• Sonuç bulunamadı

Mu’tezile’nin Kader Kavramı Hakkındaki Görüşleri

D. Mezheplerin Kader Meselesiyle İlgili Görüşleri

3. Mu’tezile’nin Kader Kavramı Hakkındaki Görüşleri

Ortaya çıktığı dönemde bir anlamda kaderi reddeden,1086 insan özgürlüğünü yok sayan ve ferdin en küçük eyleminden toplumsal gelişmelere kadar herşeyi mutlak ilahi kadere bağlayan cebr düşüncesini reddederek, insanın irade hürriyetine ve seçme özgürlüğüne vurgu yapan, fiillerinin oluşumunda ilâhî iradenin yanısıra insanın da önemli ölçüde belirleyici olduğunu savunan,1087 insanların fiillerin hayır olsun, şer olsun, kendilerinin irade ve ortaya koymalarıyle meydana geldiğini iddia eden Kaderiyye fırkasının bir anlamda devamı olarak kabul edilen Mu’tezile, irade hürriyetini savunan, fiilerin yaratılmasında Allah’ın dahli bulunmadığını,1088 insanların işledikleri hayır ve şerrin, kendileri tarafından meydana getirildiğini, bu sebeple fiillerinin sonucunun iyi veya kötü, kendilerine ait bulunduğunu ortaya koyan bir ekoldür.1089 Mu’tezile’ye göre insan fiilleri ızdırârî ve ihtiyâri diye ikiye ayrılır. Izdırârî fiiller, yapılması yahut ortaya konulması hususnda insanın dahli ve tesiri bulunmayan fiillerdir. Kalbimizin ve midemizin hareketleri gibi. Bu fiillerin sonucuna, dînî ve ahlâkî bir müeyyide terettüp etmeyeceği için kişinin bu anlamda bir mesuliyeti olduğu düşünülemez. İhtiyarî ve istemli fiiller, bizim isteyerek ortaya koyduğumuz fiillerdir. Kullar bu fiileri Allah tarafından kendilerine verilen hür ve müstakil irade ile yaparlar.1090 İnsan ancak kendisine isnad edilen bu ikinci tür fiillerin sonucundan müsbet veya menfi anlamda mesul olur.1091

Mu’tezile’nin savunduğu şekliyle insanda irade hürriyeti bulunduğu görüşü çok geçmeden daha geniş bir kelâmî kavram olan “Allah’ın adaleti” kavramının bir parçası haline geldi ve asıl hususiyeti olan “kulun hürriyet ve sorumluluğunu” gölgede bıraktı. Onlar Kur’an’ın Allah kavramının kudret, rahmet, irade ve adalet gibi çeşitli unsurları arasından sonuncusunu ayırarak, onun Allah’ın makul ve adaletli olmayan bir şeyi yapamayacağı

1085

Abdülhamid, İslâm’da İ’tikadî Mezhebler ve Akaid Esasları, s. 282.

1086

Şerâfettin Gölcük, Bâkıllânî ve İnsanın Fiilleri, s. 223.

1087

Ulvi Murat Kılavuz-Ahmet Saim Kılavuz, Kelâma Giriş, s. 33.

1088

er-Râzî, Kitâbu’z-Zîne, s. 272.

1089

Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, s. 771.

1090

Topaloğlu, Kelâm İlmi Giriş, s. 160.

1091

şeklinde mantıkî sonuçlarına götürdüler.1092 İttifakla kabul edilen düşünceye göre, insanlar fiillerini meydana getirme konusunda iradeye ve fiilerini ortaya koyma konusunda, fiili gerçekleştirecek güce sahip bulunmaktadırlar. Kendi kesplerini takdir edenler bizzat insanlardır.1093 Bu sebeple klasik kelam kitaplarında, insanların fiillerinin hâlıkı olduğu ifadesini kullandıkları belirtilmektedir. Yani fiiller mevcut değilken, insanlar gerek irade gerekse halk, yani fiilleri yaratma cihetiyle onları ortaya koyarlar. Mu’tezile’yi bu inanca sevkeden âmil Allah’ın adaletine ve kullarına zulmetmeyeceğine olan inançlarıdır.1094 Mu’tezile insanın fiillerinin meydana gelişinde insana irade tanımaktadır.1095

