• Sonuç bulunamadı

Türkler, İslam dinini kabul ettikten sonra bu dinin kelime, deyim, terim ve kavramlarını da öğrenmeye başlamışlardır. Söz konusu kavram ve terimleri öğrenme hususunda doğrudan Arapçadan istifade ettikleri gibi kendilerinden evvel İslam’ı kabul eden Fars’lardan da istifade etmişlerdir (Hacımüftüoğlu, 1999: 206). Belâgat hususunda Türk âlimleri genelde Arap âlimlerinin bazen de Fars âlimlerinin yazdıkları eserlerden yararlanmışlardır. Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm’u, Kazvînî’nin Telhîsü’l-Miftâh’ı, Taftâzânî’nin Mutavvel ile Muhtasaru’l-Meânî’si Türk âlimlerinin en çok etkilendikleri belâgat eserleridir. Bu eserler, uzun bir müddet Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Medreselerde ders kitabı olarak okutulan bu kitapların zamanla daha iyi anlaşılması zaruretinin ortaya çıkmasıyla birlikte Osmanlı âlimleri tarafından da belâgate dair eserler yazılmaya başlanmıştır. Osmânlı âlimlerinin kaleme aldıkları belâgate dair eserlerin büyük çoğunluğu Arapça olup yukarıda adları zikredilen eserlere yazılan şerh, haşiye, ihtisar, zeyl, talikat vb. türler mahiyetindedir.2

M. A. Yekta Saraç, Osmanlı âlimlerinin yazdıkları eserlerin çoğunun Arapça olmasının sebebini “Arapça dönemin bilim dili ve en önemlisi üç milleti birbirine bağlayan ve belâgat ilminin tedvinine zemin olan Kitabın dili idi.” (Saraç, 2004a: 330) cümlesiyle açıklamıştır. Osmanlı âlimlerinin yazdıkları Türkçe eserler ise genelde şerh, tercüme ve telif niteliğine sahiptirler.

2Osmanlı âlimleri tarafından kaleme alınan belâgata dair Arapça eserler için şu çalışmalara müracaat edilebilir: İbrahim Şaban, "XIX. Yüzyıl Osmanlı Âlimlerinin Belagata Dair Eserleri", İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Mecmuası, 13, 2008, s. 119-134; İbrahim Şaban, "Osmanlı Âlimlerinin Arap Belagatine Dair Eserleri", İstanbul Üniversitesi Şarkiyat

Mecmuası, 17, 2011, s. 108-132; Ahmet Sami Benli, Başlangıçtan Fatih Devri Sonuna Kadar Belagata Dair Eser Veren Osmanlı Âlimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul,

1991; Ömer İshakoğlu, Türklerin XV-XVI. Asırlarda Arapça Belagata Yaptığı Katkılar, Yayınlanmamış Yüsek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2004; M. A. Yekta Saraç, "Osmanlı Döneminde Belâgat Çalışmaları", Journal of Turkish Studies Günay Kut Armağanı III, 28/1, 2004, s. 311-344; Murat Aytekin,

Vak'anüvîs Halîl Nûrî'nin "Matla'u'n-Nûr" Adlı Telhîs Tercümesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006; İsmet Şanlı, Muhammed bin Muhammed Altıparmak Telhîs

Tercümesi [Tenkitli Metin], Ürün Yayınları, Ankara, 2010; Yüksel Çelik, es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî’nin “el-Misbâh fî Şerh el-Miftâh” Adlı Eserinin Tahkik ve Tahlili (Edisyon Kritik), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2009; Recep Dikici, Arapça Belâgat Kaynakları, Ma’ruf Yayınları, İstanbul, 2016.

