• Sonuç bulunamadı

Divân-ı Ahkâm-ı Adliye’nin Doğduğu Siyasi, İktisadi ve Sosyal Ortam

OSMANLI DEVLETİ ADLİYE TEŞKİLATI

2.1. Divân-ı Ahkâm-ı Adliye’nin Doğduğu Siyasi, İktisadi ve Sosyal Ortam

Osmanlı Devleti, gerileme dönemiyle birlikte gerek dahili gerekse de harici pek çok meseleyle boğuşmak zorunda kalmıştı. Bilhassa Tanzimat dönemiyle birlikte yeni bir yol ayrımına girilmişti. Bu dönemde meydana gelen gelişmelerin tamamına değinmek bu çalışmanın kapsamını ziyadesiyle aşacaktır. Bu sebeple Divân-ı Ahkâm-ı Adliye’nin kurulduğu dönemde devletin içerisinde bulunduğu siyasi, iktisadi ve sosyal şartlara kısaca değinmekte fayda görüyoruz.

Divân-ı Ahkâm-ı Adliye, sultan Abdülaziz’in saltanat döneminde ortaya çıkan bir kurumdur. Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülmecid’in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 tarihinde tahta geçti373. Bu sırada 32 yaşında bulunuyordu374. Bu dönemde Karadağ ve Hersek’te büyük bir karışıklık olduğu gibi, devletin içerisinde bulunduğu mali buhran da had safhaya ulaşmıştı. Sultan Abdülaziz’in tahta geçişi ilk başlarda memnuniyet uyandırmıştı. Saltanatının başlarında hükümete karışmadı.

Tebaanın refahı için çıkarılan tüm kanunları teyit ettiğini belirtti. Müttefik devletlerle olan münasebetlerin sürdürüleceğini ifade etti. Aynı zamanda tasarruf siyaseti izleyerek maliyeyi düzene koyacağını taahhüt etmişti ve ilk zamanlarda bu yolda bazı memnuniyet verici tasarruflara girişti375. Fakat bu memnuniyet verici ortam kısa sürdü. Zamanla mali darlığa rağmen saray harcamalarında büyük ölçüde israfa gidilmesi bir hayal kırıklığı yaratacaktır376.

Sultan Abdülaziz dönemi, birkaç bölgede çıkan isyanlar haricinde, savaşsız geçen bir dönemdir. Saltanatının başlarında Karadağ’da bir isyan patlak vermişti.

Ömer Paşa’nın başında bulunduğu Osmanlı kuvvetleri isyancıları dağıttı ve 31 Ağustos 1861’de İşkodra Anlaşması imzalandı. Böylece Karadağ’da geçici de olsa

373 Cevdet Küçük, “Abdülaziz”, DİA, C. 1, 1988, s. 179.

374 Hüseyin Hıfzı, Sultan Aziz Devri, Dersaadet, Babıali Caddesinde 38 Numaralı Matbaa, 1326, s. 3.

375 Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 2-3.; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, C. VI, Güven Basımevi, İstanbul, 1972, s. 3115-3116.

376 Hüseyin Hıfzı, sarayda dokuz yüzden fazla kadın ve sayıları iki bin beş yüzü aşan diğer kimselerin bulunduğunu ifade ettikten sonra şöyle bir tenkitte bulunmuştur: “Bu kadar haşeratı doyurmak için matbah-ı şahaneden yirmi dört saatte beş yüz tabla yemek çıkardı.” (Hüseyin Hıfzı, a.g.e., s 6.)

81 bir barış dönemine girildi377. Yine aynı dönemlerde Memleketeyn (Eflak-Boğdan) ve Sırbistanda da isyanlar başlamıştı378.

Divân-ı Ahkâm-ı Adliye’nin kurulduğu yıllarda devleti en çok meşgul eden siyasi mesele, Girit’te ortaya çıkan isyandı. Bu isyan bilhassa Yunanistan tarafından teşvik edildiği gibi, Fransa ve Rusya da isyana destek vermekteydi. Asilerin ve Yunanistan’ın niyeti, Girit’in Yunanistan’a bağlanmasıydı. Osmanlı Devleti, isyanın başından beri bu hareketin milletlerarası bir meseleye dönüşmemesi hususunda itina gösteriyordu379. Bununla birlikte isyana karşı kuvvet kullanmaya niyetlenmenin yanı sıra, haklılığını ortaya koyacak diplomatik faaliyetlerde de bulunuyordu. Bir müddet sonra şiddet kullanmanın zaruri olduğunu gören Babıali, Ömer Paşa’yı göndererek asileri dağıtmayı başardı380. Akabinde sadrazam Ali Paşa bizzat 2 Ekim 1867’de İstanbul’dan Girit’e hareket etti ve orada Girit için yeni bir idare tarzı öngören bir nizamname yayınladı381.

Ali Paşa, Yunanistan’ın isyandaki rolünü göz önünde bulundurarak asilere yapılan yardımların devam etmesi halinde meselenin çözüme kavuşmayacağını anladı ve İstanbul’a döner dönmez Yunan hükümetine bir ültimatom verildi.

Yunanistan’ın bu hükümlere direnmesi ve Babıali tarafından verilen sekiz günlük sürenin dolmasında sonra Yunanistan ile tüm diplomatik ve ticari ilişkiler kesilerek Yunan sahilleri ablukaya alındı. Böylelikle asilere giden yardımın kesilmesi neticesinde isyan fiilen sona ermiş oldu. Osmanlı Devleti’nin Yunanistan ile olan ilişkilerinin bir savaşa sebebiyet vereceği ihtimaline binaen Fransa, Paris Antlaşması’na katılan devletlerin bir konferansta toplanmasını talep etti. Babıali, toprak bütünlüğünün korunması, Girit meselesinden bahsedilmemesi ve yalnızca Yunanistan ile olan ilişkiler üzerine müzakere edilmesi şartlarıyla konferansa

377 Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 3-7.; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, s.

