• Sonuç bulunamadı

Çalışmanın ana kaynaklarını büyük ölçüde bizzat Ebû Ubeyd’in kendi eserleri oluşturmaktadır. Bu eserlerin tanıtımı, “Eserleri” başlığı altında yapıldığı için burada ayrıca bu hususa girilmeyecektir. Ebû Ubeyd’in hadisçiliğinin tespit edilebileceği, hadis ilmi ile ilgili olarak değerlendirilebilecek Garîbu’l-hadîs’ine ilaveten Kitâbu’l-Emvâl, Kitâbu’t-Tahûr, Fezâilu’l-Kur’ân, Nâsihu’l-Kur’ân, Kitâbu’l-Îmân gibi senedli rivâyetlerle meydana getirdiği eserleri taranmıştır. Bunun yanında gerektiğinde hadis alanı ile ilgisi olmayan diğer eserlerine de müracaat edilmiştir.

Çalışmada doğrudan Ebû Ubeyd’in eserlerinin Arapçası kullanılmakla birlikte bazı durumlarda dilimize yapılmış çevirilerden de istifade edilmiştir. Bazı râvî isimlerinin tespiti hususunda problemler görülmekle birlikte yer yer ilave edilen dipnotlarla kısmen zenginleştirilmiş Emvâl çevirisi3 ile konuya dair müstakil bir çalışmanın sonunda yayımlanmış4 olan Kitâbu’l-Îmân tercümeleri bu noktada başvurulan kaynaklardandır.

2 Olmuş bitmiş, tarihî olayların başta yazılı belgeler/kitaplar olmak üzere çeşitli kaynaklar üzerinden araştırılmasını ifade eden dokümantasyon metodu hakkında bkz. Zeki Arslantürk ve E. Hamit Arslantürk, Uygulamalı Sosyal Araştırma, Kavramlar-Teknikler-Metotlar-Bilgisayar Uygulamaları, İstanbul Çamlıca Yayınları, 2010, s. 76-80.

3 Cemalettin Saylık, Kitâbu’l-Emvâl, İstanbul, Düşünce Yayınları, 1981. Sözgelimi tercüme boyunca

“Nuaym b. Hammâd” yerine “Naîm b. Hammâd”; “İbn Lehîa yerine İbn Lüheya”; “Şucâ‘ b. el-Velîd” yerine “Şeccâ‘ b. el-el-Velîd” şeklindeki yazımlar tercih edilmiştir. Tercümenin, ilk üç buçuk asırdaki eserleri dilimize kazandırmayı hedefleyen “İslâm Klasikleri” üst başlığı altındaki bir proje çerçevesinde tekrar gözden geçirilerek yayımlanması planlanmaktadır.

4 Sönmez Kutlu, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler; Hadis Taraftarlarının İman Anlayışı Bağlamında Bir Zihniyet Analizi, Ankara, Kitâbiyât Yayınları, 2002, s. 209-252.

7

Ebû Ubeyd’in hayatı ve ilgili diğer konular, tabakât-terâcim literatürü esas alınarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Ebû Ubeyd’in çeşitli alanlarda öne çıkmış olması sebebiyle farklı ilim dallarına dair biyografi kaynakları onun hakkında bilgiler ihtiva edebilmektedir. Burada mümkün olduğunca en erken kaynaklar kullanılmaya çalışılmıştır. Bu noktada en önemli kaynak -Ebû Ubeyd’in hayatının büyük bölümünü Bağdat’ta geçirmiş olması sebebiyle- Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö. 463/1071), Bağdat’ta çok az bir süre bile olsa bulunmuş âlimler hakkında malumat vermeyi hedeflediği Târîhu Bağdâd ev Medîneti’s-selâm isimli eseridir. Nitekim bu eser, sonraki pek çok kaynakta yer alan bilgilerin de asıl kaynağını teşkil etmektedir. Erken dönem eserlerinde yer alan kapalı ifadelerin anlaşılması ve günümüze ulaşmayan bazı eserleri ihtiva etmeleri sebebiyle nispeten geç dönem biyografi kaynakları da araştırma esnasında ihmal edilmemiştir. Bu noktada Zehebî’nin Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ’sı ve İbn Hacer’in Tehzîbu’t-Tehzîb’i de araştırma boyunca sıklıkla kullanan kaynaklardandır.

Ebu Ubeyd’in bir dilci olması sebebiyle, başta Ebü’t-Tayyib el-Luğavî’nin (ö.

