• Sonuç bulunamadı

2. KAYGI (ANKSİYETE)

2.4. Kaygı Bozukluğunun Belirtileri ve Sonuçları

Berksun, kaygı bozukluğunun belirtilerini ruhsal ve bedensel belirtiler olarak iki kısımda sınıflandırmıştır. Ruhsal belirtiler; endişe, kaygı, tasa, konsantrasyonda bozulma, sinirlilik, huzursuzluk, tahammülsüzlük, heyecan, kötü bir haber alacağı beklentisi, çabuk irkilme, kolay yorulma, derealizasyon (gerçekdışılık hissi, dış dünyaya yabancılık duygusu), depersonalizasyon (kişinin bedenine veya bedeninin bir parçasına yabancılık       

234 Meriç , a.g.m., s.2.

235 Robert C. Carson, James N. Butcher, , Abnormal Pyschology and Modern Life, 9. Edition, Harper Collins Publishers, New York; Ny. , 1992, ss..551-552.

236Sabiha Paktuna Keskin, “Çağın Hastalığı: Kaygı (Anksiyete Bozukluğu)”, sabihakeskin.com/makale13.html (12.7.2017).

237 Genco Usta, “Çocuklarda ve Ergenlerde Kaygı Bozuklukları(Anksiyete Bozuklukları)”,

https://cocukpsikiyatriankara.blogspot.com.tr/2013/06/cocuklardave-ergenlerde-kayg.html?view=snapshot&_escaped_fragment_ (16.4.2018).

yaşaması, (örn. kolunu bir odun parçası gibi hissetmesi, kolunu kendine ait gibi hissetmemesi, elinin veya kafasının büyüdüğünü hissetmesi gibi), kontrolünü yitirme hissi, çıldırma hissi, ölüm korkusudur. Bedensel belirtiler ise; çarpıntı hissi veya kalp atım hızında artma, terleme, titreme veya sarsılma ağız kuruluğu, nefes almakta güçlük, boğulma hissi veya hava açlığı, göğüste ağrı veya rahatsızlık hissi, bulantı veya karın bölgesinde rahatsızlık, yüzde kızarma, baş dönmesi, kulak çınlaması, sıcak veya soğuk basması (titreme), yerinde duramama veya gevşeyememe, uyuşma ya da ürperme hissi, boğazda düğümlenme hissi veya yutma güçlüğü, uyku bozuklukları, kaslarda gerginlik ve ağrılar, kolay yorulma şeklinde sıralanabilir.238 Baş dönmesinin anksiyete bozukluklarıyla, özellikle panik bozukluğuyla ilişkisi oldukça dikkat çekicidir. Daha düşük oranlar bildiren araştırmalar bulunmakla birlikte, anksiyete bozukluklarının görülme sıklığının, baş dönmesi yakınmalarıyla incelenen ve vestibuler bir işlev bozukluğu saptanan hastalarda %41, vestibuler işlev bozukluğu saptanmayanlarda ise

%76 gibi oldukça yüksek oranlarda olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.239

Kaygı bozukluğunun günlük yaşamın her alanına etki edebilecek özellikte sonuçları olduğunu kabul etmek kaçınılmazdır. Anksiyete, üzüntü ya da fiziki yakınmalar klinik açıdan belirgin bir strese ya da toplumsal, mesleki ya da önemli diğer işlevsel alanlarda bozulmaya neden olur. Bu bozukluk, kötüye kullanılan bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaçta olduğu gibi bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı oluşmamaktadır. Kaygı bozukluğu olan hastalar kronik diyare gibi bazı somatik (psikolojik kökenli fiziksel şikayetler) belirtiler konusunda yardım için çoğunlukla bir pratisyene, dahiliye uzmanına ya da alternatif olarak kişiye özgü kaygı belirtileri için bir uzmana başvururlar.240

Kaygı bozukluğunun önemli sonuçlarından biri, kişinin kaygı duyduğu konuyla ilgili olarak daha önceden edindiği olumsuz yargıyla baş etmek zorunda kalmasıdır.

