• Sonuç bulunamadı

B. FIKHÎ DÜŞÜNCESİNDE HADİS/SÜNNET

1. Fıkhî Mezhebi

Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ın herhangi bir mezhebe mensubiyeti veya müçtehit bir âlim olup olmadığı hususu ihtilaflıdır. Şâfiî ve Hanbelî mezhebine mensup

501 Özşenel, İlk Dönem Hadis-Rey Tartışmaları, s. 36.

502 Ahmet Hassan, İlk Dönem İslam Hukuk Biliminin Gelişimi, (çev. Haluk Songur) İstanbul, Rağbet Yayınları, 1999, s. 114, 118, 209. Şâfiî de dâhil hicrî 2. ve 3. asır sünnet anlayışının incelenmesi için bkz. Ahmet Hassan, İlk Dönem İslam Hukuk Biliminin Gelişimi, s. 111-140; Mehmet Emin Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, Fıkhî Hadisler Bağlamında Bir İnceleme, Ankara, OTTO Yayınları, 2015, ss. 49-131; İshak Emin Aktepe, Erken Dönem İslam Hukukçularının Sünnet Anlayışı, İstanbul, İnsan Yayınları, 2010, ss. 115-333; Nevzat Aydın, İmam Evzâ‘î ve Sünen’indeki Metodu, On Dokuz Mayıs Üniversitesi SBE, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun, 2001, s. 92-118. Ebû Yûsuf’un sünnet anlayışı için bkz. Özşenel, Ebû Yûsuf’un Hadis Anlayışı, s. 24-50; Muhammed b.

Hasan eş-Şeybânî’nin sünnet anlayışı için bkz. a.mlf., İlk Dönem Hadis-Rey Tartışmaları, s. 177-190. Ayrıca bkz. Mansur Koçinkağ, İlk Dönemde Sünnet ve Haber-i Vâhidle İlgili Tartışmalar, Marmara Üniversitesi SBE, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul, 2011.

503 Ahmed Hassan, İlk Dönem İslam Hukuk Biliminin Gelişimi, s. 134, 138; Özafşar,Hadisi Yeniden Düşünmek, s. 98.

101

âlimleri bir araya toplamayı amaçlayan müelliflerce Şâfiî504 veya Hanbelî505 addedilmiş olan Ebû Ubeyd’in Hanefî506 olduğu da söylenmiştir. Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071), Ebu Ubeyd’in fıkha dair kitaplarında İmam Mâlik ve Şâfiî’nin mezheplerine itimat ettiğini ve çoğunlukla bu ikisini taklit ettiğini söyler.507 Onun fıkhının, Vâkıdî’nin (ö.

207/823) kitaplarından olduğunu söyleyenler de vardır.508

Bununla birlikte Zehebî “müçtehit bir imâm”,509 “fıkıh ve ihtilaflarda ârif”510 diyerek vasıflandırdığı Ebû Ubeyd için “İçtihat ederdi, kimseyi taklit etmezdi” der.511 İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751/1350) de Bağdatlı fakihleri sayarken ilk sırada Kâsım b.

Sellâm’ı söyler.512 Ömer Nasuhi Bilmen (ö. 1971) Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ı,

“mezhep sahibi müctehid olup müessese-i ictihâdiyeleri devam etmemiş olan zatlar”

arasında zikreder.513

İbn Sellâm’ın 18 sene kadılık yapması, fıkıh alanında önemli eserler kaleme almış olması, Kitâbu’l-Emvâl’de olduğu gibi ihtilafları zikredip aralarında tercihte bulunması514 ve bazı durumlarda kendi içtihadını ortaya koyması ayrıca çeşitli konularda İmâm Şâfiî, İshâk b. Râhûye, Ebû Sevr, Ahmed b. Hanbel gibi isimlerle aynı bağlamda zikredilip

504 Abbâdî, Ebû Âsım Muhammed b. Ahmed, Kitâbu Tabâkâti’l-fukahâi’ş-Şâfi‘iyye, thk. Gösta Vitestam, Leiden, E. J. Brill Yayınevi, 1964, s. 37; Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfi‘iyye, II, 153; İbn Kesîr, Tabakâtu’ş-Şâfi‘iyyîn,thk. Ahmed Ömer Hâşim ve Muhammed Zeynuhum Muhammed Azb, y.y., Mektebetu’s-Sekâfeti’d-Dîniyye, 1993/1413,s. 150; İbn Kâdî Şühbe, Takiyyüddîn Ebû Bekr b.

