• Sonuç bulunamadı

Ebû'l-İsme Mustafa İsâmeddîn Üsküdarî el-İstanbulî, et-Tansîsü'l-Muntazar

2.4. Telhîsü’l-Miftâh’ın Türkçe Şerhleri

2.4.1. Ebû'l-İsme Mustafa İsâmeddîn Üsküdarî el-İstanbulî, et-Tansîsü'l-Muntazar

Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Mustafa İsâmeddîn, Üsküdarlı olup Nakşibendî tarikatına mensuptur. Babasının adı Abdullâh’tır. Annesi Vak’anüvîs Seyyid Hakim Efendi’nin kız kardeşidir. Dinî ilimlerin yanı sıra edebî ilimleri de öğrenen Mustafa İsâmeddîn’in bazı kaynaklarda Edirne ve Üsküdar kadılığı da yaptığı belirtilmiştir. Mustafa İsâmeddîn, 1788 veya 1789 yılında Üsküdar’da vefat etmiş olup mezarının yeri bilinmemektedir (Demir, 2016: 22-25). Mustafa İsâmeddîn’in et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar adlı eseri haricinde yaklaşık 20 eseri daha mevcuttur.

Belâgat hakkında kaleme alınan Telhîsü’l-Miftâh ve Muhtasaru’l-Meânî adlı eserlerdeki beyitlerin şerhinden oluşan Ebû'l-İsme Mustafa İsâmeddîn Üsküdarî el-İstanbulî’nin et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar adlı eseri, Gökhan Demir tarafından 2016 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda doktora tezi olarak çalışılmıştır. Demir’in bu eser üzerine hazırladığı doktora tezi, temelde üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Telhîs ve Muhtasar’ın belâgat tarihindeki yeri, Mustafa İsâmeddîn’in hayatı ve eserleri ile et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar’ın teknik ve muhteva özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar’ın transkripsiyonlu metni yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar’ın incelemesi yapılmıştır. İnceleme bölümünde evvela Mustafa İsâmeddîn’nin et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar adlı eserindeki şerh metodu ele alınmıştır. Ardından eserin indeksi çıkarılmıştır. İndeks

101

kapsamında eserdeki belâgat terimleri, aruz terimleri, özel isimler, eser isimleri ve yer adları listelenmiştir. Demir, okuyuculara kolaylık sağlaması amacıyla eserin sonuna bir de sözlük eklemiştir. Çalışmamızda et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar’dan yapılan alıntılar, Gökhan Demir’in yukarıda bahsedilen tezindendir.

Demir’in tezinde et-Tansîsü'l-Muntazar fî Şerhi Ebyâti't-Telhîs ve'l-Muhtasar’ın transkripsiyonlu metninin bulunduğu kısım, eserin 63. sayfasında başlayıp 445. sayfasında son bulmaktadır. Demir, Mustafa İsâmeddîn’in eserinde şerh ettiği beyitleri numaralandırarak vermiştir. Buna göre Mustafa İsâmeddîn, eserinde 9’u mükerrer olmak üzere toplam 340 beyit şerh etmiştir.

