• Sonuç bulunamadı

Bir Kadının Eski Eşine Dönme İsteğine Verdiği Cevap (Useyle Hadisi)

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 80-88)

A. HZ PEYGAMBERİN NEZÂHETİ

2. Bir Kadının Eski Eşine Dönme İsteğine Verdiği Cevap (Useyle Hadisi)

literatürde “useyle hadisi”296 diye bilinen rivâyette Hz. Peygamber’in bir kadına karşı gösterdiği yaklaşım tarzında saklıdır. Tefsircilerin belirttiğine göre de söz konusu hadis, Bakara sûresinde eşlerin boşanmasına ilişkin konulardan bahseden ayetlerle297 irtibatlıdır.298 İlgili ayette “Boşanma iki keredir. Bundan sonra (kadın) ya ma’rufla (örf ve âdete uygun olarak) iyilikle tutulur veya güzellikle serbest bırakılır…” denilerek kocanın boşama hakkının iki kez olduğu ifade edilmiştir. Akabindeki ayette ise “Bundan sonra eğer (koca), karısını (iki kere boşadıktan sonra üçüncü kere) boşarsa artık o kadın başka bir zevceye (erkeğe) nikâhlanmadıkça (ve sonra da o nikâhtan boşanmadıkça) kendisi için helâl olmaz…” buyrularak üçüncü ve son bir kez daha boşama yapıldığında eşlerin tekrar evlenebilmesi için kadının başka bir kocayla nikâhlanması (

ﺎًﺟ ْوَز َﺢِﻜْﻨَـﺗ ﱠﱴَﺣ

ُﻩَﺮْـﻴَﻏ

) şartı koşulmaktadır. Buna göre kadın, üç talakla boşandığı eski kocasına tekrar dönmek istiyorsa başka bir erkekle evlenip hakiki anlamda bir cinsel birleşme yaşamalıdır. Allah’ın, İslam aile hukukunda evlilik müessesinin ciddiyetinin

      

295 Hz. Peygamber’in edebini gösteren rivâyetler hakkındaki bir çalışma için bkz. Nilüfer Ünsal, el-

Buhârî’nin el-Edebu’l-müfred’i Bağlamında Hz. Peygamber’in Sünnetinde Görgü Kuralları (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

296 İbn Battâl, Şerhu sahîhi’l-Buhârî c. VII, s. 479, İbn Hacer, a.g.e, c. IX, 465, Kurtubî, el-Câmi’ li

ahkâmi’l-Kur’ân, c.III, s. 148, Reşit Rıza, Tefsîru’l-menâr, c. II, s.392.

297 İlgili ayetlerin tamamı şu şekildedir: “Boşanma iki keredir. Bundan sonra (kadın) ya ma’rufla (örf

ve âdete uygun olarak) iyilikle tutulur veya güzellikle serbest bırakılır. Kadınlarınıza verdikleriniz (mehir) den bir şey (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Ancak ikisi de, Allah’ın (evlilik hakkındaki) hududunu gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden (ayakta tutamayacaklarından) korkmaları hariç. O zaman siz de eğer, Allah’ın bu hududunu ikame edemeyeceklerinden (gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden) korkarsanız, bu durumda kadının (ayrılmak için) verdiği fidye konusunda her ikisinin üzerine de günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Artık onları (Allah’ın hudutlarını) aşmayın. Kim Allah’ın hudutlarını aşarsa işte onlar, onlar zalimlerdir. Bundan sonra eğer (koca), karısını (iki kere boşadıktan sonra üçüncü kere) boşarsa artık o kadın başka bir zevceye (erkeğe) nikâhlanmadıkça (ve sonra da o nikâhtan boşanmadıkça) kendisi için helâl olmaz. Eğer (ikinci eş de) onu boşarsa, Allah’ın (koyduğu) hudutları ikame edeceklerine (gereği üzere yerine getirip ayakta tutacaklarına) inanırlarsa o takdirde onların, (eski karı-kocanın tekrar) birbirine dönmelerinde, ikisinin de üzerine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Allah bunları, bilen bir kavim için açıklıyor. “ (el-Bakara, 2/229-230)

korunması ve boşamanın keyfî olmaması adına koyduğu anlaşılan bu kuralın içindeki “başka bir kocayla birleşilmesi” (