Ahmed b. Muhammed el-Esedî ed-Dımaşkî, Tabakâtu’ş-Şâfi‘iyye, I-IV, thk. Hâfız Abdülalîm Hân, Beyrut, Âlemu’l-Kütüb, h.1407, I, 67. Risâle müellifi Kettânî (ö. 1927) Ebû Ubeyd’i, “eş-Şâfiî”

nisbesiyle kaydetmektedir (Hadis Literatürü, s. 45). Kâtib Çelebi ise Ebû Ubeyd’in Edebü’l-kâdî isimli eserini “Edebü’l-kâdî alâ mezhebi’ş-Şâfi‘î” başlığı altında zikretmektedir (Kâtib Çelebi, Keşfu’z-zunûn, I, 1). Ayrıca bkz. İsmâil el-Bağdâdî, Hediyyetü’l-ârifîn, I, 825 (Burada doğrudan Edebü’l-kâdî alâ mezhebi’ş-Şâfi‘î şeklindedir).

505 İbn Ebî Ya‘lâ, Tabakâtu’l-Hanâbile, I, 259.

506 Ebû Ya‘lâ el-Halîlî (ö. 446/1055), Ebû Ubeyd’in ilimde Ahmed b. Hanbel ile mukayese edildiğine işaret eder. Bundan başka onun fıkıhta kendi tercihleri olduğunu ve çoğunlukla Kûfelilere meylettiğini belirtir (Bkz. Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, el-İrşâd fî ma‘rifeti ulemâi’l-hadîs, II, 606).

507 Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, XIV, 394.

508 Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl, XXVI, 181; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 366 (ﻱﺩﻕﺍﻭﻝﺍ ﺏﺕﻙ ﻥﻡ ﺩﻱﺏﻉ ﻱﺏﺃ ﻩﻕﻑ).

509 Zehebî, Tezkiratu’l-huffâz, II, 5.

510 Zehebî, Tezkiratu’l-huffâz, II, 6.

511 Zehebî, Ma‘rifetu’l-kurrâi’l-kibâr alâ’t-tabakâti ve’l-a‘sâr, s. 101.

512 İbn Kayyım, İ‘lâmu’l-muvakkı‘în, I, 23.

513 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kamusu, I, 313. Sâid Bekdâş da müstakil bir mezhep sahibi olduğunu ifade etmektedir (Bkz. Ebû Ubeyd, s. 131).

514 Ebû Ubeyd’in bu özelliği tam aksi yönde de yorumlanmıştır. Saîd b. Amr el-Berzeî (ö. 292/905) anlatıyor: Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem’i (ö. 268/882) “Ebû Ubeyd fakih değildir”, derken işittim. “Niçin?”, diye sordum. “Çünkü o, âlimlerin kavillerini topluyor, kendisi onlardan bir görüş seçiyor”, dedi. “Peki, fakih kimdir o zaman?”, diye sordum. “Kitap ve sünnetten daha önce ortaya konmamış bir asıl istinbat eden, sonra da bu asıldan yüz şube elde edendir”, diye cevap verdi. “Buna kim güç yetirebilir?”, dedim. “Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî” cevabını verdi (Beyhaki, Menâkıb, II, 272; Bekdâş, Ebû Ubeyd, s. 134-5).

102

görüşlerinin onlarla mukayese edilmesi ve özellikle de, ileride ayrıntısıyla zikredileceği üzere, çeşitli âlimler tarafından nispet edildiği mezheplere ve bunların imamlarına itirazlarda bulunması belli bir fıkhî yetkinliğe ulaştığını göstermektedir.515

Kaynaklarda Ebû Ubeyd’in Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî (ö. 204/820) hakkında çeşitli ifadeleri kayıtlıdır. Ayrıca onun Şâfiî’den ilim aldığına dair bilgiler de bulunmaktadır. Söz gelimi İbn Abdilber (ö. 463/1071), Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ı Bağdat’ta Şâfiî’den ilim alanlar arasında zikretmekte, ona arkadaşlık ettiğini, kitaplarını yazdığını söylemekte ve kendi tercihleri olmakla birlikte Ebû Ubeyd’in Şafiî’den müstağni kalmadığını belirtmektedir.516 Ancak Ebû Ubeyd’in günümüze ulaşan eserlerinin hiç birisinde Şâfiî’ye yapılmış tek bir atıf bile mevcut değildir.

