• Sonuç bulunamadı

Enver PaĢa‟nın Harbiye Nezareti‟ne Getirilmesi ve Osmanlı Ordusu

B. BALKAN MAĞLUBĠYETĠ SONRASINDA ĠZCĠLĠK

2) Enver PaĢa‟nın Harbiye Nezareti‟ne Getirilmesi ve Osmanlı Ordusu

tarihinde ise Erkan-ı Harbiye Reisliğine getirilmesiyle birlikte Osmanlı ordusunda yeni bir süreç baĢlamıĢtır431. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, ordunun baĢına “Ġttihatçı bir

Harbiye Nazırı” getirme düĢüncesi, Ġttihat ve Terakki‟nin gündemine Balkan Mağlubiyeti‟nden hemen sonra girmiĢtir. Balkan Mağlubiyeti‟nin muhasebesini yapan asker-sivil aydınlar da ordunun ıslahı için “genç bir kumandan”a duyulan ihtiyaca vurgu yapıyordu432. Bu açıdan bakıldığında Enver PaĢa‟nın ordunun baĢına getirilmesi, bazı

Osmanlı aydınları açısından sürpriz olmamıĢtır433. Enver PaĢa‟nın da içinde yer aldığı

431 Aydemir, a.g.e., C.II, s.427. 432

Hafız Hakkı PaĢa, Enver PaĢa‟nın Harbiye Nazırlığına getirilmeden önce kaleme aldığı Bozgun isimli eserinde, “Garpta insanı mükemmel ettiren yaş, yazık ki şarkta, insanı çürütüyor” diyerek “Ordu

kumandanlarının yaşlarının artık çok fazla bir anlam ifade etmediğini, genç bir kumandanın bilgisi ve tecrübesiyle pekâlâ orduyu idare edebileceğine” iĢaret ediyor; ordunun baĢına genç bir

kumandanın getirilmesini istiyordu. Bkz. Hafız Hakkı, a.g.e., s.122; Kılıçzade Hakkı ise, Balkan mağlubiyetinin sebeplerine iliĢkin yazdığı makalesinde “ordunun ruhu, heyet-i zabıtanında değil mi?

O halde heyet-i zabıtanı ıslah etmek maksadı temin edecektir. Bu vücuda geldi mi diğer fenalıklar kendiliğinden derhal mün‟adim olur. Bu ıslahatı temin için güneş beyinli, kaya kalpli, çelik pençeli bir Harbiye Nazırı‟na ihtiyac-ı kati vardır…Bu harbiye nazırı bütün fırka siyasetinden ihtirasından azade kalarak orduyu yetiştirecektir. Bu harbiye nazırının yapacağı iş, bir kere ne kadar “eskiler” var ise hepsini kapı dışarı etmektir..”Eskiler pit pazarına”. Bu millet artık derviş ve miskin besleyemez. Kendisine kumanda edecek zeki, faal, sabır ve mütehammil fedakar kumandanlar ister.”

Bkz. Kılıçzade Hakkı, a.g.m., s.1292.

433

Hüseyin Cahit, bu beklentiyi Ģu cümlelerle ifade ediyordu: “Muharebe kusurları, noksanları,

ihtiyaçları tahkik ettikten sonra memleket iki şık karşısında kalıyordu: ya eski hali yine eski zihniyetle mağlubiyetle idame edecek, ya kati bir tedbir icrası ile selamete doğru adım atacaktı. Yaşamak isteyen hükümet ikinci şıkkı tercih etti ve memleketi yaşatmak, orduyu gençleştirmek ve çalıştırmak ile kabil olacağına iman ettiğinden bu tecdidin, bu gayretin ve fedakârlığın timsali olan Enver‟i ordunun

mektepli erkan-ı harp subaylarının yetiĢmesinde emeği geçen Von Der Goltz PaĢa da bu atamayı onaylayanlar arasında yer almıĢtır434

.