21

Osmanlı medreselerinde okutulan dersler temel olarak cüziyyat denilen hesap, hendese, hey’et ve hikmet; âlet ilimleri olarak kabul gören belâgat, mantık, kelâm, Arap sarf, nahiv, dil ve edebiyatı; yüksek ilimler denilen tefsir, hadis ve fıkıh derslerinden oluşmuştur (İpşirli, 2003: 328). Osmanlı medreselerinin eğitim müfredatında belirli kitaplar des kitabı olarak takip edilmiştir. Takip edilen bu kitapların neredeyse tamamı Arapça iken eğitim dili Türkçe, eğitim metodu ise takrir tarzında olmuştur. İktisâr (başlangıç), iktisâd (orta) ve istiksâ (ileri) seviyelerinde ele alınan her ders için en az üç kitap okutulmuştur. Belâgat ilmiyle ilgili eserlerden Telhîsü’l-Miftâh iktisâr düzeyinde, Muhtasaru’l-Meânî iktisâd düzeyinde ve Mutavvel ile el-Îzâh fî Ulûmi’l-Belâga ise istiksâ düzeyinde okutulmuştur (İpşirli 2003: 328; İzgi, 1997: 72).

Osmanlı döneminde belâgat çalışmaları medrese çizgisi telifleri ve medrese dışı telifler olmak üzere iki koldan gelişmiştir. Medrese çizgisinde yazılan eserler, Miftâh ve Telhîs’in muhteva tertibine uygun olarak genelde Miftâh, Telhîs, Mutavvel, Muhtasar ve Seyyid Şerîf Cürcânî’nin Şerh-i Miftâh adlı eserleri üzerine yazılan şerh ve haşiye türlerindedir (Saraç, 2004a: 328). Medrese çizgisinde Osmanlı âlimlerinin takip ettiği eserlerden Telhîsü’l-Miftâh üzerine Abdülganî el-Gürânî, Vak’anüvîs Halîl Nûrî, Ebü'l-İsme Mustafa İsâmeddîn Üsküdarî el-İstanbulî, Mehmed Zihnî Efendi, Mustafa Behçet b. Mehmed Sâlim, İsmâ'îl Ankaravî gibi klasik dönem âlimlerinin tercüme, şerh veya telif olarak kaleme aldıkları eserler, çalışmamızın “Telhîsü’l-Miftâh’ın Türkçe Tercümeleri” bölümünde tanıtılmıştır. Bunların dışında yine bu telif çizgisinde olmak üzere Muhammed bin Muhammed Altıparmak, Sadeddîn Taftâzânî'nin Muhtasaru'l-Meânî adlı eserini Mutavvel’den de faydalanarak tercüme etmiştir. Aynı şekilde Abdunnâfî İffet Efendi ise Taftâzânî'nin Telhîsü'l-Miftâh üzerine yazdığı Mutavvel adlı şerhini Türkçeye tercüme etmiştir.

Medrese dışı telif çizgisinde yazılan eserler ise Miftâh ve Telhîs gibi medreselerde okutulan kitapların tertibinin dışında kalan ve doğrudan belâgat eserleri olarak değil, belâgatin bazı konularını ihtiva eden belâgatle ilgili eserler şeklinde nitelendirilmiştir (Saraç, 2004a: 333-334).

15. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden Molla Lütfî (öl. 1494) Arapça bilmeyenlere belâgat ilmini öğretmek amacıyla belâgate dair bir eser kaleme almıştır. Daha sonra Molla Lütfî’nin oğlu tarafından bir mukaddime eklenerek temize çekilip Kanuni Sultan Süleyman’a sunulan bu eser, bir mukaddime, üç bâb, bir hâtime ve bir tetimmeden oluşmaktadır. Mukaddimede, muhâdara ve belâgat kavramları arasındaki ayrım üzerinde durulmuştur. Eserin ana bölümlerinden birinci bâb, kelamın haber ve inşa çeşitleri, fasıl ve vasıl, îcâz ve ıtnâb, kasr gibi konulara tahsis edilmiştir. İkinci bâbda, haber ve inşa konuları iki fasılda ele alınmıştır. Birinci fasılda, haber hakkında açıklama yapılmış, fâide-i haber ve lâzım-ı fâide-i haber terimleri tanıtılmıştır. İkinci fasıl ise inşa konusuna ayrılmıştır. Üçüncü bâbda ise müsnedün ileyh, müsned ve ahvâl-i müteallikât-ı fi’l konuları üzerinde durulmuştur. Hâtime kısmı beyân ilminin konularına tahsis edilmiştir. Tetimmede ise mukâbele, müraât-ı nazîr, îhâm, muhtemelü’z-zıddeyn, tecnîs, kalb, tarsî‘, hayfa ve hüsn-i mukatta gibi konular mevcuttur (Aksoy, 1991: 42-55; Gökyay ve Özen, 2005: 257).