3120-3143.

378 Bu dönem siyasi gelişmeleri için bkz.: Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 7-17.;

379 Hayrettin Pınar, “Diplomasi ile Siyasetin Birlikteliği: Girit İsyanı ve Âlî Paşa”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sa. 18, Aralık 2008, s. 4-5.

380 Ahmed Lütfi Efendi, Vak’a-nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C. XI, s. 92-93.; Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 24-27.; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, s. 3148-3149.

381 Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 28.; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, s.

3150-3157.; “Mecâlis-i Muhtelite-i İdâre Nizâmnâmesi” adlı bu nizamnamenin tam metni için bkz.:

Ahmed Lütfi Efendi, Vak’a-nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C. XI, s. 157-159.

82 katılmayı kabul etti. Ocak 1869’da Paris’te toplanan konferansta Babıali haklı görüldü382.

Sultan Abdülaziz devri, siyasi açıdan bir barış dönemi olmakla birlikte, iktisadi açıdan bir buhran dönemidir383. Saltanata gelir gelmez israfı sona erdirip maliyeyi rahatlatacağını söyleyen padişahın bu tutumu ne yazık ki uzun sürmedi.

Devletin mali çöküşünden sonra devlet borçlarının borçla kapatılması usulüne başvuruluyordu. Sultan Abdülmecid döneminden 375.000.000 frank borç kalmıştı.

Sultan Abdülaziz döneminde de borçlanmaya sıklıkla müracaat edilmekteydi. Mesela 1283 (1866/1867) tarihinde 150.000.000 ve yine 1285 (1868/1869) tarihinde aynı miktarda borçlanmaya gidilmişti384. Böylelikle Osmanlı Devleti’nin yabancı sermayenin nüfuzu altına girmesi bu dönemde de hızlıca devam etmiştir385.

Devletin içerisinde bulunduğu mali kriz, Osmanlı toplumunda büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. Ümitle başlanan Abdülaziz dönemi kısa bir zamanda hüsrana dönmüştü. Bilhassa 1867 senesinden sonra hükümet ve padişah aleyhine umumi bir muhalefet ortaya çıktı. Gerek halk gerekse de aydın kesim açık bir şekilde devlet idaresini tenkit ediyordu. Tam da böyle bir dönemde, Osmanlı Devleti’nde ilk defa cemiyet şeklinde bir siyasi muhalefet ortaya çıktı386. Yeni Osmanlılar Cemiyeti adı verilen bu muhalefet hareketi, daha çok yurt dışında faaliyet göstermiştir.

Cemiyetin nasıl, ne şekilde ve ne zaman kurulduğu meselesi tartışmalıdır. Yeni Osmanlılar, genelde 1865-1876 yılları arasında anayasanın ilanı ve meşruti idare şekline geçilmesi yönünde faaliyette bulunan fikir adamları için kullanılan bir isimdir387. Aralarında Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi gibi isimlerin bulunduğu Yeni Osmanlılar hareketinin üyeleri arasında düşünce ve amaç birliği bulunmuyordu.

Bir çoğu farklı sebeplerle hükümetle husumet yaşadığı için bu cemiyete dahil olmuştu388. Bu sebeple kısa denilebilecek bir zaman içerisinde dağılmışlardır. Ancak

382 Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 35-36.; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, s. 3158.; Sina Akşin, “Siyasal Tarih (1789-1908)”, Türkiye Tarihi (içinde), C. 3, 10. Bs., Cem Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 141.

383 Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 347.

384 Hüseyin Hıfzı, a.g.e., s. 11-12.

385 Karal, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, s. 349.

386 A.e., s. 350.

387 Enver Koray, “Yeni Osmanlılar”, Belleten, C. XLVII, Sa. 186, Nisan 1983, s. 563.; Kemal Beydilli, “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”, DİA, C. 43, 2013, s. 431.

388 Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal: Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında, C. I, Maarif Matbaası, İstanbul, 1944, s. 568.; Koray, “Yeni Osmanlılar”, s. 581.; Beydilli, “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”, s. 432.

83 ortaya koydukları fikirlerin daha sonra gerçekleşecek olan yenilik hareketlerinde mühim bir rol oynadığı aşikardır. Nitekim Divân-ı Ahkâm-ı Adliye’nin kurulmasında bu cemiyetin etkilerinin olduğu da ifade edilmiştir ki bu hususa çalışmanın ilerleyen kısımlarında temas edilecektir.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin ortak özelliklerinden biri de Ali Paşa düşmanlığıydı. Ali Paşa, dönemine göre oldukça başarılı bir diplomasi sergilediği halde, başta Ziya Paşa olmak üzere, Genç Osmanlılar tarafından ağır bir şekilde tenkit edilmişti389. Divân-ı Ahkâm-ı Adliye ile Şura-yı Devlet’in kuruluşunda oldukça mühim bir rol oynayan Ali Paşa, Öztuna’ya göre tanzimat döneminin ikinci adamıdır. Buna rağmen Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi gibi cemiyetin ileri gelenleri, Ali Paşa’yı tenkitlerinde, hakarete varacak kadar ileri gitmiş ve onu yıpratmışlardı390.

2.2.Divan-ı Ahkâm-ı Adliye’nin Kurulmasını Gerektiren Nedenler ve