َِم رَحُمْلاَ َكِتْيَبََدنِعٍَع ْر َزَيِذَ ِرْيَغَ ٍدا َوِبَيِتَ ي ِ رُذ' (İbrâhîm: 37) ķavl-i şerįfinden iķtibās eyledi." (Aytekin, 2006: 242).

2.3.4.3. Muhteva Analizi

Murat Aytekin'in tezinde Matlaʻu'n-Nûr'un transkripsiyonlu metni 146 ile 261. sayfalar aralığını kapsamaktadır.

Halîl Nûrî, eserine besmele, hamdele ve salvele ile giriş yapmıştır. Bu girişten sonra eserin sebeb-i telifine yer vermiştir. Halîl Nûrî, sebeb-i telif bölümünde evvela bedî ilminin önemine değinmiş ve ardından kendisinden önce bu ilmi Türkçe derli toplu bir biçimde kaleme alan bir eser mevcut olmadığını belirttikten sonra Kazvînî'nin, Telhîsü'l-Miftâh adlı eserinin bedî kısmını faydalı olması ümidiyle Türkçeye tercüme ettiğini vurgulamıştır.

46

Eserin 146-147. sayfalarında Telhîs'in mukaddime kısmının bir bölümünün tercümesi yer almaktadır. Bu bölümde Telhîs'in mukaddime kısmının tamamı tercüme edilmeyip yalnızca müfred, kelâm ve mütekellimde fesâhat ile kelâm ve mütekellimde belâgat konuları tercüme edilmiştir. Telhîs'te bu konulara misal getirilen mısra ve beyitler, tercümeye dâhil edilmemiştir. Ancak konunun sonuna Telhîs'te bulunmayan şu Arapça kıt'a ilave edilmiştir:

ةملكَوَميلكلاَعمَملاكلاَةفص ةحاصفَظفلبَاهنعاَوَربعَدق اوربعَىناعملاَلهاَذكَملعاَو

ةغلابَاهميلكَنيلواَنع

(Aytekin, 2006: 147).

Mütercim, bedî ilminin tarifinin yapıldığı cümleyi tercüme ettikten sonra bu ilmin manevî sanatlar kısmına geçmiştir. Bu kısım, eserin 148. sayfasından itibaren başlayıp 199.sayfasında son bulmaktadır. Manevî sanatlar bölümünde ele alınan konuların sayfa ve sayfa aralıkları şöyledir: Mutâbakat 148-153, mürâʻâtü'n-nazîr 153-154, irsâd 154-155, müşâkele 155-158, müzâvece 158, aks 158-159, rücûʻ 159-160, tevriye 160-161, istihdâm 161-162, leff ü neşr 162-164, cemʻ 164-165, tefrîk 165-166, taksîm 166-167, cemʻ maʻa't-tefrîk 167-168, cemʻ maʻa't-taksîm 168-170, cemʻ maʻa't tefrîk ve't-taksîm 170-173, tecrîd 173-177, makbûl mübâlağa 177-181, mezheb-i kelâmî 181-183, hüsn-i ta'lîl 183-187, tefrîʻ 187, teʼkîdü'l-medh bi-mâ yüşbihü'z-zem 187-190, teʼkîdü'z-zem bi-mâ yüşbîhü'l-medh 190-191, istitbâʻ 191-192, idmâc 192, tevcîh 192-194, hezl 193-194, tecâhül-i ârif 194-196, kavlu bi'l-mûcib 196-198, ıttırâd 198-199.

Halîl Nûrî, mutâbakat sanatı başlığı altında Telhîs'te yer almayıp Mutavvel ve Muhtasar'da bulunan tedbîc sanatına da yer vermiştir. Mütercim, tedbîci "Lafž-ı tedbįc zeyyene maǾnāsına olan debbece'l-maŧaru'l-arđ ķavlinden meǿħūźdur. TaǾrįfi: Medĥden ve ġayrıdan bir maǾnāda kināye yā tevriye ķaśdı içün elvān źikr olına." (Aytekin, 2006: 149) şeklinde tanımladıktan sonra onu, tedbîcü'l-kinâye ve tedbîcü't-tevriye olmak üzere iki kısma ayırmış ve ardından Telhîs'te tıbâku'l-selbî'ye misal getirilen Ebû Temmâm'ın

ىَتَاَاَمَفَا ًرْمُحَِت ْوَمْلاَ َباَيِثَى د َرَت ٍَرْضُخَ ٍسُدْنُسَ ْنِمََىِهَ َوَ لاَاَُلْي للاَاَهَل

beytini tedbîcü'l-kinâyeye ve Telhîs'te yer almayan Harîrî'nin bir cümlesini ise tedbîcü't-tevriyeye örnek göstermiştir.

