• Sonuç bulunamadı

1.3. YOLSUZLUĞA ZEMİN HAZIRLAYAN FAKTÖRLER

1.3.1. Ekonomik Faktörler

1.3.1.4. Kayıt Dışı Ekonomi ve Rekabet

Kayıt dışı ekonomi, kamunun kontrolü dışında kalan ekonomik faaliyetleri ifade etmektedir. Bu ekonomik faaliyetlerin önemli bir kısmı kara para aklama gibi yasal olmayan faaliyetlerden, bir kısmı ise vergiden kaçınma gibi faaliyetlerden oluşmaktadır. Vergi dairesine kayıt yaptırmadan yapılan ticaret, işçi ücretlerinin düşük gösterilmesi, sanayicinin ürettiği ürünleri belgesiz satması gibi işlemler kayıt dışı ekonominin bir parçasıdır. Kayıt dışı ekonomi gelir dağılımını bozduğu, kontrol edilemediği ve vergilendirilemediği için yolsuzluklara uygun ortam hazırlayan önemli bir faktördür. Fan vd. (2008) yaptıkları çalışmada, kayıt dışı ekonominin yolsuzluk düzeyi üzerindeki etkisine de yer vermiştir. Elde edilen bulgulara göre kayıt dışı ekonomi rüşvet ve yolsuzluk üzerinde çok etkili olmaktadır. Buna göre kayıt dışı ekonominin yaygın olduğu ülkelerde kamuda istihdam edilen çalışan sayısı arttıkça kamu çalışanlarına verilen rüşvet miktarı artmakta, yolsuzluğun bulaştığı ekonomik faaliyetler ise genişlemektedir.

Johnson vd. (1998), kamunun tercih ettiği ekonomik regülâsyonlar ve kayıt dışı ekonomi ilişkisini incelediği çalışmaya göre, yüksek vergi yüküne sahip ve hukuksal

sistemi zayıf Latin Amerika ülkelerinde yolsuzluk düzeyi yükselmektedir. Bir diğer çalışmada Echazu ve Bose (2008), merkezi bürokrasi ve kayıt dışı ekonomi ve yolsuzluk ilişkisini incelemiştir. Çalışmaya göre, bürokrasinin organizasyon yapısı bozulduğunda ve kayıt dışı ekonomide faaliyet gösteren firmaların verimliliği arttığında, kayıt dışı ekonominin varlığı yolsuzluk düzeyinin artmasına neden olmaktadır. Üstelik yolsuzluk düzeyini arttıran kayıt dışı ekonomi, yolsuzluktan zarar görenlerin sayısını arttırarak refah seviyesinin azalmasına neden olmaktadır.

Yolsuzluğun nedenlerini araştıran çalışmalara göre, özel sektörde yer alan firmalar arasındaki rekabetin düşük düzeyli olması yolsuzluğa neden olan en önemli iktisadi faktörlerden biridir. Firmalar arasındaki rekabetin artması yolsuzluk düzeyinin düşmesine neden olmaktadır (Ades ve Di Tela, 1995). Rekabetçi ekonomilerde, fiyat ve üretim kararları piyasa şartlarına göre serbestçe belirlendiğinden, kamu çalışanları ve firmalar arasındaki çıkar ilişkisine dayalı karar alma süreci zorlaşacaktır. Böylece hem yolsuzluklar azalacak hem de ekonomik kaynaklar daha etkin kullanılacaktır (Broadman ve Recanatini, 2002).

Rekabetin güçlü olduğu ekonomik sistemlerde, rant oluşumu engellenmiş olacaktır. Bunun sonucu olarak kamu çalışanları ve politikacıların, yolsuzluk yapmasına neden olacak motivasyon ve fırsatlar da ortadan kalkmış olacaktır (Lambsdorff, 2002).

Rekabet ve yolsuzluk ilişkisini açıklayan en temel teorik yaklaşım Shleifer ve Vishny (1993)’e aittir. Shleifer ve Vishny (1993), monopol güce sahip olan kamu bürokrasi için bir model oluşturmuştur.

Modelin varsayımları kısaca şöyledir; kamu otoritesi ithal edilecek mal ve hizmetlerin izni, karayollarının kullanımı yada pasaport harçları gibi kamusal malları üretmektedir. Üretilen bu mallara ilişkin talep eğrisi negatif eğime sahipken, bu malların tümü homojendir. Homojen olan bu malları satan tek bir bürokrat vardır. Bu bürokrat aynı zamanda bu malların kullanımını arttırma veya azaltama yetkisine sahiptir. Üretim maliyeti tamamen devlet tarafından karşılanan kamusal malın resmi fiyatı P’dir.

Dolayısıyla malı satan bürokrat bu malın üretiminde herhangi bir maliyet yüklenmemektedir. Tüm varsayımların ışığında, modele göre kamu çalışanı, kamusal malın satışı sırasında elde edeceği rüşveti maksimum yapmak için çaba harcamaktadır.

