• Sonuç bulunamadı

Mu’tezile’nin İmâmet Kavramı Hakkındaki Görüşleri

C. Mezheplerin İmâmet Meselesiyle İlgili Görüşleri

3. Mu’tezile’nin İmâmet Kavramı Hakkındaki Görüşleri

Mu’tezile genel olarak imâmetin gerekli bir kurum olduğunu kabul ederek, imamı seçme görevinin Müslüman toplumunun seçkinlerine ait olduğunu ileri sürer. İmam olacak kişinin ise âdil olması, doğruluğu ilke edinmesi, bilgili olması, Kitap ve sünneti bilerek onlarla hüküm vermesi oldukça önemlidir. Mu’tezilî anlayışa göre imam, toplum üzerinde velidir, onların işlerinde tasarruf sahibidir, bu itibarla İslam toplumunun imama ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra hadleri uygulamak gibi şer’î hükümleri yürütmek, ülkeyi korumak, orduları yönlendirmek adâleti sağlamak gibi konularda da imama ihtiyaç vardır.1014

İmâmet konusunda Mu’tezile’de üç görüş mevcut bulunmaktadır. İlki “Efdal İmam” (daima en üstün olanın göreve getirilmesi gerektiği fikri), ikincisi “Mefdûl İmam” (daha az üstün olanın da tayin olabileceği fikri), üçüncüsü “Belirli koşullar çerçevesinde imâmetin gerekli bir kurum olarak nitelendirilemeyeceği görüşü”1015

1010

Kutlu, “Mürcie Mezhebi: Doğuşu, Fikirleri, Edebiyatı ve İslâm Düşüncesine Katkıları,” s. 197.

1011

Abdullah b. Ömer’den gelen rivayete göre Hz. Peygamber (a.s.): “Şu idare işi kendilerinden iki kişi kaldığı sürece Kureyş’te devam eder” buyurmuştur. Bkz. el-Müslim, es-Sahîh, İmâra, 1820. Ancak idarenin Kureyş’ten olması konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Kimi âlimlere göre bu vb. hadislerde anlatılmak istenen ihbardır, yani uyulması gereken dini bir hüküm koyma değil, gelecekte olacak şeyi bildirme mahiyetindedir. Bkz. el- Müslim, Sahîh-i Müslim Muhtasarı, II, 102.

1012

Kummî-Nevbahtî, Şiî Fırkalar, s. 72.

1013

Aydınlı, Mu’tezilî İmâmet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, s. 31.

1014

Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, s. 750.

1015

Efdâl İmam Görüşünü Savunanlar: İmâmette efdaliyyet görüşü, en erdemli şahsın imâmet makamına getirilmesini öngören bir yaklaşımdır. Bu görüşün genel çerçevesini Hz. Peygamber (a.s.)’den itibaren gelen hilafet sıralamasını benimseme ve onların en faziletli imam oldukları iddiası oluşturmaktadır. Bu görüşü benimseyenler meseleyi Hz. Muhammed (a.s.)’in devrinin en erdemli insanı olması açısından değerlendirmektedir. Bu fikri savunanlar arasındaAmr b. Ubeyd (144/761), Dırar b. Amr (200/815), Ebu’l Huzeyl (227/841) ve İbrahim Nazzam (221/835) bulunmaktadır. İmâmette efdaliyyet fikrinin temelinde Hz. Ebûbekir-Ömer-Osman-Ali diziliminin kabulü ve hilafetleri döneminde en faziletli imamı oldukları beyanı önemli bir yer tutmaktadır. Mu’tezilede fâdılın imâmeti ortaya konurken imamın Kureyş’ten olup olmaması fikri de gündeme gelmiş ve bu durumu Dırar b. Amr eleştirmiştir. Dırar’a göre iki kişi imâmet için biraraya geldiklerinde bir Kureyşli, diğeri Nebatlı ise Müslümanların Nebatlıyı imam seçmeleri farzdır. Çünkü Nebatlı ilerde Allah’a karşı geldiğinde ve adaletsiz bir yönetim gösterdiğinde gücü ve çevresi olmadığından azledilmesi daha kolay olacaktır. Bu anlayışın bir süre daha Mu’tezile tarafından sürdürüldüğü ve imam olarak seçilecek şahsın Kureş’ten olup olmamasının imâmetini engelleyici bir özellik olmadığı ifade edilmiştir. İmâmette efdaliyyet fikrini savunanlar, uygun olan her koşulda en erdemli kişinin imâmeti üstlenmesi gerektiğini öngörmektedir.1016