ُﻩَﺮْـﻴَﻏ ﺎًﺟْوَز َﺢِﻜْﻨَـﺗ ﱠﱴَﺣ

) şartı, belki de meselenin en can alıcı yerini meydana getirmektedir.

Farklı versiyonları bulunan ancak aynı olay olması kuvvetle muhtemel299 sayılan bu hadislerde bir kadın, Hz. Peygamber’e gelerek üç talak gerçekleştikten sonra kadınların medenî hukûkî durumunu sormaktadır.300 Sorusuna devam eden kadının mümkünse eski kocasına dönmek istediğini de konuşmasına eklediği yer almaktadır. Kadının bu cesur tavrı ve talebi karşısında önce küçük bir tebessüm301 eden Hz. Peygamber’in “sen onun balcağazından o da senin balcağızından302tatmadan eski eşine dönmen mümkün değildir.”

( ِﻚَﺘَﻠْـﻴَﺴُﻋ َقوُﺬَﻳَو ُﻪَﺘَﻠْـﻴَﺴُﻋ ﻲِﻗوُﺬَﺗ ﱠﱴَﺣ ،َﻻ)

diye cevap verdiği rivayet edilmektedir.303

Hz. Peygamberin benzetme yollu bu yaklaşımıyla Allah’ın emrini bildirirken kadını rencide etmeme amacını güttüğü anlaşılmaktadır. Allah Resûlünün, sarih bir şekilde cinsel birleşme manasına gelen cimâ’, duhûl, vıkâ’ gibi açık kelimeler kullanmak yerine “balcağız” demiştir. Bu kelime lezzet, hoşluk ve tatlılıktan kinaye olup304 karşısındaki kadını utandırmama adına yapılmış nezih ve zarif bir ifadedir. Hz. Peygamber, karşısında çekinmeden konuşan bir kadına karşı önce hafifçe gülümsemiştir.305 Ardından ise yerine getirilmesi gereken cinsel birleşme şartını kadına yumuşak bir formda sunmuştur. İnsanın ruhuna dokunan bu sıcak davranışlar,

      

299 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. VIIII, s. 469.

300 Buhârî, Talâk, 7, 36; Müslim, Nikâh, 17; Tirmizî, Nikâh, 27; Ebû Dâvûd, Talâk, 49; Nesâî, Talâk, 9,

10; İbn Mâce, Nikâh, 33.

301 Nevevî, Hz. Peygamber’in gülümsemesi hakkında şunları söyler. “Âlimler, buradaki gülümsemenin

şaşkınlık ifade ettiğini söylemişlerdir. Zira kadınlar genelde utangaçtırlar. Hz. Peygamberin kadın, duygu ve düşüncelerini açıkça, çekinmediğinden dile getirdiğinden ya da birinci kocasına dönmeyi çok isteyip, ikinci eşinden memnun kalmadığını izhar ettiği için tebessüm etmiştir. Yine de en doğrusunu Allah bilir. Nevevî, Sahîhu Muslim bi şerhi’n-Nevevî, c. X, s. 4-5.

302 Buradaki “balcağaz” ifadesinin cima için kinaye yollu kullanımıyla ilgili görüşler, ihtilaflar ve daha

detaylı bilgi için bkz. İbn Hacer, a.g.e, c. IX, s. 466-467.

303 Buhârî, Talâk, 7, 36; Müslim, Nikâh, 17; Tirmizî, Nikâh, 27; Ebû Dâvûd, Talâk, 49; Nesâî, Talâk, 9,

10; İbn Mâce, Nikâh, 33.