351/962) Basra ve Kûfe mekteplerine mensup dilcilerin biyografilerini bir araya getirdiği Merâtibu’n-nahviyyîn’i ile en önemli kaynağı Ebü’t-Tayyib’in Merâtib’i olan Ebû Bekr ez-Zübeydî’nin (ö. 379/989) Tabakâtu’n-nahviyyîn ve’l-luğaviyyîn isimli eseri olmak üzere dilcilere dair tabakât kaynaklarından da istifade edilmiştir.

Ayrıca Kâsım b. Sellâm’ın eserlerini yayıma hazırlayan muhakkiklerin, eserlere yazdığı mukaddimelerden, gerek doğrudan gerek kaynağa gitme noktasında istifade edilmiştir.

Ebû Ubeyd’in içinde yaşadığı hicrî 2. ve 3. asırlarda kaleme alınmış eserler ve bu eserler üzerine daha sonra yapılmış çalışmalar ya da ilgili dönemde yaşamış âlimler ve bu isimler üzerine yapılmış araştırmalar da elden geldiğince dikkate alınmaya çalışılmıştır.

Hadis usûlüne dair kaleme alınmış eserler ve ilgili ansiklopedi maddeleri de istifade edilen diğer kaynaklardandır. Başta el-Mektebetu’ş-şamile olmak üzere çeşitli programlara da araştırma boyunca müracaat edilmiştir.

Araştırmada Ebû Ubeyd ile ilgili gerek ülkemizde gerek yurt dışında yapılmış bir takım çalışmalardan da faydalanılmıştır.

8

Ülkemizde M. Hayri Kırbaşoğlu tarafından bir doktora semineri olarak hazırlanan ve Ebû Ubeyd özelinde yapılan en erken tarihli çalışma özelliği taşıyan Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm (Hayatı, İlmî Mevkii, Eserleri) isimli çalışma, başlıktan da anlaşılacağı üzere Ebû Ubeyd çalışmalarına genel bir giriş mahiyetindedir.5

Yusuf Akgül tarafından hazırlanmış Edebî Tür Olarak Garîbu’l-hadîs (Kaynak-Metod ve Muhteva Analizi) isimli doktora tezinde Ebû Ubeyd, İbn Kuteybe ve Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ilgili eserleri muhteva ve metot olmak üzere çeşitli açılardan karşılaştırılarak ele alınmaktadır.6 Hicrî 3. asırdan 7. asra kadar kaleme alınmış meşhur Garîbu’l-hadîsleri konu edinen Neclâ Abdüddâim tarafından Sudan’da yapılmış Eşheru kütübi garîbi’l-hadîs mine’l-karni’s-sâlisi’l-hicrî ile’l-karni’s-sâdisi’l-hicrî isimli bir doktora tezinde Ebû Ubeyd’in hayatı ve eserine dair genel bilgilerin ardından, eserinde takip ettiği metot maddeler halinde ele alınmaktadır.7 Kâsıd Yâsir ez-Zeydî ve Velîd b.

Ahmed el-Hüseyin tarafından hazırlanan Menhecu Ebî Ubeyd fî tefsîri Garîbi’l-hadîs isimli çalışmada ise Ebû Ubeyd’in takip ettiği metot hakkında nispeten daha ayrıntılı bilgiler verilmektedir. “Ulûmu’l-Kur’ân”, “fıkıh”, “tarih” gibi başlıklar altında Ebû Ubeyd’in Garîbu’l-hadîs’inde bulunup ilgili başlıklar altına girebilecek konulara temas edilen araştırmada, “ulûmu’l-hadîs” başlığı altında da kullandığı ıstılahlar üzerinde durulmakta ve bazı yan konulara değinilmektedir.8

Kâzım Aşıkçı tarafından, Arap Dili ve Belagatı Bilim Dalı’nda yapılmış Ebû Ubeyd ve Garîbu’l-Hadîs’indeki Dile Dair Açıklamaların Tahlili isimli bir yüksek lisans tezinde ise Kâsım b. Sellâm’ın söz konusu eserindeki garîb kelime açıklamaları tahlil edilmektedir.9

5 Ankara Üniversitesi, Ankara, 1979. Bu vesileyle söz konusu çalışmayı bizim için temin eden Suat KOCA’ya teşekkürlerimi arz ediyorum.

