• Sonuç bulunamadı

Kapitalizmin GeliĢimi ve Modernite

BĠRĠNCĠ BÖLÜM: DEVLET VE GÜVENLĠK ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ

B. Modern Devlet (Ulus Devlet) ve Güvenlik AnlayıĢı

1. Kapitalizmin GeliĢimi ve Modernite

Geleneksel toplumda, üretilen mal ve hizmetlerin çok büyük bir bölümü üreticiler tarafından tüketilmektedir. Buna karĢılık kapitalizmin ekonomik özünü belirleyen temel olgu, üretilen mal ve hizmetlerin pazara girip değiĢime konu olmasıdır.

Kapitalizm, ekonomik olarak hem üretim yapısının hem de iĢbölümünün geliĢimine bağlı olarak toplumsal yapısının sürekli değiĢimesine de yol açmaktadır.301 Kapitalizm bir iktidar sistemi olarak geçimini emeğinin satıĢına bağlı gruplar üzerinde sermaye sahibi sınıfın egemenliğini içerir.302 Kapitalizme içkin temel toplumsal iliĢki, sermaye birikimi sürecidir. Sermaye üretme dürtüsü kapitalizmin doğal mantığında bulunmaktadır.303 Kapitalizmin bir sistem olarak, kararlı bir biçimde kendini yeniden üretebilmesi birikim rejimine bağlıdır. Kapitalizmin kendini sorunsuz bir biçimde yeniden üretebilmesi için net toplumsal üretimin tüketim ve birikim arasındaki oransal dağılımını belirleyen birikim rejiminin kararlı bir biçimde iĢlemesi gerekmektedir. KarĢılığı ödenmeyen emeğin, karĢılığı ödenen emeğe göre

299 Ferdan Ergut, 2004, a.g.k., s. 28.

300 Colin Hay, Michel Lister, David Marsch (Eds.), 2006, a.g.k., s. 6.

301 Gencay ġaylan, 2003, a.g.k., s. 34.

302 Gianfranco Poggi, Modern Devletin Gelişimi: Sosyolojik Bir Yaklaşım, 2007, s. 144.

303 Haldun Gülalp, 1993, a.g.k., s. 7. ; Ellen Meiksins Wood, 2007, a.g.k., s. 216-217.

oranını artırmak burada esaslı bir amaç olarak belirir. Emek-sermaye çeliĢkisi iĢçi-iĢveren arasındaki güç iliĢkisi çeliĢkisi üzerine yapılanmıĢ kapitalizm, ekonomik bunalımları yapısında barındırır. Üretim koĢulları ile emeğin yeniden üretimi arasında uyumlu bir bağıntı gereklidir. Birikim rejiminin kararlı bir biçimde sistemin bütününün yeniden üretimini sağlayabilmesi için, tüm ekonomik ve politik öğe ya da ajanların birbirleriyle uyumlu bir davranıĢ içinde olması gerekmektedir. Bu uyumun, uzlaĢma, gönüllü katılım ya da zorlama ile sağlanmıĢ olup olmadığının ise önemi yoktur.304

Egemen üretim sistemi olan kapitalizmin doğasında sömürü ve eĢitsizlik vardır.

Sömürü en açık biçimde, toplumsal zenginliklerin çok önemli kısmının çok küçük bir azınlığın elinde toplanmıĢ olmasıyla gelir ve servet eĢitsizliği olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kapitalistler, zorunlu olarak piyasanın daha çoğunu elde etmeye yönelirken diğer kapitalistlerin o piyasadan çıkarılması ve ellerindeki sermayeye el konulmasını gerekir. Bu durumda piyasa giderek, daha az sayıda, ancak daha fazla boyutlarda sermayeyi denetlemek zorunda kalan kapitalistin eline geçmektedir. Bu süreç merkezileĢme ve yoğunlaĢma yönleriyle tekelleĢme yani mülk sahiplerinin mülk sahipleri tarafından mülksüzleĢtirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Sömürü egemen sınıfın ekonomik, siyasal, askeri, ideolojik, toplumsal anlamda ve kendi sınıfsal çıkarları için kendi kurallarını toplumun kalanına gerektiğinde çeĢitli zor araçlarını da kullanarak dayatmasıdır.305 Sermaye birikim sürecinde zorun rolünün daha fazla artması, gelir dağılımı eĢitsizliklerinin derinleĢmesi, buna karĢı verilen tepkilerin büyümesinin önlenmeye çalıĢılmasına iĢarettir. Yoksul ve dıĢlanan kitlelerin kontrol alınması bağlamında devletin baskı ve güvenlik aygıtlarını daha etkili kılacak Ģekilde yeniden bir yapılanma sürecinde olduğu söylenebilir.306