304 Nevevî, a.g.e, c. X, s. 3.

305 İbn Hacer de Hz. Peygamber’in bu gülüşünün sebebini kadınların genelde bu tip konuları

konuşurken utandıkları için olduğunu söyler. Ayrıca o, Resûlullah’ın kadının hafif meşrep (li da’fi akli’n-nisâ) olduğunu düşündüğü için tebessüm etmiş olabileceğini de ihtimal dâhilinde tutar. Fethu’l- bârî, c. IX, s. 466.

onun vücut diliyle beden dilini306 senkronize ettiğini de göstererek Allah Resûlünün sempatik ve nezih yapısını resmetmektedir.

Mevcut medenî halinden şikâyetçi olduğu gözlenen kadının Hz. Peygamberle konuşurken net ifadeler kullanması da Resûlullah’ın, çevresindeki insanlara rahat konuşma imkânı tanıdığı, onların düşüncelerini istediği gibi aktarmalarına müsaade ettiği anlamına gelmektedir. Peygamber’in bu toleranslarına kendisiyle konuşanlar tarafından da vefa gösterildiği söz konusu diyalogda kendisini göstermektedir. Çünkü kadının anlattıkları onun memnuniyetsizliğini gösterirken Hz. Peygamber’in hafifçe gülümseyişi ve devamında da benzetme yollu ifadeler kullanması, kurulan ilişkilerde karşılıklı müsamahanın derinlemesine yaşandığına işaret etmektedir. Kanaatimize göre de bütün bunlar Hz. Peygamber’in nazik tutumunu, ölçülü oluşunu ve letafetini ortaya koyarak onun konuşmalarında yer verdiği lafızları özenle seçtiğini göstermektedir.

Evli bulunduğu eşinden memnun kalmayıp hal, hareket ve söylemlerinden içinde, eski eşine dönme arzusu taşıdığı anlaşılan kadının Hz. Peygamberle yaşadığı diyalogdan bahseden söz konusu hadisin farklı varyantlarında çok daha enteresan sahnelerden de bahsedilmektedir. Bu rivâyetlerde yer alan bilgilere göre kadın, birinci eşine dönme sebebi olarak yeni kocasının307 cinsel gücünün yetersizliğinden dert yanmaktadır. Kadın, Hz. Peygamber’e “Onunki (penisi) sadece bir püskül/saçak gibi/elbisenin ucu gibi” (

ﺔﺑﺪﳍا ﻞﺜﻣ ﻻإ ﻪﻌﻣ ﺎﻣ

) diyerek teşbih yoluyla308 eşinin cinsel organında ereksiyon problemi olduğunu, dolayısıyla da cinsel birleşme yapamadıklarını309 söyleyerek birinci eşiyle evlenmesinin helal olup olmayacağını310 sormaktadır.311 Başka bir rivâyette ise “Onunki püskül gibi ya da elbisenin ucu gibi” sözünü söylerken bu anlatımını görsellik katarak zenginleştirmiştir. Bu rivâyetlerin anlattığına göre kadın, “hüdbe” kelimesini zikrederken üzerindeki elbisenin bir

      

306 Allah Rasûlünün beden diliyle ilgili önemli bilgilerin çalışma için bkz. Bünyamin Erul, “Hz.

Peygamber ve Beden Dili”, Hz. Peygamber’in Tebliğ Metodu Işığında İslâm’ın Güncel Sunumu, 2003 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri, Yayın No: 364, Sempozyumlar ve Paneller Serisi: 35.

307 Buhârî rivâyetlerinden birinde kadının yeni evlendiği kişinin adı da geçmektedir. İlgili rivâyette adı

geçen kişi Abdurrahman b. Zubeyr el-Kurazî’dir. Bkz. Buhâri, Talâk, 4.

308 Buhârî, Talâk, 7, 36; Müslim, Nikâh, 17; Tirmizî, Nikâh, 27; İbn Hacer, a.g.e, c. IX, s. 465. 309 İbn Hacer, a.g.e, c. IX, s. 467.