6 Garîbu’l-hadîs ilmi ile ilgili yapılmış, Adem Dölek’e ait Garîbu’l-Hadis Edebiyatı ve Abdullatîf el-Bağdâdî’nin “el-Mücerred fi Ğarîbi’l-Hadîs” İsimli Eserinin Tahkiki ve Değerlendirilmesi (Marmara Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1984) ve Veli Kayhan’a ait Garîbu’l-Hadîs İlmi: Mahiyeti, Tarihçesi, Müellifler ve İstanbul Kütüphanelerindeki Yazmaları (Erciyes Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 1996) isimli çalışmalarda, Ebû Ubeyd ve eseri hakkında kısa ve genel bilgiler verilmekle hatta ismen zikredilmekle yetinildiği söylenebilir.

7 Câmi‘atu Ümmü Dermân el-İslâmiyye, Sudan, 2013/1434.

8 Kâsıd Yâsir ez-Zeydî ve Velîd b. Ahmed el-Hüseyin, Menhecu Ebî Ubeyd fî tefsîri Garîbi’l-hadîs, Leeds, Silsiletu an Mecelleti’l-Hikme, 1999, s. 271-287.

9 Uludağ Üniversitesi, Bursa, 2001.

9

Sâid Bekdâş tarafından Mekke’de, Ümmü’l-Kurâ Üniversitesinde hazırlanan Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm ve mâ saraha bi ihtiyârihî mine’l-mesâili’l-fıkhiyyeti fî kitâbihî Garîbi’l-hadîs ve’l-âsâr müvâzenen bi-ârâ’i e’immeti’l-mezâhibi’l-erba‘a isimli yüksek lisans tezinde, Ebû Ubeyd’in Garîbu’l-hadîs’te, rivâyetlerde geçen garîb kelimeleri açıkladıktan sonra yer yer ortaya koyduğu fıkhî görüşleri dört mezhep ile mukayese edilmiştir.10 Tezin Ebû Ubeyd’in hayatı ve ilmî mevkisine dair olan giriş kısmı Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm imâmun müctehidun ve muhaddisun fakîhun ve luğaviyyun bâri’un adıyla müstakil bir kitap olarak yayımlanmıştır.11 Mezkûr çalışmalar içerisinde Ebû Ubeyd’in hadisçiliğine değinen ve bunu müstakil bir başlık altında arz eden Sâid Bekdâş olmuştur. Bekdâş, “Hadis ve Hadis İlimlerindeki Konumu ve Eserleri” başlığı altında, ilk olarak muhaddislerin onun hakkındaki ifadelerine yer vermekte, ardından talebesi Ali b. Abdilazîz el-Begavî’ye (ö. 286/899) yazdırdığı cüz’üne kısaca değindikten sonra Garîbu’l-hadîs’i üzerinde durmaktadır.12

Abdussamed b. Bekr b. İbrâhim Âbid, Tahrîcu’l-ehâdîs ve’l-âsâri’l-vâride fî Kitâbi’l-Emvâl li-Ebî Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm başlıklı doktora tezinde, Kitâbu’l-Emvâl’deki hadislerin tahricini yapmıştır.13 Tek tek bütün rivâyetlerin tetkik edildiği tezde önce rivâyetin senedinde bulunan râvîler hakkındaki değerlendirmeler sunulmakta, ardından geçtiği hadis kaynaklarına işaret edilmekte, son olarak da sıhhat durumu iki üç kelime ile belirtilmektedir. Ebû Ubeyd ve eseri hakkında genel bilgiler veren çalışma yedi maddelik bir “hâtime” bölümü ile sona ermektedir. Burada Ebû Ubeyd’in hadis ve ricâl âlimi olduğu, kitabına uydurma rivâyetleri almadığı, ilgili konuda sahih hadis bulunmadığında mürsel hadis ile amel ettiği gibi onun hadisçiliğine dair bazı özelliklerine birer cümle ile değinilmekle yetinilmektedir.14

10 Câmi‘atu Ümmü’l-Kurâ, Mekke, h.1408.

11 Dımaşk, Dâru’l-Kalem, 1991.

12 Bkz. Bekdâş, Ebû Ubeyd, s. 105-123.

13 Câmi‘atu Ümmü’l-Kurâ, Mekke, 1984/1404.

14 Beşir Gözübenli tarafından hazırlanan Ebû Yûsuf’un Kitâbu’l-Harâc’ı ile Ebû Ubeyd el-Kâsım b.

Sellâm’ın Kitâbu’l-Emvâl’inin Mukayeseleri isimli yüksek lisans tezinde (Atatürk Üniversitesi SBE, Erzurum, 1981) sadece Ebû Ubeyd’in eserinin rivâyet açısından daha zengin olduğuna işaret edilmekte, bunun haricinde hadis ilmi özelinde herhangi bir bilgi verilmemektedir.

