• Sonuç bulunamadı

KARAMAN İLİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1.3 BÖLGENİN TARİHİ VE ETNİK YAPISI 1 Bölgenin Tarih

1.3.2 Bölgenin Etnik Yapısı

1.3.2.1 Karamanoğullarının köken

“Karaman” adı, Oğuz boylarına ait bir aşiretin (oymak) adıdır (Uzunçarşılı, 2003: 1). Sözcük “kara” ve “+man” yapılarından oluşmaktadır. “Kara”, sıfat ya da unvan işleviyle gerek kişi adlarında gerekse yer adlarında çok kullanılan bir sözcüktür.1 Bu sözcük, Türk siyaset tarihinde Karahanlılar, Karamanoğulları gibi devlet/beylik adlarında da yer almaktadır. Bu devletlerden birisi olan Karahanlılarda hakanlara genellikle “kara” unvanı verilmiştir. O takdirde önce “kara” sözcüğünün anlamını belirlemeye çalışmak daha doğru olacaktır.

Dîvânü Lügâti’t-Türk’te kara sözcüğü “kara, karanlık” anlamlarında; “güç, sarp, zor” anlamlarına gelen “kadır” sözcüğü ise “kadır kış=kara kış” eşleştirmesi ile verilmektedir (Atalay, 2006d: 246).

1 “Kara” renk adının Türkçedeki kullanım alanı ve anlam boyutu çok zengindir. Sözcük; bugün bitki,

hayvan, meyve, sebze, eşya, giyecek, hastalık adı olarak kullanılan pek çok sözcükte geçmektedir. Ayrıca kişi ve yer adlarındaki kullanımı da oldukça yaygındır (Bayraktar, 2007: 1-21).

Bahaeddin Ögel, “kara” renginin Türklerde kuzey yönünü gösteren bir sembol olduğunu, Türklerin kuzeyle ilgili her şeyi “kara” sözcüğü ile ifade ettiklerini (kara yel, kara kış) ve bu sözcüğün Türkçede zengin bir kavram alanına sahip olduğunu dile getirir (Ögel, 1991: 429-450).

Ceyhun Vedat Uygur, Kazak ve Karakalpak Türkçeleri Temelinde Türkçe Renk Adlarının Yan Anlamları, başlıklı yazısında temel renklerden biri olan “kara”nın Kazak ve Karakalpak Türkçelerindeki yan anlamları üzerinde durur ve bu anlamlardan birinin “güçlü, etkili, hızlı” olduğunu dile getirir (Uygur 2007c: 2229-2232).

İslam Ansiklopedisi Karahanlılar maddesinde “kara” sözcüğü ile ilgili olarak şu açıklamalar yapılmaktadır. “Karahanlılar tabiri, bu sülalenin unvanındaki ‘kara’ sözünden çıkmaktadır. Altay kavimlerinde dört renk (kara, kızıl, gök, ak) dört cihete (sırasıyla kuzey, güney, doğu, batı) işaret etmek için kullanılmıştır. Bundan dolayı Türkçe ‘kara’ sözü eski Türklerin hukukî rumuzunda ‘kuzey yönü’nü belirtip büyüklük ve yükseklik ifade eden bir tabir olmuş, böylece kara han, kara ordu vb. birleşmelerde ‘büyük, baş’ manalarında kullanılmıştır.” (İslam Ansiklopedisi, 1997: 251) Bu sözcük, aynı eserin “Karahisar” maddesinde “yüksek, ulaşılması zor” şeklinde karşılık bulmaktadır (İslam Ansiklopedisi, 1997: 261).

Tarama Sözlüğü’nde ise “Karaman çadırı=büyük çadır” eşleştirmesi yer almaktadır (TDK, 1983: 126). Dolayısıyla Türk tarihinde çoğunlukla hakan ve beylere unvan olarak verilen “kara” sözcüğü, “güçlü, sert, büyük” anlamlarında düşünülebilir.

