• Sonuç bulunamadı

BALKAN MAĞLUBĠYETĠ VE OSMANLI AYDINLARI

Balkan Mağlubiyeti‟ne kadar Osmanlı aydınları arasında Alman ve Fransızların biribirilerine duydukları türden belirli bir millete ya da düĢmana karĢı ortak bir kin ve nefret duygusunun varlığından söz edilemez. Böyle bir ortak duygunun varlığından söz edilemeyeceği gibi aldıkları eğitim ve politik duruĢlarından kaynaklanan Alman, Fransız, Ġngiliz hayranı Osmanlı aydınlarıyla karĢılaĢmak mümkündür278

. Bir benzetme yaparak ifade etmek gerekirse Osmanlı aydınlarının Balkan Mağlubiyeti‟nden önceki durumlarını Napolyon iĢgali öncesi Alman aydınlarının durumuna benzetebiliriz.

Balkan Mağlubiyeti, Osmanlı vatanseverlerini ve milliyetçi aydınları harekete geçirmiĢtir. Ġttihat ve Terakki‟nin davetiyle yapılan Darülfünun‟daki toplantı sonrasında Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin kurulması kararlaĢtırıldı279. Cemiyet‟in bünyesinde

kurulan ĠrĢat Heyetleri vasıtasıyla topluma vatan ve milliyet duygusu kazandırılmaya, diğer bir ifadeyle, gelecek tehlikelere karĢı millet uyandırılmaya çalıĢıldı280

. Sonraki günlerde Darülfünun‟da Osmanlı vatanseverleri tarafından verilen konferanslarla mağlubiyetin sebepleri üzerinde duruldu. Bu aydınlardan birisi olan M.Satı Bey, burada vermiĢ olduğu beĢ konferansla mağlubiyet üzerine düĢüncelerini dile getirdi. “Müdafaa- i Milliye Cemiyeti”nin ülke içinde ve dıĢında yapması gereken faaliyetler üzerinde duran Satı Bey, konferansının sonunda “ümit ve azim”le çalıĢmayı telkin etmektedir281

.

278 Osmanlı aydınlarındaki bu hayranlığa verilebilecek en çarpıcı örnek 1899‟da Güney Afrika‟da

Ġngiltere ile Boer‟ler arasında patlak veren savaĢ üzerine bir gurup Osmanlı aydınının Ġngiliz sefareti‟ne giderek Ġngilizlerin davasına duyulan sempati ve desteği dilegetirmesidir. Sultan Abdülhamit, bu gösterilerin elebaĢlarını tutuklatır ve bazılarını uzak diyarlara sürgün eder. Bkz. Georgeon, a.g.e., s.391.; MeĢrutiyet‟in ilanı‟nın Manastır ve Selanik‟te Fransız Milli MarĢı (Marsailles) eĢliğinde kutlanması buna verilebilecek bir baĢka örnektir. Bkz. Tunaya, a.g.e., III, s.46.

279 Nazım H. Polat, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, KB, Ankara 1991, s.23. 280

MeĢrutiyet‟ten sonra farklı fikir akımı ve siyasi yelpazede yer almıĢ çok sayıdaki aydını bünyesinde toplayan ĠrĢat Heyetleri, toplumu aydınlatmaya matuf çok sayıda makale kaleme almıĢ; vaaz ve konferans vermiĢtir. Bkz. Polat, a.g.e., s.58vd.

281 Satı, Vatan Ġçin, s.73; M. Satı Bey‟in daha önce Darülmuallimin Konferans Salonu‟nda muallimlere

hitaben vermiĢ olduğu konferansların “Ümit ve Azim” adıyla Balkan Mağlubiyeti‟nden sonra kitap haline getirilmesi anlamlıdır. Bkz. Sati Bey, Ümit ve Azim, Kader Matbaası, Dersaadet 1329.; Topluma yönelik benzer telkinler için bkz. Ali Kemal, “En Büyük Felaket Yeistir”, Ġkdam, no.5788 (21 Mart 1329/4 Nisan 1913), s.1; Köprülüzade Mehmet Fuat, “Yeis ve Nevmid”, Tasvir-i Efkar, (2 Haziran 1329/15 Haziran 1913); Köprülüzade Mehmet Fuad, “Ümit ve Azim.-Türk Gençlerine-”

Satı Bey‟e göre “bizde vatan muhabbeti pek zayıf, vatan fikri pek

müphem”di282. “Onun için bugün, her Osmanlı‟ya düşen vazifelerin en

ehemmiyetlilerinden birisi-şüphe yok ki- evvelen kendi zihninde ve kalbinde mevcut olan vatan fikrine ve vatan muhabbetine vuzuh ve kuvvet vermeye, sonra da vatandaşlarına- kardeşlerine, çocuklarına, şakirtlerine, karilerine- kuvvetli ve vazıh bir vatan muhabbeti telkin etmeye çalışmaktı.”