Telhîs'te mürâʻâtü'n-nazîr sanatına misal getirilen Buhtürî'nin

َِلَبَِتاَف طَعُمْلاَىَسُقْلاَك َُهْسَ ْلاا راَت ْوَ ْلااَِلَبًَة ي ِرْبَمَ ِم

47

şeklindeki beyti mütercim tarafından şu şekilde tercüme ve izah edilmiştir:

Beyt-i meźkūr baĥr-i ħafįfüň Ǿarūż-ı ūlāsınuň đarb-ı evvelinden fāǾilātün mefāǾilün fāǾilātün * fāǾilātün mefāǾilün mefǾūlün veznine muŧābıķdur. ىَسُق ķavsüň cemǾidür. MuǾaŧŧafāt be-maǾnā muĥayyāt yaǾnį iki ķat, eshüm sehmüň cemǾidür. Mebriyyeten yonılmış, menĥūteten maǾnāsına. Evtār veterüň cemǾidür ki yay kirişidür. ŞāǾir beyt-i meźkūrda biribirine münāsib üç emr źikr eyledi. Anlaruň biri ķavs biri sehm biri veterdür. Meǿāl-i beyt: ŞāǾirüň mevśūfı olan ebler gūyā iki ķat egilmiş yaylar gibidür. Belki yonılmış oķlar gibidür. Belki yaylaruň kirişleri gibidür dimekdür. Böyle evśāf ile murād neĥāfetlerinden kināyetdür (Aytekin, 2006: 153).

İrsâd sanatı tercüme edilirken nesirde irsâd konusuna Telhîs'te bulunmayan iki cümle örnek olarak verilmiştir.

Mütercim, Telhîs'te müşâkele sanatına misal getirilen "َِ اللََةَغْب ِص" (Bakara: 138) ayetini tercüme ederken bahsedilen ayetin hangi olaya binaen indirildiğini açıklamıştır.

Kaynak metinde tevriye-i mücerredeye "ىَوَتْساَ ِش ْرَعْلاَ ىَلَعَ ُنَمْح رلا" (Tâhâ: 5) ayetinin örnek gösterilmesinin sebebi mütercim tarafından şu şekilde izah edilmiştir: "İstevānuň maǾnā-yı ķarįbi istiķrārdur. MaǾnā-yı baǾįdi istilādur. Bu āyetde istevādan murād maǾnā-yı baǾįdi olan istilādur. Ve'l-ĥāśıl istevā cülūs ve ittikā gibi maǾnā-yı ķarįbi olan istiķrāra mülāyim bir şeyǿe muķārin olmadı." (Aytekin, 2006: 160).

Tercümede leff ü neşr sanatına örnek gösterilen "ًَةعاجشَوًَءاهبَوَاًدوجَرحبَوَدساَوَسمشَوه" ifadesi Telhîs'te yer almamaktadır. Bu ifade Muhtasar'da düzensiz leff ü neşr sanatına misal getirilmiştir.

Mütercim, taksîm sanatının Telhîs'teki tarifini tercüme ettikten sonra taksîm ile leff ü neşr sanatları arasındaki farkı şu şekilde belirtmiştir. "Ķayd-ı iżāfet ile leff ü neşr ħāric ķalur. Zįrā leff ü neşrde gerçi müteǾaddidüň her biri olan şeyǿ źikr olınup lākin maĥallerine redd ve iżāfesi sāmiǾe ĥavāle olınmış idi. Taķsįmde ise Ǿale't-taǾyįn mütekellimüň mużāf ķalması meşrūŧdur." (Aytekin, 2006: 166).