310 Kadının gösterdiği cesaret her ne kadar bir patavatsızlık olarak görünse de helal dairesini çiğneme

korkusu açısından bakıldığında gerçekten de takdire şâyan bir tavır olarak durmaktadır.

kenarını312 ya da püskülünü tutmuş, “onunki işte böyle…”(

ﺎ ﺎﺒﻠﺟ ﻦﻣ ﺔﺑﺪ تﺬﺧأو

) diyerek “kocamın penisi hiç ereksiyon haline gelmiyor” dercesine eşinin cinsel gücünün bulunmadığını karikatürize ederek Hz. Peygamber’e şikâyette bulunmuştur. 313 Öte yandan hadisin Buhârî’de yer alan bir varyantında ise kadın Hz. Peygamberle konuşurken kocasının da orada olduğu yer almaktadır. Bu rivâyete göre koca, ilk olarak karısının, kendi cinsel uzvunda ereksiyon problemi olduğu iddiasını yemin de ederek kesin bir dille reddeder. Ardından karısının yalan söylediğini ifade eden adam, kendisinin cinsel açıdan son derece kuvvetli olduğu beyanında “onun tozunu attırıyorum” anlamına gelecek şekilde (

ِﱘِدَﻷا َﺾْﻔَـﻧ ﺎَﻬُﻀُﻔْـﻧََﻷ ِّﱐِإ

) eşiyle defalarca birliktelik yaşadığını doğal bir tabirle aktarır. Sonra eşini "nâşize” olmakla niteleyen koca böylece hanımını söz dinlemez, laf anlamaz, isyankâr, gözü dışarda olmakla suçlar. Koca, konuşmasının sonunda ise karısının asıl amacının eski eşi olan Rifâa’ya geri dönmekten ibaret olduğunu iddia etmektedir.314

Kadının açık sözlü bir şekilde Hz. Peygamberle yaptığı bu konuşmaya bazı sahâbîlerin şahit olup kadının sözlü ve işaretli konuşma tarzından rahatsızlık duydukları bilgisi de “useyle” hadisinin bazı varyantlarında yer alan önemli noktalardandır.315Bu hadislerde yer alan bilgilere göre o anlara tanıklık eden Hâlid b. Saîd316 adlı sahâbî kadının Hz. Peygamber karşısında gösterdiği bu cüretkâr tavırların pervasızca olduğunu düşünmüş olsa gerek ki daha fazla dayanamayarak aynı meclisteki Hz. Ebû Bekir’e hitaben317 “Bu kadının Resûlullah’ın yanında nasıl

konuştuğunu, neler anlattığını duymuyor musun, engel olmayacak mısın?” (

ِﱠﻟﻠﻪا ِلﻮُﺳَر َﺪْﻨِﻋ ِﻪِﺑ ُﺮَﻬَْﲡ ﺎﱠﻤَﻋ ِﻩِﺬَﻫ ﻰَﻬْـﻨَـﺗ َﻻَأ ،ٍﺮْﻜَﺑ ََأ َ

) 318 şeklinde seslenerek bu duruma bir son

verilmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirmiştir. Hatta hadisin Müsned varyantında Halid b. Saîd’in bir kez yine Hz. Ebû Bekir’e hitaben “Bu kadın Resûlullah’ın

      

312 İbn Hacer, a.g.e, c. IX, s. 466.

313 Buhârî, Libâs, 6, 23, Edeb, 68, Müslim, Nikâh, 17; İbn Mâce, Nikâh, 32. 314 Buhârî, Libâs, 23.

315 Buhârî, Şehâdât, 3, Libâs, 6, Edep, 68, Müslim, Nikâh, 17.

316 Kaynaklarda Hâlid b. Saîd adlı sahâbî hakkında onun ilk Müslümanlardan olduğu, hicrete kadar

Resûlullah’ın yanında kaldığı ve sonrasında Habeşistan’a göç ettiği ve hicretin 4. Yılında Medine’ye geri döndüğü bilgileri yer almaktadır. Bkz. İbnu’l-Esîr, Üsüdü’l-ğâbe, c. II, s. 87-88; Yaşar Kandemir, “Hâlid b. Saîd”, D.İ.A, c. XV, s. 287-288.