Satı Bey, bundan sonra “vatan”, “millet”, “devlet” kavramlarının baĢta Fransa, Almanya gibi memleketlerdeki aldığı Ģekilden hareketle, bu kavramların bizde nasıl algılanması gerektiği üzerinde durur. Satı Bey, bu kavramlardan hareketle bir “kimlik analizi” yapar. Bu kimlik analizinde, kan birliği, lisan birliği, din birliği, tarih birliği gibi mevhumların hisselerini takdir ve tespit eder.

Satı Bey, “Terbiye-i Vataniye” adıyla verdiği ikinci bir konferansında büyük önem atfettiği “vatan sevgisi”nin çocuklara ve halka nasıl ve ne Ģekilde telkin edilebileceği üzerinde durur283

. Satı Bey vatan sevgisini, aile ve valide sevgisine benzetir. Ona göre vatan sevgisi, zihin ve akıldan daha ziyade gönül dünyasıyla ilgili bir kavramdı. Bu nedenle çocuklara vatan sevgisi telkin etmek için nasihatlerden sonuç almak yerine çocukların gönlünde annelerine karĢı nasıl yavaĢ yavaĢ ve içten gelen bir sevgi doğuyorsa, vatanlarına karĢı da öylece bir sevgi uyandırılmalıydı. Bu sevgiyi uyandırmanın yolu vatanı tanıtmaktan geçiyordu. Çocuklara vatanın maddî yönünü tanımak için coğrafya; ruhî ve manevî yönünü tanımak için ise tarih okutulmalıydı. Ancak bu sayededir ki çocuklara vatan sevgisini telkin etmek mümkün olabilirdi284

.

282 Ethem Nejat da aynı fikirdedir: “Vatan hissi ve muhabbeti şimdiye kadar Türk mekteplerinde lüzum ve

haddinden ziyade ihmal olunmuştur. Türk mekteplerinde diyorum, çünkü ihmalin en büyüğü onlardadır. Bir zamanlarımız var idi ki, Türkiye‟de vatan yoktu. Vatan ismini kitaplar kabul etmemiş, kamuslar yazmamış, kalemler resmetmemiş ve adeta vicdanlardan tard edilmek bile istenilmişti. Vatan hissi, tekamülü bir terbiyenin yaratacağı takrir-i hisdir ki onu gün değil, günler, sene değil seneler, belki asırlar ancak hadde vasıl eder.”bkz. Ethem Nejad, “Vatan Neye Derler” Yeni Fikir,

S.17 (TeĢrin-i Sani 1329), s.523-528; Aynı eksikliğe vurgu yapan baĢka makaleler için bkz. F.V., “Ahlaki ve Vatani Terbiye”, Tasvir-i Efkar, 3 Kanun-ı Sani 1329.; Ali Haydar, “Talim ve Terbiye: Ġbtidaiye Mekteplerinde Yurt Terbiyesi”, Türk Yurdu, Yıl:2, S.31 (10 Kanun-ı Sani 1328-23 Ocak 1913), s.123-124.

283 Satı, Vatan Ġçin, s.31vd.

284 Halil Aytekin‟in verdiği bilgilerden hareket edecek olursak, Satı Bey‟in bu tavsiyelerinin kısa bir süre

sonra hayata geçirildiğini söyleyebiliriz. Halil Aytekin, 1913-1914 tarihlerinde tarih dersiyle ilgili değiĢimi Ģu Ģekilde anlatır: “1329 ve 1330 tarihlerinde programlarda yapılan düzenlemelerde tarih