“+man” eki, sıfatlardan kişileri niteleyen sıfatlar türeten bir ek olup eklendiği yapıya “abartma, aşırılık” işlevleri katar (Korkmaz, 2007b: 58-59, Zülfikar, 1991: 124). Bu ek; “abartma, aşırılık” işlevinin yanında “benzerlik” işlevi de taşır ve bugün “karaman, kocaman, akman” gibi sözcüklerde görülür (Ergin, 2006: 176). Sözcüğün taşıdığı anlamlar ve üzerine getirilen ekin işlevleri birlikte değerlendirildiği zaman, “karaman” adının “(çok) güçlü, büyük (kişi)” anlamlarına geldiği düşünülmektedir.1

1 “Kara” sözcüğünün temel anlamları arasında en koyu renk (siyah) ve esmer karşılıkları da yer

almaktadır. Bu bakımdan “Karaman” adının kara(siyah) ve esmer renk adları ile ilişkilendirilerek verilmiş olabileceği de düşünülebilir. Ancak biz bu adı taşıyan oymağın özellikle Moğollara karşı gösterdiği mücadeleler göz önüne alındığında “Karaman” adının renk bağlamında değil de “güçlü, sert” gibi karşılıklarla ilişkili olabileceğini düşünmekteyiz. Nitekim Oğuz boylarının adları dikkatle incelendiği takdirde bu adların büyük bir kısmının o boy(lar)a ait önemli bir nitelikle ilişkilendirilerek verildiği görülecektir. Türk geleneğinde kişilere verilen ad ve unvanların da aynı mantıkla yapıldığı Oğuz Kağan Destanı, Dede Korkut Hikâyeleri gibi eserlerde karşılaştığımız bir durumdur.

Etnik yapı faktörü, ağızlar üzerinde yapılan incelemelerde gerek o bölgede kullanılan dilin gerekse ait olduğu ana dilin özelliklerini, gelişimini, yönünü göstermesi bakımından önemli bir unsurdur. Bu faktör, ağızların ortaya çıkışında ve farklılaşmasında önemli bir nokta, hatta Zeynep Korkmaz’a göre en temel nedendir (Korkmaz, 1995c: 180).

Tarihî kaynaklardan anlaşılacağı üzere Anadolu, 11. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında yapılan yoğun göçlerle bir Oğuz, Türk ülkesi hâline gelmiştir. Bu göçler, sadece Oğuz boyları ile sınırlı kalmamış, başka Türk (Kıpçak, Çiğil vb.) kavimlerinin de zaman zaman Anadolu’ya gelip yerleşme çabaları olmuştur. Ancak bu topluluklar, zamanla sayıca daha fazla olan Oğuz unsurunun içerisinde erimiştir.

Tarihî kaynaklar, 24 Oğuz boyundan 23 tanesinin Anadolu’nun 11. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasındaki fetih ve iskânına katıldığını göstermektedir. Bir kısmı Boz-Ok, bir kısmı Üç-Ok boyuna mensup bu Oğuz boyları, Anadolu’nun her tarafına ulaşarak bu coğrafyayı, bir Türk yurdu hâline getirmişlerdir. Bugün her bölgede, her yörede bu Oğuz boylarının ismine, maddî ve manevî hatırasına, dil yadigârlarına rastlanmaktadır.

Daha çok göçebe bir hayat tarzını benimseyen 24 Oğuz boyu mensupları, aynı kaynaktan beslenen bir dili konuşsalar da coğrafî, siyasî, vb. nedenlerle kendilerine özgü bir konuşma dili meydana getirmişlerdir. Zeynep Korkmaz iç ve dış göçler nedeniyle Anadolu’da yaşanan sosyal hareketliliği, siyasî ve askerî gelişmeleri ağızların teşekkülünde ve çeşitliliğinde önemli bir etken olarak gösterir (Korkmaz, 1995c: 180).

Konuyla ilgili bu açıklamalardan sonra yöre ağzının şekillenmesinde çok önemli gördüğümüz Karaman’ın etnik yapısı üzerinde kısaca durmak istiyoruz.