22

Belâgate dair Anadolu sahasında yazılan ilk Türkçe eserlerden biri 1483 yılına ait olduğu tahmin edilen Tercüme-i Alâiyye’dir. Mütercimi belli olmayan bu eser, evvela Arapça yazılmış ve ardından yine müellif tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bir mukaddime, üç bâb, bir hâtime ve bir tetimmeden oluşan bu eserin mukaddimesinde belâgatin mukeddemâtı, hâtimede şu’besi ve tetimmede levâhiki ele alınmıştır. Mütercim, girişte eserin temel kısımları olan üç bâbda kelamın hey’eti, envâ‘-ı kelamın hey’eti ve eczânın hey’âtı konuları üzerinde durduğunu belirtmiştir (Yazar, 2011: 988-989).

Şeyh Ahmed el-Bardahî’nin 1502 yılında yazdığı Kitâbu Câmi’i Envâi’l-Edebi’l-Fârisi isimli eseri, esas olarak aruz üzerine yazılmış olmasına rağmen eserde bazı belâgat terimlerine de yer verilmiştir. Şeyh Ahmed el-Bardahî, bu eserinin “Der-kısm-ı şi’r ü tecnisât ü teşbîhât-ı gazeliyât ve mecâz-ı mürsel ve arûz ve asl-ı ta’miye” başlıklı beşinci bölümünde bazı edebî sanatlar, şiir çeşitleri, aruz ve muamma üzerinde durmuştur. Bu kısımda belâgatin konularından reddü’l-acüz ale’s-sadr, îhâm, cinâs ve çeşitleri, teşbîh ve çeşitleri, mecâz-ı mürsel ve alakaları konularına yer verilmiştir (Saraç, 2004a: 330-331).

Şerîf Ahmed b. Yûsuf, 1577 yılında belâgate dair Risâle fî Ulûmi’l-Belâga adlı Arapça eserini telif etmiştir. Müellif, 1581 yılında bu eserini daha geniş kitlelere hitap etmek için Tercüme-i RTercüme-isâle fî UlûmTercüme-i’l-Belâga adıyla Türkçeye tercüme etmTercüme-iştTercüme-ir. (Irmak, 2013: 168-170). Şerîf Ahmed b. Yûsuf’un bu eseri ile yukarıda bahsedilen Molla Lütfî’nin eseri arasında giriş kısmı hariç hiçbir fark yoktur. Bu yönüyle Şerîf Ahmed b. Yûsuf’un eserinin Molla Lütfî’nin eserinin bir kopyası veya ondan yapılan intihal bir eser olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca Sadık Yazar, Şerîf Ahmed b Yûsuf’un eseri ile yukarıda değinilen Tercüme-i Alâiyye adlı eserin de giriş bölümleri hariç birebir aynı olduklarını her iki eserden verdiği örnek cümlelerle delillendirmiştir (Yazar, 2011: 990-992). Bundan hareketle Molla Lütfî’nin eseri ile Tercüme-i Alâiyye’nin aynı eserin farklı nüshaları olup Şerîf Ahmed b. Yûsuf’un eserinin ise bu eserden çalıntı yoluyla meydana getirilmiş bir eser olduğu ihtimali söz konusudur. Aynı zamanda Şerîf Ahmed b. Yûsuf’un yukarıda bahsedilen eseri müstensih vasfıyla istinsah etmiş olma ihtimali de vardır. Bunun yanı sıra bu üç eserin başka bir eserin farklı nüshaları veya intihalleri olması da mümkündür.