Tabiidir ki Enver PaĢa‟nın bu makama getirilmesi bütün çevrelerce olumlu karĢılanmamıĢtır. Osmanlı ordusun ıslahına dönük atılan adımlar, baĢta Rusya olmak üzere, Ġngiltere ve Fransa gibi devletler nezdinde rahatsızlık yaratmıĢ; Enver PaĢa‟nın ordunun baĢına getirilmesi, Balkanlara yönelik bir harp hazırlığı olarak yorumlanmıĢtır435. Basında çıkan bu tür haberler üzerine Harbiye Nazırı Enver PaĢa,

yeni görevine getirilme amacına iliĢkin bir ecnebi gazetesi muhabirine Ģu beyanatı vermiĢtir: “Bu kadar müşkil bir mevki῾ ihraz etmeye beni sevk eden yegane sebep

ıslahat-ı askeriye gibi müşkil bir vazifenin ifasına müştereken çalışmaktır. Islahat-ı askeriyeyi ve ordunun teşkilatını teşvik etmek için kabineye dâhil oldum. Görüyorsunuz ki, katiyen efkar-ı harbcuyane beslemiyorum. Çünkü ıslahat-ı askeriye ile efkar-ı harbcuyane yekdiğerine zıt birer meseledir. Islah edilmiş bir orduyu şiddetle arzu

başına getirdi” Bkz. Hüseyin Cahit, “Genç Ordu”, Tanin, No:1812, (28 Kanun-ı evvel 1329/10 Ocak

1914).

434 Von Der Goltz PaĢa, Balkan Mağlubiyeti‟nin hemen sonrasında bu mağlubiyetin sebepleri üzerine

kaleme aldığı eserinde Osmanlı Erkan-ı Harp kadrosu için Ģu değerlendirmeyi yapıyordu: “Erkan-ı Harp zabitlerinin 1908 ihtilalinde ve bilahare Ġttihat ve Terakki Cemiyeti‟nde ifa ettikleri hizmetten dolayı tefahür ve imtiyazları bittabi tezayüt etmiĢti. Bunların kâffesi Bingazi müdafa-i meĢhuru Enver Bey gibi hasais ve mezaya-ı bergüzideye malik değildi. Lakin çokları yine kendilerini o seviyede görüyorlardı.” Bkz. Von Der Goltz, Genç Türkiye’nin Hezimeti.., s.30; Von Der Goltz PaĢa, Enver PaĢa‟nın Harbiye Nazırlığı‟na getirilmesinden sonra Berlin‟de kaleme aldığı bir makalesinde benzer düĢüncelerini dile getirmiĢtir: “ Enver Paşa‟nın bir şahsiyet-i fevkaladeye haiz olduğuna şüphe

edilemez. Müşarünileyh Bingazi‟de şayan-ı hayret teşkilat icrasına muvaffak olmuştur. Kendisine merbut bulunan Alman zabıtanı müşarünileyh siyasi ve idari muvaffakiyet-i fevkaladesini medhüsena ile bitiremiyorlar. 1908‟de Selanik‟teki faaliyet ve hareketi kendisinin müstesna bir azim sahibi olduğuna delalet eder. Harbiye Nazırı cedidinin gençliği Türkiye‟nin yeni idaresiyle şayan-ı hayret bir tezat teşkil etmez.”Bkz. “Golç ve Enver PaĢa”, Tanin, (5 Kanun-ı Sani 1329/18 Ocak 1914), s.3;

Golç PaĢa‟nın Enver PaĢa‟ya olan duygu ve düĢüncelerinin Cihan Harbi içerisinde de aynı kaldığı anılarındaki benzer ifadelerden anlaĢılıyor. “Bundan başka benim Enver Paşa‟ya karşı derin bir

muhabbetim var. Çünkü bu hakikaten fevkalade bir insandır. Hemen hemen 43 yaşlarında, kendisini büyük bir milletin ve büyük bir devletin diktatörlüğü derecesine çıkaran büyük muvaffakiyetlerine rağmen, samimiyetini ve mahviyetini kaybetmemiştir. Aynı zamanda keskin bir zeka, salim ve tabii bir muhakeme ve insanları iyi tanıma hassalarına malik. O, kelimenin tam manasıyla doğru, tabiatça ne entrikaya ve ne de tehdide müsait. Yaradılışça bir edep ve terbiye ve şahsi birçok liyakat, yaşı ile tezat teşkil eden bu büyük rolünde kendisine pek çok yardım ediyor.” Bkz. Golç PaĢa’nın Hatıratı,

Çev. Salih MayakuĢu, Askeri Matbaa, Ġstanbul 1932, s.13; Faruk Yılmaz, Ġmparatorluk Dönemi

Türk- Alman ĠliĢkileri (Goltz PaĢa’nın Hatıratı), Berikan Yay., Ankara 2004, s.80.