Satı Bey, tarih ve coğrafya okutmanın tek baĢına “vatan terbiyesi” için yeterli olmayacağını; aynı zamanda tarihin belli kesitlerinin müzelerle, anıtlarla ve kitabelerle somutlaĢtırılmasını; belirli günlerin anlam ve öneminin hatırlatılmasını önerir. Bunların dıĢında vatan sevgisini telkin edecek birer vasıta olarak edebiyat ve musikinin önemine iĢaret eder. ġarkıların, türkülerin ve marĢların vatanî ve millî duyguların oluĢmasındaki etkisine değinir. Avrupa‟da katıldığı bir konferansta, katılımcıların hangi ülkeden olduklarının çalınan marĢlarla belli olduğunu, Fransız ve Almanların kendi marĢlarının çalınmaya baĢlamasıyla nasıl bir duygu seli içinde kaldıklarını aktaran Satı Bey, bu toplantıda bir “millî marĢ”a sahip olamamaktan duyduğu hüznü ve acıyı dile getirerek Ģu tavsiyede bulunur: “Bu hale artık nihayet vermeli, milli bir marş kararlaştırarak onu

tamime çalışmalı ve çocuklarımızı onun nağmeleri ile büyütmeliyiz.”

Satı Bey‟in vatan terbiyesi hususunda önem verdiği konulardan birisi de bayraktır: “Bayrak, vatanın alamet-i farikası, timsal-i istiklalidir, o, mazide, ordularla

beraber gitmiş; onlarla beraber galip ve mağlup olmuş, onların muzafferiyetlerine de hezimetlerine de şahit olmuştur; şimdi vatanın her tarafında temevvüç etmektedir.” Ona

göre bayrak, gözle görülmeyen, hislerle tam olarak ifade edilemeyen vatan kavramının somut haliydi. Vatana olan sevgi ve bağlılık duygusunun takviye edilmesinde bayrak ayrı bir öneme sahipti. Bu nedenle bayrağı, vatanın sembolü olarak tanımaya ve tanıtmaya çalıĢmalı, ona karĢı kalpte güçlü bir sevgi ve hürmet duygusu taĢınmalıydı.

Satı Bey‟in aynı günlerde, Edirne‟nin teslim olduğu haberini vererek baĢladığı bir diğer konferansının konusu “Vezaif-i Vataniye”dir285

. Vatana karĢı vazifeleri iki kelimeyle özetler: Muhabbet ve Hizmet. Satı Bey, vatana karĢı savaĢ ve barıĢ zamanında yapılacak vazifeleri hatırlatır. Bunları doğrudan ve dolaylı yoldan vazifeler olarak kategorize eder. Doğrudan vazifeler olarak askere gitmek, iane ve vergi vermek, kanunlara itaat etmek, yerli malı kullanmayı zikreder. Dolaylı yoldan vazifeleri ise,

Önceleri 84 saat tarih dersi okuyarak iptidai mekteplerinden mezun olan bir talebe, yapılan bu

değişiklikle mezun olabilmesi için asgari 210 azami 420 ders saati tarih okuması gerekiyordu. İkincisi tarih dersini programında yer alan konuların çerçevesi genişletilmiştir. Bundan önce sadece Osmanlı tarihi varken bu tarihten sonra diğer milletlerin tarih konularına da yer verilmiştir. Üçüncüsü ise, tarih dersinin işlenişine yeni bir anlayış getirilmiştir. Bu anlayış, daha önceki tarihlerde Satı Bey‟in ortaya koyduğu bakış açısıdır. Halil Aytekin, Ġttihat ve Terakki Dönemi Eğitim Yönetimi, Gazi Eğitim Fakültesi Yayını, Ankara 1999, s.74-75.

sıhhatini korumak, bedeni idmanlar yapmak-kuvvetli, sağlam, mütehammil, cesur, çalıĢkan olmak- olarak tespit eder. Ġnsanın nefsine ait olan bu vazifelerin aynı zamanda vatani vazifelerinin uzantısı olduğuna inanır286

.

Osmanlı Devleti‟nin Balkan Mağlubiyeti‟yle düĢtüğü durumu, Prusya‟nın Jana sonrası haliyle özdeĢleĢtiren Satı Bey, kendisini de Fichte‟nin yerine koyar287

. Fichte‟nin “Almanlar sükut ederse, bütün beşeriyette beraber sükut eder, beşeriyet için

bir ümid-i halas ve itila kalmaz” sözünden ilham alarak dinleyicilerine Ģöyle hitap eder:

“Eğer biz mahvolursak, bütün şark alemi, bütün İslam alemi de bizimle beraber

mahvolur; eğer biz, garba en yakın olan, garp ile en çok temas eden, garp ile en çok boğuşan, velhasıl garbın menabi-i kuvvet ve kudretini en çok anlayacak bir mevkide bulunan biz sukut edersek bütün İslam alemi de bizimle beraber düşer…Onun için efendiler, ben Fichte‟nin son sözlerini biraz değiştirerek diyeceğim ki: Bütün şark alemi, bütün İslam alemi, ecdat ve ahfadımızla beraber bize yalvarıyor, “Artık uyanınız ve bizi kurtarınız!288

KuĢkusuz, Balkan Mağlubiyeti‟nin sebepleri üzerine fikir yürüten yalnızca, Satı Bey değildi. Burada, Satı Bey‟in fikirlerini öne çıkarmamızın sebebi, dönemin aydınlarının yapmıĢ olduğu özeleĢtirinin genel çerçevesini verebilmesidir. Osmanlı aydınları Balkan Mağlubiyeti‟nin sebeplerini siyasi, askeri, sosyal, iktisadi çok yönlü sorgulamaya tabi tutmuĢ; bu mağlubiyetten gerekli dersleri çıkarmıĢtır289

. Balkan

286

Satı Bey‟in üzerinde durduğu bu vazifeleri çocuklara kazandırmak gerektiğini savunan ve Ġzmir Darülmuallimin Müdürü tarafından yazılan bir eser için bkz Mahmut Rahmi, Genç Dimağlara AĢı, Ġzmir Vilayet Matbaası, Ġzmir 1329, s.3vd.

287 Satı, Vatan Ġçin, s.98

288 A.g.e., s.125.; Osmanlı aydınları Balkan Mağlubiyeti‟nden sonra diriliĢ için örnek iki model olarak

Almanya ve Japonya üzerinde ısrarla durmuĢlardır. Dönemin literatüründe bu iki milletin sık sık hatırlatılması dikkat çekicidir. Satı ve Faik Sabri Bey‟in bu iki milletin nasıl güçlendiklerine iliĢkin Nisan-Mayıs 1913 tarihli konferansları için bkz. Büyük Milletlerden Japonlar ve Almanlar, Kader Matbaası, Dersaadet 1329.; Samizade Süreyya “Japonya‟dan Alınacak Dersler”, Resimli Kitap, C.8, No:48 (Nisan ve Mayıs 1329), s.896vd; Halide Edip, “Felaketlerden Sonra Milletler”, Türk Yurdu, Yıl:2, S.40, (16 Mayıs 1329-29 Mayıs 1913), s.289

289 Mağlubiyetin askeri sebepleri üzerine Ģu eserlere bakılabilir: Bekir Fikri, Mefküre-i Vatan, Ġstanbul

1329.; Hafız Hakkı, Bozgun, Tercüman, Ġstanbul 1978; Tüccarizade Ġbrahim Hilmi, Balkan

Harbi’nde Askeri Mağlubiyetimizin Esbabı, Artin Asedoryan ve Mahdumları Matbaası, Ġstanbul

1329.; Osmanlı erkan-ı harbiyesinin nazarında fikirlerine büyük önem verilen Von Der Goltz‟un bu konudaki fikirleri için bkz. Fon Der Golç PaĢa, Genç Türkiye’nin Hezimeti Ġmkân ve Ġtilası, Mütercimi: H. Cevdet, NaĢiri: Cemiyet Kütüphanesi, Kader Matbaası, Ġstanbul 1332.; Mağlubiyetin siyasi ve sosyal sebepleri üzerine Ģu eserlere bakılabilir: Tüccarzade Ġbrahim Hilmi, Maarifimiz ve

Mağlubiyeti‟nin sebeplerini farklı açılardan ele alan bu eserlerin yanı sıra, dönemin aydınları tarafından kaleme alınan çok sayıda makale basına yansımıĢtır. Kamuoyunu etkileme ve yönlendirme açısından önemli olduğunu düĢündüğümüz bu makalelerin bazıları üzerinde burada durmak istiyoruz.