Halîl Nûrî, Telhîs'te taksîm sanatına şâhid gösterilen Mütelemmis'in َِهِبَُدا َرُيَ ٍمْيَضَىَلَعَُميِقُيََلاَ َو َُدِت َوْلاَ َوَِ يَحْلاَ ُرْيَغَِن لاَذَ ْلااَ لاِا َِهِت م ُرِبَ طوُب ْرَمَ ِفْسَخْلاَىَلَعَاَذَه َ خَشُيَاَذَ َو َ َُدَحَاَُهَلَيِث ْرَيََلاَف

48

Hāźā ile ġayra işāret idüp dir ki: "Bu źüll üzre rümmesiyle merbūŧdur. Źā ile daħi vetede işāret idüp bunuň daħi başını daķķ u şaķķ iderler, bir kimse taraĥĥüm itmez." ŞāǾir evvelā ġayr-ı vetedi źikr idüp baǾdehū ĥasf üzre rabŧı ġayra śoňra şecci vetede Ǿaley't-taǾyįn mużāf eyledi. Ħāźā ve źā kelimeleri ķurba işāretde mütesāvį olup ĥer biri ġayra, vetede işārete muĥtemel olmaġla beyt-i meźkūra Ǿadem-i taǾyįn ĥasebiyle śanǾat-ı taķsįm olmayup belki leff ü neşr ķısmından olur suǿāline cevāb virilür ki ħāźā ve źānuň mütesāvį oldıġı müsellem degüldür. Hāźādaki ĥarf-i tenbįh ki hādur źāya dāħil olması müşārün-ileyhüň ziyāde ķarįb oldıġına işāret ve źānuň ĥarf-i tenbįhden mücerred olması müşārün-ileyhüň ġāyet ķarįb oldıġına Ǿalāmetdür. Bināǿen-Ǿaleyh beyt-i meźkūrda hāźā ķarįb olan ġayr içün ve źā ķarįb olan veted içün olur. Bu maķūle iǾtibārāt-ı Ǿibārāt-ı büleġāda ihmāl olınmaz. Belki belāġat bu gūne letāǿife riǾāyetden Ǿibāretdür (Aytekin, 2006: 167).

Mütercim, Ebü't-Tayyib'in kaynak metinde cemʻ maʻa't-tefrîk ve't-taksîm sanatına ٍَخِياَشَمَ َوَاَنَقْلاَبَيِ قَحَُبُلْطَاَس َ د ْرَمَاوُمَثَتْلاَاَمَ ْنِمَْمُه نَاَك ََف ِخَا ْوَقَلاَاَذِاٍَلاَقِث اوُعُدَاَذِاَ ٍفا او دُعَاَذِاٍَليِلَقَاو دَشَاَذِاَ ٍريِثَك

şeklinde misal getirilen beyitleri hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: "Bu beytlerde şāǾir aĥvāl-i meşāyiħi źikr idüp aĥvālden her birine münāsib olanı ol ĥāle iżāfet eyledi. Şöyle ki ĥāl-i mülāķātı ŝıķlete ĥāl-i duǾāyı ħufte, ĥāl-i şeddi keŝrete, ĥāl-i taǾdādı ķıllete mużāf eyledi. Emr-i meźkūruň biri daħi bir şeyǿ aķāmını istįfā itmekdür." (Aytekin, 2006: 173).

Halîl Nûrî, tecrîd sanatının yollarından hiçbir harf kullanılmadan yapılan tecrîde misal getirilen Kutâde'nin

ٍَة َو ْزَغِبَ نَلَح ْرَ ِلاَ ُتْيَقَبَ ْنِئَلَف َُمي ِرَكَ َتوُمَيَ ْوَاََمِئاَنَغْلاَيِوْحَت

şeklindeki beytinin, iltifât sanatına örnek gösterilebileceği görüşünü şu şekilde eleştirmiştir: "Beyt-i meźkūr tekellümden ġıybete iltifāt ķabįlinden olur suǿāline iltifāt śanǾat-ı tecrįde münāfį olmamaķ üzre cevāb virilür." (Aytekin, 2006: 175).