Onların düşüncesine göre, insanların ortaya koyduğu kesbî ve iradî fiillerde Allah’ın bir sun’u, takdiri, icadı veya yok etmesi durumu bahis mevzu değildir. Eğer bu tür fiillere Allah müdahele etmiş olsaydı, insanlar karşılığında ceza veya mükâfat görecekleri fiilleri müstakil olarak ortaya koyamayacaklar, bu sebeple karşılaştıkları sonuç da adalete uygun olmayacaktır.1096 Ayrıca insanın iyi olsun, kötü olsun bütün yaptıklarının Allah’ın mahlûku ve insanın kaderi olduğunu savunmak, Allah’ın iyilik sıfatını ve insanın sorumluluğunu izaha gölge düşürür.1097 Mu’tezile fiilerin insanlara izâfe edildiğini, insanların bu fiillerin sonucunda mesul olacaklarını belirtmek için birçok ayeti delil göstermiştir.1098

“Her nefis kazandığına karşı bir rehindir.”1099 “Kim bir iyilik yaparsa lehine, kötülük yaparsa aleyhinedir.”1100 “Orada herkes geçmişteki yaptıklarını karşısında bulur.”1101 “Kim zerre miktarı bir iyilik işlerse karşılığını, kimde zerre miktarı bir kötülük işlerse yine karşılığını görür.”1102

Fiilerin ortaya çıkma durumuna gelince; insan bir fiili yapmak istediğinde, fiili Allah’ın kendisine vermiş olduğu fiilden önce mevcut bulunan bir kudretle meydana getirir. Allah’ın verdiği fiili meydana getirme gücü hem fiili ortaya koymaya, hem de zıttı olan terketmeye yani o fiili işlememeye uygundur. Bu durumda insan irade itibariyle hür ve faili muhtardır. Allah’ın kendisine verdiği güç ve kudret ile fiillerini istediği şekilde meydana getirir. Bu konuda insan hiçbir şekilde cebir ve baskı altında değildir.1103

1092 Fazlurrahman, İslâm, s. 148. 1093 el-Bağdâdî, el-Fark, s. 94. 1094

Koçyiğit, Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, s. 79.

1095

Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, s. 771-779; Gölcük, Bâkıllânî ve İnsanın Fiilleri, s. 99.

1096

Sarıkaya, İslâm Düşünce Tarihinde Mezhepler, s. 141.

1097

Mert, Kelam Tarihinin Problemleri, s. 97.

1098

Öz, Başlangıçtan Günümüze İslâm Mezhepleri Tarihi, s. 345.

1099 el-Müddessir, 74/41. 1100 el-Fussılet, 41/46. 1101 el-Yunus, 10/30. 1102 el-Zilzal, 99/7-8. 1103

Vâsıliyye kader konusunda Ma’bed el-Cühenî ve Gaylan ed-Dımeşkî’nin1104 yoluna yöneldi. Vâsıl bu konuya önem vererek şöyle dedi: “Allah adildir. O’na şer ve zulüm isnad edilemez, kullarından emirlerinin hilafına bir şey istemesi, bir şeyi gerekli kıldıktan sonra kullarını bundan dolayı cezalandırması caiz değildir. Kul hayrın ve şerrin, iman ve küfrün, sevap ve günahın yapıcısıdır. Bundan dolayı da karşılığını görecektir.” Huzeyliyye’de ise Ebu’l-Huzeyl kader konusunda arkadaşlarının görüşünde olmasına rağmen dünyada kadere ahirette ise cebre inanırdı. Düşüncesine göre cennetliklerin ve cehennemliklerin bütün hareketleri kaçınılmaz olup, kulların etki ve tesiri mevcut değildir. İnsanın istitaası beden sağlamlığı ve ona eklenen bir arazdır.1105 Nazzâm ve mensupları da kader kelimesinin sonuna “hayır ve şer bizdendir” ibaresini ekleyerek Allah’ın şer ve mâsiyeti yaratmaya kudreti bulunmadığını,1106 bunların Allah’ın gücü dâhilinde olmadığını ana kitleye muhalefet ederek öne sürdü.1107

Hişâmiyye’de kader konusunda aşırılık vardır. “Sen onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı.”1108 Ayetinde belirtildiği üzere, Allah müminlerin kalplerini birbiriyle kaynaştırmamış, müminler bunu kendi istekleriyle yapmışlardır. Cübbâiyye ve Behşemiyye ise fiilini yaratma ve ibda etmenin kula ait bulunduğu, hayrın ve şerrin, sevap ve günahın doğrudan doğruya kula izafe edilmesi, bünyenin zindeliği ve organların sağlığı üzerinde bir otorite olan istitâatın fiilden önce olduğu konularında ittifak ettiler.1109 Câhıziyye1110 kulun iradeden başka fiili bulunmadığı; diğer fiillerin, kullardan tabiatlar yoluyla doğması ve iradeleriyle ortaya çıkması anlamında olmak üzere kullara nispet edildiği konularında Sümâme ile uyuşmuştur.1111

Benzer Belgeler