• Sonuç bulunamadı

OSMANLI DEVLETİ ADLİYE TEŞKİLATI

1.1.2. Şer‘iye Mahkemeleri

1.1.3.1.1. Divan-ı Hümayun

Divan-ı Hümayun, Osmanlı Devleti’nde devlet işlerinin görüşüldüğü en önemli kuruldur. Esasen bu nitelikteki kurulların her devlette var olması tabiidir.

Dolayısıyla gerek Batı gerekse de Doğu toplumlarında bu nitelikte kurullar var olmuştur. İslam devletlerinde de mevcut olan bu kurulların en gelişmişinin Divan-ı

64 Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku (Osmanlı Devri Uygulaması), s. 3; Akgündüz, Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, s. 29.

65 Mustafa Oğuz, Ahmet Akgündüz, “Hüccet”, DİA, C. 18, s. 446.

66 Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku (Osmanlı Devri Uygulaması), s. 12.

67 Akgündüz, Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, s. 21.

68 Kadının kendisine denk veya rütbece daha aşağısındaki şahıs ya da makamlara hitaben kaleme aldığı yazılı belgelerdir. (Akgündüz, Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, s. 38.)

69 Sadrazam, kaptan-ı derya, vezir, beylerbeyi ve kazasker gibi devlet erkanının yazılı emirleri manasına gelir. (Akgündüz, Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, s. 44.)

70 Osmanlı diplomasisinde daha ziyade üstten alta veya aynı seviyedeki makamlar arasında gerçekleşen resmi yazışmalara tezkire adı verilmektedir. Aynı şehir ve kasabada bulunan resmi daireler arasındaki yazışmalara da tezkire denmektedir. (Akgündüz, Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, s. 46.)

71 Arapçada “tutunmak, sarılmak, yapışmak” manasına gelen temessük, diplomaside ise borç verilmesi, borcun ifası, bir şeyin teslim edilmesi veya teslim alınması durumlarında karşı tarafa verilen belgeyi ifade eder. (Mübahat S. Kütükoğlu, “Temessük”, DİA, C. 40, s. 413.)

18 Hümayun olduğu söylenebilir72. Orhan Bey zamanından beri Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayun’un mevcudiyeti bilinmektedir73.

Divan-ı Hümayun’da devletin temel vazifelerini yerine getiren baş görevlilerin bulunması hasebiyle padişahın tüm yetkileri temsil edilmektedir. Divana vezir-i azam, Kubbealtı vezirleri, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, nişancı, defterdar, Rumeli beylerbeyi, yeniçeri ağası ve kaptan-ı derya gibi görevliler katılmıştır74. Bu yönüyle divanın yasama, yürütme ve yargı işlerinde padişahtan sonra gelen en önemli organ olduğu söylenebilir. Egemenlik hakkının yegane sahibi padişah olduğu için divanın almış olduğu kararlar onun tasdikiyle icra edilebileceğinden, divanın yetkileri padişah iradesiyle sınırlı kalmaktadır75. İlk zamanlarda divan doğrudan padişahın riyasetinde toplanıyorken, Fatih Sultan Mehmet döneminde bu usul terkedilmiştir76. Yine başlangıç dönemlerinde divan her gün toplanıyorken zamanla bu usul de terkedilmiş ve haftanın belirli günlerinde toplanmak suretiyle bu hususta muayyen bir usul sağlanmamıştır77.

Divan-ı Hümayun’un yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları bakımından padişahtan sonra gelen en önemli organ olduğunu ifade ettik. Divanın devlet idaresi bakımından siyasi, hukuki, mali ve diğer yetkileri mevcuttu. Bu yetkilerin her biri uzun bir yekun tuttuğu için, konumuzla alakası itibariyle sadece divanın hukuki yetkilerine kısaca değinmekle yetineceğiz78.

Divanın hukuki yetkilerinin başında yasama yetkisi gelmektedir. Osmanlı hukukunun şer‘i ve örfi karakterini daha evvel ifade etmiştik. Bu cihet itibariyle padişah, şeriatın düzenlemediği alanlarda hüküm koyabilmekteydi. Padişahın

72 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. xviii.

73 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 1.

74 Bu görevlilerin divana katılmalarına dair ayrıntılı bilgi için bkz.: Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 13-20.; Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 17-36.

75 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 53-54.