Mefdûl İmam Görüşünü Savunanlar: Mefdûliyetçiler, imâmet konusunda, en üstün nitelikleri haiz olmasa da, daha az erdemli kişinin imam olabileceğini savunanlardır. Vâsıl b. Atâ, Bişr b. Halid, Bişr b. Mu’temir ve Ebû Mûsâ el-Murdar’ın benimsediği bu görüşe göre Hz. Ali’yi üstün görme fikri ana temayı oluşturmaktadır. Onlara göre Hz. Ali, imâmete layık en faziletli kişi olmasına rağmen dönemin şartları gereği imâmete gelememiştir; yine de diğer halifeler meşhurdur. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.) de bazı seriyyelerde, aralarında daha faziletli sahabiler olmasına rağmen ordunu başına mefdûl olanları tayin etmiştir.1017

İmâmetin Gerekliliğini Tartışanlar: Ebûbekir A’sam’a göre “Ümmet haccı eda edip gerektiğinde cihadı yerine getirdiği, aralarında adaletle muamele ettiği, ganimet, sadakaları ehline verdiği ve hadleri hak eden uyguladıkları vakit imâmet dinen gerekli değildir.”1018

Hişam el-Fuvatî’ye göre “Ümmet belli bir görüşte birleştiği, zulüm ve fesadı terkettiği zaman, ümmeti idare etmek üzere bir imama ihtiyaç duyar. Fakat ümmet ayaklanır, suç işler ve imamını öldürürse, bu durumda hiç kimseye imâmet görevi verilmez.”1019

1016

Kummî-Nevbahtî, Şiî Fırkalar, s. 73; Aydınlı, Mu’tezilî İmâmet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, s. 51, 60, 65; Sarıkaya, İslâm Düşünce Tarihinde Mezhepler, s. 144.

1017

Aydınlı, Mu’tezilî İmâmet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, s. 67, 87.

1018

el-Cüveynî, el-Akîdetu’n-Nizâmiyye fî Erkâni’l-İslâmiyye, s. 127.

1019

Mu’tezilî imâmet anlayışlarının değişim ve dönüşüm süreci ekolün iktidardan düşmesi ile başlamıştır. Bu dönemin en önemli düşünürü Câhız’dır. Câhız ve Nazzam’a göre imâmet konusunda en faziletli olan imâmeti hak eder, fâdıl varken bu makam mefdûle verilmez.1020

Mu’tezilî gelenek Câhız’dan sonraki süreçte Cübbâiler’de daha yoğun bir şekilde idealizmden realizme yönelerek ekolün mevcut yapısını ve var olan durumu teorize ederek onu kaçınılmaz kılmış ve kurumsallaştırmıştır. Ebû Ali el-Cübbaî, fazilette en üstün olanın nass yoluyla bilinemeyeceği için mefdûlün imâmetini ön plana çıkarmış, bu konuda icmâ koşuluna vurgu yapmış; seçimin bir grup tarafından gerçekleştirilmesive toplumun da çıkacak sonuca rıza göstermesi gerektiği üzerinde durmuştur. O Mu’tezile’nin ilk jenerasyonu tarafından savunulan Kureyş dışı imâmet görüşünden vazgeçmiştir. Ona göre Kureyş’ten birinin seçilmesi gerektiği konusunda icmâ olduğu için daha az faziletli olsa da Kureyşli birinin, imâmete getirilmesi gerekir.1021

Ebû Hâşim el-Cübbaî (321/933), babası Ali el-Cübbaî gibi daha az erdemli olanın imâmetini kabul etmiştir. Yine babası gibi imâmetin seçmeye bağlı bulunduğunu,1022 akd (imamın kim olabileceğini belirleme yetkisine sahip heyetin imamı tayin etmesi) ve toplumun rıza göstermesiyle imamın bu makama getirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ama akd konusunda babasıyla ters düşmüştür. Ebû Ali, akd ve rızayı imam unvanı almak için gerekli koşul olarak öne sürerken Ebû Hâşim bu konuda farklı düşünür ve akd ile birlikte imamın idareyi üstlenmiş olacağını savunur. Akd ile cemaatin rızasının birleşmesinin gerekli olmadığını savunur.1023

Benzer Belgeler