• Sonuç bulunamadı

OSMANLI DEVLETİ ADLİYE TEŞKİLATI

1.1.2. Şer‘iye Mahkemeleri

1.2.2.4. Hukuki İhtiyaç

1.2.3.1.2. Karma Ceza Mahkemeleri

Ticaret, ziyaret, ibadet vb. sebeplerle kendilerine verilen izin sayesinde İslam ülkesinde geçici bir şekilde bulunan gayrimüslimlere müstemen denildiğini daha evvel belirtmiştik. Osmanlı Devleti’nde de kapitülasyonlar sebebiyle yabancı tüccarların ülkede bulunmalarına müsaade ediliyordu. Yine bu kimselerin hukuk ve ceza uyuşmazlıklarında bazı imtiyazlara sahip olduğunu ifade etmiştik. Esasen İslam ülkesinde yabancılar arasında meydana gelen ceza uyuşmazlıklarında İslam mahkemeleri yetkilidir ve bu uyuşmazlıklara İslam hukuku tatbik edilir. Bununla birlikte had suçları bakımından bu hususta istisna getirenler de mevcuttu182.

179 26 Kanun-ıevvel 1334 tarihli Sebilü'r-Reşad mecmuasında “Ecnebi Hâkimler Müstemlekelerde Olur” başlıklı yazıda bu husus eleştirilmiştir. Dersaadet Birinci Ceza Dairesi Reisi Ebu’l-Kemâl Mustafa Nazmi tarafından Tasvir-i Efkâr’da yayınlanan “Islahat-ı Adliye” adlı makaleden alıntıların yer aldığı bu yazıda ecnebi mukallidliği tenkit edilmektedir. “Şuradan buradan hâkim nasb ve tedâriki müstemleke suretiyle idare olunan ve hukuku gasp olunan milletlere mahsusdur.” (“Ecnebi Hâkimler Müstemlekelerde Olur”, Sebilü'r-Reşad, 1334, C. 15, Sa. 384, s. 362-363.); 28 Ramazan 1326 (24 Ekim 1908) tarihli İkdâm Gazetesi’nin yabancı hakimlerin istihdam edilmesi halinde kapitülasyonların tamamen kaldırılabileceği şeklindeki yazısına itiraz eden Ebulûlâ, yabancı hakimlerin istihdam edilmesinin sakıncalarını altı sebeple izah eder. Müellife göre, kapitülasyonlar neticesinde ortaya çıkan ve her zaman istismar vesilesi olan imtiyazların kaldırılması hususunda da devletin son zamanlarında tepki ortaya çıkmış ve bu imtiyazlara yavaş yavaş son verilmeye başlanmıştır. (Mardinizâde Ebulûlâ, “Muhtelit Mahkemeler”, Sırât-ı Müstakim, 1324, C. I, Sa. 11, s.

165-169)

180 “Memâlik-i Osmaniye’de mukim teba‘a-yı ecnebiye hakkında dahi hukuk-ı umumiye-i düvel ahkâmı dâiresinde muamele olınmak üzere el-yevm câri mâli ve iktisâdi ve adli ve idâri (kapitülasyon) nâmı altındaki cümle imtiyâzât-ı ecnebiyenin ve onlara müteferri‘ veya onlardan mütevellid bi’l-cümle müsâ‘adât ve hukukın fî-mâbad ref‘ ve ilgası Meclis-i Vükelâ kararıyla tensîb olınmışdır.”

İmtiyâzât-ı Ecnebiyenin (Kapitülasyon) İlgası Hakkında İrâde-i Seniye, Düstur, II. Tertip, C. 6, s.

1273.

181 Ekinci, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), s. 117.

182 Abdülkadir Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk, Çev. Akif Nuri, C. I, İhya Yayınları, İstanbul, 1976, s. 470-471.; Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukukunda Suç ve Ceza, Çev. İbrahim Tüfekçi, II. Cilt, Kitabevi, İstanbul, 1994, s. 165.; Özel, “Müstemen”, s. 142.

40 Taraflardan birinin Müslüman olduğu uyuşmazlıklarda ise yetkili mahkeme İslam mahkemesi ve dolayısıyla tatbik edilecek hukuk da İslam hukukudur.

