• Sonuç bulunamadı

2.2. REFAHIN YAPISI

2.2.1. Bireysel Refah

Ekonomide bireysel refah, farklı karar durumlarının karşılaştırılması ve bu karşılaştırmalardan mantıklı bir sonuca ulaşılması için iktisatçıların rehberi durumundadır (Chambers ve Hayashi, 2008). Refah ekonomisinde yapılan normatif değerlendirmeler de, bireysel refah kavramına dayanmaktadır. Klasik iktisattan başlayarak iktisat bilimciler bireysel refahı ve refah çıktılarının ölçümü için dışsal bir

değişken olarak faydayı kullanmaktadırlar. Faydasını maksimum yapmak isteyen bireyin bu amaçla yaptığı tercihlerinin tatmin edilmesi olarak tanımlanan bireysel refah, bu konuda önemli çalışmaları bulunan Sen (1981; 1982; 1985; 1991; 1992; 2002; 2006) ve Brome (1972; 1991) gibi iktisatçılar tarafından da fayda ile ilişkilendirilmektedir.

Buna göre bireysel refah veya fayda, bireyin gerçek arzu ve isteklerini tatmin ederek elde ettiği hazların toplamıdır.

Tatminlerin toplamı olan refah, kelime anlamı olarak “iyi” kelimesi ile aynı anlamda iken, birey tercihlerinin tatmini teorisi, temel olarak ihtiyaçların tatmini ve özgürlük ile yakından ilişkilidir. Diğer yandan bireysel refah ile birey için “iyi” olanı aynı anlamda kullanan iktisatçılar, birey için iyi olan şeylerin neler olduğunu bilmenin imkânsız olduğunu belirtmektedir (Dworkin, 1972). Çünkü birey tercihlerinin tatmini, sadece iyi olan şeylerle değil, iyi olan şeyin ve bu iyi olan şeyi isteyen bireyin bir başka birey tarafından nasıl algılandığı ile de ilgilidir. Yani bu, bilgiye dayalı paternalist (ideal kabul edilen kişilerin verilen kararları yönetmesi) bir yaklaşımı ifade etmektedir.

Örneğin A bireyinin düşüncelerini ve karakterini tam olarak bilemesek bile tanıdığımız kadarıyla A bireyinin erdemli bir insan olduğunu ve x’in A bireyi için iyi olduğunu biliriz. Bu tür bir bilgi içeren ve paternalist olan bu bireysel fayda yaklaşımı bilinçli tercih teorisi olarak adlandırılmaktadır. Bilinçli tercih teorisi, ihtiyaçlara ve bu ihtiyaçlarını tatmin etmek isteyen bireyin özgürce davranmasına (özerkliğine) dayalıdır (Brandt, 1982; Schwartz, 1982; Griffin, 1986).

Paternalist bilinçli tercih teorisine göre, bireyin yanlış bir bilgiye dayanan tercihi göz ardı edilebilmektedir. Oysa bireyin herhangi bir tercihi, bilinçli bir tercih olsa da, yanlış bir tercih olabilir. Örneğin A bireyi beyaz ekmeği sağılıklı olduğunu zannederek, daha sağlıklı olan kahverengi ekmeğe tercih edebilir. Bu bilinçli, bilgiye dayalı ve mutlu eden bir tercihtir. Ancak yanlış bir bilgi tarafından yönlendirilmiştir ve A bireyi için iyi değildir. Dolayısıyla paternalist bilinçli tercih teorisi daima iyi olanı vermeyebilir (Hamlin, 2008: 115). Bu durumda bireyin bilinçli tercihlerini, bireyin gerçek tercihleri belirlerse yanlış bilgiye dayanan bir tercih elenebilmektedir. Ya da bireyin bilinçli tercihlerinden bir kısmının bireyin gerçek ihtiyaçları ile ilişkili olması gerekmektedir. Bu antipaternalist bir yaklaşımdır. Buna göre tercihler ve ihtiyaçlar birbirinden kategorik olarak farklıdır (Braybrooke, 1987). İhtiyaçlar arzuların bir alt

değildir ve arzular kadar güçlü, yaygın ve merkezi olma özelliği yoktur (Griffin, 1986:

41; Wiggins, 1985). Buna göre gerçek tercihler, bilgiyle desteklenmiş ve arzulardan önce gelmeyen bilinçli kararlardır.