Karamanlı tarihçi Şikâri’ye göre Karamanlıların ataları Moğol istilası üzerine Sivas yöresine gelmişler, Baba İshak’ın isyanına katıldıktan sonra Ermenek-Mut civarına yerleşmişlerdir. Bunu takip eden yıllarda bölgede yaşanan siyasî olaylardan da yararlanan ve beyliğe adını veren Karaman Bey, beyliğin temellerini atmıştır. Karaman Bey’in dedesi Oğuz beylerinden Sadedin Bey, babası da Nûre Sûfî (Nûr Sûfi) diye anılan Nureddin Bey’dir.

Tarihçiler, Karamanoğullarının menşei hakkında farklı görüşler ileri sürerler. Aslında öne sürülen bu değişik görüşler, Avşar ve Salur olmak üzere iki temel üzerine oturtulabilir.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı Karaman aşiretinin Avşar boyundan olduğunu, bu oymağın Sultan I. Alâüddin Keykubad zamanında (M.1228, H.625) Ermenilerden alınan Ermenek taraflarına yerleştirildiğini ve Karamanoğullarının adlarını mensup oldukları Karaman oymağından aldığını dile getirir (Uzunçarşılı, 2003: 1).

Oğuzlar kitabının yazarı Faruk Sümer, Yazıcıoğlu Ali’nin Tarih-i Âl-i Selçuk adlı eserine atıf yapar ve Uzunçarşılı’nın görüşlerini destekleyici bir yaklaşımla Karamanoğullarının Avşar boyuna mensup olduğunu ve Avşarların Anadolu’nun fetih ve iskânında mühim roller oynadığını söyler (Sümer, 1999: 299).

Bilindiği üzere Avşar (Afşar), 24 Oğuz boyu içinde gerek nüfus gerekse oynadığı roller bakımından önemli bir boyun adıdır. Kâşgarlı Mahmud, kitabında Avşarları 22 Oğuz boyundan altıncısı olarak gösterir. (Atalay, 2006a: 56) Şecere-i Terâkime müellifi ise Avşar’ı Oğuz Han’ın üçüncü büyük oğlu Yıldız Han’ın oğlu olarak belirtir ve damgasının şeklini de vererek “Avşar” isminin “işi çabuk işleyici” manasına geldiğini açıklar (Ölmez, 1996: 160).

Oğuzlar kitabındaki “Avşarların Boz Ulus’un her üç kümesindeki obalarından bazıları Boz Ulus’un Orta Anadolu’ya göç eden teşekkülleri arasında bulunmuşlar ve ekseriyetle Karaman eyaletinde yurt tutmuşlardır.” şeklindeki yargı, Karamanlıları Avşar boyuna bağlar (Sümer, 1999: 284).

Fuat Köprülü İslam Ansiklopedisinin Avşarlar maddesinde Karamanoğullarının kökenini Avşar boyuna dayandırır (Köprülü, 1955a: 28). Fakat aynı ansiklopedinin Salurlar maddesinde kendi kitaplığındaki bilgilere dayanarak Karamanlıları Salur boyuna mensup gösterir (Köprülü, 1955b: 136-137). Bu düşüncenin altında yatan sebep, Salur boyunun obalarından birinin adının Karaman olmasıdır.

Tahsin Ünal da bu görüşü savunanlardandır. Ünal, bu konuda kesin bilgiler vermenin zor olduğunu kabul etmekle birlikte Köprülü’nün savunduğu teze uygun hareket eder (Ünal, 1986: 13). Ayrıca Macar Türkolog Vambery’nin (1863) yaptığı tasnifte Karaman aşireti, Salur boyu içerisinde yer almaktadır (Sümer, 1999: 339).

Burada Salur boyu hakkında biraz bilgi vermek, yararlı olacaktır. Salurlar, Oğuzların Üç-Ok boyunun Dağ Han koluna aittir. Oğuz tarihinde önemli bir yere sahiptirler. Kâşgarlı Mahmud, kitabında Salgur (Salur) boyunu 22 Oğuz boyundan beşincisi olarak gösterir (Atalay, 2006a: 56). Şecere-i Terakime’de ise “Salur” ismi “kılıçlı” anlamında karşılık bulmaktadır (Ölmez, 1996: 160).