317 Rivâyetlerin bir kısmında Hz. Ebû Bekir’in Allah Resûlünün yanında oturduğu, Hâlid b. Saîd’e ise

içeriye girmek için izin verilmediği yer almaktadır. Bkz. Buhârî, Şehâdât, 3, Müslim, Nikâh, 17.

yanında çirkinlik/çirkeflik yapıyor ve sen bunu görmüyor(mu)sun” (ﷲ لﻮﺳر ﺪﻨﻋ ﺚﻓﺮﺗ هﺬھ ىﺮﺗ ﺎﻣ) dediği bilgisi yer almaktadır.319

İbn Hacer (ö. 852/1449), konuyla ilgili olarak sahâbîlerin Hz. Peygamber karşısında konuşurlarken belli bir edep yolunu takip ettiklerini ve Halid b. Saîd’in gösterdiği tepkinin de bununla ilgili olduğunu söyler. İbn Hacer, devamında ise Halid’in bu refleksinin kurulan edep düzenine aykırı konuşanların ya da davrananların onlarca hoş karşılanmadığı anlamına geldiğini ifade etmektedir.320 Ayrıca yine bazı rivâyetlerde de Hz. Peygamber kadının hâlâ eski kocası Rifâa’yı unutamadığını, onu aklından çıkaramadığını sezinlemiş olacak ki “belki de sen eski eşine dönmek istiyorsun (

َﺔَﻋﺎَﻓِر َﱃِإ ﻲِﻌ ِﺟْﺮَـﺗ ْنَأ َﻦﻳِﺪﻳِﺮُﺗ ِﻚ ﱠﻠَﻌَﻟ

). Ancak hayır! O (şimdiki eşin) senin, sen de onun balcağızından tatmadan bu mümkün değildir” şeklinde cevap verdiği varit olmuştur.321

Görüldüğü üzere meşhur “Useyle hadisi”nin farklı varyantlarında değişik bilgiler bulunmaktadır. Hadisin bütün bu versiyonlarında bulunan bilgilere kısa bir bakış atıldığında Hz. Peygamber ile sahâbîlerin arasında çok ilginç diyaloglar, yaklaşım tarzları ve tutumlar cereyan ettiği göze çarpmaktadır. Öncelikle kadının bir kadından kolay kolay beklenmeyecek şekilde cesur bir eda ile çekinmeden karşısındaki erkeğe aile hayatına ilişkin şeyleri anlatması oldukça ilginç bir durum olarak gözükmektedir. Sadece bu sahneyi gösteren rivâyetlerin yanında kocasının erkeklik uzvunun bir püskül gibi işlevsiz olduğunu söylemesi ve hareketleriyle de bu anlatımını güçlendirmesi daha da ilginç bir konuma sahiptir. Hz. Peygamber’in karşısında sergilenen ve edebe aykırı gibi görünen bu tavırlar geride uzunca değinilen, dönemin ve bölgenin konuşma yapısını göstermesi açısından büyük bir ehemmiyete sahiptir. Zira kadın işaret dilini de konuşmasına ekleyerek ileri seviyede sayılabilecek rahat tavırlarıyla ve sözleriyle bölgenin dil yapısındaki özelliklere kısmen işaret etmektedir. Kocanın, Hz. Peygamber’in huzurunda karısını suçlayan ve itham eden sözleri sarf ederken cinsel gücüne atıf yapması da hikâyenin dikkat çeken diğer noktalarından biridir. Kocanın karısının cinsel yetersizliği ithamına karşın gösterdiği bu reaksiyon bizce tipik erkek psikolojisini yansıtır bir vaziyettedir. Zira özellikle şark toplumlarında erkeğin cinsel yeterliliği, erkeği erkek yapan çok önemli bir kıstas