Yanlış bir bilgiye dayanan tercih gibi, bireysel refah ile özgürlük veya özerklik arasındaki ilişki de bazı sorunlara yol açabilmektedir. Özgürlük negatif ve pozitif özgürlük diye ikiye ayrıldığında, negatif özgürlük, herhangi baskı hissetmeden bireyin yaptığı bir tercih veya eylemin, onun davranış özgürlüğünün bir göstergesi olduğu durumdur. Negatif özgürlük tercih özgürlüğünün değerini göstermektedir. Bu bakış açısı, gerçekte yapılan tercihler ne olursa olsun, birey için iyi olan tercih yelpazesinin genişlemesini sağlar (Dworkin, 1981). Diğer bir özgürlük türü olan pozitif özgürlük ise, negatif özgürlüğün tersine, bireyin yetenekleri üzerinde durmaktadır. Bireyin yetenekleri, bireyin karşısına çıkan fırsatları ve elindeki kaynakları kendi faydası için kullanmasına yardım eden veya engel olan özelliklerini ifade etmektedir. Bu bakış açısına göre, bireyin yapacağı tercihler ile fayda düzeyini arttırması, kendi yeteneklerini bu yönde ne kadar kullanabildiğine bağlıdır (Sen, 1985a, 1985b, 2002, 2006; Pogge, 2002, Qizilbash, 2006). Sonuç olarak, ihtiyaçları tatmin edebilecek bir x’in A bireyi için iyi olduğu öne sürüldüğünde, A bireyinin tercihlerini tam bilgilenmiş olarak belirlemesi özgürlük, adalet, eşitlik diye adlandırılan her bir durum eşit derecede karşılanmış olmasını sağlamaktadır (Hamlin, 2008: 117). Tam bilgilenmiş olarak tercihlerini belirleyen birey, kendisi için iyi olan şeyleri de en doğru şekilde tanımlamış olmaktadır.

2.2.1.1. Gelir Dağılımı

Piyasa mekanizması bazı bireylerin diğer bireylere göre daha az gelir elde etmesine neden olabilir. Bunun sonucu olarak bireyler arasında gelir farklılıkları oluşarak, bazı bireylerin refah düzeyi diğer bireylerden daha düşük düzeyde kalabilir.

Devlet bu yüzden geliri bireyler arasında dağıtarak bireysel refah düzeyinin düzelmesine önem vermektedir (Stiglitz, 1994). Yoksul bireylere ve ailelere yapılan yardımlar, gıda kuponu uygulaması, muhtaç olanlara yapılan sağlık harcamaları bu amaca yöneliktir. Devletin bu tip yardım ve harcamalarla toplumda var olan gelir dağılımı dengesizliğini ne ölçüde giderdiğini gösteren katsayı ve indeksler bulunmaktadır. Pareto katsayısı, Gini katsayısı, Lorenz eğrisi ve Atkinson indeksi

bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bunlardan Lorenz eğrisi yaklaşımı ve Lorenz eğrisinden hareketle hesaplanan Gini katsayısı en fazla kullanılan gelir dağılımı yaklaşımıdır (Eren, 2011: 94). Lorenz eğrisi yaklaşımında ülke nüfusu en düşükten en yükseğe doğru beş tane %20’lik nüfus dilimine ayrılmaktadır. Aynı şekilde en düşükten en yükseğe beş adet gelir grubu belirlenmektedir. Böylece bu nüfus dilimlerinin gelirden aldığı payın hesaplanması mümkün olmaktadır (Barr, 2004:140-141). Şekil 2.1 Lorenz eğrisini göstermektedir. Lorenz eğrisi yaklaşımına göre, ülkedeki beş nüfus diliminden her biri eşit gelir yüzdelerine sahipse gelir dağılımı bir köşegen durumundadır. Bu köşegene Şekil 2.1’de de görüldüğü gibi mutlak eşitlik doğrusu denmektedir. Eğer gelirler nüfus dilimleri arasında eşit bir şekilde dağılmış bir durumda ise Lorenz eğrisi mutlak eşitlik doğrusu ile çakışmaktadır. Buna göre, Lorenz eğrisi mutlak eşitlik doğrusuna yaklaştıkça ülkedeki gelir dağılımı düzelirken, mutlak eşitlik doğrusundan uzaklaştıkça ülkedeki gelir dağılımı bozulmaktadır (Eren, 2011: 95).

Şekil 2.1: Lorenz Eğrisi

Kümülatif 100 Mutlak Eşitlik Doğrusu Gelir (%)

Lorenz Eğrisi

0 100 Kümülatif Nüfus (%)

Kaynak: Barr, 2004:141

Gini katsayısı Lorenz eğrisinden Corrado Gini tarafından geliştirilmiştir. Gini katsayısı, Şekil 2.1’de taralı olarak gösterilen Lorenz eğrisi ile mutlak eşitlik doğrusu arasındaki alanın, mutlak eşitlik doğrusunun altında kalan üçgenin alanına oranıdır. Bu katsayı 0 ile 1 arasındadır. Gini katsayısı 0’a yaklaşırken gelir dağılımı düzelmekte, katsayı 1’e yaklaştıkça gelir dağılımı bozulmaktadır. Çünkü Lorenz eğrisi mutlak eşitlik

doğrusuna yaklaştıkça gelir dağılımı düzelirken, diğer yandan da taralı alan küçülecektir. Böylece, taralı alanın mutlak eşitlik doğrusu altında kalan üçgenin alanına oranı düşecektir. Böylece Gini katsayısının değeri düşmüş ve gelir dağılımı düzelmiş olacaktır.