15 veya 16. yüzyıl şairlerinden Şerîfî tarafından kaleme alınan Hadîkatü’l-Fünûn, belâgatin birçok konusunu ihtiva etmesi açısından önemli bir eserdir. Bir mukaddime, üç bâb ve bir hâtimeden oluşan bu eserde Arapça ve Farsça beyitlerin yanı sıra Türkçe beyitler de misal getirilmiştir. Eserin mukaddime kısmında fesâhat ve belâgat; birinci bâbında teşbîh, istiâre, tevriye, tenâsüb, te’kîd, tazmîn, iktibâs, aks-i cümel, kalb ve tecnîs; ikinci bâbında kalb, cinâs, iştikâk, reddü’l-acüz ale’s-sadr ve muammâ; hâtime bölümünde ise müvârede, musâlete, nakl, selh, ihtizâ, vasl ve fasl, takdîm ve te’hîr konuları üzerinde durulmuştur (Kaçar, 2012: 24-33). Şerîfî her ne kadar misal getirdiği bazı Arapça beyit, şiir veya sözleri Telhîsü’l-Miftâh, Mutavvel ve Muhtasar

23

gibi eserlerden almışsa da eserin tertibinde adı geçen eserlerin tertibine uymamış ve belâgatin meânî, beyân ve bedî şeklindeki klasik tasnifi doğrultusunda sanatları ayırmamıştır.

Muslihiddîn Mustafa Sürûrî (öl. 1562) tarafından 1549 yılında yazılan ve bir mukaddime, üç makale ve bir hâtimeden oluşan Bahru’l-Maârif adlı eserin, ikinci ve üçüncü makaleleri belâgatin bazı konuları hakkındadır. Eserin ikinci makalesinde bazı edebî sanatlar ele alınmıştır. Bu kısım, Reşidüddîn Vatvât’ın Hadâiku’s-Sihr adlı eserinin muhtasar bir tercümesi mahiyetindedir. Eserin üçüncü makalesi ise teşbîh çeşitleri ve Enîsü’l-Uşşâk’ın meseleleri hakkındadır. Sürûrî, eserin bu kısmını Şerefüddîn Râmî’nin sevgililerin vasıflarını anlatmak için kullanılan teşbîh ve mecâz unsurlarını konu edinen Enîsü’l-Uşşâk adlı eserinden faydalanarak yazmıştır (Şafak, 1991: 434-435).

Bazı kaynaklarda, 16. asır şairlerinden Muidî’nin yazdığı Miftâhu’t-Teşbîh adlı risale de belâgate dair kitaplar arasında gösterilmiştir (Erünsal, 1988: 217). Ancak bu eser, müstakil bir belâgat kitabı veya belâgate dair bir kitap değil; sevgilinin uzuvlarına ait benzetmeleri konu edinen bir risaledir. Bir mukaddime, 21 bâb ve bir hâtimeden meydana gelen bu eser de Şerefüddîn Râmî’nin Enîsü’l-Uşşâk adlı eserinden faydalanılarak yazılmıştır. Miftâhu’t-Teşbîh, “sevgilinin fiziksel güzelliğinin şiirde ne tür teşbîhlerle ele alınacağı” (Kaçar, 2012: 15) konusu üzerinedir. Bu yönüyle Miftâhu’t-Teşbîh, “sadece pratik amaçlı, şiir yazmak isteyenler ve gazel-serâ olanlar için benzetmeler konusunda bir kılavuz olması maksadı ile yazılmıştır.” (Saraç, 2004a: 332).

16. yüzyıl şair ve âlimlerinden İsmâ'îl Rüsûhî Ankaravî’nin (öl. 1631) Miftâhu'l-Belâga ve Misbâhu'l-Fesâha adlı eseri, belâgat konularını derli toplu olarak ele alan ilk Türkçe kitap olarak kabul edilmektedir (Kaçar, 2012: 15). Bu eser, Hatîb el-Kazvînî'nin Telhîsu'l-Miftâh'ı ile Hâce-i Cihân namıyla meşhur olan Mahmud bin Muhammed el-Gîlânî'nin Menâzıru'l-İnşâ adlı eserleri esas alınarak belâgat ve inşâ hakkında yazılmıştır. Ankaravî'nin eseri, bir mukaddime ve dört bâbdan oluşmaktadır. Bâblar da kendi aralarında fasıllara ayrılmıştır. Müellif, birinci bâbda evvela kelime ve kelâm kavramlarından bahsetmiş ve ardından isnâd ve çeşitleri ile belâgatin tarifi üzerinde durmuştur. İkinci bâbda beyân ilmini ele almış; beyân ilminin tanımını yaptıktan sonra teşbîh, mecâz ve hakîkat, mecâz-ı mürsel, istiâre, kinâye, ta'rîz, telvîh, remz ve işâret konularından bahsetmiştir. Üçüncü bâbda nazım şekilleri ve şiire dair bazı kavramlar hakkında bilgi verdikten sonra bedî ilmi kapsamında ele aldığı secʻ, tıbâk, mürâʻat-i nazîr, leff ü neşr, tecrîd, medh bimâ yüşbihü'z-zemm, zemm bimâ yüşbihü'l-medh, tecâhül-i ârif, cinâs, kalb, iştikâk, reddü'l-acüz ale's-sadr, lüzûmu mâ lâ-yelzem, tazmîn, tarsî, iktibâs konuları ile kelâm, şiir, nesir, selâset, letâfet kavramları üzerinde durmuştur. Dördüncü bâbda ise ilm-i inşâ ve kitâbet (mektûb ve çeşitleri, risâle) konularını işlemiştir (Summak, 1999: 1-89).

