• Sonuç bulunamadı

BALKAN MAĞLUBĠYETĠ SONRASINDA ĠTTĠHAT VE TERAKKĠ

baĢlangıcını, Trablusgarp SavaĢı‟nın baĢladığı tarihe kadar götürmemiz mümkündür. Ġtalya‟nın Trablusgarp‟ı iĢgal ettiği tarihlerde Ġttihat ve Terakki Selanik‟te 1911 Kongresi‟ni topluyordu. SavaĢ, kongrenin olağan gündemini değiĢtirdi ve kongrede iĢgali kınayan hararetli konuĢmaların ardından Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin kurulduğunu ilan eden bir bildiri yayımlandı. Sekiz kiĢiden kurulu bu örgütün görevi gönüllü asker toplamaktı. Ġttihat ve Terakki ilerleyen günlerde, iĢgalin doğurduğu vatanseverlik atmosferinden yararlanarak, parti ve ülke içindeki muhalif bölünmeleri ortadan kaldırmaya çabaladıysa da bunda baĢarılı olamadı390. Kısa bir süre sonra bu atmosferin dağılmasıyla birlikte, Hürriyet ve Ġtilaf Fırkası (Kasım 1911) kuruldu ve ülke içerisinde iktidar-muhalefet gerginliği, hizipleĢme zirve noktasına ulaĢtı391

.

389

Türkçülük fikrinin Balkan Mağlubiyeti‟nden sonra almıĢ olduğu politik duruĢu Ömer Seyfettin‟in Ģu sözleri çok iyi özetlemektedir: “Birinci derecede bir Türk, ikinci derecede bir Müslüman, İttihat ve

Terakki‟den ayrılırsa milliyetini müdrik insanların nazarında haindir. Bir Türk ve Müslüman İttihat ve Terakki‟den asla bir prensip, bir içtihat ayıramaz. Ancak şahsi ihtirası ve menfaati dir ki bir Türk‟ü milli müessesesine hıyanete sevk eder. Türklüğün milli ve dini mefküresi haricinde hiçbir prensip, hiçbir içtihat olamaz. Bu mefkürenin mabedi İttihat ve Terakki‟dir.” Bkz. Tarhan, Milli Tecrübelerden ÇıkarılmıĢ Ameli Siyaset, Matbaa-i Hayriye ve ġürekası, Ġstanbul 1330, s.32

390

Feroz Ahmad, Ġttihat ve Terakki (1908-1914)Kaynak Yay., 7.Basım, Ġstanbul 2007, s.123.

Ġtalya‟nın Trablusgarp ĠĢgali ĠTC açısından, MeĢrutiyet‟in ilanından hemen sonra yaĢanan Bosna-Hersek, Girit krizinden sonraki en önemli uluslararası bunalımdı. ĠTC, her iki bunalımda da benzer tedbirlere baĢvurdu. Daha önce Avusturya‟ya yapıldığı gibi Ġtalyan mallarına boykot uygulandı ve Ġtalya‟ya verilen kapitülasyonların kaldırıldığı ilan edildi392. Bütün bu tedbirler, kamuoyunun vatan savunması yönünde

seferber edilmesi anlamında ĠTC için önemli tecrübeler olduğu gibi Trablusgarp‟ın iĢgali, Osmanlı devlet adamı ve aydınları açısından da ülkenin ve dünyanın gerçeklerini görmek adına mühim bir ders olmuĢtur393

. Ancak Trablusgarp SavaĢı‟nın hemen arkasından gelen Balkan Mağlubiyeti, Osmanlı Devleti‟ne toparlanma imkanını vermemiĢtir.

Ġttihat ve Terakki, Kamil PaĢa Hükümeti‟nin barıĢ masasında Edirne‟nin kaderi üzerine müzakereler yürüttüğü bir sırada, yapmıĢ olduğu bir askeri darbeyle Devlet‟in yönetimini Mahmut ġevket PaĢa Hükümeti‟ne devretti. Bundan sonra kamuoyuna hitaben iki beyanname yayımlayan Ġttihat ve Terakki, bu beyannamelerin birinde Bab-ı Ali Baskını‟nın neden yapıldığını izah ederken, diğerinde “vatanın tehlikede” olduğunu belirterek bine yakın münevvere ve özel olarak muhaliflere çağrıda bulunuyordu394.