      

319Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. XXXX, s. 117. 320 İbn Hacer, a.g.e, c.IX, s. 466.

olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden Peygamberin yanında gururu incinen kocanın bu ifadeleri de her ne kadar ayıp bir söz olarak kabul edilebilirse de spontane gelişen bir hal olduğu için bizce izah edilebilir tarafları vardır. Hz. Peygamber de hem kadının duygularını hem de erkeğin duygularını anladığı için her ikisinin takındığı tavırları o üstün olgunluğuyla karşılamış, yaptıkları cinsel içerikli konuşmalardan dolayı onları kınamamıştır. Ayrıca bir aile davası söz konusu olduğunda sıhhatli ve isabetli karar verilebilmesi için -bu denli sansürsüz ve açık olmasa da- karar mercileri tarafından bu tarz mahrem bilgilere ihtiyaç duyulabileceği için Hz. Peygamberin sessiz kalması belki bu yönde de yorumlanabilir.

Rivâyetin farklı tariklerinde yer alan ve kadının relaks tavırları ve jestlerine daha fazla tahammül edemeyen Hâlid b. Saîd adlı sahâbînin tepkisi322 de bizce çok önemli olup iyi okunması gereken noktalardandır. Kadının sıra dışı kabul edilebilecek bir yapıdaki söz konusu hal ve hareketleri zaten başlı başına alışılmamış bir durum iken bu oyunun Allah Resûlünün önünde sahnelenmesi bu sahâbînin daha da zoruna gitmiş gibi gözükmektedir. Çünkü bu rivâyetlerin ihtiva ettiği bilgilere göre Hâlid b. Saîd’e içeriye girmesi için izin verilmemektedir. Kendisine müsaade edilmemesi onun mevcut durumdan rahatsız olarak olaya müdahale edeceğinin fark edildiğinden dolayı yapıldığı akla gelen ilk ihtimallerdendir. Ancak Hâlid’in içeriye alınmaması da onu durduramamış, Hz. Peygamber’in yanında oturan Hz. Ebû Bekir’e seslenerek gelişen bu olaylara engel olunması gerektiğini ve daha fazla kayıtsız kalınamayacağını yüksek sesle ifade etmiştir. 323 Onun bu tavrı olay her ne kadar aileyi ilgilendirdiğinden içeriği açık konuşmalara müsait, Arapların cinsel ve müstehcen içerikli konuşmaları da bir vakıa kabul edilse de Hz. Peygamber’e hitaben yapılan böyle bir konuşma şeklinin onun nezdinde edep dışı ve asla kabul edilemez bir durum olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in önünde müstehcen ifadelerin söylenmesine bile razı olmayan Hâlid b. Saîd’in bu tutumundan onun Hz. Peygamber’e sadece nezih ifadeleri yakıştırdığı sonucu da çıkarılabilir. Zira onun Peygamber’in duymasını istemediği bir şeyi Peygamberin söyleyeceğine ihtimal vermeyeceği âşikar olduğu gibi kadının konuşmasına karşılık Hz. Peygamber’in “balcağız” ifadesi ile icabet etmesi de onun bu husustaki düşüncesini bir anlamda teyit eder niteliktedir.