Kişinin kaygı duyduğu konuya ilişkin olumsuz tecrübeyi tekrar yaşamaktan korkmasının kaygının artmasına sebep olabileceği söylenebilir. Örneğin, kullandığı araçla ciddi bir       

238 Berksun , a.g.e., s.13.

239 Bk., S. Eagger, LM Luxon, RA Davies ve ark., Psychiatric morbidity in patients with peripheral vestibular disorder: A clinical and neuro-otological study. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1992; 55: 383-7, RB Simpson, JM Nedzelski, HO Barber ve ark., Psychiatric diagnoses in patients with psychogenic dizziness or severe tinnitus. J Otolaryngol 1988; 17: 325-30 aktaran Elif Onur, Tunç Alkın, “Baş Dönmesi ve Anksiyete İlişkisi: Yeni Klinik Sendromlar”, Noropsikiyatri Arşivi, C.44, 2007, s.68.

240 Meriç, a.g.m.,s.2.

trafik kazası geçirmiş olan bir kişi, kaza sonrası hayatında bu sarsıcı deneyimin kaygısını yaşabilir, bununla birlikte kaza sonrası araç kullanıyorken kazaya ilişkin kaygısı devam edebilir.

Kişinin, korktuğuna dair açık belirtileri göstermesi ve buna bağlı olarak gelen sosyal aşağılanma, anksiyete yığılması olarak adlandırılan duruma sebep olabilir.241 Yükseklik korkusu olan bir gencin, arkadaşlarıyla katıldığı bir doğa gezisi esnasında çıktıkları yüksek bir tepede hissettikleri, anksiyete yığılmasını açıklayıcı bir örnektir.

Genç yükseklikten düşeceğini düşünerek korkarken bir yandan da bu korkusu nedeniyle arkadaş ortamında aşağılanacağını düşündüğünden bu durum doğa gezilerine katılmamasına sebep olabilir. Katıldığı doğa gezileri anksiyetesinin artması sonucunu beraberinde getirir. Sözü edilen gezide yüksek bir yere çıkıp düşeceğini düşünmesi kaygıyı iyice arttırır. Bu durumda birbirini doğuran kaygılar ortaya çıkar ve anksiyete yığılmasıyla karşı karşıya kalınır.

Anksiyetenin birey tarafından yorumlanma şekli, kişinin yaşamında olumsuz sonuçlara sebep olabilmektedir. Birey duygusal tepkisini gözden geçirir, yorumlar ve dış uyaranlarla ona anlam verir. Fakat anksiyeteyi tehlike ile eşleştirdiği için onu bir tehlike sinyali olarak algılar. Bu fenomene, hipoglisemi atakları olan hastalarda rastlanmaktadır.

Bu gibi durumlarda kan şekerinin aniden düşmesi sonucu olarak hasta bayılacağını hisseder ve titrer. Dolayısıyla anksiyetesi artar. Bunun sonucunda kendine güvenini kaybederek, anksiyeteye reaksiyon gösterir.242 Köpek korkusu olan bir çocuğun köpek gördüğü zaman vücudunun gösterdiği tepki bu duruma örnektir. Tek başına bir korku unsuru olmayan köpek çocuk tarafından tehlike olarak algılandığında anksiyeteyi arttıran bir unsur haline gelebilir.

Stres, fizyolojik, psikolojik, davranışsal düzeyde çeşitli değişimlere neden olur.

Stres konusundaki çalışmalar uzun süren yoğun psikolojik veya fizik (gürültü, soğuk vb.) bir stresle karşılaşıldığı zaman hormonal dengeye bağlı olarak bağışıklık sisteminde bir düşüş olduğunu ortaya koymuştur. Kanser dahil birçok hastalığın ortaya çıkış ve şiddetinin hayat stresleriyle ilişkili olduğu görülmektedir.243 Selye’nin çalışmalarından

      

241 Beck, a.g.e., s.149.

242 Beck, a.g.e., s.150.

243 Baltaş, Baltaş, a.g.e., s.169.

sonra hayvanlar üstünde yürütülen çok sayıda deney, tümörler oluşması, gelişmesi ve seyrinde stresin rol oynadığını ispatlamıştır.244