392 AkĢin, Ġttihat ve Terakki, s.270; Ahmad, Ġttihat ve Terakki, s.124.

393 Ġngiltere taraftarlığıyla bilinen Kamil PaĢa, “Evimizde güven içerisinde oturuyorduk; kapılar

pencereler sonuna kadar açıktı…ve birden birisi içeri girip bir eyaletimizi çaldı. Hukuk nerde? Avrupa‟nın verdiği söz nerde?” Ģeklinde ĢaĢkınlığını ifade ediyordu. Bkz. Ahmad, Ġttihat ve

Terakki, s.123; Ġtalya‟nın Duyun-ı Umumiye‟den aldığı borçla finanse ettiği Trablusgarp iĢgali

sırasında Osmanlı Devleti‟nin durumunu Harbiye Nazırı Mahmut ġevket PaĢa, Meclis‟e hitaben Ģöyle tasvir ediyordu. “Koca imparatorluğun elinde sadece dört taĢıt gemisi vardı. Ama nasıl halde biliyor musunuz? Bir kere Karadeniz‟e çıktılar. Buraya gelir gelmez bir ay havuza girdiler. Gemi denecek halde değil. Donanma için baĢka gemi de yok. Size memleketin tehlikede olduğunu söylüyorum.” Tunaya, a.g.e., III, s.536.;Mahmut Muhtar PaĢa, Ġtalya‟nın Trablusgarp‟ı iĢgali karĢısında Ġtilaf ve Ġttifak‟ın sessiz kalması ve Osmanlı Devleti‟ni yalnız bırakmasının önemine dikkat çekiyor ve Devlet‟in düĢtüğü politik durumu Ģu cümlelerle anlatıyor: “İtalya ile muharebe, Türkiye‟nin Akdeniz

ulaşımını kesmiş, isyan halinde bulunan Arabistan‟la mülki ve askeri rabıtalarımızı koparmış, Yunanistan‟ın mütemadiyen ihtilale verdiği Adalar Denizi adalarını müdafaasız bırakmış ve Balkan hükümetlerinin göz dikerek fesat dolabı çevirmekten bir an geri durmadıkları Makedonya‟yı da her türlü imdaddan mahrum kılmıştı. Tarihimizde bundan daha tehlikeli bir askeri ve siyasi vaziyet aransa belki bulunmaz.”Bkz. Mahmut Muhtar, Maziye Bir Nazar, Ötüken, Ġstanbul 1999.s.146; Her

türlü imkânsızlığa rağmen bir avuç Ġttihatçı subayın Trablusgarp‟ta verdiği mücadele istikbal için önemli tecrübeleri ihtiva ediyordu. Enver Bey, Goltz PaĢa‟ya yazdığı mektubunda “Bizim arzumuz istikbalde Trablus kelimesini yüzümüz kızarmaksızın ağza almaya muktedir olmaktır.” diyordu. Tunaya, a.g.e., III, s.546; Enver Bey‟in Trablusgarp‟tan yazdığı mektupları için bkz. Kendi

Mektuplarında Enver PaĢa, Yay.Haz. M.ġükrü Hanioğlu, Der Yay., Ġstanbul 1989.

394 Bab-ı Ali Baskını‟nın neden yapıldığını izah anlatan beyanname için bkz. “Beyanname-i Milli”,

Tasvir-i Efkar, No:646-2 (24 Kanun-ı Sani 1913); Bu beyannameyle birlikte gazetenin aynı

Ġttihat ve Terakki, “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti”nin kurulması için münevverlere davetiye gönderirken, muhalefet temsilcilerine “heyet-i mahsusa” ile birlikte çalıĢmayı teklif ediyordu395. Fransız ve Ġngiliz elçilerinin bu tarihlerde gönderdikleri raporlara bakılırsa Ġttihat ve Terakki, ülke içinde milli birlik ve beraberliği sağlama konusunda baĢarılı olmuĢtur diyebiliriz.396

.