Mütercim, makbûl mübâlağa konusunu tercüme etmeye başlamadan önce mübâlağanın mutlaka merdûde veya makbûle olması gerektiğini savunanların görüşünü şu şekilde eleştirmiştir: "Maķbūle ķaydı maķbūleyi merdūdeden iĥtirāz ider ki merdūdesi muĥassenātdan olmaz ve mübālaġa muŧlaķā maķbūle yāħūd muŧlaķā merdūde olmaķ üzre zuǾm idenlerüň ķavllerini redde işāretdür." (Aytekin, 2006: 177).

49

َْمُهَفوُيُسَ نَاَ َرْيَغَْمِهيِفَ َبْيَعََلاَ َو

َِبِئاَتَكْلاَِعا َرِقَْنِمَ لوُلُفَ نِهِب

beytinin kelimelerinin manası mütercim tarafından verildikten sonra beytin ta'lîk bi'l-muhâle örnek teşkil ettiği belirtilmiş ve ardından A'râf Suresi'nin 40. ayetinin "َِطاَي ِخْلاَ ِ مَسَيِفَُلَمَجْلاََجِلَيَى تَح" şeklindeki kısmı ta'lîk bi'l-muhâl konusuna örnek gösterilmiştir.

Kazvînî, Telhîs’te Sekkâkî'nin Kur'ân'da bulunan müteşâbih ayetleri de tevcîhten saydığını belirtmiştir. Halîl Nûrî, tercümesinde evvela Sekkâkî'nin bu düşüncesine dair Taftâzânî'nin görüşleri ile bu görüşlerin kaynağına ve ardından konuyla ilgili kendi düşüncelerine şu şekilde yer vermiştir:

Bu maĥalde SaǾdü'd-dįn merĥūm dir ki iǾtibār-ı meźkūrdan murād müteşābihāt-ı Ķurǿān-ı Kerįm'üň vecheyn-i muħtelifeyne iĥtimālidür ki bu iǾtibār ile tevcįhden olur ve iki iĥtimālüň Ǿadem-i tesāvįsi sebebiyle daħi tevcįhe muġāyir olur. Zįrā müteşābihātda iki maǾnānuň biri ķarįb biri baǾįddür. Bu vech Sekkākį merĥūmuň ekŝer-i müteşābihāt-ı Ķurǿān-ı Kerįm tevriye ve įhām ķabįlindendür didigi ķavline mebnįdür. Cāǿizdür ki vech-i müfāraķat müteşābihātda iki maǾnānuň eżdāddan olması vācib olmayup yalňuz biri birine muġāyeret ile kifāyet olınması ola (Aytekin, 2006: 193).

Kaynak metinde tecâhül-i ârif sanatına misal getirilen

اَنَلَ َنْلُقَِعاَقْلاَِتاَيَبَظَاَيَِ َللَاِب رَشَبْلاََنِمَيَلْيَلَْمَاَ نُكْنِمََي َلاْيَل

beyti Halîl Nûrî tarafından tercüme edildikten sonra Taftâzânî'nin konuyla ilgili düşüncesi şu şekilde aktarılmıştır: "ŚanǾat-ı tecāhülüň envāǾı keŝret üzre olmaġla źikri sebķat iden śanāyiǾ anlardan bir nebźe-i ķalįledür." (Aytekin, 2006: 196).

Mütercim, Telhîs'te ıttırâd sanatına misal getirilen َ َتْلَلَثَْدَقَفَ َكوُلُتْقَيَ ْنِإ َْمُهَشو ُرُع

ٍَباَهِشَِنْبَِث ِراَحْلاَِنْبََةَبْيَتُعِب

beytini tercüme ederken tetâbu‘-ı izâfât teriminden bahsederek tetâbu‘-ı izâfâtın her zaman kerih görülmediğini söylemiş ve buna Hazret-i Peygamber'in bir hadisini örnek göstermiştir. Mütercimin bahsedilen kısımdaki tetâbu‘-ı izâfâta dair cümleleri şöyledir:

Beyt-i meźkūr tetābuǾ-ı iżāfāt ķabįlinden olmaġla muĥassenātdan maǾdūd olmaz, diyü suǿāl olınursa şöyle cevāb virilür ki, tetābuǾ-ı iżāfāt istikrāhdan sālim oldıġı śūretde melāĥat u leŧāfeti mūcibdür. Ĥattā şeh-süvār-ı meydān-ı feśāĥat ve yegeh-tāz-ı miżmār-ı belāġat Ǿaleyhi'ś-śalāvat ve't-taĥiyyet efendümüz ĥażretlerinüň "El-kerįm bin el-kerįm bin el-kerįm Yusūf bin YaǾķūb bin

50

İsĥāķ bin İbrāhįm" ĥadįŝ-i şerįfleri tetābuǾ-ı iżāfāt ķabįlinden olmaġla tetābuǾ-ı iżāfātuň muĥassenātdan oldıġına bürhān-ı ķaviyyü'l-bünyāddur (Aytekin, 2006: 198-199).

Bedî iliminin ikinci kısmı olan lafzî sanatlar, eserin 199 ile 228. sayfaları arasındadır. Bu kısımdaki sanatlardan cinâs 199-206., reddü'l-acüz ale's-sadr 206-216., secʻ 216-222., kalb 222-223., teşrîʻ 223-224., lüzûmu mâ lâ-yelzem 224-228. sayfaları arasını kapsamaktadır.

Kazvînî'nin cinâs-ı lâhık konusuna misal getirdiği "ََْمُتنُكَاَمِب َوَِ قَحْلاَ ِرْيَغِبَ ِض ْرَ ْلْاَيِفََنوُح َرْفَتَْمُتنُكَاَمِبَمُكِلَذَ ََنوُح َرْمَت" (Mü'min: 75) ayeti tercüme edilirken Taftâzânî'nin bu konuyla ilgili görüşlerine şu şekilde yer verilmiştir: "SaǾdü'd-dįn merĥūm dir ki fā ile mįmüň Ǿadem-i teķārübinde nažar vardur. Zįrā ikisi de şefeviyyedür. Ķaldı ki teķārüb ile murād aĥad-hümā āħirinde idġām olınmaķ ise teķārübe miŝāl olan hā ile hemze bunuň ħilāfınadur." (Aytekin, 2006: 205).

Cinâs konusunun alt başlıklarından maklûb-ı mücennah konusu tercüme edilirken kaynak metinde yer almayan

ىدهلاَراوناَحلا يفَهفك َ لاحَلك نم beyti örnek gösterilmiştir.

Halîl Nûrî, reddü'l-acüz ale's-sadr sanatının nazımdaki geliş şekilleriyle alakalı Kazvîni'nin izahlarını yeterli görmemiş ve konuyla alakalı Mutavvel'den şu kısmı alıntılamıştır:

Muśannif-i merĥūm şibh-i iştiķāķla mütecānisine mülĥaķa aķsām-ı sāǿire gibi miŝāl įrād itmek iķtiżā ider iken yalňuz źikri ātį lev iħtiśartüm beyti ile li-ecli'l-iħtiśār iktifā itmeleriyle tesmįmen li'l-fāǿide ŝülüŝe-i bāķiye daħi Muŧavvel'den istiħrāc ile Ǿale't-tertįb maĥalline ŝebt u imlā olınmaķ tensįb olındı (Aytekin, 2006: 207).

Nazımda reddü'l-acüz ale's-sadr sanatının tekrarlanan lafızlarından birinin beytin sonunda diğerinin ise ikinci mısranın başında yer alması hususuna Telhîs'te

ٍَةَعاَسََج رَعُمَ لاِاَ ْنُكَيَْمَلَ ْنِاَ َو اَهُليِلَقَىِلَ عِفاَنَىِ نِاَفًَلايِلَق beyti misal getirilmişken tercümeye bu beytin evvelindeki

اهتدجوَولَىتلاَرادلاَىلعَماملا اهليقمَاًشحوَناكامَاهلها اهب

51

Kazvînî, reddü'l-acüz ale's-sadr sanatının nazımda on üç farklı şekilde gelebileceğini vurgulayıp konuya misaller getirmiştir. Halîl Nûrî, Kazvînî'nin bu tasnifine üç madde daha eklemiş ve eklediği bu maddelere örnekler vermiştir. Halîl Nûrî'nin ilave ettiği üç madde ve bu maddelere örnek gösterdiği beyitler şu şekildedir:

Şibh-i iştiķāķla mütecānisine mülĥaķuň biri mıśrāǾ-ı evvelüň śadrında oldıġı Ħarįrį'nün (beyt): َو ىلاَنانعلاَىرجَىلعَىحليَهحلا / حلاَحيلاَنمَهلَاًقحسف ىهلم ķavli gibi. َ

Mülĥaķuň biri mıśrāǾ-ı evvelüň āħirinde oldıġı şāǾirüň (beyt): ىناعملاَصيخلتبَعلطضمَو /َىلاَعلطمَ يلخت

ىناعَص

و ķavli gibi.

Mülĥaķuň biri mıśrāǾ-ı ŝānįnüň śadrında oldıġı şāǾirüň (beyt): هناكمَايرثلاَناكَدقلَىرمعل /ًَءارثىرثلاَيفَهاوثمَنلااَىحضافَ ķavli gibi (Aytekin, 2006: 214-215).

Mütercim, secʻ sanatını tercüme ederken kaynak metinde yer almayan "َ اًف ْرُعَ ِت َلاَس ْرُمَْلا َو اًفْصَعَ ِتاَف ِصاَعْلاَف"َ (Mürselât: 1-2) ile "ٍَليِلْضَتَيِفَ ْمُهَدْيَكَ ْلَعْجَيَ ْمَلَأَليِفْلاَِباَحْصَأِبَ َك ب َرَ َلَعَفَ َفْيَكَ َرَتَ ْمَلَأ"َ(Fîl: 1-2) ayetlerini ve "تماشلاَوَدساحلاَكلهَوَتماصلاَوَقاطنلاَلصح" ifadelerini tercümeye eklemiştir.

Telhîs'te secʻ konusunun alt başlıklarından taştîre misal getirilen

َُريِبْدَت َ ٍَم ِصَتْعُم َ َِللاِب َ ٍَمِقَتْنُم َِلل َ ٍَبِغَت ْرُم ََِف ي َ َِالل َ ٍَبِقَت ْرُم

beyti tercüme edilirken söz konusu beytin öncesindeki beyte de yer verilerek taştîrin bu beyitte nasıl yer aldığı şu şekilde açıklanmıştır:

Beyt-i meźkūruň vezni "mā aĥsene'd-dįne" beyti gibidür. Şaŧr-ı evvelüň secǾi mįm olmaķ üzre şaŧr-ı ŝānįnüň secǾi bā olmaķ üzre mebnįdür. ŞāǾir MuǾtaśım Bi'llāh'ı medĥ siyāķında tedbįrini vaśf idüp kendüyi daħi şöyle vaśf ider ki: Allāh içün düşmenden intiķām alur ve Ĥaķ TaǾālā'nuň rıżāsı olan şeyǿe rāġıb ve ŝevābına mütereķķibdür. MuǾtaśım Bi'llāh mülūk-i ǾAbbāsiyye'den birinüň ismidür. [ǾAmmūriye]'yi fetĥ itdikde Ebū Temmām inşād itmişdür. Muntaķım, murtaġıb, murtaķib lafžlarında ĥarf-i Ǿāŧıf maĥźūfdur. Tedbįrü mübtedādur, ħaberi beyt-i ŝāliŝde dir ki, evvel beyt budur: دلبَ ىلاَ ضهنيَ ملَ وَ اًموقَ مريَ مل / بعرلاَ نمَ شيجَ همدقت لااyaǾnį evśāf-ı meźkūre ile َ muttaśıf olan MuǾtaśım Bi'llāh'uň tedbįri bir mertebe aĥsendür ki bir ķavm ile ķaśd-ı ħıśām ve bir beldenüň tesħįrine ķıyām u iǾtizām eylese tedbįrinden evvel ol belde ahālįsine ruǾb u ħaşyet-i Ǿaskeri muķaddime-i ceyş olup bi'ż-żarūre ħavflarından emrine rām olurlar (Aytekin, 2006: 219-220).

Halîl Nûrî, Telhîs'te müvâzenenin çeşitlerinden biri olan mümâselenin anlatıldığı kısmı