10

Fâruk Hammâde’nin danışmanlığında, Nûreddin ed-Devrî tarafından hazırlanmış Fıkhu’l-hadîs inde Ebî Ubeyd ve eseruhû fî mesâliki’l-müctehidîn isimli bir yüksek lisans tezine tüm uğraşlara rağmen ulaşılamamıştır.15

15 Câmi‘atu Muhammed el-Hâmis, Rabat, 1989/1409. Tezi temin edebilme adına gayret gösteren Dr.

Abdul Ghani Ali Al-Ahjury ve Dr. Fahreddin Yıldız’a tüm uğraşları için müteşekkirim.

11

BİRİNCİ BÖLÜM

(KÂSIM b. SELLÂM’IN YAŞADIĞI DÖNEM ve HAYATI)

12

I. YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ A. COĞRAFÎ ÇEVRE

Ebû Ubeyd Herat doğumludur. Fakat hayatının büyük bir bölümünü Bağdat’ta geçirmiştir. Buna ek olarak uzun bir süre Tarsus’ta kadılık yaptığı bilinmektedir.

Dolayısıyla bu üç merkezin ana hatlarıyla da olsa tanıtılmasında fayda olacaktır.

Günümüzde Afganistan toprakları içinde yer alan Herat, Horasan bölgesinin en büyük şehirlerindendir. Geçmişi çok eskilere dayanan bu şehir, Hz. Osman zamanında (31/652) Müslümanların eline geçmiştir. İbn Sellâm’ın yirmili yaşlarına kadar kaldığı ve temel eğitimini aldığı bu şehir, doğumuna tekabül eden yıllarda bazı iç karışıklıklara maruz kalmıştır.16

Ebû Ubeyd hayatının 18 yılını Tarsus kadısı olarak sürdürmüştür. Bugün ülkemiz sınırları içerisinde Mersin iline bağlı bir ilçe olan Tarsus çok eski bir şehirdir. 16/637 yılında, Hz. Ömer devrinde İslâm topraklarına katılmıştır. İslâm-Bizans mücadelesinde askerî ve stratejik öneme sahip olan ve “süğûr” (ﺭﻭﻍﺙ) adı verilen uç vilayetlerden biri haline gelmiş, bu özelliği sebebiyle de Bizans’a yönelik seferlerde askerî bir üs olarak kullanılmıştır.17

Kâsım b. Sellâm’ın hayatının büyük bölümünü geçirdiği Bağdat veya Medînetusselâm, Abbâsî devleti için yeni bir başşehir arayışına giren halife Ebû Cafer el-Mansûr (ö. 158/775) tarafından kurulmuştur. Fırat ve Dicle nehirlerinin birbirlerine yaklaştıkları bir bölgede, hicrî 141 veya 142’de inşasına başlanan şehir, 4-5 yıllık bir inşa sürecinin ardından 146/763 yılında tamamlanmıştır.18

Abbâsî hükümranlığı boyunca devlete başkentlik yapan Bağdat, ticaret ve tarıma oldukça elverişli bir konuma sahiptir. Şehir, siyasî karışıklıklardan büyük zararlar görse de hicrî 3. ve 4. yüzyıllarda İslâm dünyasının en büyük şehri, en önemli ilim, kültür ve medeniyet merkezidir. Emevîler devrinde başlayan tercüme faaliyetleri Abbâsîler

16 Peygamberlik iddiasında bulunan bir şahsın sebep olduğu isyanlar bu karışıklıkların en önde gelenlerindendir. Herat hakkında bilgi için bkz. Yâkût el-Hamevî, Şihâbuddîn Ebû Abdillah Yâkût b. Abdillah er-Rûmî, Mu‘cemu’l-buldân, I-VII, Beyrut, Dâru Sâdır, 1995, V, 396; Recep Uslu,

“Herat”, DİA, XVII, 215-8.

17 Tarsus hakkında geniş bilgi için bkz. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-buldân, IV, 28-9; Ali Sinan Bilgili, “Tarsus”, DİA, XL, 111-4.