etmemiz ilan-ı harp etmek değil, diğerlerini bizi rahat bırakmaya mecbur etmek istediğimizden ileri gelir436

Enver PaĢa, vazifesine baĢladıktan hemen sonra orduya hitaben bir beyanname yayınlamıĢtır437. Bu beyannamede Enver PaĢa, Balkan harbinde vatanın en mamur

parçalarının kaybedilmesini ordunun vazifesini hakkıyla yapamamasına bağlıyordu. Bir daha böyle büyük felaketler yaĢanmaması için padiĢahın orduyu hazırlama görevini kendisine verdiğini belirten Enver PaĢa, ordudan iki Ģey istiyordu: “mutlak bir itaat ve

vazifeyi ifaya geceli gündüzlü gayret.”

Beyannamenin bundan sonraki kısmı, ordunun zabıtan kadrosuna yönelik mesajlar içeriyordu: “her zabit bilmelidir ki, terakkisi ve felaketi yalnız amirinin

elindedir. Orduda ancak amirlerine bütün ruhuyla itaat edenler, madununu evladı kadar, kışlasını hanesi kadar sevenler ve vazifesine geceli gündüzlü çalışanlar kalabilir. Amirlerinin tuttuğu sicil varakasında itaat ve hubb-ı vazife hususunda kusurlu olduğu kaydedilenler için feyz ve terakki kapısı tamamen kapalıdır. Ve terfi ve terakki için amirin hüsn-i şehadetinden başka çare yoktur. Son felaketler yüzünden orduya sürülen kara lekeyi temizlemek için her zabitin vazifesinin icabından daha büyük gayretle çalışacağını ümit ederim.”

Bu beyannameden birkaç gün sonra, ordunun kumanda kadrosuna hitaben yayınladığı tebligatına, “Dinsiz bir ordunun hiçbir vakit muvaffak olamayacağı bence

katiyen muhakkaktır” cümlesiyle baĢlayan Enver PaĢa, “din ve iman” duygusunun ordu

ve asker açısından önemine iĢaret ederek, Müslim-gayrimüslim bütün askerlerden

436 “Enver PaĢa‟nın Beyanatı”, Tanin, No:1811, (26 Kanun-ı Evvel 1329/8 Ocak 1914); Enver PaĢa‟nın

tayininin bu Ģekilde su-i tefsire uğratılacağını tahmin eden Hüseyin Cahit, erken bir tarihte buna tepki gösterir: “Enver, ruhen ve kalben Genç Osmanlı ordusunun bir timsalidir. İhtimal ki, Enver Paşa‟nın

Harbiye Nezareti‟ne gelmesi düşman mehafilin tesiriyle matbuatta su-i tefsire uğrayacaktır. İstanbul‟da tersane inşası, bir İngiliz heyet-i zabıtanına selahiyet-i vasi῾a verilerek donanmanın başına getirilmesi, büyük bir Osman Gazi diretnotunun satın alınması Almanya‟dan bir Heyet-i askeriye celb edilmesi ve en nihayet Enver Paşa‟nın Harbiye Nezareti‟ne tayini Genç Türklerin amal- ı harbcuyana beslediklerine, bir vaziyet-i tehditkarane aldıklarına delil addolunmak istenecektir. Halbuki hayır, Genç Türkler sadece yaşamak isterler, vatanlarını tecavüzden kurtararak namusla yaşamak. İşte İttihat ve Terakki‟nin programı budur ve yaşamak için her fedakârlığa hazırdır. Biz etrafımıza tecavüz etmek için değil etraftan tecavüze mani olmak için kuvvetli olmak azmindeyiz ve zannederiz ki, bu azmimizle sulh ve müsalemet-i cihana de hizmet ediyoruz.”bkz. Hüseyin Cahit, “Osmanlı Ordusu”, Tanin, No.1807, (22 Kanun-ı evvel 1329/4 Ocak 1914)

inançlarını yaĢama konusunda itina göstermelerini istiyordu. Zabıtanın gazino ve birahanelere gittiği duyumlarının alındığını belirten Enver PaĢa, bu tür mekânlarda görülen zabıtanın derhal tekaüde sevk veyahut açığa alınmak suretiyle cezalandırılacağını hatırlatıyordu438

.