Köprülüzade Mehmet Fuat, bu tarihlerde Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin kuruluĢuyla ilgili kaleme aldığı makalesini Ģu cümlelerle noktalamaktadır: “Ey

Müslümanlar, Ey Türkler, vatan için, din ü millet için ölünceye kadar çalışın ve ezanlarınızı çan sesleriyle tahkir ve tezyif edenlerden İslam‟ın intikamını alın!290

Mehmet Fuat (Köprülü) aynı günlerde yazdığı bir baĢka makalesinde “kalplerde,

ruhlarda, inkılâp yapmadan içtimai bir değişim yapmanın mümkün olmadığı”na, “milli ruhu uyandırmak gerektiği”ne iĢaret etmektedir291

. Aynı yazar bir sonraki makalesinde bunun yol ve yöntemi üzerinde durmaktadır292.

Yunus Nadi, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin kurulmasının kararlaĢtırılacağı Darülfünun‟daki toplantı ile ilgili izlenimlerini Ģu cümlelerle ifade eder: “Artık namus-ı

millimiz ve hukuk-ı mukaddese-i vatanımızı kurtarmak hususunda korkacak hiçbir şeyimiz kalmamıştır. En büyük kuvvetimiz olan ittihat-ı milli, en bariz eşkâli ile tahakkuk ve tecelli eyledi: Arş ileri, Arş bizimdir, medar-ı felah!293” Aynı yazar bir

baĢka makalesinde felaketten çıkarılacak derslerle ilgili olarak Ģu düĢüncelerini dile

Servet-i Ġlmiyemiz, Matbaa-i Hayriye ve ġürekası, Dersaadet 1329.; Tüccarzade Ġbrahim Hilmi,

Milletin Hataları Felaketlerimizin Esbabı, Matbaa-i Hayriye ve ġürekası, Dersaadet 1329.; Ahmet

Cevad, Haram Yiyicilik, Felaketlerimizin Esbabı, Matbaa-i Hayriye ve ġürekası, Dersaadet 1329. Tüccarzade Ġbrahim Hilmi, AvrupalılaĢmak, Matbaa-i Amire ve ġürekası, Dersaadet 1332.; Tüccarizade Ġbrahim Hilmi, Türkiye Uyan, Kütüphane-i Ġslam ve Askeri, Dersaadet 1330.; Tüccarzade Ġbrahim Hilmi, Zavallı Millet, Matbaa-i Hayriye ve ġürekası, Dersaadet 1329; Ahmet Cevad, Balkanlarda Akan Kan, (Kırmızı-Siyah) Yayına Hazırlayan: ġevket GÜREL, ġamil Yayınevi, Ġstanbul ?; Tarhan, Milli Tecrübelerden ÇıkarılmıĢ Ameli Siyaset, Matbaa-i Hayriye ve ġürekası, Ġstanbul 1330.; Tüccarzâde Ġbrahim Hilmi, Balkan Harbi’nde Neden Münhezim Olduk, Artin Asâdoryân ve Mahdumları Matbaası, Ġstanbul 1329.; Kılıçzade Hakkı, “Neden Mağlup Olduk?”, Ġçtihad, No:56, 58, 59, Ġstanbul 1328-29, s.1244-1290; Mağlubiyetin iktisadi sebepleri üzerine burada çok sayıda eser ve makale verebilmemiz mümkündür; ancak bu eserleri ve makaleleri de içine alan, milli uyanıĢın iktisadi boyutunu inceleyen iki temel çalıĢma için bkz. Zafer Toprak,

Türkiye’de “Milli Ġktisat” (1908-1918), Yurt Yay., Ankara 1982.; Zafer Toprak, Ġttihad-Terakki ve Cihan Harbi, (1914-1918), Homer Kitabevi, Ġstanbul 2003.

290

Köprülüzade Mehmet Fuat, “Müdafaa-i Milliye”, Tasvir-i Efkar, No:664 (11 ġubat 1913).

291

Köprülüzade Mehmet Fuat “Ġntibah-ı Milli”, Tasvir-i Efkâr, No:671 (5 ġubat 1328/18 ġubat 1913), s.3

292

Köprülüzade Mehmet Fuat, “Ġntibah Yolları”, Tasvir-i Efkâr, No: 675 (9 ġubat 1328/22 ġubat 1913), s.3

getirmektedir: “Hıristiyanlık ruhunun telkin ettiği adavet fikriyle havale edilen her

darbenin bizde dini bir intibah, milli bir gayret uyandırmaması ihtimali yoktur.” “Hıristiyan Avrupa‟nın son hücumundan, son su-i kastından çıkması zaruri olan netice şudur: biz daha ziyade Türk ve daha ziyade Müslüman olacağız, çünkü olmağa mecburuz. Çünkü bizi mahv olmaktan kurtaracak yegâne selamet çaresi diyanet ve milliyetimize dört el ile sarılmak, olanca kudret ve kabiliyetimizi Türk ve Müslüman ruhu ile amil ve müteharrik olmaya hasreylemekten başka değildir294