18 Bağdat şehrinin kuruluşu ve inşası için bkz. Kadir Kan, Abbâsîlerin Birinci Asrında Bağdat (145-232/762-847), Uludağ Üniversitesi SBE, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2010, s. 24-43.

13

döneminde Bağdat merkezli olarak daha sistemli bir şekilde sürdürülmüştür. Matematik, tıp, astronomi, kelâm, tefsir, hadis, fıkıh gibi dinî ve din dışı ilimler sahasında büyük bir merkez haline gelmiştir.19

B. SİYASÎ ORTAM

Hz. Osman’ın şehadetiyle başlayan sancılı sürecin sonunda hilafet makamı Emevî ailesinin eline geçti. Ancak Emevîler Arap etnik unsuruna dayalı bir siyaset takip etti ve mevâlîyi yer yer dışlayan bir politika izledi. Siyasî olarak olumsuz netice veren uygulamaları bununla sınırlı kalmadı; kabileler arası mücadelelere gerekli müdahaleyi yapamadıkları gibi hânedân içi problemlere çözüm de bulamadılar. Bu da önemli görevlere vasıfsız yöneticilerin atanmasına sebep oldu. Bütün bu zaaflar çok kısa bir zaman zarfında İslâm toplumunun genelinde ciddî tepkilerin oluşmasına ve neticede Abbâsîlerin iktidarı ile son bulacak harekete yol açtı.20

Ebû Ubeyd, 132-656/750-1258 yılları arasında hüküm sürerek İslâm tarihinin Osmanlılardan sonra en uzun ömürlü hanedanı olan Abbâsîler devletinin ilk döneminde21 yaşamıştır. Nitekim o, Ebû Cafer el-Mansûr’un (ö. 158/775) son zamanlarını, Muhammed el-Mehdî (ö. 169/785), Mûsâ el-Hâdî-İlelhak (ö. 170/786), Hârûnurreşîd (ö. 193/809), Emîn (ö. 198/813), Me’mûn (ö. 218/833) ve Mu‘tasım-billah (ö. 227/842) iktidarlarını idrak etmiştir.

Ebû Ubeyd’in doğumu Abbâsîlerin ikinci halifesi olan ve hanedanın gerçek kurucusu kabul edilen Ebû Cafer el-Mansûr’un (136-158/754-775) hilafetinin son zamanlarına tekabül etmektedir. Mansûr iktidarı daha ziyade iç karışıklıkların ön plana çıktığı bir dönemdir.22 Ebû Cafer ölmeden önce -ilk halife Seffâh’ın vasiyeti olan Îsâ b.

19 Bağdat hakkında daha fazla bilgi için bkz. Abdülazîz ed-Dûrî, Abdülkerim Özaydın v.d., “Bağdat”, DİA, IV, 433-442; Kadir Kan, Abbâsîlerin Birinci Asrında Bağdat.

20 Emevîlerin son dönemi ve yıkılışı ile Abbâsîlerin kuruluşu hakkında bkz. Hasan İbrâhim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, I-VI, (çev. İsmail Yiğit ve Sadruddîn Gümüş), İstanbul, Kayıhan Yayınları, 1985, II, 281-308; Hakkı Dursun Yıldız, “Abbâsîler”, DİA, I, 31-4; İsmail Yiğit,

“Emevîler”, DİA, XI, 94-5.

21 Buna göre devletin kuruluşundan Mütevekkil’e kadar olan süreç “ilk dönem”, Mütevekkil sonrası ise “ikinci dönem” olmaktadır. Bu ve diğer tasnifler hakkında bilgi için bkz. Mehmet Emin Şen, Abbâsîlerin İkinci Döneminde Siyasi ve Kültürel Alanda Türkler, Selçuk Üniversitesi SBE, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Konya, 2008, s. 18-9.