76 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 2.; Mumcu ise hükümdarın divan başkanlığından kesin bir şekilde ayrılmasının Kanuni Sultan Süleyman döneminde olduğunu belirtmektedir. (Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 20-21.) Koçi Bey Risalesi’nde de hükümdarların Kanuni dönemine kadar bu divana iştirak ettikleri belirtilmektedir. “Sa’âdetlü ve şevketlü pâdişâh-ı dîn-penâh hazretlerinin zamîr-i münîr-i pür-intibâhlarına nihân olmaya ki ecdâd-ı izâm-ı sa’âdet-encâmları olan selâtîn-i mâziyye Sultân Süleymân Han Gâzî’ye gelince bi’z-zât Dîvân-ı Hümâyûn-ı ma’delet-makrûna hâzır olup ahvâl ve umûr-ı mülk ü millet ve re’âyâ ü berâyâ ve hazâ’in ü emvâl ve sâ’ir küllî ve cüz’î ahvâl ile takayyüd-i tâmm buyurulurdu. Ba’dehum Sultân Süleymân Han (eskenehu Allâhu fi a’lâ gurafi’l-cinân-) eğerçi bi’z-zât dîvân-ı hümâyûna hâzır olmazlardı.” (Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, Haz. Yılmaz Kurt, 2. bs., Akçağ Yayınları, Ankara, 1998, s. 15.)

77 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 1-7.

78 Divan-ı Hümayun’un yetkileri hususunda ayrıntılı bilgi için bkz.: Mumcu, Divan-ı Hümayun, s.

53-100.

19 oluşturduğu bu kurallar ekseriyetle Divan-ı Hümayun’da hazırlanıyordu. Bu vazife itibariyle padişaha yardımcı olan en önemli görevli de nişancıdır. Müfti-i kanun tabiriyle maruf olan nişancı; tuğra çekmek, fermanları kaleme almak, konulacak ve değiştirilecek örfi hukuk kurallarını tespit etmek gibi vazifeler yürütüyordu79.

Divanın hukuki yetkilerinin konumuz bakımından en önemlisi yargıya dair yetkileridir. Divanın yasama yetkisi yalnızca örfi hukukla sınırlı iken, yargı alanında hem örfi hem de şer‘i hukuku kapsıyordu80. Divan-ı Hümayun’da en yüksek kadı konumunda bulunan Rumeli ve Anadolu kazaskerleriyle birlikte, ehl-i örfün merkez örgütündeki belli başlı tüm temsilcileri de yer almaktaydı. Ancak divana gelen hukuki uyuşmazlıklara kurul olarak bakılmamış, şer‘i davaların dinlenilmesi ve çözüme kavuşturulması öncelikle Rumeli kazaskerine havale edilmiştir81. Dava sayısının fazla olması durumunda Anadolu kazaskeri de bu davalara bakmaya yardımcı olmuştur82.

Divan, bazı davalar yönünden ilk yargılama ve bu yargılama sonunda kesin hüküm verme yeriydi. Kadı, müderris, imam ve hatib gibi ilmiye sınıfı mensuplarının davaları; zimmilerin üst seviyedeki ruhani liderlerinin davaları, Fatih devrinden itibaren mirasçısı bulunmayan ve devlete intikal etmesi gereken terekeler hakkında 10 bin akçeyi geçen itirazlar ve Osmanlı hükümetinin imtiyaz verdiği ve izinle Osmanlı ülkesinde bulunan yabancı devlet vatandaşlarının 4000 akçe ve üzerindeki davaları yalnızca Divan-ı Hümayunda görülmüştür83. Kadılar, kısas veya uzuv kesme cezasını gerektiren çok önemli davaları ve ehl-i örf veya mahalli güçlerden çekindikleri davaları, hazırlık tahkikatını yaptıktan sonra ve hatta suçun sabit olduğunu bildirmek suretiyle Divan-ı Hümayun’a havale ediyorlardı84.

79 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 27-29.

80 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 68. Divanda görüşülen idari ve örfi meseleleri vezir-i azam, arazi meselelerini nişancı, şer‘i ve hukuki meseleleri kazaskerler görürlerdi. (Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 2.)

81 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 69.; Bu şekilde kurul halinde yapılan bir yargılama şer‘iye mahkemelerindeki tek hakimli yargılama tatbikatına uygun düşmemekle birlikte, kadının muhakeme sırsında fukahadan bazı kimseleri yanında bulundurması ve gerekirse onlarla istişare yapması tavsiye edilmiştir. Ancak istişarenin tarafların huzurunda yapılmaması gerekir. (Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, C. 8, s. 219.)

82 Şentop, a.g.e., s. 112.

83 Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, s. 378.

84 Ekrem Buğra Ekinci, Ateş İstidası İslam- Osmanlı Hukukunda Mahkeme Kararlarının Kontrolü, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2001, s. 90.; Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, s. 378.