Ebû Ubeyd’in eserleri ele alınırken görüldüğü üzere o pek çok kitabını kendinden önce ilgili alanda selefleri tarafından yazılmış eserler üzerine bina etmiştir. Bu noktada onun bu eserlerden intihal yaptığı, bu kitaplardaki bilgileri kendisine mal ettiği yönünde bir tenkit de bulunmaktadır. Râmehürmüzî’nin(ö. 360/971), hadis usûlüne dair günümüze ulaşmış ilk eser olarak kabul edilebilecek, el-Muhaddisu’l-fâsıl beyne’r-râvî ve’l-vâ’î isimli eserinde bu bağlamda değerlendirilebilecek bir rivâyet bulunmaktadır. Söz konusu rivâyette Şâfiî fakih Hüseyin b. Ali el-Kerâbîsî (ö. 248/862) Ebû Ubeyd’in fıkha dair eserlerinde Şâfiî’nin delillerini kullandığını ve bunu yaparken ona hiç atıf yapmadığını ileri sürülmektedir:

Ebû Ubeyd’in fıkıh ve eleştiri kitapları Kerâbîsî’ye ulaşınca bir kısmını aldı, inceledi ve gördü ki onda Şâfiî’nin delilleriyle delil getiriyor, onun lafzını naklediyor ama ismini zikretmiyor. Bunun üzerine Kerâbîsî öfkelendi. Sonra Ebû Ubeyd ile karşılaştı ve ona “Ebû Ubeyd, sana ne oluyor da kitabında ‘Muhammed b. Hasan dedi ki’, ‘falan dedi ki’ diyorsun da Şâfiî’nin ismini zikretmiyor, gizliyorsun? Sen onun kitaplarından delillerini çaldın, sen rivâyetten başka bir şeyi güzel yapamazsın.” dedi. Sonra ona, birinin göğsüne vurup kemiğini kıran adam hakkında soru sordu, Ebû Ubeyd yanlış cevap verdi. Bunun üzerine Kerâbîsî, “Sen bu bir tek meselenin cevabını güzel yapamadın, nasıl kitap yazmaya kalkarsın?” dedi.517

Râmehürmüzî bu rivâyeti “rivâyet ve dirâyeti cem eden kimsenin fazileti” isimli bâbta zikretmektedir. Bu, Kerâbîsî’yi rivâyet ve dirâyeti şahsında toplamış bir âlim olarak, Ebû Ubeyd’i ise sadece rivâyete ehil olup fıkhî meselelerde yetersiz biri olarak,

515 Kırbaşoğlu, Ebû Ubeyd, s. 32. Ebû Ubeyd’in fıkhî yönü için ayrıca bkz. Bekdâş, Ebû Ubeyd, s. 124-130, s. 179-183.

516 İbn Abdilber, el-İntikâ, s. 167.

517 Râmehürmüzî, el-Muhaddisu’l-fâsıl, s. 250-1; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II, 361.

103

ki bunun sonucu olarak ilmî-ahlâkî olmayan yollara başvurmaktadır, gördüğü şeklinde de yorumlanabilir.

Sened olarak problemli518 olan bu rivâyet sahih kabul edilecek olsa bile öncelikle Kerâbîsî’nin Ebû Ubeyd’i “rivâyet ehli” olarak nitelemesinin, Ebû Ubeyd’in eserleri üzerinde yapılacak kısa bir inceleme sonucunda dahi yanlış olduğu ortaya çıkacaktır.

İkinci olarak Ebû Ubeyd’e yönelttiği “Şâfiî’nin eserlerini talan ettiği, onlardan intihalde bulunduğu” şeklindeki iddiasını destekleyecek deliller de mevcut değildir.

Kaynaklarda Ebû Ubeyd’in Şâfiî’nin kitaplarını yazdığına,519 talebesi Rebî‘ b.

Süleymân el-Murâdî’den (ö. 270/884) onun kitaplarını yazmak için aldığına dair kayıtlar bulunmaktadır.520 Bununla birlikte Dârekutnî (ö. 385/995), Ebû Ubeyd’in tasnif ettiği fakat insanlara göstermediği bazı kitaplar gördüğünü ve bu kitaplarda “Şâfiî dedi ki” ( ﻝﺍﻕ ُّﻱﻉﻑﺍﺵﻝﺍ ِاللهِﺩﺏﻉ ﻭﺏﺃ) ifadelerinin bulunduğunu söylemektedir.521 Yine Beyhakî’nin (ö.