24

17. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen Alî b. Hüseyin Amâsî’nin Risâletün mine’l-Arûz ve Istılâhi’ş-Şi’r adlı eseri temelde aruz üzerine yazılmıştır. Ancak eserde muammâ, cinâs, îhâm ve teşbîh gibi belâgatin bazı konularına da kısaca değinilmiştir (Kaçar, 2012: 15).

Ebü’l-İsme Mustafa İsâmeddîn Üsküdarî el-İstanbulî’nin (öl. 1788-1789) Tercüme-i Ni‘âmu’s-Sevâbiğ fî Şerhi Kelimi’n-Nevâbiğ adlı eseri yeri geldikçe belâgatin bazı konularına yer vermesi açısından önemlidir. Bu eser, Zemahşerî’nin Kelimü’n-Nevâbiğ adlı eserine Taftâzânî’nin yazdığı en-Ni‘âmu’s-Sevâbiğ adlı şerhinin Türkçe tercümesidir. Kaynak metnin kelimelerini gramer, sarf ve nahiv açısından inceleyerek en doğru tercümeyi meydana getirmek için uğraşan mütercim, yeri geldikçe ele aldığı kelimenin hangi edebî sanata örnek teşkil ettiğine değinip misallerle konuyu anlatma yoluna başvurmuştur (Demir, 2016: 40-41).

Müstakimzâde Sadeddîn (öl. 1788) tarafından 1773 yılında kaleme alınan Istılâhât-ı Şi’riyye, belâgate dair istiâre, iktibâs, îhâm, tecnîs-i hat, ta’miye, reddü’l-acüz ale’s-sadr, sec‘, kalb-i lafzî, lügâz, muammâ gibi bazı terimlerin tarifini içermektedir. Belâgate dair terimlerin yanı sıra bu eser, şiir hakkında bir değerlendirme, nazım şekilleri, vezin ve kafiye ile ilgili terimleri de ihtiva etmektedir (Tolasa, 1986: 363-380). Müstakimzâde’nin bu eseri, belâgat konusunda yazılan bir eser olmayıp edebiyat terimleri ansiklopedisi niteliğindedir.

Bardahî, Sürûrî ve Müstakimzâde’nin eserleri arasında muhteva bakımından bir benzerlik söz konusudur. M. A. Yekta Saraç, bu üç eser arasındaki benzerlik hakkında şu cümleleri sarf etmiştir:

Yukarıda bahsettiğimiz eserlerin üçü arasında benzerlikten öte bir aynilik vardır. Üç risalenin giriş kısımlarındaki birçok cümlenin aynen tekrarlandığını görüyoruz. Bunların birbirini takip ettiklerini gösteren diğer bir husus da eserlerin muhteva-kadrosu itibariyle benzerlikleridir. Bardahi’nin eserinin bahse konu bölümündeki ıstılahlar ile Sürurî’nin eserinin mukaddimesindeki ıstılahların sıralamasını karşılaştırdığımızda ilginç bir durum gördük. Belli bir esasa göre sıralanmayan gelişigüzel intibaını veren bu sıralamada farklı maddeler istisna, müşterek maddeler aynı sırayı takip etmektedir.