Sonraki günlerde muhaliflerin bir kısmı aynı çizgide devam etse de Ġttihat ve Terakki‟nin Balkan Mağlubiyeti‟yle baĢlayan “ülkeyi parti çekiĢmelerinden uzak tutma, vatan için birlikte çalıĢma” politikası devam etmiĢtir. Ġttihat ve Terakki‟nin 1913

yeni hükümetin parolasının “Ya ġeref Ya Ölüm!”olması gerektiğini ifade eder. Bkz. Ahmet Agayef “Ya ġeref Ya Ölüm!” Tasvir-i Efkar, No:646-2, (24 Kanun-ı Sani 1913); Ġttihat ve Terakki‟nin münevverlere ve muhalefet temsilcilerine yönelik beyanname ve davetiyesinde maksadını “Vatanı kurtarmak için uzatılacak her ele sarılacağız, öpeceğiz ve vatanı kurtaracağız” diyerek açıklıyordu. bkz “Müdafaa-i Milliye. TeĢebbüsat-ı Vatanperveranesi”, Tasvir-i Efkar, No:653, (31 Kanun-ı Sani 1328); “Müdafaa-i Milliye”, Tanin, (18 Kanun-ı Sani 1328/31 Kanun-ı Sani 1913)

Ġttihat ve Terakki‟nin aynı günlerde “Genel af” ilan etmesi, Ali Kemal ve Dr. Rıza Nur gibi isimleri parayla satın alarak yurt dıĢına göndermesi, kabineyi ittihatçı rengi olmayan isimlere devretmesi bu çağrıyla uyumludur. Bkz. Feroz Ahmad, Ġttihat ve Terakki, s.152

395 Bu beyannamede hangi muhalefet liderlerine kimlerin gittiği belirtilmiĢtir. Heyet gönderilen kiĢilerin

isimleri Ģu Ģekilde verilmiĢtir: Damat Ferit PaĢa, Prens Sabahattin Bey, Fuat PaĢa, ReĢit Akif PaĢa, Gazi Muhtar PaĢa, Lütfi Fikri Bey. Bu kiĢilere gönderilen heyetler ise Ģu Ģekilde verilmiĢtir: Doktor Esat, ġerif Cafer PaĢa‟larla Talat Bey‟den mürekkep olan heyet, Damat Ferit‟e ve Prens Sabahattin‟e. ReĢit Akif PaĢa ve Lütfi Fikri Bey‟e ise Ġstanbul Mebusu S.ġevki, HaĢim Bey‟lerle ġeyhülislam-ı esbak Musa Kazım ve Abdullah Efendi‟lerden mürekkep heyet gitmiĢtir. Eski Sadrazam Gazi Ahmet Muhtar PaĢa‟ya bu isimlerden oluĢan baĢka bir heyetin giderek Darülfünun‟daki toplantıya katılmasını istemiĢtir. Bkz. “Müdafaa-i Milliye” TeĢebbüsat-ı Vatanperveranesi” Tasvir-i Efkar, No:653 (31 Kanun-ı Sani 1913); Ġttihat ve Terakki‟nin muhaliflere yaptığı bu hususi davetleri Hüseyin Cahit Yalçın da doğruluyor. Bu davete, Prens Sabahattin ve Lütfi Fikri Bey‟in olumlu yanıt vermediklerini ancak yine de “muhaliflik” anlamı verilmediğini, kendilerinin kabul edecekleri zamana bağlanarak etkin üyeliklere isimlerinin yazıldığını belirtir. Bkz. Yalçın, a.g.e., s.186.; Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin ilk oluĢturulan heyetlerinde bu muhalif isimlere rastlanması bu durumu doğruluyor. Bkz. Polat, a.g.e., s.28.

396 Fransız elçisi M.Bompard, Mahmut ġevket PaĢa‟nın sadrazam olmasından sonra gönderdiği raporunda

Osmanlı politikasının daha da değiĢtiğini, “tamamen yeni bir espri”nin hakim olduğunu belirtmiĢtir. Bu “yeni bir Jön Türk politikasıdır.” PaĢa, kurduğu hükümetle, Ģimdiye kadar yapılmayan bir Ģey yaptığını, ilk kez “halka ve kamuoyuna dayanmak gereğini duyduğunu vurgulamıĢtır. Bu politikanın ilk uygulaması “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti‟nin kuruluĢudur. Ġane Ģekline baĢvurulmuĢ, Avrupa kamuoyu kazanılmak yoluna gidilmiĢtir. Asıl önemlisi “Anadolu‟daki hareketsiz halk uyandırılmak” istenmiĢtir. Bkz. Tunaya, a.g.e., III, s.184.