Mustafa İsâmeddîn, eserinde nasıl bir şerh metodu uyguladığını ve kendisinden önce yazılan hangi eserlerden faydalanarak eserini kaleme aldığını eserin girişinde yer verdiği Arapça kısımda dile getirmiştir. Bu kısımda şârihin yararlandığı eserler listesinde zikrettiği eserler şunlardır: Hâşiyetü’s-Seyyidi’s-Sened, Hâşiyet-i Hasan Çelebi ve Molla Hüsrev, Hâşiyetü’l-Hattabî, Şerhu’l-Mesâlik ve Tansîs, el-Mu‘avvel li’l-Vahdî, Ma‘âhidü’t-Tansîs li’l-Ezherî ve’l-Abbâsî, Şerhi Ebyâti’l-Miftâh li-İbni’l-Hatîb Muhammed el-Mezesterî, Şürûhu’l-Miftâh, Şerhi Ebyâti’l-İzâh, Şerhü’l-Mevâkıf, Şerhü’l-Hidâye, Târîh-i İbni Halkân, el-Kâmûs, es-Sıhâh, Ferâidü’l-Harâid (Demir, 2016: 64). Şârih, yine bu kısımda; her beytin aruz bahrini, kusurlarını ve zihaflarını gösterdiğini, beyitlerin sahiplerinin adlarını zikrettiğini, ifadeleri gramer bakımından tahlil ettiğini, kelimelerin kullanım şekilleri ve anlamlarına değindiğini, bazı ibareleri, delilleri, nükteleri ve deyimleri sınıflandırarak bunların ilişkili oldukları bazı ilim ve hikâyeleri kaydettiğini ve her bir beytin manasını lafızlara değinerek nahivcilere göre verdiğini dile getirmiştir (Demir, 2016: 64). Telhîs’te tak’îd-i manevî konusuna misal getirilen Abbâs bin Ahnef’in “َ َوََ/اوُب َرْقَتِلَْمُكْنَعَ ِرا دلاََدْعُبَ ُبُلْطَاَس

ََعوُم دلاَ َىاَنْيَعَ ُبُكْسَت َ

اَدُمْجَتِل ” beytinin Mustafa İsâmeddîn tarafından yapılan şerhi, şârihin eserin giriş kısmında bahsettiği şerh metodunu göstermesi amacıyla aşağıda verilmiştir:

Bu beyt baĥr-ı ŧavįlüň đarb-ı ŝānįsindendür.

ŦaķŧįǾi لطاس feǾūl maķbūż ادددعبب mefāǾįlün مكنعر feǾūlün اوبرقتل mefāǾilün maķbūż كستو feǾūl maķbūż ديانيعب mefāǾįlün عومد feǾūl maķbūż ادمجتل mefāǾilün maķbūżdur.

Ķāǿili ǾAbbās bin Aĥnefdür.

Aŧvelde dir ki źatlarınuň buǾdınuň ħāŧıra daħi ħuŧūrı mümkün olmadıġına işaretden ötüri دعب’ı راد’a mużāf idüp ŧalebini tesvįf eyledi. رادلاَدعب, بلطا’nüň mefǾūlidür.

اوبرقتل buǾdiyyeti taǾlildür. اوبرقت fetĥ-i rā ile Ǿalime bābındandur. Ve ىراكَ متناَ ةولصلاَ اوبرقتَ لا āyet-i celįlesinde oldıġı gibi. Ĥasüne bābından da gelür.

كستو eblaġ olan bā’nuň refǾiyle بلطا üzerine Ǿaŧf olınmaķdur. Zįrā taĥt-ı teǿkidde olur. Ve bu rivāyet-i saĥįĥedür. Ve Delāǿilü’l-Ǿİcāzda şeyħüň kelāmı buňa mebnįdür ve naśbı tevehhümdür. Zįrā naśb olınsa رادلاَ دعب üzerine Ǿaŧf olınup taķdįri بلطاسَرادلَ دعبَعومدلاَبكس dimek olur. Ve bunuň maǾnāsı yoķdur. Yāħūdاوبرقتل üzerine Ǿaŧf olınup taķdįri بكستلَ مكنعَرادلاَدعبَ بلطاسَعومدلا dimek olur ve راد’üň buǾdı ķurbından kināyedür. Pes راد’üň ķurbı عومدلا’uň بكس’ne Ǿillet olmaķ lāzım gelür. Bunuň daħi maǾnāsı yoķdur. Teǿemmelَبكست naśb maǾnāsına sįġa-i mużāriǾdür. Döker dimekdür.

102

َبكست ,

ىانيع ’nüň fāǾilidür. عومدلاَ mefǾūlidür. عومدَ żamm-ı dāl-ı mühmele ile عمد kelimesinüň cemǾidür. عمد fetĥ-i dāl ve sükūn-ı mįm ile gözyaşına dirler.