Shleifer ve Vishny (1993) iki farklı durum için kamu çalışanının elde edeceği rüşveti nasıl maksimum yapacağını modellemiştir. İlk durumda kamu çalışanı kamusal malın satışısı sırasında hırsızlık yapmamaktadır. Bu ilk durum modelinde kamu çalışanı, kamusal malın devlet tarafından belirlenen fiyatının üzerine, almak istediği rüşvet miktarını (B) eklemektedir. Bu nedenle devlet, kamusal mal satışından beklendiği kadar gelir elde etmektedir. Bu durumda, kamusal malın bürokrat için marjinal maliyet P’dir.

Memur kamu malını P+B fiyatından sattığında, bu satıştan P kadarlık geliri devlete vermektedir. Satıştan elde edilen B kadarlık gelir ise memurun elde ettiği rüşvet miktarıdır. Bu ilk durumda devletin kamu malı satışından elde ettiği gelir azalmazken, memur kamu malını çalmadan rüşvet elde etmektedir. Bu durum Şekil 1.7’de gösterilmektedir.

Şekil 1.7: Hırsızlığın Olmadığı Yolsuzluk

Fiyat

P + B

P MR D

0 Miktar

Kaynak: Shleifer ve Vishny, 1993:602

İkinci durumda ise, kamu görevlisi hükümete herhangi bir ödeme yapmadan, satışlarını arttırarak rant elde etmektedir. Bu modelde alıcının kamu malına ödediği fiyat, sadece rüşvetten oluşur ve bu resmi fiyattan bile düşük olabilir. Çünkü kamu çalışanı resmi fiyatından daha düşük fiyatla kamu malını satabilir ve bu satıştan elde ettiği gelirin herhangi bir kısmını hükümete ödemeyebilir. Sonuç olarak bürokrat için malın marjinal maliyet sıfırdır. Bu ikinci durumda Şekil 1.8’de gösterilmiştir.

Şekil 1.7 ve Şekil 1.8’de gösterilen iki durum, temel öngörü olarak birbirinin aynısıdır. Buradaki tek fark, iki durum arasındaki kamu görevlisine ait kamusal malın marjinal maliyetidir. İlk durumda yolsuzluk daima resmi fiyatı yükseltirken, ikinci durumda yolsuzluk mal fiyatını azaltabilir. Sonuç olarak, kamu malını satın almak isteyenler kamu çalışanının hırsızlık yaptığı durumdaki yolsuzluğu tercih edeceklerdir.

Eğer kamu çalışanı, satın alıcı için farklılaştırmaz ise, kamu malının marjinal maliyeti üzerine marjinal gelirini ekler. Buna göre, hırsızlığın olmadığı durumda rüşvetin eklendiği toplam fiyat, resmi fiyattan daima yüksektir. Rüşvet, kamu çalışanına kamu malı kıtlığının aşılması için ödenmektedir ve böylece verilen rüşvet kamu malının piyasasını temizlemeye yardımcı olmaktadır. Hırsızlığın olduğu durumda ise kamu malının toplam fiyatı hükümetin fiyatından daha düşük olabilir. Kamu çalışanının hırsızlık yaptığı durumda malı satın almak isteyenler yüksek düzeyli bir rekabet içindedir. Buna göre, kamu malını B alıcısına göre daha ucuza alan A, B alıcına karşı rekabet üstünlüğü elde etmiş olacaktır. Alıcı A’nın kamu malını daha ucuza alabilmesi için, kamu çalışanına rüşvet vererek hırsızlık yapmasını sağlaması gerekmektedir.

Sonuç olarak, kamu malını almak isteyenler, memurlara rüşvet vererek rakiplerine karşı rekabet üstünlüğü elde etmek isteyebilirler. Bunun için de memurun hırsızlık yapması yeterli olmaktadır.

Şekil 1.8: Hırsızlığın Olduğu Yolsuzluk

Fiyat P

Rüşvet

D MR 0 Miktar

Kaynak: Shleifer ve Vishny, 1993:602

Rekabet ve yolsuzluk arasındaki ilişkiyi inceleyen Ades ve Di Tela (1995), rekabetin iki önemli göstergesi üzerinde durmuştur. Bu göstergeler pazar hakimiyeti ve anti-tröst kanunları değişkenleridir. Sınırlı sayıda firmanın piyasa hâkimiyetini ifade eden pazar hâkimiyeti, sübjektif bir indekstir ve yeni ürünlerin geliştirilmesini önlemektedir. Anti-tröst kanunları ise rekabeti bozan uygulamaları engelleyebilme ölçüsünü ifade etmektedir. Çalışmaya göre piyasa yapısının rekabetten uzaklaşması durumunda ülkedeki yolsuzluk düzeyi artmaktadır. Yani pazar hâkimiyetinin artması rekabetin azalmasına, yolsuzluğun artmasına neden olabilmektedir. Anti-tröst kanunlarının etkili bir şekilde işletilmesi ve piyasa şartlarına göre yenilenmesi durumunda ise yolsuzluk düzeyi azalmaktadır. Diğer yandan, firmalar bu kanunların yapılma aşamasında politikacılara rüşvet vererek monopol yapılarının korunmasını sağlayabilmektedir. Böylece yolsuzluk da rekabeti etkilemiş olmaktadır.