• Sonuç bulunamadı

E. İTİKADÎ GÖRÜŞLERİ

2. Allah’ın Sıfatları

Allah Teâlâ’ya gerek Kur’ân’da gerek hadislerde çeşitli sıfatlar izafe edilmektedir.

Bazı âyet ve rivâyetlerde de Allah’ın eli, yüzü, ayağı vb. olduğuna, arşa istivâ ettiğine ve güldüğüne işaret edilir.417 “Haberî sıfatlar” olarak isimlendirilen bu vasıfların mahiyeti hicrî 2. asırdan itibaren tartışılmaya başlanmış, bunların nasıl anlaşılacağı hususunda farklı kanaatler ileri sürülmüştür. Hadisçiler dâhil olmak üzere selef âlimlerinin söz konusu sıfatlar karşısındaki tutumları, bunları herhangi bir şekilde yoruma tabi tutmaksızın, teşbih ve tecsime de düşmeksizin keyfiyetini Allah’a atfetmek şeklinde

413 Ebû Ubeyd, Kitâbu’l-Îmân, s. 35-44. Ayrıca bkz. Kutlu, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, s.

101-112. Kelâm literatüründe istisnâ, “inşallah mü’minim” manasında kullanılır. Daha fazla bilgi için bkz. İlyas Üzüm, “İstisnâ”, DİA, XXIII, 392-3.

414 Ebû Ubeyd, Kitâbu’l-Îmân, s. 43-4. Ayrıca bkz. Kutlu, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, s. 114-5. Mürcie’nin ilgili konudaki görüşü için bkz. Kutlu, Türklerin İslâmlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, s. 134-8.

415 Ebû Ubeyd’in konuyla ilgili net bir ifadesi bulunmamaktadır. Ancak Sönmez Kutlu, Kitâbu’l-Îmân’ında yer verdiği rivâyetlerden yola çıkarak onun iman ve İslâm’ı özdeş kabul edenlerden olduğunu ifade etmektedir (Bkz. İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, s. 137).

416 “Ma‘siyet ve günahlar imanı ortadan kaldırmaz, küfrü de gerektirmez. Ancak onlar, Kur’ân’ın pek çok yerinde Allah’ın inananları vasıflandırdığı ve onlara şart koştuğu imanın hakikat ve ihlas kısmını ortadan kaldırır.” (Ebû Ubeyd, Kitâbu’l-Îmân, s. 78). “İmanın hakikatini kaybetseler de mü’min ismini kaybetmezler…” (a.g.e., s. 80). “Bu kimselerin evlilik, kölelik ve nesepleri konularına gelince… Sadece imanın hakikatlerini ve imanın sıfatlarından olması gereken dinî hükümleri boşa çıkarır… Mü’min olarak isimlendirilirler ve haklarında mü’min sıfatıyla hüküm verilir.” (a.g.e., s.

81). “İslâm’ın hükümlerini ortadan kaldıran ve onu işleyeni mürted sınıfına sokan küfür, ortak koşmanın ismi sadece Allah’ı inkâr sözüyle gerçekleşir…” (a.g.e., s. 94).

417 Bu minvaldeki âyet ve rivâyetler için bkz. Beyhakî, el-Esmâ’ ve’s-sıfât, I-II, thk. Abdullah b.

Muhammed el-Hâşidî, Cidde, Mektebetu’s-Sevâdî, 1993/1413, II, 81-209, 272-315, 401-415.

83

olmuştur. Cehmiyye ile Mu‘tezile gibi ilk kelâmî düşünce ekollerinin tevhid inancına zarar vermemek ve yine teşbih ve tecsimden uzak durmak için bu sıfatlar karşısındaki tavırları ise farklı olmuştur. Bu gruplar çeşitli tesirler sonucu bu sıfatları içeren âyetleri tevil ederek, rivâyetleri ise inkâr yoluna giderek anlamaya çalışmışlardır.418