ادمجتل’da olan lām’uň عومد’uň بكس’ni taǾlil içündür. Żamįri ىانيع kelimesine rāciǾdür. Pes şāǾir dümuǾuň sekbi ki bükādur anı firāķ-ı eĥibbaya lāzım gelen ĥüznden kināye ķılup iśābet itdi. Zįrā bükā çoķ kerre firāķ u keǿbeye delįl ķılınur. Ĥattā ىنكحضأَوَىناكبأ dinilür. Baňa isāǿet itdi ve beni mesrūr ķıldı dimekdür. Lākin cümūd-ı Ǿayn ile devām telaķķį vü viśāli mūcib olan ferĥ u sürūrdan kināyedür. Ħaŧā itdi. Zįrā cümūd-ı Ǿayndan müfāraķat-i eĥibbāya bükā vü ĥüzn irādesi ĥālinde Ǿaynuň dümūǾı buħline intiķāl vardur. ŞāǾirüň mülāķat-i eśdiķa ve muvāśala-i eĥibbā ile ĥāśıl olan sürūrı ķaśdine intiķāl yoķdur ve bu sebebden duǾāda كنيعَللاىكبأَلا dinildigi gibi ةدماجَكنيعَتللزَلا dinilmek śaĥįĥ degildür.دامجَةقانوَدامجَةنسو dinilür.

Maŧar u leben olmazsa güyā bunlar maŧar u lebeni buħl iderler. Ĥattā baħįle ķaŧām vezni üzere cemād dinilür ve buħl maǾnāsına cemed dinilür ve cümūd cevād muķābelesinde de istiǾmāl olınur. Eger suǿāl olınursa şāǾir cümūdı muķayyed-i muŧlaķda istiǾmāl tarįķi üzere mecāzen Ǿaynuň demǾden muŧlaķ ħulüvvünde istiǾmāl idüp śoňra cümūd-ı Ǿayn ile muŧlaķ ħulüvv Ǿādet-i meserrete lāzım oldıġından meserretden kināye eyledi. Cevāb budur ki bu teǿvįl ancaķ kelāmuň śıĥĥat u istiķāmetine kāfįdür. Kelāmı taǾķįd-i maǾnevįden iħrāc itmez. Zįrā žāhirdür ki źihn buňa suhūlet ile intiķal itmez ve taǾķįd-i manevįden ħālį olan kelām maǾnā-yı evvelinden maǾnā-yı ŝānįsine min ciheti’ž-žāhir intiķāl olınandur. Ĥattā sāmiǾ maǾnā-yı ŝānįsi ĥāķa lafıždan fehm itdigi taħayyül olına. Ammā şol kelām ki maǾnā-yı ŝānįsi olmaya. YaǾnį ħavāśś u levāzımı olmaya. Öyle olan kelām maǾnāya delālet iǾtibariyle büleġānuň Ǿindinde derece-i iǾtibardan sāķıŧ menzilesindedür. Muķteżā-yı aĥvālį riǾāyet ĥayŝiyyetinden ne ķadar muǾteber ise de.

