• Sonuç bulunamadı

7 Markalaşma Alma

METAFİZİK Fizikten sonra,

fizikötesi. Aristo’nun “ilk felsefe”si. Diğer bütün bilgilerin kaynağı. Alemlerin ve varlıkların “ne”liği ve eşyanın tabiatı. Aşkın ve içkin olanın yekünu. Varlıkbilim, kozmoloji, psikoloji ve din. ONTOLOJİ Metafiziğin önemli bir dalıdır. Varlığı ve varoluşu konu edinir. Varlıkların sınıflandırılmas ı, özleri ile ilgili ilkeleri koymayı hedefler. Sadece maddi değil, maddesi olmayan varlıklarla da ilgilenir. EPİSTEMOLOJİ Felsefenin bir dalıdır ve bilgi kuramı olarak bilinir. Bilginin mahiyeti ve edinilme süreçlerine, insan zihninin oluşmasına odaklanır. METODOLOJİ Bilimsel bilginin ne olduğunu, nasıl üretileceğini, hangi şartlarda hangi yöntemin uygun olacağını konu edinen bilim dalı.

39

Metafizik: Fizikötesi, Fizikten Sonra Veya İlk Felsefe

Kelime anlamı “fizikten sonra” ve “fizikötesi” olan Metafizik üç ana kısımdan oluşur: Kozmoloji2, Psikoloji ve Ontoloji, (Varlıkbilim). Varlıkbilim adından da anlaşılacağı üzere maddi ve maddi olmayan bütün “varlıkları” konu edilir. “Varlıklar nasıl sınıflandırılabilir veya varlıkların varoluşunu sağlayan şey nedir?” türünden sorular Varlıkbilimin odağını oluşturur. “Fizik” maddi varlıkları konu edinirken Metafizik fizik ötesi ve materyal olmayan şeylerle de uğraşır. Bu yönüyle metafizik aynı zamanda teolojiyi de içerir. Metafiziğin kurucusu Aristo olarak görülür ancak Aristo bunun yerine “ilk felsefe” demeyi benimsemiştir. Bunun nedeni ise metafiziğin diğer çoğu bilimlerin dayandığı ilkeleri konu edinmesidir. Metafizikte ilkin dinsel ve bilimsel tartışmalar iç içe yürütülmüş, 17. Yüzyıldan itibaren ise ayrışma başlamıştır. Bir yanda “genel metafizik –metaphysicageneralis” en geniş anlamıyla varlığın bilimi” ve “özel metafizik -metaphysicaspecialis” sonlu zihnin bilimi ve tanrıbilim olarak psikoloji ve kozmolojiyi ele alan iki ana dal olarak ayrılmıştır (Aune, 1998:bl1; Laurence ve Mcdonald, 1998:1-7).

Varlıkbilim (Ontoloji)

Günümüzde “varlıkbilim” tam da “genel metafiziğe”, yani varlığın bilime konu edilmesine” denk gelmektedir. Başlangıçta düşünürler yalnızca “var olan varlıklarla” ilgilenirken Leibnez ve Christian Wolf ve başkaları “varlığı mümkün ve muhtemel” olan şeyler üzerinde de tartışmışlardır. Tartışma daha sonraki evrelerde var olan ve varlığı muhtemel nesnelerden muhtemel olmayan nesnelere, varlıklar arasında hiyerarşik düzen, varsayımsal nesneler, “varlıkla yokluk ötesinde nesneler” gibi alanlara uzanmıştır. Bu alanların bir yanının dine, uzaya, zamana dokunacağı açıktır (Flew, 1979:212-14; Hacking, 2002: 3-5; Smith, 2009:463-65).

Varlık, varoluş, oluş, olmak, mevcut gibi kavramlardan ne kastedilmektedir? Varlığın doğası, maddesi nedir ve bütün mevcutların tözü/cevheri aynı midir? Evren maddelerden mi idealardan mı oluşur? İdealar var mıdır? Somut ve soyut varlıklardan öte numaralar, olaylar, sıfatların “varlığı” ne anlama gelir, karadeliklerin var oluşundan ne anlamalı? Bu ve benzeri sorular varlıkbilimin ana konusunu oluşturur (Effingham, 2013: 1.bl). Sorulardan anlaşıldığı üzere varlıkbilim hem felsefe hem de bilim felsefesi tartışmaların konusudur. Bu nedenle yazında varlıkbilim ile ilgili karmaşıklık yaşanmaktadır. Varlığın mahiyetinin akıl yoluyla mı (rasyonalizm/ussalcılık) yoksa duyular yoluyla (ampirisizm/görgülcülük) ile mi anlaşılabileceği tartışması bir anlamda varlık felsefesinin bilimsel faaliyetin neliğine ve yöntembilime ilişkin imalarını içerir (Jacuette, 2002:2-6; Skirberkk ve Gilje, 2006:95-106). Bu ayrım aynı zamanda yöntembilim ve yöntem tartışmalarıyla da

40

bağlantılıdır. Varlığın bizim “idealarımıza” göre şekillendiğini söyleyen görüş ile her varlığın bir “tözü” ve kendine mahsus gerçekliği vardır görüşü yöntembilimsel bakımdan önemlidir. Birincisi anlama, ikincisi açıklama kaygısını öne çıkarır. Birinci durumda öznellik, ikinci durumda nesnellik belirleyicidir. Birinci durumda nominalizm, diğerinde gerçekçilik esastır.