Öte yandan stres tepkisiyle sağlanan sağlıksız uyum eğer alışkanlık haline gelirse, zaman içinde kalp-damar sistemine bağlı birçok hastalıktan birinin veya birkaçının gelişmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.245 Strese bağımlı insanlarda, gerilimli başağrısı ve kronik migren sık görülmektedir. Selye’nin uyum teorisine göre, görünüş olarak herşey yolunda gözükse de, uzun müddetli bir stres savunma mekanizmalarını tüketecek ve nezle, öpüşme hastalığı (mononucleosis) gibi hastalıklara karşı vücudu savunmasız bırakacaktır.246 Uzun süre devam eden şiddetli stres durumlarının ise, ölümle dahi sonuçlandığı bilinmektedir. Stres verici şartların her insanın sağlığı için aynı ölçüde olmadığı ve verilen bedensel tepkinin bireyin ona yüklediği duygusal anlama ve bireyin gücüne göre değiştiği dikkate alınmalıdır.247

Kaya, homeostatik dengeyi bozmaya yeltenen, fizyolojik veya psikolojik koşulların neden olduğu vücut değişiklikleri olarak tanımladığı stresin uyku bozukluklarına sebep olduğuna işaret etmektedir. Stres altında hipofizden salgılanımı artan TSH (tiroid stumulan hormonu) bütün metabolizmayı uyarır. Sonuç olarak uyarılan bir organizmanın uykuya dalma güçlükleri göstermesi kaçınılmaz hale gelir.248

İnsana ilişkin çalışmaların bütününe bakıldığında, bağışıklık ilişkisiyle stres ilişkisinin varlığını ima eden, bu fikri veren pek çok bilgi olmasına karşın, bazı araştırmacılar tarafından tamamlayıcı yaklaşımların henüz mümkün olmadığı ileri sürülmüştür.249

Woolfoolk ve Richardson fizyolojik zararları dışında stresin birçok olumsuz duygusal ve psikolojik etkilerinin olduğunu ifade etmişlerdir. Farklı türdeki duygusal tepkiler genelde strese eşlik eder ve çoğunlukla hoşnutsuzluk olarak hissedilirler. En muhtemel duygular 1) sıkıntı, 2) sinirlilik, şiddetli öfke, endişe korku ve dehşet, 3) dalgınlık, hüzün ve ıstıraptır.250 Stres durumlarında aynı zamanda insanın bilişsel       

244 Z. Baltaş, a.g.e., s.141.

245 Baltaş, Baltaş, a.g.e., s.140.

246 Phares, a.g.e., s.443

247 Baltaş, Baltaş, a.g.e., s.169.

248 Nusret Kaya, Sezgilerimiz ve Takıntılarımız, 1.b., İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2002, s.248.

249 Baltaş , Baltaş, a.g.e., s.169.

250 R. Woolfolk, F. Richardson, Stress, sanity, andsurvival. New York: Monarch, 1978 aktaran Phares , a.g.e., s.443.

yetilerini kullanmakta güçlük çektiği gözlemlenmektedir. Özellikle, stresin başlangıcında kişide bilinç sislenmesine, bulanıklığa benzer bir şaşkınlık hali oluşur. Stres durumunda dikkat dağınıklığı, uyaranları anlamada zorluk, zaman, yer ve kişilere karşı yönelim bozukluğu dikkat çekmektedir. Hastanın bunaltılı durumuna, öfke ve sinirliliğine göre düşünce akımının çok yavaşlamış ya da hızlanmış olması mümkündür. Düşünce içerisinde genellikle şaşkınlığa , bunaltıya, çaresizliğe, korku ve dehşete ilişkin sözlere yer verilmektedir.251

Stresin davranışlarda istenmeyen sonuçları doğurduğu gözlemlenebilir. Stres unsuru olmadığında hiçbir zaman stres halindeki şekilde davranması mümkün olmayan kişiler, kendilerinden beklenmeyecek davranışlarda bulunabilirler.