Osmanlı Devleti’nde kapitülasyonlarla birlikte yabancı devlet vatandaşlarına birtakım imtiyazlar tanınmıştı. Aynı vatandaşlığa sahip iki yabancı arasında işlenen ceza davaları ilgili elçilik veya konsoloslukta, temsilci başkanlığında ve ilgili devlet vatandaşlarından seçilen iki kişiden müteşekkil bir mahkemede görülürdü. Taraflar kendi aralarında anlaşarak uyuşmazlıklarını Osmanlı yargı organlarına taşıyamazdı183. Vatandaşlıkları ayrı iki kişi arasında işlenen suçlarda ise failin vatandaşı olduğu elçiliğin veya konsolosluğun bu uyuşmazlığı çözmeye yetkili olduğu ifade edilmişse de184 bu hususta Osmanlı Devleti ile yabancı devletler arasında sorunlar çıkıyordu. Osmanlı Devleti’nin 1869 tarihinde elçiliklere göndermiş olduğu muhtırada bir yabancının Osmanlı vatandaşına veya Osmanlı Devleti aleyhine işlemiş olduğu suçlarda Osmanlı mahkemelerinin, başka bir yabancıya karşı işlediği cinayet ve cünha derecesindeki suçlarda ise elçilik veya konsolosluğun yetkili olduğu bildirilmişti185. Bununla birlikte 12 Ağustos 1873 tarihli Divân-ı Ahkâm-ı Adliye Nezareti’nin bir tezkeresinde186 ise farklı ülkeyle yapılan 1740 kapitülasyon anlaşmasına göre; “Eğer Fransız'ların kendi aralarında ihtilâfları olur ise, Elçi ve konsolosları memleketlerinin âdetlerince bu ihtilâfları görüp hallede. Buna kimse engel olmıya.” Yine İngiltere ile yapılan 1675 tarihli kapitülasyona göre; “İngiltere’li ve ona tâbi olanların dava ve husûmetleri vesair hususi hukuka müteallik işleri oldukta tercümanları veya vekilleri hazır olmadıkça yargıçlar davalarını görüp halletmiyeler. İngiltere'lilerin birbirleriyle ihtilâfları oldukta elçi ve konsolosları görüp, Kaadılar vesair ilgililer karışmayıp daima usûl ve gelenekleri üzere ihtilâfı halledeler.” (Necdet Kurdakul, Osmanlı Devleti’nde Ticaret Anlaşmaları ve Kapitülasyonlar, Döler Neşriyat, İstanbul, 1981, s. 53, 86-87, 108.)

184 M. Cemil Bilsel, Lozan, C. II, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1998, s. 44.; s. 44.; Pazarcı, a.g.e., s. 74.;

Ahmed Nusret, sarih bir istisna olmadıkça, taabiyetleri farklı olan kişler arasında zuhur eden ihtilafların mülkilik kaidesi gereği Osmanlı mahkemelerinde çözülmesi gerektiğini; fakat Osmanlı Devleti’nde bu tür davaların ekseriyetle davalı taraf konsolosluğuna götürüldüğünü ifade ediyor.

(Ahmed Nusret, İmtiyazât-ı Ecnebiye yahud Uhûd-i Atîka, Dersaadet, Matbaa-yı Jirayir ve Keteon, 1325, s. 15.)

185 Ekinci, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), s. 120.

186 “İtalya Devleti teba‘asından Corci’nin cihet-i katlinden dolayı Yunan Devleti teba‘asından olup taht-ı muhakemede bulunan Andon ve Françko’nun muhâkemeleri usulen devleteyn müşârun-ileyhimâ kançılaryalarından rü’yet olunmak üzere Yunan kançılaryasına teslimi istidâsını mutazammın olup Divân Ahkâm-ı Adliye’ye havale buyrulan 5 Rebiülevvel sene 98 tarihli Yunan sefareti takriri ve zahrında murakkım Divân-ı Cinâyet derkenarı Muhâkemât-ı Cezâiyye Dairesi’nde lede’l-mütalaa mezkûr derkanerda gösterildiği vechile kaffe-i mevâd-ı cinâiyenin ve ezcümle emniyet-i beldeyi ihlâl eden ef‘âlin failleri her kim olur ise olsun muhâkemesi Devlet-i Aliye’de rü’yet olarak cezaları tayin olunması i cariye icabından bulunmuş ise de ba’de iktizasına bakılmak üzere bu hususda kaide-i mezbûrenkaide-in kaide-icrasına mankaide-i olur ahd ve şart olup olmadığının kaide-istkaide-ifsarına dakaide-ir yazılan müzekkere üzerine Divân-ı Hümâyûn kaleminden bâ-müzekkere fıkrât-ı ahdiyeyi hâvî i‘tâ olunan iki kıt‘a varaka dairece mütalaa olunduk da zikr olunan varakalara nazaran bir devlet teba‘asından bulunan iki