458/1066) naklettiği bir bilgi de aynı mahiyette olup Ebû Ubeyd’in Şâfiî’yi kaynak göstererek eserlerinde ondan iktibaslarda bulunduğuna işaret etmektedir.522

Kaynaklarda Ebû Ubeyd ile Şâfiî’nin, Bakara 228. ayetinde geçen kur’ (ءﺭﻕﻝﺍ) kelimesinin manası konusunda münazara yaptığına dair bir rivâyet nakledilmektedir.

Rivâyete göre Ebû Ubeyd dile dair deliller ileri sürerek,523 bu kelimenin “tuhur”

manasında olduğunu söylemekteyken Şâfiî “hayız” olduğu görüşündedir. Tartışmanın ardından her iki âlimin birbirlerinin delillerinin etkisinde kalarak karşı tarafın görüşlerini kabul ettiği belirtilmektedir.524 İmâmu’l-Haremeyn el-Cüveynî (ö. 478/1085) bu rivâyete güvenilemeyeceğini ve Şâfiî’nin, dil konusunda ancak bir nakledici olan Ebû Ubeyd’in etkisinde kalmış olamayacağını belirtir. Ardından Şâfiî’nin söz konusu meseledeki

518 Rivâyet senedde tahdîs sîgası yerine “inne” lafzı kullanıldığı, dolayısıyla semâ‘ın sabit olmadığı gerekçesiyle eleştirilmektedir (Bekdâş, Ebû Ubeyd, s. 132).

519 İbn Abdilber, el-İntikâ, s. 167.

520 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfi‘î, II, 251; Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl, I, 61.

521 Sülemî, Ebû Abdirrahmân Muhammed b. el-Hüseyin es-Sülemî, Suâlâtu’s-Sülemî li’d-Dârekutnî, thk. Sa‘d b. Abdillah el-Humeyyid ve Hâlid b. Abdirrahmân el-Cüreysî, Riyad, Mektebetu’l-Melik Fehd el-Vataniyye, 2007, s. 269 ( ﻭﺏﺃ ﻝﺍﻕ :ﺍﻩﻱﻑﻭ ، ِﺱﺍﻥﻝﺍ ﻯﻝﺇ ﺍﻩ ﺝﺭﺥُﻱ ﻡﻝﻭ ،ﺍﻩﻑَّﻥَﺹ ﺍًﺏﺕُﻙ ٍﺩﻱﺏُﻉ ﻱﺏلأ ُّﺕﺩﺝﻭ :ُﺥﻱﺵﻝﺍ ﻝﺍﻕﻭ ُّﻱﻉﻑﺍﺵﻝﺍ ِاللهِﺩﺏﻉ).

522 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfi‘î, II, 328. Dâvûd b. Ali [ez-Zâhirî] [ö. 270/884]: Kâsım Şafiî’nin kitaplarından iktibasta bulunanlardandı. Kitâbu’l-Menâsik’te Şafiî’den hikâye etmekteydi, kendi yazısıyla ben onu görmüştüm.

523 Ebû Ubeyd’in konuya dair açıklamaları için bkz. Garîbu’l-hadîs, I, 169-170; II, 363-4.

524 İmâmu’l-Haremeyn el-Cüveynî, Ebü’l-Me‘âlî Rüknüddîn Abdülmelik b. Abdillah b. Yûsuf et-Tâî en-Nîsâbûrî, Nihâyetu’l-matlab fî dirâyeti’l-mezheb, I-XX, thk. Abdülazîm Mahmûd ed-Dîb, Beyrut, Dâru’l-Minhâc, 2007/1428, XV, 144; Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfi‘iyye, II, 159-160.

104

görüşünün, şu an ashâbının benimsediği görüş olduğunu söyler. İmam Şâfiî bu kelime hakkında “tuhur” görüşünü benimsemiş olsa bile bu onun kavl-i kadîm’i yani Şâfiî’nin Mısır’a gelmeden Irak’ta iken ileri sürdüğü kanaati olmalıdır.525 Ebû Ubeyd’in fıkhî birikimini Şâfiî’den elde ettiğini belirten Tâcüddîn es-Sübkî (ö. 771/1370) ise “Eğer bu rivâyet sahih ise Ebû Ubeyd’in büyüklüğünü gösterir. Ancak bize hiç kimseden Şâfiî’nin biriyle münazara edip onun görüşünü kabul ettiğine dair bir bilgi gelmemiştir.”

demektedir.526

Kâsım b. Sellâm, eserlerinde İmam Ebû Yûsuf’tan (ö. 182/798) ve İmam Muhammed’den (ö. 189/805) nakiller yapmakta, onların tevil ve tercihlerini, görüşlerini zikretmektedir.527 Bazen bu isimler aracılığı ile Ebû Hanîfe’ye de atıf yapar.528 Ancak o Irak ehlinin görüşlerine neredeyse hiç katılmamaktadır. Aksine başta sünnete/hadise muhalif kalmaları olmak üzere Iraklılara çeşitli noktalarda tenkitler yöneltmektedir.