Dollard ve ekibine göre, davranışların bu türü, tehdidin algılanmasından ve meydana gelen stresin ardından gelebilir. Örnek olarak, kişi hayal kırıklığına uğramaya saldırganlıkla karşılık verebilir252 fakat bu kaçınılmaz değildir, tamamen çeşitli faktörlere bağlıdır. Aksine diğer kişi strese vazgeçerek karşılık verebilir.253 Bu da stres sonucunda kişinin öğrenilmiş çaresizlik tepkisini kullanmasına bağlıdır.

Stresin kişiye verdiği zarar sadece yukarıda değinilenlerle sınırlı değildir. Davison ve Neale uzun süreli stresin, strese yatkın mevcut kişilik özellikleriyle birleşince kesin bir patolojiye sonuçlanabileceğini savunmuşlardır. Söz konusu durum, günümüzde çok yaygın olarak ifade edilen sözde tükenme ve Vietnam çatışmasından tutun da alkoliklik ve uyuşturucu madde bağımlılığı vb’nin eşlik ettiği travma sonrası stres bozuklukları gibi psikiyatrik bozukluklara kadar değişebilir.254

Stres sonucunda ortaya çıkan sonuçların stresin derecesiyle ve her insanın vücut sisteminin strese ne şekilde tepki verdiğiyle ilişkilidir. Önemli bir stres yaratıcı olay sonrası ortaya çıkan ve post-travmatik stres bozuklğu olarak adlandırılan stres bozukluklarında strese verilen tepki stres olayının hayatı koruma içgüdüsünün alarmı255 olarak algılandığında farklı, bahsedilen düzeyde ciddiye alınmadığında ise farklı şekilde

      

251 M. Orhan Öztürk ,a.g.e., s.37.

252 J, Dollard , L.Doob , N. Miller, O. Mowrcr, R . Sears , "Frustration and Aggression," New Haven: Yale Univ. Press, 1939 aktaran Phares, a.g.e., s.445.

253 Phares, a.g.e., s.445.

254G. C. Davison, J. M. Neale,. Abnormalpsychology (5th ed.). New York: John Wiley and Sons. 1990 aktaran Phares, a.g.e., s. 446.

255 Kaya, a.g.e., s. 248.

sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin, Edward M . ve arkadaşları 1989 yılında yaptıkları bir araştırmada, okul yangınından kurtarılmış ve babaları gözleri önünde silahla öldürülmüş, sözü edilen olayları hayatın koruma içgüdüsü alarmı olarak kabul etmiş olan post-travmatik stres bozukluğu yaşayan bir grup çocuğu incelemişler, bu çocukların gürültüye karşı göz kırpma reaksiyonlarının normale göre arttığı, bu çocukların hem reaksiyon zamanlarının daha kısa olduğunu, hem de normalde işitilmeyen seslere bile tepki gösterdiklerini saptamışlardır. Stres olaylarının tümünde, hayatı koruma içgüdüsünün alarmı söz konusu olmadığına göre , post-travmatik stres bozukluklarının hepsine aynı bulguların eşlik etmesi söz konusu olmayabilir.256

Kaygı duygusunu günlük hayatlarında yoğun olarak yaşayan mesleklerde, kaygının sağlığı tehdit eden sonuçlarla karşımıza çıktığını görebiliriz. Dünya sağlık Örgütü’nün (WHO) bildirdiğine göre en uzun yaşayan çiftçiler; en kısa yaşayan ise gazeteciler ve meyhanecilerdir. Sağlık açısından yüksek risk grubuna son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşan borsa komisyoculuğunu da eklemek gerekir. Zaman baskısı, rekabet, yüksek risk, belirsizlik hiç şüphesiz bu meslek içinde olanları tehdit etmektedir.

Bunun yanı sıra fakirlik ve gecekondu hayatı yaşamak, gürültülü bölgede yaşamak, sosyal hareketler içinde olmak, cezaevi şartları içinde yaşamak, yüksek hayat değişikliği puanına sahip olmak, günlük hayat problemleri ile etkili şekilde başa çıkmayı zorlaştıran, iş üzerinde yeterli kontrol imkanı vermeyen, fiziki şartları ağır olan, zaman baskısı, rekabet ve risk almayı gerektiren meslekler yüksek kaygı duygusu oluşturarak, kaygının sağlığı tehdit eder bir faktör haline gelmesine sebep olmaktadır. 257