Gerçekçilik üzerine yapılan tartışmalar iki temel nedenden ötürü oldukça karmaşık ve sorunludur. Birincisi gerçekçilik hem varlıkbilimsel hem de bilgibilimsel düzeyde ele alınmaktadır. İkincisi ise gerçekçiliğin “temel gerçekçilik”, “eleştirel gerçekçilik”, “bilimsel gerçekçilik” gibi farklı düzeyde ve farklı varsayımlara dayalı çeşitleri vardır. Burada “temel gerçekçiliğin” varsayımlarından söz etmek şimdilik yeterli olacaktır. Eleştirel ve bilimsel gerçekçilik üzerine yeri geldiğince durulacaktır. Lakoff (1987:158) temel gerçekçiliğin şu varsayımlara dayandığını söyler:

- Gerçek bir dünya vardır, bu dünya hem insandan bağımsız, onun dışındadır ve hem de insan deneyiminin gerçekliğini içerir,

- İnsanın kavramsal sistemi ile gerçekliğin diğer yönleri arasında bir çeşit bağlantı vardır,

- Sadece içsel tutarlılığa/bütünselliğe dayalı olmayan bir hakikat anlayışı, - Dışsal dünyaya ilişkin istikrarlı bilginin var olduğuna bağlılık,

- “Her şey gider” diyerek her türlü kavramsal sistemin bir diğeri kadar iyi olduğunu söyleyen anlayışın reddedilmesi.

Doğal olarak varlıkbilimin varsayımları bilgibilimsel imalarda da bulunur. Varlıkların hepsinin kendine özgü olduğu kabul ediliyorsa buradan hareketle bilgi kuramına göre “bilgi ele aldığı varlık-nesne-olgu ile sınırlıdır; bilginin kaynağı insan zihnidir” gibi varsayımlarla hareket edilecek demektir. Elbette felsefi tartışmalarda düşünürlerin durdukları noktaları bu denli uçlarda, birbirinin tam zıddı olarak resmetmek uygun değildir. Nominalistler arasında gerçekçilere, gerçekçiler arasında Nominalistler çok yakın duranlar vardır. Dahası, gerçekçiliğin bilgibilimsel karşılıkları içerisinde de çeşitlilik görülmekte, son zamanlarda özellikle “temel gerçekçilik” dışında “bilimsel gerçekçilik” ve “eleştirel gerçekçilik” üzerinde çalışmalar yapılmaktadır (Bell, 1997: 32-33; Burrel ve Morgan, 1979; Hale, 2009: 65-73; Weir, 1997: 40-41) .

Bilgibilim (Epistemoloji)

Bilgibilim “bilgi kuramı” ile ilgilidir. Bu nedenle “bilgi kuramı” olarak ta adlandırılır. Nadiren “gnoseology” diyenler de vardır (Lacey, 1996:97)3. Bilgibilimin odak

3 Kimileri ise epistemolojiyi “bilimsel bilgi kuramı”, gnoseologyi ise “metafizik bilgi kuramı” olarak daha geniş bir kapsamla tanımlamaktadır.

41

noktasında bilginin neliği, doğası, nasıl oluşturulduğu, ussallık, zihin, bilinç gibi konular yer alır. Bilgibilimciler, insanların bilgilerini ve ussal görülerinin hangi koşullar altında oluşturduklarını incelerler. Bunu yaparken, belli bilgi ve inançların doğru olup olmadığını başkalarına bırakırlar. Örneğin başka gezegenlerde hayat olup olmadığını astronomlar veya kozmologlar, ölümden sonra yaşamı teologlar tartışırlar. Buna karşılık bilgibilimciler ise insan zihninin, bilişinin nasıl oluştuğunu, algıların, hatıraların, deneyimlerin, deneylerin, din ve ahlakın, geçmiş ve geleceğin, usavurumun bu oluşumda üstlendiği görevleri ele alır.

Bilim felsefesi açısından bakıldığında ise bilginin, fikirlerin insan zihninde gömük olarak bulunduğuna ilişkin “ussalcı-rasyonalist” görüş ile bilginin ancak deneyimlemeler sonucu oluştuğunu iddia eden “görgülcü-ampirist” görüş bilgibilimin iki ana akımını oluştururlar. Sosyal bilimler açısından bakıldığında bu türden farklılıklar pozitivist, post pozitivist ve anti-pozitivist tartışmalarını beraberinde getirir. Bu tartışmalara aşağıda ayrıntılı olarak yer verilecektir.