MaǾnā-yı beyt: ǾĀdet-i zamān ve deydene-i iħvān naķįż-i maŧlūbı ityān ve Ǿaks-i maķśūd üzerine cereyān olmaġla ben daħi ile’l-an ķurb u sürūrŧalebinde olup ĥüzn ü firāķdan ġayri bir şeyǿ nümāyān olmamaġla bundan śoňra ķurb u viśāli taĥśįl içün buǾd u firāķı ŧaleb ve ferĥ u sürūrı taĥśįl içün ĥüzn ü keǿbeyi ŧaleb iderüm. Bu maǾnā نآَ بكست taķdįriyle naśb olınur. رادلاَ دعب üzerine Ǿaŧf olındıġına göre. Ammā بكست’nüň śavāb olan refǾine göre maǾnā dimek olur ki müstaķbelde ķurb u viśāl ile sürūr u ferĥĥāśıl olsun içün el-an aġlarum ve taĥazzün iderüm. Ve bu taķdįrce dümūǾuň sekbi taĥt-ı ŧalebde olmaz. Lākin şāǾirdümūǾuň sekbi üzre mükibb ve emr-i maŧlūba mülāzemet gibi mülāzemet eyledi ki dehre dümūǾuň sekbini şāǾirüň maŧlūbı žannidüp żıddını ityān ide. Ve bu maǾnā miyān-ı ķavmde meşhūr olan maǾnādur. Bunda olan tekellüf ü taǾassüf ħafį degildür ve bunuň menşeǿi meǾānide Ǿadem-i taǾammuķ ve selefden olan meherenüň kelāmını ķıllet-Ǿadem-i tafaśśuhdur ve śaĥįĥ olan şāǾǾadem-ire ŧaleb-Ǿadem-i fǾadem-irāķ ile ŧayyįb-i nefsini firāķ üzerine ŝābit ü muĥkem olmasını murād ider ki güyā firāķ şāǾire emr-i maŧlūbdur ve buňa göre maǾnā budur ki elyevm ben nefsümi buǾd u firāķ ile ŧayyįb ve mükāsāt-i aĥzān u eşvāķ üzerine muĥkem ü ŝābit kılup ġuśaś-ı aĥzānı tecerrüǾ itdirirüm ve aĥzān u eşvāķ içün Ǿaynumdan demǾi fāǿiż olan ĥüznü taĥmįl iderüm ki bu taĥmįl ile daǿima olur. Vuślata zāǿil olmaz. Meserrete tesebbüb iderüm. Zįrāśabr ferĥüň miftāĥıdur ve her Ǿusra yüsr muķārindür ve her bidāyetin nihayeti vardur. Bu Delāǿilü’l-Ǿİcāzdan mefhūm olandur ve buňa göre بلطاس’de olan sįn-i mücerred teǿkįd içündür. Śāhib-i Keşşāfuň اولاقَ امَ بتكنس āyet-icelįlesinde źikr eyledigi gibi. Ammā sįn fi’l-aśl istikbāl ü teǿkid içündür ve kelimeyi baǾżı maǾnāsından tecrįd Ǿindlerinde şāyiǾdür (Demir, 2016: 85-87).

Şârih, eserinde genel olarak şerh ettiği beyitlerin evvela Arap harfleriyle orijinalini yazmış, ardından bu beyitlerin bahirleri ile aruz bilgilerini vermiştir. Akabinde beyitlerin taktisini yapmıştır. Daha sonra şerh ettiği beyitlerin kime ait olduğunu bildirmiştir. Bunları yaptıktan sonra ele aldığı beyitteki kelimelere geçmiştir. Kelimelerin hem anlamlarını vermiş hem de gramer bakımından tahlilini yapmıştır. Kelimelerin tahlilini yaparken ele aldığı kelime ile ilgili herhangi bir kaynakta farklı bir bilgi varsa söz konusu bilgiyi kaynağını belirterek eserine alıntılamıştır. Bu değerlendirmelerden sonra şârih, “manâ-yı beyt” diyerek şerh ettiği beytin Türkçe manasını vermiştir.

103

Bazı beyitler şerh edilirken kaide başlığı altında Arapçadaki herhangi bir kural hakkında bilgi verildiği görülmektedir. Söz gelimi, Telhîs’te tenâfür-i hurûf bahsine misal getirilen “َ ُه ُرِئََادَغ

َ تَار ِزْشَتْسُم َِإ

ىَلُعْلاَىَل ” mısrasının olduğu beyit şerh edilirken “kâide” başlığında şu kurala değinilmiştir:

ĶāǾide: Eger müfredde ŝāliŝ vāķiǾ olan medd źāǿid olursa feǾāǿil vezni üzre olan cemǾde hemzeye ķalb olınur. Ķılāde vü ķalāǿid śaĥįfe vü śaĥāǿif risāle vü resāǿil Ǿacūz ü Ǿacāǿiz gibi. Ve eger müfredde ŝāliŝ vāķiǾ olan medd zāǿid olmazsa hemzeye ķalb olınmaz. Ķusūr ü ķasāvir maǾįşet ü meǾāyiş gibi (Demir, 2016: 70).