Ġngiliz Sefiri Lowther ise cemiyetin resmen teĢekkülünden dört gün sonra (5 ġubat 1913) hükümetine Ģunları rapor ediyordu: “Mahmut ġevket PaĢa kabinesini “Milli Müdafaa Kabinesi” olarak tertip eden Ġttihat ve Terakki Cemiyeti‟nin aynı zamanda 1793 Fransız devrimleri ve 1870‟in komünistleri çizgisinde bir Milli Müdafaa Komitesi kurulduğunu saygılarımla bildiririm. “Vatan Tehlikede” çığlığına uyarak canlanmaları için “millet”e ve bütün partilere heyecan verici çağrılar yayımlamıĢlar ve bütün Osmanlı milletinin seferberlik halinde olduğunu ilan etmiĢlerdir. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti bağıĢ toplamakta ve ülkeyi bir “son siper” çabası için örgütlemektedir. Komitenin görevlileri Ayasofya ve diğer camilerde cihat vaazları verirken yeni ġeyhülislam Esat Efendi, Müslüman anavatanının müdafaası için dini çağrı çıkartmıĢtır.”bkz. Ahmad, “SavaĢ ve Toplum”, s.49; Polat, a.g.e., s.38.

Konresi‟nde kendisini “efrad-ı Osmaniye ve gazeteler ve zümrelerden mürekkep bir

fırka-i siyasiye” olarak ilan etmesinin397

, bir “kitle partisi” ne dönüĢmesinin bu politikanın bir sonucu olduğu kanaatindeyiz. Yine bu kongrede, Tedrisat-ı Ġptidaiye Kanun-ı Muvakkat398 ve TeĢvik-i Sanayi Kanunu‟nundan bahsedilerek, “iktisad-ı milli” yolunda atılacak adımlara yer verilmesi, Ġttihat ve Terakki‟nin Balkan Mağlubiyeti sonrası politikasındaki değiĢimi yansıtması açısından önemlidir399. Yusuf Akçura,

Ġttihat ve Terakki‟nin kongrede okunan bu raporunu, “1329 senesinde Devlet-i

Osmaniye dâhilinde harpten mütevellit milli, dini ve iktisadi intibah fikir ve hissinin en çok haiz-i kıymet ve ehemmiyet tecellisi olarak” değerlendirmektedir400

.

Balkan SavaĢlarında yaĢanan kayıplar, elde kalan topraklarda yaĢayan nüfusun dinsel açıdan homojenleĢmesini beraberinde getirdi. Devlet‟in elinde kalan topraklarında nüfusun büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluĢturuyordu. Bu sosyal olgunun ortaya çıkmasında, kaydedilen bölgelerin daha çok gayrimüslimlerle meskûn olması ve muhacir durumuna düĢürülen Müslümanların Anadolu‟ya iskan edilmesi etkili olmuĢtur401. Ġttihat ve Terakki, Balkanlardan sürülen Müslüman muhacirlerin

Anadolu‟ya iskânında, elde kalan topraklarda yeni bir “MakedonyalaĢma”ya müsaade etmemiĢtir402. Ġttihat ve Terakki, Balkan Mağlubiyeti‟nden sonra bu nüfus

397 Tunaya, a.g.e., III, s.257.

398 Halil Aytekin, bu kanunu eğitimin millileĢtirilmesi yolunda atılmıĢ “en mühim, kararlı adım” olarak

değerlendirir. Bkz. Aytekin, a.g.e., s.159.; Kanun‟un yürürlüğe konma öyküsü için bkz. Osman Ergin,

Türkiye Maarif Tarihi, C.3-4, Eser Matbaası, Ġstanbul 1977, s.1302-1314. Mustafa Gencer, 1913

tarihinden sonra Osmanlı Eğitim Sistemi‟nde bir “bilinç değiĢimi” olduğuna iĢaret etmektedir. Bkz. Mustafa Gencer, Jöntürk Modernizmi ve “Alman Ruhu”, ĠletiĢim Yayınları, I.Baskı, Ġstanbul 2003, s.110.