Karamanoğullarının Oğuzların Kaçar boyundan olduğuna dair görüşler olsa da bu görüşler, kesin delillere dayanmadığı için tarihçiler arasında çok fazla kabul görmemiştir. Bunun dışında bazı kaynaklarda (Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi) Karamanoğullarının atalarının Ermeni olduğuna dair yanlış, bilgiler yer almaktadır. Aslında, gerçeği yansıtmayan bu iddialar için en güzel cevap, 13 Mayıs 1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından hem askerî ve siyasî sahada hem de kültürel alanda açık ve net bir şekilde verilmiştir. Ayrıca Faruk Sümer’in Karamanlılar hakkındaki şu hükmü iddialar için bir cevap niteliğindedir: “Karamanlılar Anadolu Türklüğünün Moğollara karşı en mücadeleci unsuru olmuştur.” (Sümer, 1972: 161)

Sonuç olarak söylemek gerekirse tarihî kaynakların ve tarih araştırmacılarının verdiği bilgiler ışığında Karamanlıların Oğuzların Avşar boyuna mensup olduklarını benimsemek daha doğru olacaktır. Türk oldukları konusunda zerrece kuşku duymadığımız bu aşiret, Anadolu Türklüğüne büyük ve önemli hizmetler sunmuştur. 1.3.2.2 Karaman’daki etnik yapı

Karaman, stratejik konumu nedeniyle çeşitli devletler arasında sürekli el değiştirmiş, buna paralel olarak şehirde değişken bir demografik yapı ortaya çıkmıştır. Elimizde Türklerden önceki durum hakkında kesin bilgiler olmasa da Karaman ve muhitinde bulunan arkeolojik kalıntılar, bize bu konuda düşünme imkânı vermektedir.

Karaman’daki Müslüman-Türk hâkimiyeti, 12. yüzyılın ikinci yarısı ile 13. yüzyılın ilk çeyreği arasında başlar. Ancak daha önceki dönemlerde bu bölgede, Anadolu’nun bazı kesimlerinde olduğu gibi, Bizans Devleti’nin kendisini korumak amacıyla kilit noktalara yerleştirdiği Hristiyan Türkler yaşamaktadır. Bu Hristiyan Türkler, yörenin Selçuklu ve Karamanoğlu egemenliği altına girmesinden sonra, aralarında kan bağı bulunan bölgedeki diğer Müslüman zümre ile uzun dönem birlikte

kardeşçe yaşar. Hatta yöredeki bu Hristiyan unsurun varlığı, Millî Mücadele yıllarına kadar devam eder.

Janos Eckmann, Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hristiyanlarına Karamanlı adının verildiğini ve Karamanlı denen bu zümrenin Türk-Yunan nüfus değişimine kadar Kayseri, Niğde, Nevşehir, Konya bölgelerinde, Karadeniz’in sahil kesimlerinde ve İstanbul’un değişik yerlerinde yaşadığını söyler (Eckmann, 1950a: 165- 170). Adı geçen topluluk, araştırmacılara göre ya Türkleşmiş Rumlardır veya Hristiyan Türklerdir. İkinci seçenek, ilim dünyasında daha çok kabul ve değer görmüş, son yıllarda Türkçe konuşup Yunanca yazan bu zümre ile ilgili araştırmalar artmıştır.1

Harun Güngör bu konuda şunları kaydeder: “Bize göre Anadolu’nun hemen her tarafında yaşayan Rumlara Rum denildiği hâlde Karaman bölgesinde yaşayanlara diğer Rumlardan ayrı olarak Karamanlı adının verilmesi, onların diğer Rumlardan ayrı bir özelliğe sahip olmalarından kaynaklansa gerek.” (Güngör, 1984: 97) Karamanlı denen bu zümre, Grek harfleri ile yazılan bir Türkçe kullanmışlardır ki buna bilim dünyasında Karamanlıca adı verilmektedir. Hâlen Karamanlıcanın etkileri ve arkaik şekilleri, yöre insanının dilinde sınırlı da olsa görülmektedir.