Şârih, eserinin daha önceki sayfalarında şerh edilen beyitlerin tekrarı söz konusu olduğunda bu beyitlere tekrar yer verilmemesinin sebebine değinerek beyitlerin önceki şerhlerine göndermede bulunmuştur. Söz gelimi, Telhîs’te istiâre konusuna misal getirilen

َْتَماَق َ َِنْل لَظُت ي َ َِبَجَعََنِمَ َو َِنْل لَظُتَ سْمَش ي َ َ ِسْم شلاَ َنِم

beytini şârih, eserin önceki sayfalarında şerh ettiği için istiâre konusunda bu beyit hakkında “TaķŧįǾi mürūr itdi. Ħafį buyrulmaya bu beyti tekrār įrāddan murād bunda olan taǾaccüb-i teşbįh unudıldıġından ötüri bināǿ ķılan şeyǿi Ǿulüvv-i ķadr üzerine bināǿ miŝillidür.” (Demir, 2016: 280) sözlerini sarf etmiştir.

Şârih, şerh ettiği herhangi bir beytin kime ait olduğunun tam olarak bilinmediği durumlarda bazen beytin kâili malum değildir diyerek geçmişken bazen de diğer kaynaklarda herhangi bir bilgi mevcutsa bu bilgiye yer vermiştir. Örneğin, muhâlefet-i kıyâs konusuna misal getirilen “ َِلَعْلاَِ ِللَُدْمَحْلَاََِ ي َِلَلْجََلْْا” mısrasının olduğu beyit şerh edilirken beytin kâili ile ilgili olarak şu cümlelerin sarf edildiği görülmektedir: “Ķāǿili maǾlūm olmamaġla şurrāĥ taĥrįr eylemediler. Ammā Ħālid Ezherį taśrįĥ-i şerĥüň āħirinde mıśraǾ-ı ŝānį لزجملاَ بوهولاَ لضفلاَ عساولا’dür diyüp ķāǿili Ebu’n-Necm el-ǾIclįdür dimiş.” (Demir, 2016: 74).

Şârih, bazen şerh ettiği herhangi bir beyitteki kimi kelimeler için oldukça geniş bilgilere yer vermiştir. Söz gelimi, yukarıdaki beyitte geçen “hamd” kelimesi hakkında şârihin oldukça tafsilatlı bir malumata yer verdiği görülmektedir. Şârih, evvela kelimenin sözlük manasına yer vermiş ve ardından kelimeyi nahiv kaideleri açısından incelemiştir. Aynı zamanda söz konusu kelime ile ilgili olarak Kara Halîl’in Hâşiye-i Şerh-i Muhtasar-ı Müntehî, İsâm’ın Atvel ve Zemahşerî’nin Keşşâf adlı eserlerindeki bilgilere de yer vermiştir.

Şârih, bazı beyitlerin sahibinin adını zikrettikten sonra söz konusu kişinin adının anlamı vb. hakkında da birkaç cümleye yer vermiştir. Örneğin, Ferezdak’ın bir beytini şerh ederken Ferezdak kelimesi hakkında şu cümleleri sarf etmiştir: “Ķāǿili Ferezdaķdur. Ferezdaķ sefercel vezni üzere

104

tenevvüre düşmüş raġįfe dirler ki müfredi ferezdaķadur. Yāħūd ekmek parçasına dirler. Ve Hemmām bin Ġālib bin ŚaǾsaǾanuň laķabıdur.” (Demir, 2016: 83).