304 Gencay ġaylan, 2006, a.g.k., s. 139. ; YeĢim Edis ġahin, “Toplam Kalite Yönetimi: Kamu Yönetiminde DemokratikleĢmenin Seçeneği mi?”, Kamu Yönetiminde Kalite 1. Ulusal Kongresi Bildirileri, Ömer Peker vd., (ed.), TODAĠE Yayın No: 296, Birinci Baskı, Mart 1999, s. 98-99. ; Ellen Meiksins Wood, 2007, a.g.k., s. 216.

305 Ġlker Belek, Sosyal Devletin Krizi ve Sağlığın Ekonomi Politiği, Sorun Yayınları, Ġstanbul, Mayıs 1994, s. 16-17,20. ; Deniz Adalı, 2007, a.g.k., s. 28.

306 Yasemin Özdek, “Küresel Yoksulluk ve Küresel ġiddet Kıskacında Ġnsan Hakları”, Yoksulluk Şiddet ve İnsan Hakları, Yasemin Özdek (ed.), TODAĠE Yayın No: 311, Birinci Baskı, Mayıs 2002, s. 19-20.

Kapitalizmde devlet, karlı iĢletmelerini özel mülkiyete devreder; halk hareketlerini ezmek için zor kullanır; özel mülkiyete dayanan ve tüm varlığıyla özel kara yönelen bir toplum düzeninin her yönünü korumak için bir dizi yasal düzenleme gerçekleĢtirir; kapitalist düzeni tehlikeye sokanları etkisizleĢtirmek, cezalandırmak için polis gücü, mahkemeler, hapishaneler kullanır. Egemen üretim iliĢkilerinin bekçisi olarak devlet, egemen sınıflar lehine kapitalizmin devam etmesini sağlamakla ve bunu korumakla görevlidir.307 Kapitalist devlet, özel mülkiyet ile sözleĢme özgürlüğünün yaptırımından sorumlu olarak üretim sürecini özel ellerde kapitalist yöntemle örgütlenmesinin koĢullarını yaratarak yaptırımını sağlamak amacı gütmektedir.308

Marx‟a göre kapitalizm, kendine özgü toplumsal üretim iliĢkileri içermektedir. Marx sınıfsal egemenlik iliĢkileri üzerinde durmaktadır. Kapitalizm yapısal mantığı gereği geniĢleme ve dünyanın her yerine yerleĢerek nüfuz etme eğilimi taĢır. Marx Kominist Manifesto‟da bu eğilime iĢaret etmektedir.309 Weber‟e göre rasyonel iĢleyiĢin en yüksek biçimi olarak kapitalizm, toplumsal yaĢamda birçok zaman ve yerde bulunabilir her boyutunda uzmanlaĢmaya ve bürokratik makineleĢmeye yol açan kiĢisellikten arınmıĢ rasyonaliteyi temsil etmektedir. Weber, kapitalizmdeki rasyonel uzmanlaĢmıĢ bürokrasiye odaklanmıĢtır.310 Giddens, kapitalizmde piyasa nüfusun büyük bir çoğunluğunun gündelik ihtiyaçları için gerekli malların üretimine bağlanmıĢtır. Kapitalizmin metalaĢtırma sürecinin önceki hiçbir toplumda olmadığı kadar ileri gittiği bir özelliği barındırdığını ve emek gücünün metalaĢtırılmasının da bu noktada en temel unsurlardan biri olduğunu belirtmiĢtir.311 Kapitalist toplumlar, genelde modern toplumların ayrı bir alt türü olarak bir dizi özgül kurumsal özelliğe sahiptir. Öncelikle kapitalist toplumun ekonomik düzeni kapitalist giriĢimciliğin katı