Kâsım b. Sellâm’ın bu türden rivâyetler karşısındaki tutumu da selefin yaklaşımıyla aynıdır. Konuya dair el-Esmâ’ ve’s-sıfât isimli çalışmanın müellifi Beyhakî’nin (ö. 458/1066), Hattâbî’den (ö. 388/998) naklettiğine göre Ebû Ubeyd “Biz Allah’ın gülmesini, ayak koymasını ifade eden bu ve benzeri hadisleri rivâyet ederiz, manalarını ise araştırmayız.” demektedir.419 Zehebî’nin verdiği bilgiye göre ise Ebû Ubeyd “Ben sıfatlar konusunda vârid olan hadisleri tefsir eden kimseyi görmedim. Biz bu hadisleri tefsir etmeyiz.” demektedir. Zehebî devamında, Ebû Ubeyd’in Garîbu’l-hadîs isimli eserinde bu hadisleri kesinlikle tefsir ve tevil etmediğini ifade etmektedir.420 Ebu Ubeyd’e göre Allah, zatı ve sıfatları hakkında konuşmaktan nehyetmiştir. Bu konuda yine bizzat O’nun lütfettiği manalar ile yetinmek gerekir. Nitekim Kur’ân’da

“Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün vakit kendilerinden yüz çevir.” (En‘am; 68) ve “Onun isimleri hakkında sapıklık eden mülhitleri bırakın.” (A‘raf;

180) buyrulmuştur.421

Ebu Ubeyd’in sıfatlarla ilgili yaklaşımını onun Garîbu’l-hadîs isimli eserinde zikrettiği bir hadisten net olarak anlamak mümkündür. Bu hadise göre Ebû Rezîn el-Ukaylî, Allah Rasûlü’ne, “Rabbimiz yeri ve gökleri yaratmadan önce neredeydi?” diye sormakta, O da, “Üstü ve altı hava olan beyaz bir buluttaydı.” diye cevap vermektedir.422

Metinde geçen, “ءﺍﻡﻉﻝﺍ” kelimesinin “beyaz bulut” anlamına geldiğini ifade eden Kâsım b. Sellâm ardından şu açıklamayı yapmaktadır: “Biz bu hadisi, Arap kelâmına göre

418 Talat Koçyiğit, Hadisçilerle Kelâmcılar Arasındaki Münakaşalar, Ankara, AÜİF Yayınları, 1989, s. 112-145. Ayrıca bkz. İlyas Çelebi, “Sıfat”, DİA, XXXVII, 101-106. Selef âlimlerinin haberî sıfatlara yaklaşımı için bkz. Zeynep Luş, Selefiyye'de Haberî Sıfatlar Anlayışı, Uludağ Üniversitesi SBE (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa, 1993. Hadisçilerin sıfat anlayışı için bkz. M.

Hayri Kırbaşoğlu, Ehl-i Sünnet’in Kurucu Ataları: Ashabu’l-Hadise Göre Allah’ın Sıfatları Meselesi, Ankara, OTTO Yayınları, 2017.

419 Beyhakî, el-Esmâ’ ve’s-sıfât, II, 192.

420 Zehebî, Siyer, VIII, 162; a.mlf., Kitâbu’l-erba‘în fî sıfâti Rabbi’l-âlemîn, (Sittü resâil içinde, haz.

Câsim Süleyman ed-Devserî), Kuveyt, ed-Dâru’s-Selefiyye, 1988/1408, s. 113.

421 Ebü’l-Fazl er-Râzî, Abdurrahmân b. Ahmed b. el-Hasan el-Mukrî, Ehâdîsu fî zemmi’l-kelâmi ve ehlihî, thk. Nâsır b. Abdurrahmân b. Muammed el-Cüdey‘, y.y., Dâru Atlas, 1996, s. 91.

422 Ebû Ubeyd, Garîbu’l-hadîs, I, 212.

84

tevil ettik. Biz bu beyaz bulutun keyfiyyetini ve boyutlarının ne olduğunu bilmiyoruz.

Allah en iyi bilendir.”

İbn Kuteybe (ö. 276/889) bu rivâyete, “Allah’a sınır ve mekân tayini, O’nun yaratılmışlara benzetilmesi” gerekçesiyle itiraz edilmesi sebebiyle Te’vîl’inde yer vermekte ve Ebû Ubeyd’in mezkûr açıklamalarını nakletmektedir. İbn Kuteybe ilaveten hadis hakkında bazı yorumlarda da bulunmaktadır. Ona göre metinde geçen “el-amâ”

kelimesi med ile olduğunda Ebû Ubeyd’in dediği gibidir. Ancak eğer elifsiz (maksûr) olursa bu durumda mana “Allah körlük/gizlilik içindeydi” şeklinde olur. Buna göre Rasûlullah (s.a.s) burada Allah’ın insanların bilgisinden gizli olduğunu kastetmektedir.