Kaygı duygusunun günümüzde sebep olduğu en önemli durumun depresyon olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Köroğlu, depresyona neden olan etkenleri aile öyküsü, kalıtsallık, geçmişte yaşananlar, bağımlılıklar, reçeteli ilaç kullanımı, tıbbi durumlar, psikolojik konular, toplumsal uzaklaşma, yoksulluk, diğer ruhsal hastalıkları ve kaygıyla zaman zaman eşdeğer anlamda kullanılan ve kaygıya zemin hazırlayan stresli durumlar olarak sıralamıştır.258 Çöküş kelimesiyle çevrilen ve belirli bir düzeyde alçalmayı ifade eden depresyon259 kavramı için, Türkçe’de ruhsal çöküntü ya da

      

256 Kaya, a.yer., s.248.

257 Baltaş, Baltaş, a.g.e., ss.60-62.

258 Köroğlu, a.g.e., ss.25-43.

259 Baltaş, Baltaş, a.g.e., s.129.

çökkünlük260 kavramlarını da kullanmak mümkündür. Psikolojide ise belirti, sendrom, duygu durumu değişikliği261 anlamında kullanılan depresyon; çökkünlük, derin üzüntülü, bazen de hem derin üzüntülü, hem bunaltılı bir duygu durumla birlikte düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama, durgunlaşma ve bunların yanı sıra değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık, duygu ve düşünceleri ile kendisini gösteren bir sendromdur.262 Depresyon terimi hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın depresyon tanımlamasının yapılabilmesi için gerekli olan temel bulgu, üzüntü doğrultusunda artmış olan duygulanımın oluşturduğu duygu durumu (mood)dur.263 Psikologlar kaygıyı, korku panik ve gerginlik duyguları ile geleceğe yönelik belirsizlik ve tehdit algılarının varlığıyla tanımlarlar. Bunların yanında otonomik aktivitede bir artış da gözlenir. Depresyon ise mutsuzluk, keder gibi duygularla geçmişe yönelik bir kayıp algısının varlığı ile kendisini gösterir. Otonomik aktivitede ise bir yavaşlama da söz konusudur.264

Depresyon kişinin istemediği bazı olumsuz sonuçları da beraberinde getirir.

Depresyon hisseden kişi kendini haftalar boyunca üzgün hissedebilir, duygusuz, işe yaramaz olduğunu düşünebilir. Daha önce yapmaktan zevk aldığı etkinlikler kişi için bir anlam ifade etmez hale gelir. Aile ve arkadaşlarıyla ilişkilerinde büyük sorunlar yaşayan birey insanlardan uzaklaşabilir.

Depresyon kişinin ruhsal durumundan çok daha fazlasını etkiler. Kişinin uykusunu ve yemek yeme alışkanlıklarını bozabilir, cinsel isteğini azaltabilir.265 Vücutta sık görülen ağrılar ve sızılar ya da sindirim sorunlarına sebep olabilir.266

Depresyon zihinsel faaliyetlerde de değişikliğe yol açmaktadır. Dikkatini toplayamama ve unutkanlık en sık görülen depresyon belirtileridir.267 Depresyondayken usavurmada fark edilir derecede güçlük çekilir, düşüncelerde önemli değişiklikler olur.

Depresyon, bireyin düşünceleri yeni bir süzgeçten geçirmesine yol açar, kişi daha       

260 Köknel, Depresyon Ruhsal Çöküntü, 2.b., İstanbul:Altın Kitaplar Yayınevi, 1989, s.14

261 Köknel, a.yer., s.14

262 Öztürk,a.g.e., s.293.

263 Köknel, Depresyon Ruhsal Çöküntü, s.15.

264 Çağay Dürü, “Kaygı ve Depresyon (Psikopatolojik Bir Bakış)”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, 4.b. (Mart 2007), Yıl:2, S:6, Şubat, Mart, Nisan 1999, ISSN:1303-7242, s.193.