307 Cem Eroğul, 2002, a.g.k., s. 101,103.

308 Haldun Gülalp, 1993, a.g.k., s. 15.

309 Karl Marx, Freidrich Engels, 1997, a.g.k., s. 14.

310 Max Weber, 2008, a.g.k., s. 124,132. ; Haldun Gülalp, 1993, a.g.k., s. 11-12.

311 Anthony Giddens, 2008, a.g.k., s. 181-183.

rekabetçi ve geniĢlemeci doğası, teknolojik yenileĢmenin sürekli ve yaygın olma eğilimi gösterdiği anlamına gelir. Gözetim aygıtları, modernliğin yükseliĢiyle bir baĢka kurumsal boyut oluĢturur. Gözetim, gözetime konu olan toplulukların siyasal alandaki etkinliklerinin denetimine iĢaret eder, ancak, bir yönetimsel güç temeli olarak önemi, hiçbir biçimde yalnızca bu alanla sınırlı değildir. Denetim, Foucault tarafından tartıĢılan birçok durumdaki gibi cezaevleri, okullar gibi doğrudan da olabilir ancak, Giddens‟a göre dolaylıdır ve bilgi kontrolü üzerine kuruludur. Bir diğer kurumsal boyut Ģiddet araçlarının kontrolüdür. Modern öncesi uygarlıklarda siyasal merkez, hiçbir zaman sürekli bir askeri destek sağlamaya yetkin değildi ve tipik olarak, kendi topraklarında Ģiddet araçları üzerinde tekelci bir kontrolü gerçekleĢtirmenin çok uzağındaydı. Nüfusun içinde çok az bir grup uzun dönemler boyunca kendilerini iĢgalci ordulardan, yağmacılardan, çetelerden, haydutlardan, hırsız ya da korsanlardan kaynaklanan Ģiddet ya da Ģiddet tehdidinden uzak hissedebilmiĢtir.312

Kapitalizm, en özet haliyle metalaĢma olarak tanımlanabilmektedir. Kapitalizm insan emeğinin metalaĢtığı, özel mülkiyet ve kar güdüsünün üretim kararları için esas mekanizma haline geldiği sosyoekonomik bir düzen olarak da tanımlanabilmektedir.313 Her kapitalist aynı pazar için sermaye yatıran diğer kapitalistlerden daha ucuza üretebilmek için yeni üretim olanakları geliĢtirmeye çalıĢmaktadır. Bu durum kaçınılmaz olarak sermaye gruplarının rekabetini ve sermayenin yoğunlaĢmasını, merkezileĢmesini314 ortaya çıkarmaktadır. Kapitalizmin

312 Anthony Giddens, Modernliğin Sonuçları, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 1994, s. 56-58,98.

313 Gencay ġaylan, 2003, a.g.k., s.36-37,157-158.

314 Tom Bottomore, Marksist Düşünce Sözlüğü, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 513-514.

Marx, birikim yoluyla yoğunlaĢmanın artması sürecini sermayenin yoğunlaşması olarak, rekabet ve kredi aracılığıyla yoğunlaĢmasının artmasını ise sermayenin merkezileşmesi olarak adlandırır.