Bu Hristiyan Türkler, daha sonraları İstanbul, Balkanlar gibi değişik yerlere göç etseler de bunların bir kısmı İslam dinini benimseyerek bu coğrafyada yaşamaya devam etmişlerdir. Fakat Osmanlı arşivlerinde (Karamaniyan) ve bazı yabancı yazarların çalışmalarında geçen Caramanos (Karamanlı) terimleri, Karaman’da daha önceki devirlerde Hristiyan Türk varlığının hayli etkin ve yoğun olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte bu ismin kapsamının, Fatih döneminden sonra Anadolu’daki bütün Hristiyan Türkleri içine alacak şekilde genişlediği görülmektedir.

Osmanlı sınırlarının doğuda ve batıda önemli yerleri içine alacak şekilde hızla genişlediği yıllarda bu bölgeden Balkanlara, İstanbul’a ve Kıbrıs’a yoğun nüfus hareketleri olmuştur (Uzunçarşılı, 1975: 15). Dolayısıyla Balkanlar ve Kıbrıs ağızlarının incelenmesi, Karaman ağzı hakkında önemli ipuçları verecektir.

1 Son yıllarda konu ile ilgili yapılan çalışmalardan birisi Mustafa Ekincikli tarafından gerçekleştirilmiştir.

Türk Ortodoksları (Başlangıçtan Milli Mücadele Sonuna Kadar) adını taşıyan bu çalışma, doktora düzeyindedir ve 1990 yılında Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yapılmıştır. Diğer çalışma ise Yonca Anzerlioğlu’na aittir. Bu çalışma, 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsünde doktora tezi olarak hazırlanan Türkiye’de Ortodoks Türkler (XVI. - XX.

Hasan Eren, Kıbrıs ağızları üzerine yazdığı bir makalesinde bu konuya dikkat çeker ve Kıbrıs ağızlarının Güney Anadolu ve İç Anadolu Bölgesi ağızlarının bir uzantısı olduğunu, Kıbrıs ağzının oluşumunda önce Konya ve yöresi, sonra da Antalya, İçel, Alanya gibi yerlerden yapılan göçlerin rol oynadığını vurgular (Eren, 1963: 37-50). Bu göçler, Kıbrıs ve Balkanlara olduğu gibi çeşitli nedenlerle Anadolu’nun muhtelif yerlerine de yapılmıştır.1

Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler adlı eserin yazarı Cevdet Türkay, çalışmasının sonuç bölümünde şu tespitleri yapar: “Büyük Türk soyu ilk ve eski anayurdu olan Orta Asya yaylalarından batıya doğru göç etmiş, birçok bölümlere ayrılmış, aynı anlama gelen boylar, oymaklar, aşiretler ve cemaatler meydana getirmiştir. Bunlar o kadar çoktur ki toplam sayıları 7230’u bulmaktadır. Bu yoldaki araştırma ve incelemeler sürdürüldükçe bu sayı, çok artacaktır.” (Türkay, 1979: 18)

Bu tespitler ışığında bir değerlendirme yapıldığında Anadolu’ya gelen Oğuz boyları, pek çok oymak, aşiret ve cemaati beraberlerinde getirmişler, Anadolu’nun sosyo-kültürel imar ve inşasında büyük rol oynamışlardır. Faruk Sümer’in bahsettiği boylar, diğer kaynaklar ve yapılan araştırmalar ışığında yöremizde Acı-Acırlı, Afşar- Afşarlı, Akcaali, Alakürklü, Armudlu, Bademli, Beğdili, Boynuinceliler, Bozulus, Burhan-Burhanlı, Cerid-Ceridli, Çatak-Çataklı, Çoğlu, Çökelek, Döğerli, Güney- Güneyli, Hacı Saidli, Hadımlı, Kadılı-Kadılar, Karacayurdlu, Karamanlı-Karamanlılar, Kısacıklı-Kısacıklar, Kızıllar, Kolbasan, Pehlivanlı, Salarlı, Sarıcalar, Sarıveliler, Süleymanhacı-Süleymanhacılı, Şambayadı gibi oymak ve cemaatler tespit edilmiştir.