İbn Kuteybe, “Üstü hava altı hava” ifadeleri için de “bazılarının bir olumsuzluk mâ’sı ilave ederek problemi çözme çabalarında olduğunu” zikretmekte ancak buna katılmamaktadır.423

Talebesi Abbâs ed-Dûrî (ö. 271/884) anlatıyor: Ebû Ubeyd yanında Allah’ın gülmesi,424 kürsîsi,425 ayağını cehenneme koyması426 konularında ve bunlara benzeyen daha başka hadisler zikredilince şöyle dedi: Bu hadisler bize göre haktır. Bu hadisleri sika râvîler birbirlerinden rivâyet etmişlerdir. Ancak şu da var ki bize bu hadislerin izahı sorulursa onları tefsir (tevil) etmeyiz. Bu hadislerin manasını kimse idrak edemez, biz onları tasdik eder ve susarız.427

423 İbn Kuteybe, Te’vîlu muhtelifi’l-hadîs, thk. Ebû Üsâme Selîm b. Îd el-Hilâlî es-Silefî, Riyad, Dâru İbn Kayyım/Kahire, Dâru İbn Affân, 2009/1430, s. 415-7.

424 Ebû Rezîn el-Ukaylî’den rivâyet edilmektedir. Rasûlullah, “Sıkıntılı durumlarının değişmesi yakın olmakla beraber kullarının ümitsizliğe kapılmalarına Allah güldü.” buyurdu. Bunun üzerine ben de,

“Yâ Rasûlallah! Rabb güler mi? diye sordum. Rasûlullah, “Evet” cevabını verdi. Hadis için bkz. İbn Mâce, Mukaddime, 13 (hadis no: 181).

425 İbn Abbâs, “Kürsîsi gökleri ve yeri kaplamıştır.” (Bakara; 255) âyeti hakkında “Kürsîsi ayaklarının bastığı yerdir (mevzı‘u’l-kademeyn); arşının miktarını ise kimse takdir edemez.” demektedir.

Rivâyet için bkz., Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed b. Eyyûb, el-Mu‘cemu’l-kebîr, I-XXV, thk. Hamdî b. Abdilmecîd es-Silefî, Kahire, Mektebetu İbn Teymiyye, 1994/1415XII, 39 (hadis no: 12404).

426 “Cehenneme, ‘doldun mu’ denilecek, o da ‘daha var mı’ diyecek (Kâf; 30) sonunda Allah, ayağını cehenneme koyacaktır…” Hadis için bkz. Buhârî, Tefsîr (Kâf Sûresi) I, (hadis no: 4849).

427 Lâlekâî, Ebü’l-Kâsım Hibetullah b. el-Hasan et-Taberî er-Râzî, Şerhu usûli i‘tikâdi ehli’s-sünne ve’l-cemâ‘a, I-IV, thk. Ahmed b. Sa‘d b. Hamdân el-Ğâmidî, y.y., Dâru Taybe, 2003/1423, III, 581;

Beyhakî, el-Esmâ’ ve’s-sıfât, II, 198. Rivâyetin küçük farklarla daha erken kaynaktaki bir versiyonu için bkz. Ebû Bekr ez-Zübeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn ve’l-luğaviyyîn, s. 199-200. Yine Dûrî’den ve muhtemelen yukarıda nakledilen rivâyetin biraz tasarrufa uğramış bir başka versiyonunda şöyle denmektedir: Allah’ın görülmesi (ru’yet), kürsüsü, ayaklarını bastığı yer, gülmesi ve nerede olduğu konusundaki hadisler rivâyet edildiğinde Ebû Ubeyd’i şöyle derken işittim: Bu hadisler sahihtir.

Ashâb-ı hadîs ve ashâb-ı fukahâ onları birbirlerine nakletmişlerdir. Bize göre onlar haktır, bunda şüphemiz yoktur. Fakat “Allah nasıl güler ve ayağını nasıl koyar?” denirse “Biz bunu tefsir etmeyiz;

eden hiç kimseyi de işitmedik.” deriz (Bkz. Dârekutnî, Ebü’l-Hasen Ali b. Ömer b. Ahmed

el-85

Bu nakillerden Ebu Ubeyd’in sıfatullah ile ilgili hadisler hakkında ortaya koyduğu tavır yanında itikadî esaslara temel olacak rivâyetlerin “mütevâtir” veya “meşhûr” olması gerektiğine dair bir şart ileri sürmediği de anlaşılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Ebu Ubeyd, bir hadisin delil olabilmesi için sika râvîlerce rivâyet edilmesini ve ehlince sahih kabul olunmasını yeterli görmektedir.428