• Sonuç bulunamadı

Kamulaştırma sürecine yönelik kararlar

5. YARGI KARARLARI IŞIĞINDA KENTSEL DÖNÜŞÜM

5.2 Değerleme ve Kamulaştırma Sürecine Yönelik Kararlar

5.2.2 Kamulaştırma sürecine yönelik kararlar

Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinde belediye ile uzlaşamayan veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194 Sayılı Kanunun 18. maddesine göre ayrı ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası açabilir. Türkiye’de kentsel dönüşüm uygulamalarında düzenleme ortaklık payını (DOP) öngören 18. madde bu nedenle önemlidir. Düzenleme ortaklık payı, idarenin kamulaştırma yapmadan taşınmaz edinme araçlarından biridir. Bu yöntemde yol, park, meydan, yeşil alan gibi ihtiyaçların karşılanmasında özel mülkiyette bulunan taşınmazlara idare tarafından el konulmaktadır (Yaman 2012).

Kentsel dönüşüm projelerinde alt yapı ve rekreasyon harcamaları belediyeler tarafından yapılmaktadır. Bu ödemeler ortak gider kalemi olarak kabul edilmektedir. Ancak kendilerine ayrı ada veya parsel verilmiş olan taşınmaz sahipleri ile kamulaştırma işlemine tabi tutulmayan taşınmaz sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam büyüklüğü oranında hesaplanacak ortak giderlere katlanmak zorundadır. Projede ortak giderin ödenmemesi durumunda inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmemektedir. Hatta su, elektrik, doğalgaz bağlantıları yapılmamaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinin sınırları kesinleşmesi durumunda, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne bildirilir. Proje bölgesinde bulunan gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler de belediyeye bildirilir. Bir alanın kentsel dönüşüm projesine dâhil edilmesi durumunda mahallinde yapılan keşif sonucu, taşınmazın ferağ tarihindeki

91

değeri bilirkişi kurulu tarafından tespit edilir. Bedelin davalı idareden tahsil edilmesine karar verilir.

Kentsel dönüşüm projelerinde tapulu ya da tapusuz taşınmazların kamulaştırılması durumunda, taşınmaz üzerindeki muhdesatın durumunun ne olacağı; hangi taşınmazların özel mülkiyete konu olabileceği sıklıkla tartışılmaktadır. Bu iki ayrı duruma yönelik tespitler Yargıtay kararlarında da ön plana çıkmaktadır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E:2016/9593, K:2017/8392, T: 06/06/2017 sayılı ilamında; “…26.05.2004 gün ve 5177 Sayılı Kanunun 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman ve aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri ve bu nedenle bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara da hukuki değer verilemeyeceği göz önüne alınmalıdır…Hal böyle olunca, orman sayılan yerlerden olduğu anlaşılan (D) ve (E) harfleri ile gösterilen alanlarda davacı tarafından meydana getirilen muhdesatlarla ilgili açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur” denilmektedir. Kentsel dönüşüm kapsamında olsun veya olmasın, kamulaştırma sürecinde taşınmazların cinsine göre inceleme yapılmalı; özel mülkiyete konu edilip edilemeyeceği ayrıca araştırılmalıdır. Bu duruma göre kamulaştırma bedeli hesaplaması yapılmalıdır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E:2015/21518, K:2018/10606, T: 04/04/2018 sayılı ilamında;

“…öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir…mevcut kamulaştırma işlemi nedeniyle davacı tarafın muhdesatın tespitini istemekte hukuki yararının bulunduğu hususları gözetilerek, Mahkemece işin esasının incelenmesi ile toplanmış ve toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı ve yerinde olmayan

92

gerekçelerle ret kararı verilmesi doğru olmamıştır” denilmektedir. Anılan tespitler, uzlaşma görüşmelerine katılabilmek amacıyla taşınmaz üzerindeki muhdesatın tespit edilmesi sürecinde de dikkate alınmaktadır. Zilyetlik konusu olamayacak taşınmazlar bakımından açılan davaların reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Projelerde uzlaşma görüşmeleri sonucu hak sahiplerinin konutlarını idareye devrederek, yeni yapılacak projeye yönelik konut anlaşmaları yapmaları olağandır. Hatta proje bölgesindeki mülkiyet haklarının çoğunluğunun bu şekilde idareye geçmesi başarı olarak kabul edilmektedir. Bunun nedeni ise, hak sahiplerinin proje bölgesinde kalması ile bir bakıma yerinde dönüşümün gerçekleştirilebilmesidir. Diğer yandan kamulaştırma için ayrı ödenek harcanmamış ve yargılama sürecine başvurulmamış olunur. Ancak hak sahiplerine verilecek bağımsız konutların, sözleşme koşullarına uygun olarak teslim edilmesi gerekir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi E:2014/30247, K:2015/9746, T: 30/04/2015 sayılı ilamında; “…Davacının tapuda devrettiği payına karşılık davacıya konut verilmediği ve bedelinin de ödenmediği anlaşıldığından, davacının payına kamulaştırmasız el atıldığının kabul edilmesi doğru ise de; bedelin davaya konu 32240 ada 1 parseldeki arsa payı karşılığına göre hesaplanması gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmesi, doğru görülmemiştir” denilmektedir. Teslim edilmeyen veya bedeli ödenmeyen konutlar yönünden hak sahiplerinin lehine kararlar verilmektedir. Hak sahiplerinin ya da maliklerin taşınmazları üzerindeki değerlemenin usule uygun gerçekleşmesi, projeden maddi olarak zarar görmemeleri gerektiği kararlarda açıkça vurgulanmaktadır.

Projelerde şerefiyelendirme uygulamasının göz ardı edilmesi, konut değerlerinin gereği gibi hesaplanmaması veya taahhüt edilen konutların süresi içinde teslim edilmemesi gibi nedenlere dayalı olarak açılan davalar da bulunmaktadır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E:2017/9980, K:2018/2719, T: 01/03/2018 sayılı ilamında; “…Taraflar arasında imzalanan 07.12.2005 tarihli sözleşmede “davalı belediyenin, davacıya 1. etap konut adalarında üretilecek 120 ve 100 m2’lik 2 adet daireyi anahtar teslimi vereceğini” taahhüt ettiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında alınan bilirkişi kurulu raporunda davanın yalnızca verilmesi vaat edilen 100 m2’lik konuta ilişkin olduğu, etap farkına ilişkin iddianın ise şerefiye farkı zararının kapsamında olduğu yönünde rapor tanzim edildiği

93

anlaşılmaktadır. Somut olayda bilirkişi kurulunca etap ile ilgili savunmalar ve iddialar üzerinde yeterince durulmaksızın mahkemenin takdirine bırakıldığı, mahkemenin de bu hususu hiç değerlendirmediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; mahkemece, davalı ve davacının etapla ilgili savunması üzerinde durularak, inşaat alanının tamamının kaç etaptan oluştuğu, kendi içinde bölgelere ayrılıp ayrılmadığı, davacıya verilen taşınmazların hangi etapta yer aldığının tespit edilebilmesi için gerektiğinde mahallinde keşif yapılarak uzman bilirkişi marifetiyle açıklamalı, taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınmak suretiyle sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve değerlendirme sonucu karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir” denilmektedir. Karara göre proje kapsamında teslim edilmesi taahhüt edilen konutla, proje sonrası teslim edilen konut arasındaki tüm farkların bir bütün halinde incelenmesi; sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ortaya çıkarılmıştır.