Enver PaĢa‟nın Osmanlı ordusunda gerçekleĢtirdiği en önemli ıslahatlardan birisi, ordunun komuta kademesini gençleĢtirmesidir439. 6 Ocak 1914 tarihli iradeyle baĢlayan ordudaki tasfiye iĢlemleri, üç yıllık bir döneme yayılmak suretiyle 1917 yılı Eylül baĢlarına kadar devam etmiĢtir. GençleĢtirme çabaları yalnızca üst rütbelerle sınırlı kalmamıĢ; kimi zaman çavuĢ, onbaĢı ve silah atıcı erlere kadar uzanmıĢtır440

. Enver PaĢa‟nın orduya dönük ıslahat çalıĢmaları, Maarif Nezareti‟yle eĢgüdümlü yürütülmüĢtür. “Millet-i müsellaha” olma yolunda atılan en önemli adımlardan birisi, Maarif Nezareti‟nin Darülmuallimin ve Sultanilerin son sınıflarında

438 “Harbiye Nezareti‟nin Tebligatı”, Tasvir-i Efkar, (7 Kanun-ı Sani 1329/20 Ocak 1914), s.3.

439Ali KaĢıyuğun, Enver PaĢa’nın Orduyu Islah ÇalıĢmaları”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Hatay 2009, s.39.; AkĢin, Ġttihat ve

Terakki, s.369.; Alkan, a.g.e., s.183; Enver Paşa bir mülakatında bu icraatının sebeplerini şu şekilde anlatır: “Bir takım erkân ve ümeranın tekaüde sevk edilmeleri, bazılarının memuriyetlere tayin olunmaları hakkında mütalaamı soruyorsunuz. Bu pek sadedir. Osmanlı ordusunda şimdiye kadar adeta iki kadro vardı: biri vakt-i hazır kadrosu, diğeri muharebe kadrosu. Bir takım zevat haiz oldukları yüksek rütbelerden dolayı bazı memuriyetlere tayin olunurlar, oralarda kalırlar. Muharebe zühur edince o zaman rütbeden ziyade iktidara ehemmiyet vermek zarureti hasıl olur, yeni adamlar aranır, binaenaleyh düşman karşısında tevcihat icrasına mecburiyet görülür. Bu tabi bir şey değildir. Ordunun selameti namına bu ikiliğe bir nihayet vermek lazım idi. Gördüğünüz tekaüt muamelatının ve tevcihatın işte hikmeti budur. Bir harp zuhurunda ordumuz ne olacaksa şimdide o şekli almıştır. Bu tevcihat icra olunurken ne gibi bir kaide gözetildi?

Gözettiğim kaide gençliğe ve iktidara mevki vermekten ibarettir. Otuz kırk sene evvel mekteb-i harbiyeden neşet etmiş, askerliğine kıta başından uzakta yahut askerlikle pek az meşgul olarak geçirmiş, terakkiyat-ı cedideyi takip edememiş, yahut sarfınazar olarak iktisabı malumat eylemiş, tesir-i sin ile kuvve-i teşebbüsiylerine, azim ve iradelerine, faaliyetlerine hulil gelmiş, veka-yı günagün ile ümitleri ve kuvve-i maneviyeleri kırılmış zevat için artık bir devre-i istirahat hulul etmek lazım geleceğine ordunun selameti namına imanım vardır. İlk işim bittabi bu selameti temin cihetine matuf olacaktı. Faraza bir fırka kumandanlığında bulunan eski bir ferike bu kumandanlığın bugünkü askerliğin icabatı dairesindeki vazifesini yeni baştan öğretmeye imkan yoktur. Halbuki biz çok çalışmaya ve çok şey öğrenmeye mecburuz. Ordu demek yeni esvab, yeni kundura demek değildir. Ordu talim ve terbiyedir, ordu ilim ve fendir, ordu say ve gayrettir. Bu şeraiti ancak çalışmak ve öğrenmek çağlarını geçmemiş erkan ve ümerada, gençlerde bulabiliriz. İhtimal ki, yeni tayin ettiğim zevat içinde de vazifelerini bugünkü icabat-ı harbiye dairesinde hüsnü ifa edemeyecek olanlar vardır. Fakat yapılacak manevralarla, icra olunacak teftişat ile bu noksanlar görülecektir. O zaman vazifelerini ifa edemeyenler tekaüde sevk edilecek ve yerlerine daha gençler, daha muktedirler, daha çalışkanlar getirilecektir. Emin olabilirsiniz ki Osmanlı ordusu çalışmaktan bir dakika hali kalmayacaktır. Medar-ı terakki ve tefeyyüz yalnız meziyet ve say ve gayretle olacaktır”. Bkz. “Harbiye Nazırı Enver