399 “Ġttihat ve Terakki Kongresi”, Tasvir-i Efkâr, (8 Eylül 1329/21 Eylül 1913)s.3; Bir gün sonra kongre

raporuna iliĢkin Yunus Nadi‟nin yorumları için bkz. Yunus Nadi “Ġttihat ve Terakki Kongresi”,

Tasvir-i Efkar, No:79-878, (9 Eylül 1329/22 Eylül 1913.).; Akçuraoğlu Yusuf, “Ġttihat ve Terakki

Cemiyeti‟nin Yıllık Kongresi”, Türk Yurdu, Yıl:3, S.49, (19 Eylül 1329-2 Ekim 1913), s.29-31

400Akçuraoğlu Yusuf (A.Y)“1329 Senesinde Türk Dünyası”, Türk Yurdu, S.64, (17 Nisan 1330-30

Nisan 1914)s.261.

401 Tarihsel süreç içerisinde bu olguyu inceleyen iki çalıĢma için bkz. Kemal H.Karpat, Ġslam’ın

SiyasallaĢması, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., 3.Baskı, Ġstanbul 2009, s.629vd.; Nedim Ġpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, TTK, 2. Baskı, Ankara 1999.

402 Ġttihat ve Terakki‟nin Müslümanları iskan politikası ile ilgili tafsilat için bkz. Fuat Dündar, Ġttihat ve

Terakki’nin Müslümanları Ġskan Politikası (1913-1918)ĠletiĢim Yay., 4.Baskı, Ġstanbul 2008.; Fuat Dündar, Modern Türkiye’nin ġifresi. Ġttihat ve Terakki’nin Etnisite Mühendisliği (1913- 1918), ĠletiĢim Yay., 3.Baskı, Ġstanbul 2008.

kompozisyonunu göz önünde tutarak “İslamcı bir siyaset” izlemeye403

, ayrılıkçı Arap aydınlarıyla anlaĢarak, birlik ve beraberliği sağlamaya çalıĢmıĢtır404. Benzer Ģekilde

Ermenilerin yoğun olarak yaĢadığı vilayetlerde Büyük Güçler (Rusya, Ġngiltere, Fransa) tarafından talep edilen reform programını, Devlet‟in egemenlik haklarını zedeleme pahasına da olsa bu sebeple uygulamayı kabul etmiĢtir405

.

Balkan Mağlubiyeti, Osmanlı Devleti‟nin içine düĢtüğü durumun görülmesi bakımından Ġttihat ve Terakki ileri gelenleri açısından büyük bir ders olmuĢtur. “Bir devletin yönetimindeki geliĢme ve yenileĢmenin ancak o devletin siyasi ve iktisadi bağımsızlığına bağlı olduğu” gerçeği Ġttihat ve Terakki ileri gelenlerinin zihnine Balkan Mağlubiyeti‟yle birlikte yerleĢmiĢtir. Balkan SavaĢları sırasında Osmanlı Devleti‟ne karĢı “kuvvet, hakka üstündür”, “Hak, güçlünündür” ilkesiyle hareket edildiği Ġttihat ve Terakki‟nin üst düzey yöneticilerinin dikkatinden kaçmamıĢtır406.

Büyük Güçler‟in Balkan SavaĢları sırasındaki bu yaklaĢmının kaçınılmaz bir sonucu olarak Ġttihat ve Terakki‟nin Balkan Mağlubiyeti‟nden sonra üzerinde durduğu konulardan birisi de “ordunun ıslahı” meselesiydi. Bunun için Mahmut ġevket PaĢa‟nın zamanında Almanya‟dan istenen Askeri Islah Heyeti‟nin Türkiye‟ye gelmesi, Büyük Güçler tarafından tepkiyle karĢılandı407. Mahmut ġevket PaĢa‟nın öldürülmesinden

sonra Harbiye Nazırı olan Ahmet Ġzzet PaĢa, orduyu siyasetten uzak tutmaya, birlik ve

403 AkĢin, Ġttihat ve Terakki, s.364; Sina AkĢin, Ziya Gökalp‟in Mayıs 1913‟te Türk Yurdu‟nda

neĢredilen “TürkleĢmek, ĠslamlaĢmak, MuasırlaĢmak” isimli makale dizisini bu yeni politikayla iliĢkilendirir.