Bu eserler arasındaki benzerlikler ve aynilikler tesadüf ile izah edilemez. İki ihtimal vardır. Ya bunlardan biri diğerlerine örneklik teşkil etmektedir ya da bunların hepsinin ortak bir modeli vardır. Yukarıda Bahru’l-Meârif üzerine yapılan bir doktora tezinde Sürurî’nin eserinin edebî sanatlar kısmının Vatvat’ın eserinden büyük ölçüde aktarma olduğunun ortaya konulduğunu söylemiştir. Biz de Bardahî’nin eserini zikredilen kadro itibarı ile Sürurî’nin ve Vatvat’ın eseri ile karşılaştırmasını yaptığımızda aynı tarz bir benzerlik gördük. Ayrıca Bardahî ve Müstakimzâde’nin eserleri ile Sürurî’nin eseri arasında da üslûp, cümle ve hatta kullanılan kelimelerde dahi yakın benzerlikler bulunmaktadır. O halde Vatvat’ın eseri bu eserlerin takip ettikleri ortak örnektir (2004a: 333).

18. yüzyılda yaşamış olan Abdullah Salâhaddîn-i Uşşâkî, İranlı Hamîdeddîn Ebubekir Ömer b. Mahmûd el-Belhî’nin Riyâzü’l-Kavâid Hıyâzü’l-Fevâid veya Makamât-ı Hamîdiyye olarak adlandırılan ve içerisinde belâgatin bazı terimlerini de ihtiva eden eserini birtakım tasarruflarla tercüme etmiştir. Eserde ele alınan terimler genelde bedî ilminin terimleri olsa da mecâz, teşbîh, kinâye gibi beyân ilminin terimlerine de yer verildiği görülmektedir. Bedî‘iyyât türünün

25

örneklerinden olan bu eser, her ne kadar tercüme de olsa belâgatin beyân ve bedî fenlerine ait terimlerin tanım ve tariflerini içermesi bakımından önemlidir (Saraç, 2004b: 286-287).

18. yüzyıl şairlerinden Hasan Yâver tarafından mesnevi tarzında kaleme alınan Kitâb-ı Fenniye-i Eş’âr, 441 beyitten müteşekkildir. Aruzun müfte’ilün müfte’ilün fâ’ilün kalıbıyla yazılan bu eserde evvela şiir yazacak birisinin neler yapması gerektiği, şiirin temel kuralları, şiirde kullanılacak kelimelerin seçimi, şiir ve şairin faziletleri üzerinde durulmuştur. Daha sonra söz sanatlarından teşbîh, cinâs, kinâye, tezâd, tevriye, îhâm, iltifât, terdîd, ıslâh-ı şi’r, ilmâm, ta’lîk-i muhâl ve fikr-i iddi’âî gibi sanatlar örneklerle açıklanmıştır. Bazı nazım şekillerinden de bahseden Yâver, hâtime bölümüyle mesnevisini sonlandırmıştır (Kaçar, 2009: 98). Belâgatin bazı konularını şiir formatında ele alan bu eser, hem teknik hem de üslup bakımından orijinaldir.

Yukarıda zikredilen eserlerin haricinde, Osmanlı âlimleri tarafından mecâz, kinâye, teşbîh, istiâre vb. konularda Türkçe müstakil risaleler de yazılmıştır. Bu bağlamda yazılan eserlerin büyük çoğunluğu Mahmûd Antakî’nin Alâka, Ebulkasım Semerkandî’nin Ferîde ve İsâmeddîn el-İsferâyinî’nin Ferîde üzerine yazdığı şerhi kaynak alınarak yazılmıştır. Belli konular etrafında yazılan risaleler, genelde yukarıda zikredilen eserlerin şerh, haşiye veya tercümeleridir. Bu şekilde yazılan eserlerden birkaçının adı şu şekildedir: Der-beyân-ı Teşbîhât, Risâle-i İsti'ârât, Tercüme-i İsti'âretü'l-İsâm, Ta'bîru Misâlu İsti'âretü'l-Ferîdiyye li-Kâsım el-Leysî ve Misâli İsti'âreti'l-İsâmeddîn, Tercüme-i İsti'âre, Su'âl-i Ferîde, Risâle-i İstiâre-i Ferîde.