PaĢa Hazretleri ile Mülakat”, Tanin, no:1812 (28 Kanun-ı evvel 1329/10 Ocak 1914)

askeri talimler ile haftada bir saat niĢan ve atıĢ dersleri icra edilmesini kararlaĢtırmasıdır. Maarif Nezareti‟nin bunun için gerekli araç ve gereçleri Harbiye Nezareti‟nden talep etmesi üzerine ilgili nezaret, talimleri müteakip araç ve gereçlerin tekrar iade edilmesi ve talimlerin nizamiye ve redif zabıtanı yardımıyla gerçekleĢtirilmesi Ģartıyla bu talebi olumlu karĢılamıĢtır441. Bu doğrultuda her mektebe kasaturalarıyla birlikte ikiĢer mavzer

tüfengi, kafi miktarda oda cephanesi, manevra fiĢengi verilmesi ve memleket dahilinde mektep talebesine mahsus poligon inĢa edilmesi öngörülmüĢtür442

. Maarif ve Harbiye Nezareti‟nin bu kararı üzerine bazı eğitimciler memnuniyetlerini ifade eden makaleler kaleme almıĢtır443

.

441

“Darülmuallimin ve Mekatib-i Sultaniye‟de Talim ve Terbiye-i Askeriye”, Tasvir-i Efkar, (28 Kanun-ı Sani 1329/10 ġubat 1914).

442

“Mekteplerde Terbiye-i Askeriye”, Tanin, (4 ġubat 1329/17 ġubat 1914)s.3

443 “Darülmualliminlerde silah talimleri icrası hususunu temin etmek suretiyle, bu memlekete serptiği

saadet ve dirilik tohumları, istikbalde beklenilen itilanın, başlıca saiklerini yetiştirebilecek derecede haiz-i kudrettir. Mübarek Yurt! Senin evlatların artık dedelerinin silah kuvvetiyle dövüşerek aldıkları topraklar üzerinde bugün yaşayabilmenin ancak onlar gibi silaha dayanmakla kabil olduğunu anlamışlardır. Ey Yüce Millet, azimden harikalar, duygudan abideler yapan büyük Osmanlıların ahfadı, artık bundan sonra sen müsterih olabilirsin ki vatanın, düşmanların ellerine düşmeyecek, namus ve iffetin, mukaddesatın onların elim tecavüzleri, gaddar bombaları altında yıkılmayacak, mahvedilmeyecektir...Türk Genci, bugünden itibaren silahını omzuna almış düşünen bir mefkürenin yanında, bir de sağlam vücut bulundurmaya karar vermiştir. O gençlik, öğreneceği hayat malumatını, omuzladığı silahıyla beraber kullanacak, bir yandan bu malumatını vatanın saadeti için istimal ederken, diğer taraftan da onun muhafazası için tüfengini patlatabilecektir. Demek oluyor ki, yarının Osmanlı Gençleri tetkik olunurken, onların hem maddi hem manevi tam birer ferd-i muktedir olduklarına hükmedilecektir. Son Rumeli mağlubiyetlerinin iç yüzü tetkik edilirse, görülecektir ki: Esbab-ı felaketin en mühimi, silaha karşı olan sevgisizlik, hürmetsizliktir. Eğer o hezimetin kahramanları olan efrad-ı askeriye, silahlarını sevselerdi, onları, en müşkil dakikalarda, ateş ve kan tufanı içinde bulundukları zamanlarda dahi, ölünceye kadar bırakıp kaçmazlardı. Evet..onlar, hakiki bir silah terbiyesi almış olsalardı, ellerine verilen mavzeri boşa atmaz, onunla düşmanın beynini parçalarlardı. Belki de o terbiye saikasıyla, boşuna yaktığı binlerce fişenklerin her biriyle, devletin namusunu kurtaracak, şerefini ila edecek, yeni ve büyük bir takım zaferler hazırlayabilirlerdi.”Bkz.Muallim Bahaeddin “Mektebine Silah Sokan Milletin Hakkı Her Zaman Masundur”, Gençlik Alemi, No.4-13, (20 Şubat 1329/5 Mart 1914).