Eserde iki veya daha fazla şekilde okunmaya müsait kelimeler ve özel adların yanlış okunmasını önlemek amacıyla şârihin söz konusu kelimelerin hangi harflerinin esreli, üstünlü veya zammeli okunacağını belirttiği görülmektedir. Örneğin, Telhîs’te ahvâl-i isnâd-ı haberî konusuna misal getirilen َُهَحْم ُرَاًض ِراَعَ قيِقَشََءاَج َِإ َِنَبَ ن ي َ َِ مَع َُحاَم ِرَْمِهيِفَ َك

beytinin sahibinin adı “Ķāǿili Ĥacl bin Nađla nām şāǾirdür. Ĥacl fetĥ-i ĥā-i mühmele ve sükūn-ı cįm ile şāǾir-i mezbūruň ismidür ve benį Māzenüň Ǿabdidür.” (Demir, 2016: 90) olarak zikredilerek söz konusu kelimenin Hacl şeklinde okunması gerektiği vurgulanmıştır. Aynı şekilde kaynak metinde müsnedün ileyhin hazfedilmesi konusuna misal getirilen

َُليِلَعَ ُتْلُقَ َتْنَأَ َفْيَكَيِلََلاَق َُليِوَطَ ن ْزُحَ َوَ مِئاَدَ رَهَس

beytindeki hüzn kelimesinin okunuşu ile ilgili şu cümlelere yer verilmiştir: “نزح żamm-ı ĥā-i mühmele ile ve sükūn-ı zā-yı muǾceme ile hemm maǾnāsınadur. CemǾi نازحا gelür. Ĥüzn ile ħavfuň farkı ĥüzn vāķiǾ olana ħavf mutavaķķiǾe ıŧlāķ olınur.” (Demir, 2016: 101).

Şârih, genelde şerh ettiği beyitlerin sahiplerinin adlarını zikretmiştir. Sahipleri belli olmayan şiirler içinse kâilinin malum olmadığını dile getirmiştir. Ancak bazı beyitlerde ne şiir sahibinin adına ne de söz konusu kişinin bilinmediğine dair herhangi bir cümleye yer vermediği görülmektedir. Demir’in tezinde şiir numarası 24, 25 ve 27 olan beyitleri bu duruma örnek göstermek mümkündür.

Mustafa İsâmeddîn, bazı beyitlerin şerhinde Arapça beyit, ayet, hadis ve kelâm-ı kibârdan misaller getirmiştir.

Şârih, bazı konularla ilgili başka âlimlerin eserlerine göndermede bulunduğu gibi yeri geldikçe kendi eserlerine de gönderme yapmıştır. Söz gelimi,

َ نِا َ ًَة َر ِجاَهُمَاًتْيَبَ ْتَب َرَضَيِت لا ََفوُكِب ََة َ َ لوُغَاَه د ُوَ ْتَلاَغَِدْنُجْلا

105

beytini şerh ederken beyitteki “َ لوُغ” kelimesi hakkında bilgi verdikten sonra “Pes naśś ile žāhir teǾāruż itse ķuvvetinden ötüri naśś tercįĥ olınur. Bu vech ü vecįhden māǾada Ķaśįde-i Bānet SuǾād üzere olan Türkį şerĥimüzde vücūh-ı şettā źikr olındı. MürācaǾat buyurıla.” (Demir, 2016: 106) cümleleriyle kendisinin Kasîde-i Bânet Suâd üzerine yazdığı Türkçe şerhe göndermede bulunmuştur.