Tanzimat dönemiyle birlikte diğer türlerde olduğu gibi belâgate dair yazılan eserlerde de Batı tesiri görülmektedir. Özellikle o zamana kadar Arapça olan bilim dilinin yerini Fransızcaya bırakmaya başlamasıyla birlikte okulların ders müfredatlarında da değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Bu değişiklikler, beraberinde yeni müfredata uygun eserler yazma gereksinimi doğurmuştur. Böylece “ilk önceleri yeni okulların ders müfredatlarına uyum gibi pratik gayeleri olan bu telif çabası daha sonra reddedilen edebiyatın yerine ikame edilmeye çalışılan yeni tarz edebiyat anlayışın ürünlerine paralel bilinçli bir hareket hâlini almıştır.” (Saraç, 2004a: 341). Osmanlı âlimlerinin yüzünü Batı’ya döndüğü Tanzimat döneminde yazılan eserlerin bazısı klasik belâgat anlayışının devamı niteliğinde iken bazısı ise geleneği bırakıp batı retoriğini esas almıştır. Söz gelimi, Mehmed Tâhir Selâm’ın Tercüme-i Mîzânü’l-Edeb, Saîd Paşa’nın Mîzânü’l-Edeb, Mehmed Rıfat’ın Mecâmiu’l-Edeb ve Ahmed Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmâniyye gibi eserleri eski belâgat anlayışının sonucu olarak yazılan ürünler iken Recaizâde Mahmûd Ekrem’in Ta’lîm-i Edebiyât, Süleyman Paşa’nın Mebâni’l-İnşâ vb. gibi eserler ise Batı retoriğini esas alarak yazılmıştır (Saraç, 2004a: 341). Edebiyatımızda farklı yönelişlerin başladığı yenileşme döneminin genelde ders kitabı olarak hazırlanan belâgate dair eserleri şunlardır:

Mehmed Nüzhet, Mugni’l-Küttâb Selîm Sâbit, Mi’yâru’l-Kelâm

26

Mehmed Mihrî, el-Eserü’l-Celîl fî Medh Alâ İsmâîl Ahmed Hamdî, Teshîlü’l-Arûz ve’l-Kavâfî ve’l-Bedâyi Süleyman Paşa, Mebâni’l-İnşâ

Ali Cemâleddîn, Arûz-ı Türkî İlm-i Kavâfî Sanayi’-i Şi’riyye ve İlm-i Bedî Ahmed Hamdî, Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî

Mihalicî Mustafâ Efendi, Zübdetü’l-Beyân el-Hac İbrâhîm, Hadîkatü’l-Beyân

Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniyye Recâîzâde Mahmûd Ekrem, Ta’lîm-i Edebiyât Abdurrahman Fehmî, Tedrisât-ı Edebiyye Abdurrahmân Süreyyâ, Mîzânu’l-Belâga Diyarbakırlı Saîd Paşa, Mîzânu’l-Edeb Alî Nazîf, Zînetü’l-Kelâm

Muallim Nâcî, Istılâhât-ı Edebiyye Ali Nazîma, Muhtıra-i Belâgat Rusçuklu M. Hayri, Belâgat Mehmed Rıfat, Mecâmiu’l-Edeb

İbnülkâmil Mehmed Abdurrahmân, Belâgat-ı Osmâniyye Menemenlizâde Mehmed Tâhir, Osmânlı Edebiyatı Mehmed Celâl, Osmânlı Edebiyatı Numûneleri İsmâîl Hakkı, Esrâr-ı Belâgat

Mehmed Şükrî, İlm-i Belâgat Süleymân Fehmî, Edebiyât Reşîd, Nazariyât-ı Edebiyye

Mustafa İzzet, Def‘ü’l-Mesâlib fî Edebi’ş-Şâiri ve’l-Kâtib Mihaliçli Mustafa Efendi, Zübdetü’l-Beyân.

Belâgate dair çalışmalar, Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Mücahit Kaçar, Cumhuriyet’in ilanından 2007 yılına kadarki süreçte belâgat üzerine yapılan çalışmaların listesini bir makalede vermiştir.3