Dolayısıyla Ebû Ya‘lâ’nın, “Ebû Ubeyd’in çoğunlukla Kûfelilere meylettiği” yönündeki değerlendirmesi mesnetsiz kalmaktadır. Hanefî mezhebinin egemen olduğu zaman ve yerlerde yetişmiş, kadılık yapmış olması onun Hanefî olduğuna hükmetme hususunda tek başına yetersiz görünmektedir.

Ahmed b. Muhammed b. Hanbel’den (ö. 241/855) helali ve haramı en iyi bilen biri olarak bahsetmekle birlikte529 fıkıh sahasında istifade ettiğine dair herhangi bir kayıt tespit edilememektedir. Garîbu’l-hadîs ile ilgili meselelerde aralarında bir iletişimden

525 Cüveynî, Nihâyetu’l-matlab, XV, 144.

526 Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfi‘iyye, II, 159.

527 Ebû Yûsuf’tan nakilleri için bkz. Garîbu’l-hadîs, II, 44, 98, 99. İmam Şeybânî’den nakilleri için bkz. Garîbu’l-hadîs, I, 247; II, 44, 122; Emvâl, s. 119. Ebû Ubeyd bu nakillerin büyük kısmını doğrudan semâ’a delalet eden lafızlarla yapmaktadır. Nitekim bu iki isimle meclislerde bir arada bulunduğunu da ifade etmektedir (Bkz. Ebû Nuaym, Hilye, IX, 166; İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 151, 292). Ebû Ubeyd’in, İmam Şeybânî için “Allah’ın Kitabı’nı ondan daha iyi bilen birini görmedim.”

şeklindeki ifadesi için bkz. Saymerî, Ebû Abdillah el-Hüseyin b. Ali b. Muhammed, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbihî, Beyrut, Âlimu’l-Kütüb, 1985, s. 128; Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, II, 565.

528 Sözgelimi bkz. Emvâl, s. 96, 119. Ebû Hanîfe’ye doğrudan atıfları için bkz. Garîbu’l-hadîs, II, 138, 139, 430-1.

529 Ebû Ubeyd şöyle demektedir: “Hadis âlimleri dörttür: Helali ve haramı en iyi bilen Ahmed b.

Hanbel; hadisin sevk ve edasını (ﻩﻝ ءﺍﺩﺃﻭ ﺙﻱﺩﺡﻝﻝ ﺓﻕﺍ ) en güzel yapan Ali b. el-Medînî; kitap telifi/vaz‘ı ﻱﺱ en güzel olan İbn Ebî Şeybe; hadisin sahihini sakîmini en iyi bilen de Yahyâ b. Maîn’dir.” (Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, XI, 263-4). Benzer bir başka rivâyette hadisin, zikredilen bu dört isme dayandığını, İbn Ebî Şeybe’nin hadisi en güzel serdeden, tasnif ve düzene koyan (ﻩﻝ ﻡﻩ ﺩﺭﺱﺃ); Ahmed b. Hanbel’in en fakih; Ali’nin en âlim ve Yahyâ’nın da en çok yazan olduğunu ifade etmektedir (Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, XI, 264; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, XI, 283).

105

bahsedilebilecekse de mezheb olarak Ebû Ubeyd’in Hanbelî olduğunu söylemek de şu durumda mümkün görünmemektedir.530

Başta el-Muvatta’ râvîleri Yahyâ b. Bükeyr ve Saîd b. Ufeyr gibi isimlerle Mâlik b. Enes’in (ö. 179/795) görüşlerine, rivâyetlerine ulaştığı görülen Ebû Ubeyd, pek çok yerde ehl-i Hicâz’ın görüşlerine katılmaktadır. Evzâî, Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778) gibi hicrî 2. asrın diğer önemli fakihlerinin görüşlerine de bir şekilde ulaştığı anlaşılan Ebû Ubeyd nadiren bu isimlerle de bazı konularda mutabık olabilmektedir.