404 Ġttihat ve Terakki, Mart 1913 tarihinde çıkardığı “Vilayet Kanunu” ile yerel idarelerin yetkisini artırdı.

Nisan 1913‟te çıkarılan bir kararname ile Arapça‟nın mahkemelerde ve okullarda (yüksek mektepler ve sultaniler hariç)kullanılması onaylanmıĢ, dilekçenin ve resmi muhaberatın Arapça olması sağlanmıĢtır. 18-24 Haziran 1913 tarihinde Paris‟te bazı Arap aydınları tarafından toplanan Arap Konferansı‟nda ayrılıktan söz edilmez, sadece reform talepleri konuĢulur. Bu kongreye Ġttihat ve Terakki‟nin temsilcisi olarak gönderilen Mithat ġükrü (Bleda) Arap aydınlarını reform konusunda ikna eder. Ġttihat ve Terakki‟nin bölgeye dönük politikasının etkili olduğu Avusturya‟nın Halep Konsolosu‟nun 12 Kasım 1913 tarihinde bölgeyle ilgili verdiği rapordan anlaĢılıyor: “Türklerle

Araplar arasındaki ayrılıklar gözle görülür biçimde azalmıştır. Jön Türk Partisi taraftarlarının sayısı giderek artmaktadır. Avrupalıların, Türkiye‟nin dolaysıyla da Müslüman dünya görüşünün mahvını amaçladığı ve halkı ekonomik olarak sömürmek istediği görüşü giderek daha yüksek sesle ifade edilmeye başlanmıştır.”bkz. Hasan Kayalı, Jön Türkler ve Araplar. Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve Ġslamcılık (1908-1918), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul 1998, s.145-154.

405 Bkz. Zekeriya Türkmen, Vilayat-ı ġarkiye Islahat MüfettiĢliği (1913-1914), TTK, Ankara 2006,

s.50vd.

406

Talat PaĢa’nın Anıları, Haz. Alpay Kabacalı, Türkiye ĠĢ Bankası Yay., Ġstanbul 2000, s.18-26.

beraberliği sürdürmeye çalıĢtı408

. Ancak, ordunun komuta kademesinin gençleĢtirilmesi konusunda gerekli adımları atmakta tereddüt edince koltuğunu Enver PaĢa‟ya bırakmak zorunda kaldı409. Bu atamayla birlikte Ġttihat ve Terakki, “İttihatçı bir Harbiye Nazırı”

hayalini gerçekleĢtirmiĢ oluyordu410. Enver PaĢa‟nın Harbiye Nazırlığı‟na getirilmesiyle

birlikte ordunun ıslahına ve gençliğin örgütlenmesine yönelik adımlar ivme kazanmıĢtır.

408 Metin AyıĢığı, MareĢal Ahmet Ġzzet PaĢa (Askeri ve Siyasi Hayatı), TTK, Ankara 1997, s.86-87. 409

AkĢin, Ġttihat ve Terakki, s.369; Nevzat Köseoğlu, ġehit Enver PaĢa, Ötüken, Ġstanbul 2008, s.185.