265 Köroğlu, a.g.e, s.13.

266 Köroğlu, a.g.e., s.56.

267 C. Tuğrul , M.A. Sayılgan, Depresyonla Başaçıkma Yolları, 3.b., Ankara: Türk Psikologları Derneği Yayınları, 1997, s.1.

olumsuz ve daha karamsar düşünmeye başlayabilir. Kişinin kendisiyle ilgili ne düşündüğünü etkiler, huzursuz ve kararsız olmasına yol sebep olur.268 Depresyon geçiren kişi gerçekdışı düşünce ve olaylarla ilgili asılsız yargılara sahiptir. Vücudunda duyduğu ağrılar nedeniyle çok önemli bir hastalığı olduğunu, etrafındaki insanların ondan nefret ettiklerini, arkasından konuştuklarını, onun kötülünü istediğini düşünebilir.

Kaygının sonucu olan depresyonun davranışların etkisi, enerji azalmasına bağlı olarak hareketlerde yavaşlama şeklinde ortaya çıkar. Günlük işler bile altından kalkılamayacak görevler gibi görünür. Bu nedenle işler ya hiç yapılmaz ya da yapılması için çok fazla zaman ve çaba harcanır.

Blackburn’un depresif kişilerin karşılaştıkları bazı ortak sorunlar olarak ele aldığı düşük benlik saygısı, suçluluk, umutsuzluk ve kararsızlık da depresyonun düşünsel bağlamdaki sonuçlarıdır.269 Depresyondaki bir kişi başarılarını, olumlu özelliklerini düşünmeden kendisinde küçümsenecek , aşağılanacak, eleştirilecek bir şeyler bulabilir.

Bu olumsuz bakış açısı nedeniyle kendi iradesi dışında olan olaylardan bile kendini sorumlu tutar ve suçluluk duyar.

Umutsuzluk duygusu, depresyondaki kişinin içini kemiren diğer bir olumsuz duygudur. Kişi, geçmişindeki hatalar ve üzücü olayları sorgular ve bunun sonucunda gelecekte de tatsız ve üzücü olaylar yaşayacağı düşüncesine kapılarak umutsuzluğa düşer.

Depresyondayken özgüven kaybına bağlı olarak karar vermede güçlük ortaya çıkabilir.

Depresyonun en korkulan sonucuysa intihardır. Depresyondaki birçok kişi derin bir umutsuzluk içindedir. Depresyon hastalarının bazıları hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağından korkarlar, hiçbir şeyin kendilerine bir yararı dokunmayacağına öylesine inanırlar ki; ölmeyi istemeye başlarlar.270 Sonuç olarak; -intihar, kaza ya da başka bir hastalık nedeniyle yaşamları sona ermemişse- ağır depresyon geçiren kişilerin yüzde yetmişi, altı ayla bir yıl arası kendiliğinden iyileşir ve tam olarak eski haline döner.

Depresyon yaşayan bireylerin yüzde otuzundaysa, bir türlü geçmeyen bazı depresyon belirtileri kalır ya da depresyon hiç düzelmeyebilir.271

      

268 Köroğlu, a.g.e., s.13.

269 Ivy M. Blackburn, Depresyon ve Başaçıkma Yolları, çev. N. H. Şahin ve R.N. Rugancı ) , 5. b., İstanbul : Remzi Kitabevi (Orjinal Baskı Tarihi 1987), 2003, ss.105-107.