Sermaye birikiminin mülkiyet üzerindeki bu etkisi, merkezsizleşme (mülkiyetin parçalanması) Ģeklinde görünse de, rekabet ve kredi sisteminin devreye girmesi neticesinde, üretim araçlarının mülkiyeti yeniden daha az sayıda elde toplanmaya baĢlar (merkezileşme). Böylece, rekabet daha zayıf kapitalistleri yuttuğu ve kredi sistemi de güçlünün zayıfı yutmasına olanak sağladığı için, bunlar, birikimle iliĢkili merkezileĢme eğilimini fazlasıyla telafi eder ve mülkiyetin bir araya toplanmasına yol açar (tekelleşme). Burjuva iktisadında tam ya da saf rekabet kavramı, herhangi bir yoğunlaĢmanın veya merkezileĢmenin, rekabetin antitezi olduğunu ifade eder. Buna karĢılık yoğunlaĢmanın ve merkezileĢmenin rekabeti yoketmenin tam tersine onu Ģiddetlendirdiği ifade edilmektedir.

bu bunalım dönemleri ise tekelleĢmeye hizmet etmektedir.315 TekelleĢme uluslararası çapta egemen olmuĢ, sayıları az ama devasa boyutta bütçelere sahip çok uluslu Ģirketlerin oluĢmasına da imkan vermiĢtir.

Kapitalizm, karı artırmaya yönelik rekabeti de içinde barındırır ve üretkenlik, verimlilik gibi tüm analizler kar içindir.316 Kapitalizm, sınır tanımaz niteliğiyle her Ģeyin metalaĢmasına hizmet etmekte, her Ģeyin metalaĢtığı bir toplumsal düzen olma özelliği taĢımakta, toplumsal iliĢki biçimlerinin hepsi kapitalist üretim mekanizmalarına dahil edilmekte ve bu dahil etme sürecinin meĢruiyetinin sağlanması yolunda çeĢitli politikalar izlenmektedir. Kamu hizmetlerinin metalaĢtırılması ve sermayenin kar elde etme alanları olarak iĢlev kazandırılmasıyla sonuçlanan bu eğilim sonuçta, toplumsal yaĢamın bütün alanlarını sermayenin kâr maksimizasyonu amacı doğrultusunda yeniden yapılandırılmaktadır. Güvenlik alanının da metalaĢtırıldığı ve sermayenin değerlenme alanlarından birisi olmaya baĢladığı, bu alanın geniĢlemesine yönelik eğilimlere uygun olarak örgütlenmelerin de kurulmaya baĢladığı görülmektedir.

Modernite

Modernite, Avrupa'da 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isim317 olarak tanımlanabilmektedir. Modernite esasen insanın aklını temel alarak kendi geleceğine hakim olabileceğini, yine akılcı yöntemlere dayanılarak dünyanın ve evrenin anlaĢılabileceğini savunmaktadır. Modernite modern kapitalist-endüstriyel devletin geliĢimine paralel olarak geleneksel düzenin zıddı, ilerlemenin, ekonomik ve yönetsel rasyonalizasyonun ve sosyal dünyanın farklılaĢması anlamına gelmektedir.318

315 Ġlker Belek, 1994, a.g.k., s. 20.

316 A.k., s. 183.

317 Anthony Giddens, 1994, a.g.k., s. 9.

318 Y. Furkan ġen, “GloballeĢme Kavramı ve Türkiye‟de GloballeĢme TartıĢmaları”, Polis Dergisi, Sayı: 41, (Temmuz-Ağustos-Eylül 2004), s. 385-386.

Weber teknoloji ve rasyonelleĢmenin modernitenin etkilerinden en önemlileri olduğunu ve bürokrasinin bu sürecin birincil sonucu olduğunu ileri sürmektedir.319 Weber‟e göre modernite feodaliteyi ya da ortaçağları izleyen, aklın öncelik aldığı tarihsel dönemi ifade etmektedir. Bu anlamda aydınlanma çağı ve onun özellikleri ile ilerici tarih anlayıĢı (insanın aklını ve bilimi kullanarak sürekli ileriye doğru gitmesi) modernitenin kavramsal öncülleridir.320

Giddens'a göre moderniteyi özgün yapan niteliklerinden biri devamsızlık özelliğidir.