410 Talat PaĢa, 11 Temmuz 1913 tarihli bir mektubunda Cavit Bey‟e Ġttihatçı bir Harbiye Nazırı çıkarmak

IV. BÖLÜM

ĠZCĠLER OCAĞI VE OSMANLI GÜÇ DERNEKLERĠ

A. BALKAN MAĞLUBĠYETĠ ÖNCESĠNDE OSMANLI DEVLETĠ’NDE ĠZCĠLĠK VE ĠZCĠLĠĞĠ TANITMAYA DÖNÜK FAALĠYETLER Baden Powel‟in ilk kez 1908 yılında “Boy scouting” adı altında Ġngiltere‟de oluĢturduğu izcilik hareketi, kısa süre içerisinde baĢta Avrupa olmak üzere dünyanın diğer bölgelerine de yayıldı. Ġzcilik hareketi, bu yayılmayla birlikte diğer ülkelerde farklı isim ve Ģekillere büründü. Her millet, bu harekete kendi milli kimliğine uygun bir renk ve Ģekil vermeye çalıĢtı. Böylelikle, adeta her milletin kendisine özgü bir “izci teĢkilatı” ortaya çıkmıĢ oldu. Daha önce de değindiğimiz üzere Fransızlar bu hareketi “Eclaireur”, Almanlar ise “Pfad Finder” adıyla kendi milli kimliklerinin bir parçası haline getirdiler.

Osmanlı Devleti‟nde ise, ilk izcilik faaliyetleri Ahmet Robenson411

tarafından Galatasaray Lisesi‟nde baĢlatıldı412. Ahmet Robenson‟un ardından Ġstanbul Sultanisi

411 Ahmet Robenson (1888 Hindistan-ABD) Futbolcu ve spor adamı. Macera aramak üzere Hindistan‟a

giden soylu bir Ġngiliz baba (Sir Rhodes) ile Müslüman bir Hintli annenin çocuğudur. Ġki yaĢ küçük Abdurrahman ve üç yaĢ küçük Abdullah adlı iki kardeĢi daha vardı. Babasının aniden vefatı üzerine, üç çocuğu ile çaresiz kalan ve toplumu tarafından da dıĢlanmıĢ olan annesi, selameti çocuklarını alıp Ġstanbul‟a sığınmakta buldu. Devrin padiĢahı II. Abdülhamit aileyle ilgilendi, onlara BeĢiktaĢ‟ta Akaretler yokuĢunda bir ev tahsis ettiği gibi çocukları da Kuleli Askeri Lisesi‟ne yazdırdı. Ahmet daha sonra öğrenimini Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi)de sürdürdü. Bu okulda öğrenci iken futbola baĢladı. Okulun çatısı altında Galatasaray Klübünün kurulması ile ilk futbol takımının kalecisi oldu. Çıkardığı güzel oyunlar ile büyük beğeni kazandı. Spor yaĢamını sürdürürken, mezun olduğu Galatasaray lisesinde beden eğitimi öğretmenliğine baĢladı. Kadıköy, Vefa ve Ġstanbul sultanilerinde de öğretmenlik yaptı. Türkiye‟de izciliğin kurulmasında önemli rol oynadı. KardeĢlerinden Abdurrahman Robenson‟un SarıkamıĢ, Abdullah Robenson‟un da Irak Cephelerinde Ģehit düĢmelerinden sonra annesinin de vefatı üzerine 1929‟da ABD‟ye göç etti. Son olarak orada büyük

baĢta olmak üzere diğer bazı mekteplerde de izci grupları oluĢturuldu413. Ġstanbul‟un

dıĢında Edirne‟de Nafi Atuf (Ġttihat Mektebi Müdürü), Manastır‟da Edhem Nejat (Darülmuallimin Mektebi Müdürü) görev yaptıkları mekteplerin bünyesinde izci grupları oluĢturmuĢtur414

.

Ġstanbul‟un önde gelen mekteplerinde oluĢturulan bu ilk izci grupları, Baden Powel‟in oluĢturduğu Ġngiliz modeli örnek alınarak vücuda getirildi. 1912 yılında Mekteb-i Sultani keĢĢaflarının yaptıkları Gebze ve Ġrva kampları ilk faaliyetler olması itibariyle ilgi ve dikkat çekiyordu415. Manastır‟da Darülmuallimin izcileri ise günlük 35-

40 km yürümek suretiyle “askeri bir hayat geçiriyor” ve “scout kanunlarını” tatbik ediyordu416. Ġstanbul, Edirne ve Manastır gibi merkezlerde yüksek mektep talebelerinin oluĢturduğu bu ilk izci gruplarının sayısı konusunda elimizde kesin bir rakam bulunmamaktadır.