Ġsmail MüĢtak, Yanya Müdaafisi Vehip PaĢa‟nın ölen bir çocuğuna “Abdülmüntakim” ismini verdiğinden hareketle, intikam fikri üzerinde duruyordu:“Hayır, milletler affetmemeli, milletler unutmamalı, Osmanlılar şu son bir

senenin avakıb-ı feciasını düşündükçe, şu bir sene içinde namusumuza ve mevcudiyetimize vurulan darbelerin aksi Rumeli‟nin afak-ı huninden dalgalandıkça intikam fikirlerini beslemelidir. “Dün”ü unutanların “yarın” üzerinde hiçbir hakk-ı tasarruf ve hayatı yoktur. Hükümetin arkasında bir ordu, milletin kalbinde mübariz, metin bir his-i intikamdan daha kuvvetli değildir… her millet layık olduğu hali bulur hakikatin en doğru misali Balkan Harbi‟dir. Gürültüsüz, sessiz sedasız, fakat emin ve kati adımlarla büyüteceğimiz fikr-i intikam bugün elden çıkan gayeye vüsul için en doğru, en kestirme en emniyetli yoldur. Mütemeddin milletlerin bir hakareti Japonya adalarında bir devlet-i muazzama vücuda getirdi. Kırk seneden beri unutulamayan bir Sedan mağlubiyeti Fransa‟yı şevket ve kudretin en yüksek derecesine çıkardı. Haksızlığa karşı yükselen feryad intikam-ı beşeriyetin en namuskar, en necip ve muhterem tezahüratıdır. Balkanlıların dünkü cinayetini Osmanlılar yarın bir mücahede ile temizlemek için bütün evlatlarında bugünden itibaren bir “Abdülmüntakim ruhu” hazırlamalıdırlar295

.”

Benzer duygu ve düĢüncelere Ġstanbul basını dıĢında da rastlamak mümkündür:“Bize bundan sonra en ziyade lazım olan şey intibah, Türkçesi

uyanıklıktır.”Uyanmalız. Yoksa bugünkü musibetlerden de ibret almaz, uyanmazsak yarın için Anadolu sahillerine, içerilerine doğru hazırlanan, bazı taraflarda daha

294

Yunus Nadi, “Dini ve Milli Ġntibah”, Tasvir-i Efkar, No. 129-928. (19 TeĢrin-i Sani 1329/2 Kanun-ı Evvel 1913).

şimdiden başlayan cinayet ve fesat ocaklarından, Makedonya‟daki eski, yeni facialardan daha beterlerine düçar olacağımız muhakkaktır. Hele Anadolu sahillerimize pek yakın olan Midilli, Sakız gibi adalarımızda kemafissabık elimizde kalmayacak, Avrupalıların vaat ettikleri müzaheretler yerini bulmayacak olursa buraların ne vahim tehlikelere maruz kalmış olacağını bugünden düşünmek bile tüylerimizi ürpertmekte, bu hal ise şüphesiz hükümeti durendişane ve metin bir siyaset takibine mecbur bırakmaktadır296.”

Balkan Mağlubiyeti‟nden sonra ortaya konan bu düĢünceler, Osmanlı aydınlarının Balkan Mağlubiyeti‟nden nasıl etkilendiklerini ve ders çıkardıklarını göstermesi açısından son derece önemlidir. Ġttihat ve Terakki‟ye muhalif olsun olmasın, mağlubiyetin aydınlar üzerindeki etkisini anlayabilmek açısından, muhalif gazeteci- aydınlardan Ali Kemal‟in militarist dozu yüksek duygu ve düĢünceleri üzerinde durmak istiyoruz.

Ali Kemal, Balkan Mağlubiyeti öncesinde Ġttihat ve Terakki‟ye en fazla muhalefet eden gazeteci ve aydınlardan birisiydi297. Bab-ı Ali Baskını‟ndan sonra tutuklandıysa da kısa bir süre sonra serbest bırakılmıĢ, kendisine maaĢ bağlanarak Viyana‟ya sürgün gönderilmiĢtir298

. Ali Kemal, Avrupa‟dayken kaleme aldığı makalelerinin büyük çoğunluğunu Balkan Mağlubiyeti‟nin sebeplerine ve bundan sonra yapılması gereken icraatlara teksif etmiĢtir. Bu makalelerinin birinde kendisinin Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin ĠrĢat Heyetleri arasında zikredilmesini “Ģeref” kabul ederek bu durumdan duyduğu memnuniyeti dile getirmiĢtir299

.