22 Bu dönem Emevîlere karşı olan faaliyette mühim rol oynamış, hareketin başarıya ulaşmasını sağlamış, güçlü ve Abbâsîler üzerinde oldukça etkili bir şahsiyet olan (Bkz. Hasan, İslâm Tarihi, II, 300-4) İranlı Ebû Müslim el-Horasânî ile halifelik iddiasında bulunan Mansûr’un amcası Abdullah b. Ali’nin birbiriyle mücadelelerine sahne olmuştur. Abdullah b. Ali hareketini Ebû Müslim ile bastıran Mansûr, Ebû Müslim’in gölgesinde kalmaya tahammül edemeyerek onu da öldürtmüş

14

Mûsâ yerine- oğlu Muhammed el-Mehdî’yi veliaht tayin etmiştir.23 Mehdî döneminde de (158-169/775-785) yönetimin temel meselesi iç isyanlar olmuştur. Yaklaşık on yıllık bu dönem, kendisinden önceki Abbâsî halifelerinin devrinde hâkim olan şiddet ve baskı dönemi ile sonraki iktidarların temayüz ettiği itidal ve yumuşama dönemi arasında bir intikal safhası kabul edilir.24

Mûsâ el-Hâdî’nin çok kısa süren halifeliği (169-170/785-786) yine bazı isyanları bastırmaya çalışmakla geçmiştir. Kardeşi Hârûnurreşîd’i azledip yerine oğlu Cafer’i veliaht tayin etmek istemişse de vefatı sebebiyle bunu yerine getirememiştir.25 Abbâsî halifelerinin en meşhuru olan Hârûnurreşîd’in (170-193/786-809) dönemi, önceki dönemlerden intikal eden bazı iç huzursuzluklar sebebiyle bir kısım kalkışmalarla mücadele ile geçmiştir. Hârûn, yönetimde etkin olan Bermekî ailesini bertaraf etmiş,26 dış siyasette de Bizans üzerine Mehdî tarafından başlatılmış olan seferleri devam ettirmiştir.27

Eğlence ve rahata düşkün olan Emîn’in dönemi (193-198/809-813) fitne ve çalkantılarla doludur. Babası Hârûnurreşîd’e verdiği ahitten cayıp oğlu Mûsâ’yı veliaht tayin etmek istemesi üzerine Me’mûn ile aralarında vuku bulan fitne, dönemin en mühim olayıdır.28 Yönetimde İranlı unsurların hâkim olmasından memnuniyetsizlik duyan

(137/755) böylece İran nüfuzu kırılır gibi görünse de bu sefer yine İran asıllı Bermekîler ön plana çıkmaya başlamışlardır (Yıldız, “Abbâsîler”, DİA, I, 34). Ebû Cafer el-Mansûr dönemi hakkında daha fazla bilgi için bkz. Abdülazîz ed-Dûrî, el-Asru’l-Abbâsiyyi’l-evvel dirâsetun fi’t-târîhi’s-siyâsî ve’l-idârî ve’l-mâlî, Beyrut, Dâru’t-Talî‘a, 1997, s. 55-83.

23 Hasan, İslâm Tarihi, II, 318-9.

24 Hasan, İslâm Tarihi, II, 334.

25 Hasan, İslâm Tarihi, II, 337-8; Dûrî, el-Asru’l-Abbâsiyyi’l-evvel, s. 102.

26 Hasan, İslâm Tarihi, II, 345-354. Aynı zamanda Hârûnurreşîd’in mürebbisi olan Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî (ö. 190/805) üst düzey yetkilerle 17 yıl vezirlik yapmıştır. Abbâsîler’in en parlak dönemleri kabul edilen bu süreç, Yahyâ ve oğullarının Hârûnurreşîd tarafından görevlerinden alınıp hapse atılması ile sona ermiştir (Bozkurt, Abbâsîler, s. 54-5). Bermekî hanedanı ile Hârûnurreşîd arasındaki ilişkiler hakkında daha fazla bilgi için bkz. Dûrî, el-Asru’l-Abbâsiyyi’l-evvel, s. 121-137.

27 Abbâsîler devrinde siyasî, iktisadî ve dinî sebeplere dayanan isyanlara sıklıkla rastlanılmakla birlikte fetih amaçlı savaşlara pek az rastlanılmaktadır. Yeni hanedan zaten çok genişlemiş olan sınırları daha da genişletmek yerine içeride refahı sağlama yoluna gitmiş ve bunda da başarılı olmuştur.

Bununla birlikte ihtilali takip eden birkaç yıllık bir sükûnet devresinden sonra Bizans’a karşı gazalar yeniden başlamıştır (Yıldız, “Abbâsîler”, DİA, I, 36).

28 Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’t-Taberî (Târîhu’r-rusul ve’l-mulûk), I-XI, thk.