41 vatandaşlıklara sahip kimselerin birbirleri aleyhinde işledikleri suçlarda Osmanlı mahkemelerinin yetkili olduğu ifade ediliyordu. Osmanlı vatandaşı ile bir yabancı arasında çıkan ceza uyuşmazlıklarında ise şer‘iye mahkemeleri yetkiliydi. Bu tür bir yargılamaya tercüman da eşlik eder ve kararı imzalardı187. Ancak bu hususta da kapitülasyon sahibi devletler ile Osmanlı Devleti arasında sıklıkla problemler yaşanıyordu188.

1846 tarihinden sonra karma ticaret mahkemelerinin kurulduğu sıralarda, mahkeme üyelerinden yarısının Osmanlı vatandaşı hakimlerden, yarısının da yabancı devlet temsilcilerinden oluştuğu karma ceza mahkemelerinin kurulduğu ifade edilmektedir189. Ekinci’ye göre bahsi edilen bu karma ceza mahkemesi, 1846’da İstanbul’da kurulan Zabtiye Meclisi’dir190. 1854 tarihine kadar görev yapan bu meclisten sonra İstanbul’da Zabtiye Nazareti’ne bağlı olarak kurulan ve daha sonra diğer şehirlerde de faaliyet gösteren meclis-i tahkikat, yabancı unsurlu ceza davalarına -tercüman da bulundurulmak suretiyle- bakmıştı. Daha sonra ise bu işi Nizamiye Mahkemeleri yerini getirmeye başlamıştı. Mahkeme esnasında yabancı tarafın sefir veya konsolosu ya da bunların görevlendireceği bir tercüman bulunur, usulü işlemler de milletlerarası anlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirilirdi191.

Karma ceza mahkemelerinin ölüm cezası vermesi halinde bu hüküm Meclis-i Vâlâ’ya arz edilmek üzere mahalli idare amirine gönderilirdi. Osmanlı vatandaşı sanık için nihai kararı Meclis-i Vâlâ verirdi. Sanık yabancı ise, kapitülasyon anlaşmalarının göz önünde bulundurulup bulundurulmadığı dikkate alınırdı. Bu

ecnebi beyninde cinâyet ve cünhaya dair vukubulan devâinin kendi zabıtları marifetiyle görülmesi lazım gelip başka başka devlet teba‘asından bulunan iki ecnebinin beynindeki deavînin mehâkim-i Devlet-i Aliye’de rü’yet olunması iktizâ edeceğinden keyfiyetin devleteyn müşârun-ileyhimâ sefaretlerine tebliğ olunduğu Hariciye Nezaret-i Celilesi’nin 12 Safer sene 29 tarihli ve sekiz numerolu müzekkeresinde beyân olunmuş olduğundan keyfiyetin riyâset-i behiyyelerine dahi bildirilmesi daire-i mezkûreden ifâde kılınmış olmağla keyfiyet siyâkında

fî 17 Cemaziyelahir sene 1290 ve 29 Temmuz sene 1289.” Cemaleddin, Asador, a.g.e., s. 403.

187 Bilsel, a.g.e., s. 44.; Tercümanın imza atması karara etki etme mahiyetinde olmayıp, muhakemede hazır bulunduğunun ispatı mahiyetindedir. (Ekinci, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), s.

120-121.)

188 Bkz. Ekinci, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), s. 122-123.

189 Ubicini, a.g.e., s. 170.; Engelhardt, a.g.e., s. 60.; Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. II, s. 152.;

Aydın, “Osmanlı Devleti’nde Mahkeme”, s. 344.

190 Ubicini bu mahkemeleri Cezai İnzibat Konseyleri şeklinde nitelemektedir. Yine müellife göre bu mahkemeler daha sonra büyük vilayetlerin ekseriyetinde, hatta fayda görülmesi üzerine Kahire ve İskenderiye’de de teşkil edilmişlerdir. (Ubicini, a.g.e., s. 170)

191 Ekinci, Osmanlı Mahkemeleri (Tanzimat ve Sonrası), s. 124.

42 mahkemelerin diğer nitelikteki kararları ise mahalli idare amirinin tasdikiyle tatbik edilirdi192.