20 Sistematik bir temyiz usulünün bulunmadığı Osmanlı hukukunda, divanın zaman zaman kadıların verdiği kararları denetlediği de vakidir85. Daha önce şer‘iye mahkemelerinde verilen bir kararın yeniden gözden geçirilmesi için tarafların bizzat kendileri veya vekilleri müracaatta bulunabilirdi. Bu şekilde davanın yeniden görülmesi sağlanırdı86.

Herhangi bir haksızlığa maruz kaldığını iddia eden herkes Divan-ı Hümayun’a başvurabilirdi. Bu başvuru, doğrudan huzura çıkmakla olabileceği gibi, bir dilekçe vermek suretiyle de olabilirdi87. Doğrudan doğruya dilekçeleri padişaha vermek, meselenin görüşülme imkanını arttırsa da, bu imkandan sadece merkezde bulunanlar faydalanabilirdi. Cuma selamlığı sırasında, padişahın yol güzergahında bulunanlar bu imkandan faydalanarak padişaha arzuhallerini sunabilmişlerdir88.

17. yüzyılın sonlarına kadar ehemmiyetini koruyan divan, birçok görevin sadrazama verilmesiyle birlikte ehemmiyetini yavaş yavaş yitirdi89. II. Mahmud’un merkez örgütünde yaptığı değişiklikler neticesinde kabine sistemi benimsenmiş ve bu durum bir nevi Divan-ı Hümayun’un sonu olmuştu. Yine de siyasi ve hukuki bir fonksiyonu olmaksızın devletin sonuna kadar varlığını devam ettirmeyi başarmıştı90.

1.1.3.1.2. Vezir Divanları 1.1.3.1.2.1. İkindi Divanı

Divan-ı Hümayun’un düzenli olarak toplandığı zamanlarda öğlene kadar divan toplantısı gerçekleşir, öğleden sonra da vezir-i azam kendi konağında divanda bakılmasına lüzum görülmeyen veya divanda sonuçlandırılmayan işleri hallederdi.

İkindi namazını müteakip kurulan bu divana ikindi divanı denmiştir91.

Bu divanda dava dilekçeleri sıralı bir şekilde konulup tarafların iddiaları okunduktan sonra bu işle ilgilenen memurlar davayı özetleyerek hukuki görüşlerini

85 Üçok, Mumcu, Bozkurt, Türk Hukuk Tarihi, s. 213.; Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 86. Davanın yeniden görülmesi durumunda, genellikle dava padişah hükmü ile ya aynı kadıya havale olunur ya da başka kadı bu davayla görevlendirilir ve yahut doğrudan doğruya divanda görüşülüp kesin hükme bağlanırdı. (İnalcık, “Mahkeme”, s. 149.)

86 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 78.

87 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. s. 79.

88 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 79-80.

89 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 13.; Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 9.

90 Mumcu, Divan-ı Hümayun, s. 10.

91 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 136-137.

21 beyan ederlerdi. Sadrazam bu görüşleri kabul ederse dilekçenin altına yazılır ve onun buyrultusuyla dava tasdik olunurdu. Dilekçenin bir yanına da karara ait ilam yazılırdı92.

İkindi divanına gelen davalar vezir-i azamın yetkisi dışındaysa bu dava Divan-ı Hümayun’a havale edilirdi. Şer‘i ve hukuki meseleler ise kazaskerlere ve İstanbul kadısına bırakılırdı93. Bu sebeple ikindi divanında daha çok örfi davaların dinlendiği ifade edilebilir94.

1.1.3.1.2.2. Cuma Divanı

Veziriazam konağında Cuma günleri toplanan bu divan, veziriazamın riyaseti ve kazaskerlerin katılımıyla teşekkül etmiştir. Davalar sadrazamın huzurunda görüldüğü için “huzur mürafaları” olarak da adlandırılmıştır95.

Cuma divanında iki tezkireci önce dilekçeleri okur, icap eden şer‘i ve örfi hükümler verilip davalar görülürdü. Bazı önemli hukuki meseleler Rumeli kazaskerine havale olunur ve işlerin yoğun olduğu zamanlarda Anadolu kazaskeri de dava tetkik etmek üzere veziriazam tarafından görevlendirilirdi96. Görüldüğü üzere bu divanda hem şer‘i hem de örfi meseleler halledilebilmiştir. Vezir-i azam örfi meseleleri bizzat halletmiş, şer‘i meseleleri ise kazaskerlere bırakmıştır97.

1.1.3.1.2.3. Çarşamba Divanı

Çarşamba günleri vezir-i azam konağında İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar kadılarının da iştirakiyle teşekkül eden divana Çarşamba Divanı denilmektedir. Bu divanda da şer‘i ve hukuki davalar dinlenip kararlar verilmiştir. İş fazlalığı halinde kadılara da dava dinletilmiştir98.