“..darülmualliminlerin yetiştireceği istikbal hocaları, köylerde, kasabalarda, iptidai mekteplerde daha pek mini mini yavrulara gözlerini açar açmaz çiçek aşısı gibi “İntikam ve İlerlemek” fikrini verecek ve onları ruhen asker yapacak, millet-i müsellahayı halk edecektir. Muallimlerin kuvveti iman etmeli ki, en büyük kumandanların, askeri ıslahçıların kuvvetinden daha ala olacaktır. Bunun için istikbalin muallimi, mektepte iken tam bir asker olmalı, kendinin bir silahı olmalı, silahına bakmalı, silahını sevmeli, silahını temizlemeli, hatta silahıyla koyun koyuna yatmalıdır. Silahını ağuşunda hıfz eden muallim, hissi silahla beraber olan muallim hiçbir vakit talebelerini korkak yetiştiremez. Köyün gençlerini sık sık talim ettirmek, onlara endaht nazariyatını göstermek, onları yürütmek, hocanın vazifesi olacaktır. Muallim köyün tahsil görmüş mükemmel zabitidir. muallim hatta icabında bir zabittir. Binaenaleyh darülmuallimin talebelerinden her birine depolarda durmaktan başka bir faydası olamayan silahlardan birer tane ita kılınmasını hem maarif nazırı beyefendi ve hem harbiye nazırı paşa hazretlerinden rica ederiz, eğer yalancıktan değil hakiki asker kalpli muallimler yetişmesini istiyorlar ise.”bkz. Edhem Nejat, “Mekteplerde Askerlik”, Yeni Fikir, C.3, S.20, (15

Enver PaĢa‟nın Harbiye Nazırlığı‟na getirilmesinden birkaç ay sonra, 1909‟dan itibaren kararlaĢtırılan ancak bir türlü Meclis‟ten çıkarılarak uygulamaya konulamayan yeni Asker Alma Kanunu (Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-ı Muvakkati) 30 Nisan 1330 (13 Mayıs 1914) tarihinde yürürlüğe kondu444. Bu kanun gereğince, Osmanlı sülalesine mensup olanlar haricinde kalan Osmanlı tabiiyetine mensup erkek vatandaĢların tamamı askerlik yükümlülüğüne tabi tutuluyordu. Diğer askeralma kanunlarından farklı olarak “muinsizlik” baĢta olmak üzere, geniĢ tutulan askerlik muafiyetlerine büyük ölçüde sınırlama getiriliyordu. Ayrıca, fiili askerlik süresi piyade ve nakliye için 2 yıla indiriliyordu.

Balkan Harbi‟nde yaĢanan tecrübelerden sonra, gayrimüslimlerin askerlik sorunu baĢta olmak üzere, yeni asker alma kanununun getireceği düzenlemeler kamuoyunda merak konusu oluyordu. Enver PaĢa, Harbiye Nazırı olmasından hemen sonra bir yabancı gazete muhabirine verdiği mülakatta bu konuyla ilgili düĢüncelerini kamuoyuyla paylaĢmıĢtır445. Enver PaĢa‟nın yeni kanunun bütününe yönelik Abdullah

Cevdet‟le yaptığı mülakat, kanun yürürlüğe girmeden bir hafta önce Ġçtihat‟ta yayımlandı446

. Abdullah Cevdet‟in askerlik süresinin yeni kanunda 2 yıla indirilmesindeki faydaların neler olduğu yönündeki sorusunu yanıtlayan Enver PaĢa, bu konudaki düĢüncelerini dile getirmiĢtir. Askerlik süresinin kısaltılmasıyla kısa süre zarfında çok sayıda efrada askeri talim ve terbiye verebileceklerini, bu sayede

444 “Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-ı Muvakkati”, Takvim-i Vekayi, (30 Nisan 1330/13 Mayıs 1914)

No.1815, s.18vd.

445 Önemine binaen bu mülakatın ilgili kısımlarını aynen buraya alıyoruz:

“Muhabir- Selefiniz tarafından tanzim olunup hizmet-i askeriyenin yalnız Müslümanlara mecburi olmasını ve gayri Müslimlerin bedeli askeri vermeye selahiyattar bulunmasını iktiza eden kanunuaskeri layihasına zat-ı aliniz dahi iĢtirak buyurdunuz mu?