Şârih, kimi zaman bazı hayvan, bitki ve şehir adları hakkında geniş bir malumata yer vermiştir. Örneğin, kuknüs kuşu hakkında şunları söyler:

سنقق żamm-ı ķāf-ı ūlā ve sükūn-ı ŝānįye ve żamm-ı nūn iledür. Ĥasan Çelebi merhūm Muŧavvel Ĥāşiyesinde naķl ider ki ķuķnüs bilād-ı Hindde bir taǿirdür. Beyāżlıķda đarb-ı meŝel olmuşdur. Ve birden ziyāde olmaz. Bin yıl yaşar. BaǾżılar sene-i kāmilen yaşar dimiş. Burnı ġāyet ŧavįldür. Üzerinde üç yüz altmış deligi vardur. Ķaçan taśvįt itse her birinden bir gūne śavt-ı Ǿacįb ve śadā-yı ġarįb ħurūc ider. ǾĀdeti budur ki her gün ĥaŧab-ı cemǾ idüp müddet-i Ǿömri tamām oldıķda ĥaŧabuň içine girüp ķanatlarıyla bir rütbe raķś u đarb ider ki kemāl-i sürǾat-i đarbından nār peydā ve be-dįdār olup ĥaŧabı sūzān ider. Śoňra kendü daħi ol nār içre yanar ve remād olur. BaǾde remādından Cenāb-ı Ķādir-i Muŧlaķ kendü miŝilli bir ķuķnüs daħi ħalķ ider. BaǾżılar burada bir ķayd-ı ziyāde idüp dimiş ki remādından baǾde müddet miŝlini ħalķ ider. Ħafį buyrulmaya Ĥasan Çelebinüň bir ķuķnüs sözi yukarıda birden ziyāde olmaz didigine göredür. Ammā baǾżı ĥavāşįde Allāhü teǾālā remādından emŝāl-i Ǿadįdesün ħalķ ider. VāķiǾ olmışdur. Ve Şeyħü’l-islām Ĥafįd şeyħi ǾĀlim-i Rabbānį Zeyne’l-Arabdan naķl ider ki Mıśırda śuyuň ġaleyānı vaķtinde ŧıynden fāre tevellüd ider diyü buyurmış (Demir, 2016: 122).

Şârih, kaynak metnin beyân, bedî ve hatime kısımlarında yer alan beyitleri şerh ederken genellikle söz konusu beyitlerin kaynak metinde hangi sanata misal getirildiğini belirtmiştir. Aynı zamanda şârihin söz konusu sanat hakkında da bilgi verdiği görülmektedir. Kaynak metinde irsâd sanatına misal getirilen

َِإ َُهْعَدَفَاًئْيَشَْعِطَتْسَتَْمَلَاَذ

َُعِطَتْسَتَاَمَىَلِإَُه ْزِواَج َو

beytini şerh ederken Mustafa İsâmeddîn’in irsâd sanatı hakkında sarf ettiği aşağıdaki cümleler, onun bu tutumuna örnek olarak gösterilebilir:

Bu beyt irśāda miŝāldür. İrśād lüġatde ĥażırlamaķ iǾdād maǾnāsınadur. Buňa göre vech-i tesmiye mütekellim-i āħerde gelmezden ol gelecegi ĥażırladıġından dinilmişdür. Muŧavvelde dimiş ki irśād raķįbüň ŧarįķi naśbıdur. Velev buňa müsāǾade ider. Daħi vech-i münāsebet muĥāŧabı Ǿacze munŧažır ve raķįb ķılmaķ dimek olur. Iśŧılāĥda fıķradan ve beytden ķable’l-Ǿacz Ǿacze delālet iden şeyǿi ķılmaķdur. Eger revį bilinür ise buňa baǾżılar teshįm tesmiye itdiler. Teshįm lüġatde sehmden meǿħūź naśįb maǾnāsınadur. Buňa göre vech-i tesmiye mütekellim-i kelāma ĥüsnden naśįbini iǾŧā itdiginden dinilmişdür (Demir, 2016: 297).

106

2.4.2. Mehmed Zihnî Efendi, el-Kavlü'l-Ceyyid fî Şerh-i Ebyâti't-Telhîs ve Şerhayhi ve