Bugüne kadar Karaman’a yerleştiğini tespit ettiğimiz Oğuz boyları başta Afşar ve Salurlar olmak üzere Kınık, Alayuntlu, Bayındır ve Bayat boylarıdır. Oğuz boyları dışında kalan unsurlar ise Bulgarlar, Peçenekler, Avarlar, Kuman ve Kıpçaklardır.

1 Kars İli Ağızlarında Kağızman yöresinden derlenen metinlerde Derviş Atmaca adlı kaynak kişi, Bayezid

ve Yavuz zamanında Karaman’ın Osmanlılara katılmasından sonra o yörede yaşayan Türkmenlerin önce Erzurum Pasinler tarafına, oradan da çeşitli nedenlerle Kars’a göç etti(rildi)klerini anlatır (Ercilasun, 2002: 36-37-194-195) Rize İli ağızlarında ise bu konuyla ilgili şu bilgilere yer verilmektedir: “İkizdere yöresinde kullanılan Ekşioğlu, Biberoğlu, Tavukçuoğlu, Köseoğlu, Tatoğlu, Tuzcuoğlu gibi geniş aile adları, Türk tarihindeki oymaklaşma geleneğinden izler taşımaktadır. Bunlardan biri olan Karamanoğlu soyadı ise Konya Karamanlıların bu bölgeye kadar gelmiş olabileceklerini düşündürmektedir.” (Günay, 2003: 28) Denizli İli Güney ve Güneybatı Bölgesi Ağızları adlı çalışmada ise Çameli ilçesinin eski adının Karaman olduğu, Karamanoğlu Beyliği’nin dağılması ile buraya Karamanlılar’ın yerleştiği bilgisi verilmektedir (Tok, 2002: 14).

Saydığımız bu toplulukların dışında, bu yörede, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında devlet sınırlarının daralması ve çeşitli siyasî baskılar neticesinde Batı Trakya ve Kafkaslardan göçüp buralara yerleşen insanlar da vardır. Hamidiye, Mesudiye, Burhaniye, Eminler, Osmaniye, Gökçe, Eminler, gibi köyler muhacirlerin yaşadığı yerlerdir (İpek, 1999: 203-204). Ancak buralardaki nüfus, işsizlik ve göç gibi nedenlerle oldukça azalmıştır. Karaman’a bağlı ilçelerden birisi olan Ayrancı ise 20. yüzyılın başlarında 200 hane kadar Kırım Türkünün göç edip yerleştiği bir yerdir. Bunların zamanla oradaki yerli halk ile kaynaşması ile aradaki sosyo-kültürel farklılıklar yok denecek noktaya gelmiştir.

Bölgemiz, ülkemizde 1960’lardan sonra görülen yurt dışı göçün fazlaca olduğu yerlerdendir. Ekonomik nedenlerle yapılan bu göçler sonucunda bir kısım insanımız, memleketine geri dönmüş; büyük bir kısım ise yurt dışında yaşamaya devam etmiştir. Yaşanan bu kültürel alışverişler; kültüre, toplumsal hayata ve dile yansımıştır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Karaman; Afşar, Salur, Kınık boyları çoğunluğu teşkil etmek üzere Türk aşiretlerinin yıllardan beri gelip yerleştiği bir Türk şehridir. Günümüzde “Karamanlı” adı verilen Hristiyan Türk topluluğunun bulunmadığı, ancak az da olsa zamanla bunların İslamiyeti seçerek burada yaşamaya devam eden nesillerinin yaşadığı bir yerdir. Ayrıca 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren muhacirler için iskâna açılan bir yerleşim birimi olması yönüyle de göçmen olarak adlandırabileceğimiz vatandaşlarımızın iskân edildiği bir ilimizdir.

İKİNCİ BÖLÜM