Yöntembilim: Genel Yasa Arayışı mı Kendine Özgü Olan mı? Nomotetik ve İdiografik Tartışmaları

Yöntembilim (metodoloji) ile yöntem (metot) sıkça karıştırılan iki kavramdır. Kimi zaman yöntem ile teknik te karıştırılmaktadır. Yöntembilim, toplumsal bilimleri konu edinen bir çalışma yürütülürken gözetilmesi gereken temel ilkeleri ele alan bilimi dalıdır. Bu yönüyle sosyal bilimleri içerisinde yer alır. Bilimsel bir araştırma yürütülürken temel varsayımlar ve bu varsayımların arkasındaki felsefi dayanaklar yöntembilimin konusudur. Araştırmacı bu dayanaklara göre “yöntemini” belirler; yani araştırmasını tasarlar, araştırma stratejisini oluşturur ve hangi örneklem, veri derleme ve veri çözümleme tekniklerini kullanacağına karar verir.

Neo-Kantçı4 terminoloji ile bakılacak olursa yöntembilim tartışmalarının bir ucunda genel yasa ve ilke arayışında olan ve evrenin ve doğanın işleyiş mekanizmalarını açıklamaya çalışan nomotetik (yasa koyan) yaklaşım, diğerinde ise tekil olguları anlamaya yönelik bağlama ve olguya özgü yöntemi benimseyen idiografik (kendine özgü olanın yazılması) yöntem yer almaktadır. Birincinin pozitivzme, ikincinin ise ani-pozitivist bilgi kuramına yatkın olduğu görülür. Zaten neo-Kantçı okulun önemli bir temsilcisi olan Wilderband ( bu görüşü ortaya atarken bir yandan doğal bilimler için nomothetic arayışın makulluğunu, öte yandan tarih araştırmaları için kendine özgü olanın arayışını dikkate alıyordu. Ancak daha sonra bu ikiliğe karşı anlayışlar geliştirilmeye, bazen de bunları birleştirmeye çalışanlar olmuştur.

4 Bu grubun dayanağı olarak Kant sonrası Alman akademik çevrelerinden dolaşan şu ifade gösterilir: “Felsefe yaparken ya Kant’a dayanırsın ya da Kant’a karşı çıkarsın, ama Kant’sız felsefe yapamazsın” (Beck, 1991: ix).

42

Wilderband’a getirilen eleştirilerden bir tanesi nomothetic ile idiographic arasındaki ayrımın ölçütlerini ortaya koymaması olmuştur. Burada Rickert5 iki yaklaşım arasındaki farkın “değer” üzerinden ortaya konabileceğini söyler.Tıpkı Wilderband gibi doğal bilimlerin olguları genel kavramlar ve yasalar altına getirerek açıklamayı amaçladığını buna karşılık tarihsel (sosyal-kültürel) bilimlerin6anlamlı/önemli bir olguyu kendi bireyselliğinde göstermenin peşinde olduğunukabul eder. Bunun nedeni doğal bilimlerin değer-bağımsız, değerlere karşı nötür olmasıdır. Bu sayede doğal bilimler olguyu “olduğu gibi”, birini diğerinden daha özel varsaymadan görür ve böylece bütün olgulara hiçbir istisnaya yer vermeden uygulanabilecek yasalar oluşturur. Bunun tersine kültür öyle bir alandır ki buradaki olgular değerler, iyilikler ve insan amaçlarına uygunlukları bakımından yorumlanırlar.Biri diğerinden daha önemli, anlamlı hale gelir. Bu daha anlamı olan olgu kültürel bilimlerde “kendine özgü” nitelikleri, yani idiografik olarak yazılır.

Rickert’e göre tarihçi insan kültürünün ana bölgeleriyle ilgili olgularla (olaylar, sayılar, hareketler, uluslar) ilgili bulur ve bu olguları “kültürel” olarak değerlendirir. “Değer” kendini ilkin insanın eylem ve arzularıyla ilgili alanlarda (siyaset, sanat, hukuk vd.) gösterir. Bu alanların her birindeki uygulamacılar yaptıkları işi değerli kılan şeyleri dikkate alırlar. Sanatçı için güzellik ve özgünlük, savaşçı için zafer, dindarlar için tanrı rızasını kazanacak ibadet, bilim için hakikat, hukuk için adalet… Burada konu sosyal ve kültürel eylemlere kılavuzluk eden ilkeler değildir, esas olan ilkeler ne olursa olsun her zaman “değer” üzerinden gidilmesidir (Kim, 2015:42-4; Wagner ve Harpfer, 2015:171-6).

POZİTİVİZMİN HALLERİ: POZİTİVİZM’İN ÇEŞİTLİLİĞİNİN TARİHSEL,