Harbiye Nazırı- Hayır, bilakis ben mezkur kanun layihasını bilcümle mükellefin-i askerinin ve binaenaleyh gayrimüslümlerin dahi bazı teshilat ile hizmet-i faaliyeyi ifa eylemeleri yolunda tadil etmek fikrinde bulunuyorum. Çünkü ben gayrimüslimlerin hizmet-i askeriyesinden vazgeçilmesinde bir mana görmüyorum. Her ne kadar gayrimüslimler bilcümle mükellefin-i askeriyenin ancak yüzde yirmisini teĢkil ediyorlar ise de muharebe-i sabıkada bilhassa Bulgar askerlerimiz iyi Osmanlı askeri olabileceklerini isbat eylemiĢlerdir. Her ne kadar ötede beride gayrimüslim askerler firar eylemiĢler ise de bunlar yalnız baĢına firar etmeyip belki Müslüman arkadaĢları ile birlikte kaçmıĢlardır.

Muhabir- Yunanistan ile bir muharebe zühurunda Rum askerlerinin Ģayan-ı itimad olacağını zanneder misiniz?

Harbiye Nazırı- Niçin zannetmeyeyim askerlik onların vazifesidir.” Bkz. “Enver PaĢa ile Mülakat”,

Ahenk, (15 Kânunusani 1329/28 Ocak 1914), s.2.

446 “Harbiye Nazırı Enver PaĢa Hazretleri‟yle Mülakat”, Ġçtihat, No.103, (24 Nisan 1330/7 Mayıs 1914)

memleketin iktisadi hayatının yara almayacağını ifade eden Enver PaĢa, “ahval-i siyasiye” müsaade ettiği takdirde askerlik süresini biraz daha kısaltabileceklerini ve böylelikle askerliğin halk nazarında bir “yük” olarak algılanmasını ortadan kaldıracaklarını belirtmiĢtir.

Abdullah Cevdet‟in askerlik süresi kısaltılırken halkımızın ilmi ve bedeni terbiyesi göz önüne alındı mı, bu süre insanımızın ihtiyaç duyduğu askeri terbiyeyi alması için yeterli midir? Ģeklindeki sorularına ise Enver PaĢa, Ģu Ģekilde cevap vermiĢtir: “Tecrübeye göre nefer iyi çalıştırılırsa iki sene kafi gelir. Askerlik amelidir.

Mamafih ilmi terbiyesi için de hurufat meselesini düşündük. Ordu elifbası sayesinde hiç okumak yazmak bilmeyen bir köylü neferinin on beş gün zarfında okuyup yazması imkanı temin edildi. Askeri nizamnameler ve talimnameler ve muhaberat-ı askeriye bu harflerle yazılmakta olduğundan terbiye-i ilmiye az zaman zarfında verilebilecek. Hatta ümit ederim ki, ordu halkın mektebi olacak ve mektepler kadar hizmet edecektir, ordu yalnız silahıyla ve harp zamanında değil, halihazırda da memleketin irfanına ve iktisadiyesine hizmet edecektir.”

Abdullah Cevdet‟in askerlik hizmeti sırasında askerlere okuma-yazma ve hesap dıĢında baĢka Ģeyler öğretecek misiniz? Ģeklindeki sorusuna karĢılık olarak Harbiye Nazırı Enver PaĢa, askerlere zirai ve sıhhi terbiye de vereceklerini, kıĢlaların zayıf olarak gelen köylü efradı için birer “sanatoryum” iĢlevi göreceğini ifade ettikten sonra mülakatı Ģu sözlerle sonlandırmıĢtır: “Oraya çürük gelecekler köylerine sağlam

döneceklerdir. Eskisi gibi çürük gelenler sönüp gitmeyecektir. Vücutlarını yıprandırmayacağız. Malumat-ı sıhhıyeyi, hem nazari olarak vereceğiz hem de kendi vücutları üzerinde ameli olarak öğreteceğiz. Kışlalarımızdan birini ziyaret ederseniz bu hususta kanaat hâsıl edersiniz.”

Enver PaĢa‟nın bu ifadelerinden hareketle, 1914 tarihli Askeralma Kanunu‟nun Osmanlı Devleti‟nin içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik Ģartlar göz önünde bulundurularak hazırlandığını söyleyebiliriz. Bu tarihlerde Osmanlı Devleti için askerlik meselesi, aynı zamanda sosyal ve iktisadi boyutları olan bir konudur.

Ġttihat ve Terakki, ilerleyen günlerde, Asker Alma Kanunu‟nda yapılan