Ona göre modernite çok yönlü bir gerçektir. Modernliğin küreselleĢtirici bir doğası bulunmaktadır. Modernite aynı zamanda risk kültürüdür. Risk kültürü, modern dünyanın beraberinde getirdiği ve tüm dünyayı bir meta yapmaya yönelik ekonomik geliĢme ve insanın kendi yarattığı yeni tehditlere giderek daha fazla duyarlı hale gelmesidir.321

Modernite, toplum karĢısında bireyin haklarını ön plana çıkaran ama aynı zamanda bireyler arasındaki sürekli saldırganlık potansiyelini de harekete geçiren bir yeni bir durumdur. GiriĢim özgürlüğü, pazarlara ulaĢma özgürlüğü ve özel mülkiyetin dokunulmazlığı (kutsallığı) ilkesi yeni sistem için bir zorunluluk olarak görülmekteydi.322 Weber moderniteyi, “dünyanın rasyonelleĢmesi ve büyüsünün ortadan kalkması”, Marx, “katı olan her Ģeyin buharlaĢması”, Giddens “elimizden kaçıp giden dünya”, Foucault, baskı altına alma ve displine etme süreci olarak tanımlamıĢtır.

Modernite sosyal hayatın birçok alanında önemli dönüĢümlere yol açmıĢtır. Bu dönüĢümün baĢında sanayileĢmenin, demografik artıĢın, ticarileĢme ve ekonomik iliĢkilerin metalaĢmasının, kapitalist ekonomiye geçiĢin, ekonomik ve siyasi

319 Anthony Giddens, 1994, a.g.k., s. 12,14-16.

320 Gencay ġaylan, 2006, a.g.k., s. 30.

321 Anthony Giddens, Modernity and Self- Identity: Self and Society in the Late Modern Age, Polity Press, 2002, s. 3,15,21,26,182,183,196-197.

322 Samir Amin, Liberal Virüs: Sürekli Savaş ve Dünyanın Amerikanlaştırılması, Fikret BaĢkaya (Ed.), Özgür Üniversite Kitaplığı: 51, Maki Basın Yayın, Ekim 2004, s. 43,46-48.

iĢlevlerin farklılaĢmasının, sosyal ve ekonomik uzmanlaĢmanın artmasına bağlı olarak sosyal iĢ bölümünün büyümesinin ve kentleĢmenin323 geldiği söylenebilir.

Modernite ile birlikte devletin, güvenliği sağlama konusunda eski dönemlerle göre çok daha üstün teknik araçlara ve imkanlara sahip olduğu da görülmektedir.

Üretimin artması, ulaĢım ve iletiĢim imkanlarının geliĢmesiyle birlikte merkeziyetçi iktidar, bürokratik yapılanmalar, ulus devlet, ulusal ekonomi gibi yeni aktörler ortaya çıkmıĢ, modern devlet yapısı oluĢmuĢtur.324 Dolaylı yönetim, rasyonel ve altyapısal iktidarı geliĢmiĢ bir idari örgütü kurmadan ve bunu finanse etmeden hükümet etme olanağı anlamına gelmekteydi. Doğrudan yönetime geçiĢ yöneticilere, yurttaĢlara vergi, genel askerlik, nüfus sayımı, polis sistemi gibi araçlarla toplumsal yaĢamın birçok alanına girerek, onların denetimindeki kaynaklara ulaĢma olanağı vermiĢtir.

Sıradan insanlar için, basitçe bir isyan veya yasaya topluca karĢı gelinmesini bekleyip tepki veren sistemden, bilgi toplayan bunları önceden iĢleyen polis sistemine geçilmiĢtir ve halkın tehdit edici ortaklaĢa eylemlerini gözetlemek ve önlemek olan memurlar atanmaya baĢlamıĢtır.325 Devletin altyapısal iktidarının geliĢmesinde devletin zoru tekel olarak kendinde toplamaya baĢlaması yönünde ilerlemeler ve dolayısıyla zorun toplum üzerindeki kapasitesinin artmasında da önemli geliĢmeler yaĢanmıĢtır.