270 Köroğlu, a.g.e., s.56

271 Levent Mete, Depresyon: Hüzünden Melankoliye , 2. b., İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s.123.

Depresyon, modern çağın, yaşama getirdiği sayısız kolaylığın karşılığında bireye ödettiği bedelin vücutta oluşturduğu tahribattır. Modernizmle birlikte ortaya çıkan endüstri ve teknoloji gelişimi, insanlığı sahip olduğu yaşam koşullarından ve anlayışlarından tamamen farklı bir ortam içerisine sokmuştur. Batı toplumunda ortaya çıkan modernizm olgusu, büyük çoğunluğu toprağı işleyerek üretim yapan geleneksel toplum insanının seri üretim yapan fabrikalarda çalışmasına sebep olmuş, mevcut yaşam stilini değiştirmiştir. Kendine özgü kurallara sahip olan ve amacı en kısa zamanda en üst düzeyde üretim yapabilmek olan fabrika anlayışı karşısında insanlar adeta zamanla yarışır hale gelmiş, fazla mesai saatleri bireyin toplumsal ilişkilerini önemli ölçüde zayıflatmıştır. Sanayi alanını genişlemesi daha fazla işçiye ihtiyacı beraberinde getirmiş, kırsal kesimden kente nüfus göçü başlamış ve bir işçi sınıfı oluşmuştur. İşçi olarak kente çalışmaya gelen işçilerin barınabilmeleri için şehirlerde inşa edilen apartman daireleri, buralarda yaşamaya başlayan insanları daha da yalnızlaştırmış, kaygı hallerini arttırmış ve toplumda bunalımlar baş göstermiştir. Başta depresyon olmak üzere birçok ruhsal rahatsızlık, salt maddi ihtiyaçlarının karşılanmasıyla bireyin mükemmel bir hayatı olabileceği düşüncesi karşısında insan ruhunun duyduğu kaygının dışavurumudur.

İlk önce Batı toplumları, sonrasında Doğu toplumları sanayi ile tanışmış ve Batı toplumlarında sanayi sonrası ortaya çıkan ruhsal sıkıntılar zamanla insanlığın büyük bölümünün ortak sorunu haline gelmiştir. Sanayii ve beraberinde yaşanan teknolojik gelişmeler bireysel yaşantıya zemin oluşturmuştur. Duygularını paylaşma, kendini ifade etme, başkaları tarafından kabul edilme gereksinimi içerisinde olan insanın, ailesinin diğer üyeleriyle ve içinde yaşadığı toplumun bireyleriyle diyalog içinde olması, ruh sağlığı açısından önemli bir gereksinimdir. Fakat modern yaşam beraberinde farklı bir yaşam tarzı sunmuş, bireyin etrafına ördüğü benmerkezcilik duvarı sosyal ilişkilere zaman ayırmaya izin vermemiş, ilişkileri ya zayıflatmış ya da tamamen koparmıştır.

Oturduğu binada karşı komşusunu dahi tanımayan, özel günlerde dost ve akrabalarıyla görüşmek şöyle dursun, telefon, sosyal medya vb. iletişim araçlarıyla yakın çevresi ile iletişim kurmaktan kaçınan modern insanın kaygı vb. ruhsal sıkıntıları yaşaması beklenen bir durumdur.

Teknoloji üretiminin sonucunda ortaya çıkan kimyasal atıklar, söz konusu atıklar nedeniyle oluşan hava kirliliği, bu durumların sebep olduğu alerji, kanser vb. hastalıklar da modern toplumlarda kaygıyı tetikleyen bir başka faktördür. Özellikle kanser gibi çağın vebası olarak adlandırılan ve gittikçe yaygınlaşan bir hastalığa yakalanmak ya da bu hastalığa yakalanma korkusunun saplantı haline gelmesi de bireyde kaygıyı arttıran nedenlerden biridir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan nükleer denemeler ve zehirli sanayi atıkları doğanın ekolojik dengesininin bozulmasına yol açmıştır. Ekolojik düzenin tahribatı ve bilinçsiz zirai ilaç kullanımı ekili tarım arazilerini kirletmiş, insan vücudunun savunma mekanizmasını zayıflatarak hastalıkların yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Bu durumların sonucunda oluşan hastalıkların tedavisi esnasında kullanılan ilaçların yan etkileri nedeniyle de birey kaygı, depresyon gibi ruhsal sıkıntılar yaşayabilmektedir.

Günlük hayatta çeşitli stres unsurlarıyla mücadele eden modern insanı, önemli ve ani değişikliklerle sürekli rekabet halinde olmak da kaygılı hale getirebilmektedir. Birey kendini sürekli değişen teknolojik gelişmelere en kısa sürede ayak uydurmak zorunda

Günlük hayatta çeşitli stres unsurlarıyla mücadele eden modern insanı, önemli ve ani değişikliklerle sürekli rekabet halinde olmak da kaygılı hale getirebilmektedir. Birey kendini sürekli değişen teknolojik gelişmelere en kısa sürede ayak uydurmak zorunda