Muhammed Fadl İbrâhim, Kahire, Dâru’l-Ma‘ârif, t.y., VIII, 374-387; İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed b. Muhammed el-Cezerî, el-Kâmil fi’t-târîh, I-X, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Beyrut, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1997, V, 401-8. Emîn-Me’mûn mücadelesi bir anlamda Arap-İran mücadelesidir. Anne ve baba tarafından Abbâsî ailesine mensup olan Emîn’i Araplar; annesi İranlı bir cariye olan Me’mûn’u da İranlılar desteklemiş, neticede Me’mûn’un galip gelmesi, Arapları devlet idaresinden tamamen uzaklaştırmıştır (Hasan, İslâm Tarihi, II, 390; Yıldız,

“Abbâsîler”, DİA, I, 34).

15

Me’mûn’un (198-218/813-833) iktidarında siyasî ve askerî dengeler Türkler lehine değişmeye başlamıştır. Hilafeti döneminde başka bir takım iç karışıklıklar29 vuku bulmuş olmakla birlikte en önemli olay Mihne hadisesidir. Öncelikle kadıların ardından da halk üzerinde nüfuz sahibi fakih ve muhaddislerin Kur’ân’ın yaratılmış olup olmadığına dair sorguya çekilmelerini ifade eden Mihne, bütün İslâm tarihinin en mühim olaylarından birine delâlet eder. Kökeni hakkında farklı teoriler ileri sürülen Halku’l-Kur’ân meselesi Me’mûn’a kadar ferdî planda tartışılmış, topluma mal olmamıştır. Ancak Me’mûn döneminde Kur’ân’ın yaratılmış olduğu doktrini devletin resmî inancı haline getirilmiştir.

Me’mûn, 218/833 yılında Bağdat valisi İshâk b. İbrâhim’e (ö. 235/849) yazdığı ilk mektubunda kadıları toplayarak, -ilk defa Dımaşk’ta Ca‘d b. Dirhem (ö. 124/742) tarafından ortaya atılan- Kur’an’ın yaratılmışlığı konusunda sorguya çekmesini, beyan ettikleri görüşleri kendisine bildirmesini istemiştir. Halife bu ilk mektubu takiben yazdığı diğer mektuplarında da30, aralarında Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), Ali b. el-Medînî (ö.

234/848-9) Yahyâ b. Maîn gibi isimlerin de dâhil olduğu fakih ve muhaddislerden oluşan âlimler grubunu sorgulamasını, Kur’ân’ın mahlûk olduğunu benimsemeyenlere resmî görev verilmemesini ve şahitliklerinin kabul edilmemesini emretmiştir. Bunun üzerine vali, kadıları ve ehl-i hadîs zümresine dâhil olan âlimleri sorguya çekmiş, halifenin isteği doğrultusunda cevap veren ve çoğunluğu teşkil eden kadı ve âlimleri serbest bırakmıştır.

Sadece Bağdat ile sınırlı kalmayan sorgulamalarda âlimler sorguya çekilmekle yetinilmemiş, türlü eziyet ve işkenceler görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere Kur’ân’ın mahlûk olduğunu kabul etmeyen sayılı birkaç isim ağır baskılara maruz kalmıştır. Bir kısmı bu eziyetlere dayanamamış, Kur’ân’ın yaratılmış olduğunu ikrar etmişken, diğer bir kısmı ise görüşünden dönmemekte diretmiştir.31

Me’mûn, oğlu yerine kardeşi Mu‘tasım Billah’ı tayin etmiş, o da görevi süresince (218-227/833-842) ağabeyi gibi Türklere güvenmeye, önemli mevkilerde onlara yer vermeye devam etmiştir.32 Mu‘tasım, Kur’ân’ın mahlûk olduğunu kabul ettirmek için zor

29 Bkz. Hasan, İslâm Tarihi, II, 363-7.

30 Me’mûn’un, vali İshâk b. İbrâhim’e gönderdiği mektupların metinleri için bkz. Taberî, Târîh, VIII, 631-644.

31 Mihne hadisesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hayrettin Yücesoy, “Mihne”, DİA, XXX, 26-7;

Yusuf Şevki Yavuz, “Halku’l-Kur’ân”, DİA, XV, 371-5; Nahide Bozkurt, “Mihne’nin Tarihsel Arka

Yusuf Şevki Yavuz, “Halku’l-Kur’ân”, DİA, XV, 371-5; Nahide Bozkurt, “Mihne’nin Tarihsel Arka