Müdafaa-i Millliye kavramına “askerlik” manasının daha ötesinde anlamlar yükleyen Ali Kemal, kendimizi “silahla techiz etmenin” yeterli olmayacağını, “daimi surette takip olunacak bir politika bulmak ve o politikaya tamamıyla yürümek” gerektiğini ifade etmiĢtir. Petersburg‟ta, Osmanlı Devleti‟ni tamamen ortadan

296

ġinasi, “Ġntibah, Ġntibah!”, Ahenk, (9 TeĢrin-i Evvel 1329/22 Ekim 1913), s.1

297

Ali Kemal‟in bu dönemdeki faaliyetleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Özsoy, Gazetecinin

Ġnfazı, TimaĢ Yay., Ġstanbul 1997, s.66vd.

298

Özsoy, a.g.e., s.78; Ali Kemal, Cemal PaĢa‟dan gördüğü himayeden duyduğu memnuniyeti yazmıĢ olduğu mektuplarıyla göstermiĢtir. Bu mektuplar için bkz. Cemal PaĢa, a.g.e., s.39.

kaldırmanın konuĢulduğu bir toplantıyı hatırlatan Ali Kemal, “bu gibi açık hakikatlere” karĢı bir millete, bir de hükümete düĢen vazife olduğunu belirtmiĢtir. Ona göre hükümetin vazifesi, politikasını yürüteceği yolu bulmak, bu tehlikeye karĢı bir muvazene aramaktır. Milletin vazifesi ise “Daima müsellah ve hazır bulunmaktır”. Ali Kemal, milletin bu Ģekilde bulunmasının gerekçelerini Ģu cümlelerle ifade eder: “

Silahlanmak harbe başlamak, kavgaya sebep olmak için değildir. Biz kavga aramıyoruz. Fakat bize vuku‟bulacak taarruzları defetmek, ırz ve namusumuzu, haysiyet-i milliyemizi, mal ve canımızı muhafaza etmek istiyoruz. Eğer üç dört sene evvel kendimizi silahlandırsaydık, teşkilata riayet etseydik bugün mümkün değil Balkan hükümetlerine mağlup olmazdık.

Ali Kemal, makalesinin devamında, bundan sonra alınması gereken tedbirlerle ilgili düĢüncelerini Ģu Ģekilde belirtmektedir: Bugün bundan böyle efrad-ı Osmaniye‟nin

yaş dahil olmadığı halde, bütün eli silah tutanlara şamil olmak üzere bilaimhal bir müdafaa-i umumiye-i milliye heyeti vücuda getirmesi ehem ve elzemdir. Ben bu hususta mümkün olduğu kadar ileriye gidenlerdenim. Nasıl ki, İsviçre‟de herkesin tüfengi başı ucunda asılıdır biz de böyle olmalıyız. Harp der demez soluğu hudutlarda almalıyız. Herkesin bildiği bir hakikattir ki şimdiki muharebelerde hangi devlet hududa daha çabuk asker yığarsa o kazanır. Bu sefer bizim zaiyatımızın da sebebi yine budur. Bulgarlar birden o kadar askeri silah altına aldılar ki, Sofya‟da otel kapıcısı, tramvay biletçisi kalmadı. Bütün Darülfünun talebesi hududa sevk edildi. Ben o zaman İsviçre‟de iken bunları hep yazıyordum. Çünkü görüyordum ki, memleketimizin pek yavaş davranması bir felakete sebep olmasın.”

Ali Kemal, Ģehirlerimizde, köylerimizde Almanların “Zurnverein” adını verdiği jimnastik ve “Schützenverein” adını verdikleri niĢan atma heyetlerinin teĢkil edilmesini, mekteplerin büyük sınıflarında hiç olmazsa günde bir saat asker talimlerine itina edilmesini tavsiye eder ve halkın ne yapması gerektiği üzerinde durur: “Cuma

günleri ahalimiz, gençlerimiz Beyoğlu‟nun birahanelerinde, İstanbul‟un kahvelerinde