Osmanlı Devleti‟nde izcilik hareketini tanıtan ilk yazılara, Edirne ve Manastır‟da çıkan Say ü Tetebbu ve Yeni Fikir dergilerinde rastlanır. Aynı tarihte çıkan bu yazılardan ilki Fescizade Ġbrahim Galip tarafından kaleme alınmıĢtır417

. Makalede,

bir malikanenin idari iĢleri ile uğraĢtığı öğrenilebildi.” Bkz. Dünden Bugüne Ġstanbul

Ansiklopedisi, C.I, s.132.

412 KeĢĢaf, S.1 (4 Nisan 1339/4 Nisan 1923), s.6; Ana Britannica, C.12, s.186; Ahmet Robenson‟un

oluĢturduğu bu ilk izci grubunun tarihini Zafer Toprak 1910 olarak veriyor. Bkz. Zafer Toprak, “MeĢrutiyet ve Mütareke Yıllarında Türkiye‟de Ġzcilik”, Toplumsal Tarih, C.9, S.52, (Nisan 1998), s.15;Gökhan Uzgören bu tarihi Ġstanbul Lisesi‟nin izcilikle ilgili kayıtlarından hareketle 15.02.1912 olarak verir. Bkz. Gökhan Uzgören, Türk Ġzcilik Tarihi, Papatya Yay., Ġstanbul 2000, s.3; Aynı tarihi zikreden bir baĢka kaynak için bkz. Ramiz Dindar, “Ġzcilik Tarihi” Mektepli Ġzciler Gençlik ve

Spor Mecmuası, S.2 (Ġstanbul 1947), s.4; Ġstanbul Ġl Ġzci Kurulu Eski BaĢkanlarından Rıza Bediz, ilk

izci gruplarının oluĢturulma tarihini 1909 olarak verir. Bkz. Rıza Bediz, Ġzcilik ve Ġzci Kampları, Pedagoji Cemiyeti Yayınları, Ġstanbul 1955, s.7; Edhem Nejat, 21 Ağustos 1329/4 Eylül 1913 tarihli Tanin‟de çıkan makalesinde bu ilk izci grubunun iki yıl önce Ġzmit‟e yürüyüĢ yaptığından bahsediyor. Bu ifadelerden hareket edilecek olursa 1911 yılı içerisinde izciliğin varlığından söz edilebilir. Bkz. Edhem Nejat, “Klaguzluk-KeĢĢaflık”, Tanin, (21 Ağustos 1329/4 Eylül 1913), s.3.

413 Zafer Toprak, “II. MeĢrutiyet‟ten Mütareke Yıllarına: Türkiye‟de Ġzciliğin Ġlk Evresi”, Tombak, S.24,

(ġubat 1999), s.20.

414 Vildan AĢir, “Türk Ġzcilik Tarihine Kısa Bir BakıĢ”, Türk Spor Kurumu Dergisi, S.96, (2 Mayıs

1938), s.2

415 AĢir, a.g.m., s.2. 416

Nejat, “Kılağuzluk-KeĢĢaflık”, s.3; Edhem Nejat daha sonraki günlerde Balkan Harbi‟ne gönüllü olarak katılan bu talebelerin fotoğraflarını yayınlamıĢtır. Bkz. Yeni Fikir, S.10, (1 Nisan 1329/14 Nisan 1913.), s.302-303.

417Bu makale dizisi daha önce Lozan Türk Yurdu‟nda verilen konferansların yazıya aktarılmıĢ halidir.

Fescizade Ġbrahim Galip “YaĢamaya AzmetmiĢ Milletlerde: Çocuklar” Say ü Tetebbu, No:33, (15 Haziran 1328/28 Haziran 1912), s.8vd.; Fescizade Ġbrahim Galip “YaĢamaya AzmetmiĢ Milletlerde:

Baden Powel‟in Scouting For Boys adıyla baĢlattığı hareketin, Türkçe karĢılığının “PiĢdar418” veya “Karakol419” olabileceği ifade ediliyor; kısa süre içerisinde Ġngiltere

baĢta olmak üzere Avrupa‟nın diğer ülkelerinde hızla yayılan bu hareketle ilgili bilgi