      

322 Buhârî, Şehâdât, 3; Müslim, Nikâh, 17. 323 İbn Hacer, a.g.e, c. IX, s. 466.

Hâlid’in bu reaksiyonuna karşılık aynı tepkinin başka bir sahâbîde görülmemesi ise olayları değerlendirmede farklı bakış açılarının etkisi olduğu kanaatini gündeme getirmektedir. Nitekim tarafımızdan yapılan araştırmada “useyle” ve “hüdbe” kelimelerinin zikredildiği söz konusu rivâyetlerin sahâbe râvîsinin sadece Hz. Âişe olduğu tespit edilmiştir.324 Ayrıca yine birçok rivâyet te mevzu bahis olan konu Hz. Peygamber’e intikal ettiğinde Hz. Ebû Bekir’in de orada yer aldığını ortaya koymaktadır.325 Bu açıdan bakıldığında olay esnasında orada olan sadece Hâlid b. Saîd değildir. Metinlerdeki mevcut bilgilerin ışığında onun dışında en az iki sahâbî daha vardır ki bunlardan biri hadisin râvîsi olan Hz. Âişe iken diğeri ise onun babası Hz. Ebû Bekir’dir. Ancak Hâlid’in tepkisini çekecek kadar olağan dışı konuşmalara Hz. Âişe ile Hz. Ebû Bekir Hâlid benzeri bir reflekste bulunmamışlardır. Onların sükûnetlerini koruması göz önüne alındığında müstehcen içerikli sayılabilecek bu nevi konuşmaların konunun kazâî bağlamı gereği onlara göre pek de normal dışı kabul edilmediği akla gelmektedir. Ya da gelişen bu olayın kendi bütünlüğü içerisinde ele alınması gereken özel bir halinin olduğunu düşünmeleri de bizce ihtimal dâhilindedir.

Farklı versiyonların da hesaba katılarak değerlendirilen useyle hadislerinde temas edilmesi gereken bir yer daha vardır. Rivâyetlerin çoğunda Hz. Peygamber’in kadının korkusuzca dile getirdiği düşüncelerine mukabil olarak “sen onun balcağızından o da senin balcağızından tatmadan birbirinize helal olmazsınız” diyerek, çok cüretkâr yapıdaki hitaplara “üsve-i hasene” özelliğinin gereğince gayet nezih bir ifadeyle cevap verdiği müşahede edilmektedir. Ancak Buhârî’de yer alan iki rivâyet daha vardır ki bu rivâyetlerde olaya şahit olan Hâlid b. Saîd olaya ilişkin bazı başka bilgileri nakletmektedir. Onun aktardığına göre kadın cinsel muhtevalı konuşmaları ile eski ve yeni kocasına ilişkin duygu ve düşüncelerini Hz. Peygamberle çekinmeden paylaştıktan sonra Hz. Peygamber, kadının anlattıklarına karşın tebessüm (tebesseme) etmekten başka bir tepki vermemiştir.326 Hatta Nesâî’de (ö. 303/915)

      

324 İçerisinde “useyle” kelimesi geçen kimi rivâyetlerde Hz. Peygamberin herhangi bir kadınla diyalog

yaşadığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Konuşma yaşanmaksızın bir kadının ikinci eşinden ayrılıp önceki eşine dönmesi ile ilgili bilgilerin yer aldığı bu rivâyetlerde Hz. Peygamber’in sadece bu tip bir meseleye cevap verdiğinden bahsedilmekte olup bu rivâyetlerin sahâbî râvîsi ise sadece Abdullah b. Ömer’dir. Dolayısıyla rivâyetlerden hareketle kadın-Hz.Peygamber konuşmasının bulunduğu “useyle” hadislerinin sahabe râvîsi sadece Hz. Âişe olduğu anlaşılmaktadır. Abdullah b. Ömer’den nakledilen rivâyetler için ayrıca bkz. İbn Mâce, Nikâh, 32; Nesâî, Talâk, 12.

325 Bkz. Buhârî, Libâs, 23; Müslim, Nikâh, 17; İbn Mâce, Nikâh, 32; Nesâî, Talâk, 10. 326 Buhârî, Libâs, 6, Edep, 68.

Peygamber için “dahike” ifadesi kullanılarak bir tebessümden fazlasını yaptığı da nakledilen hususlardandır.327

Sonuç olarak birçok varyantı olan “Useyle hadisi” rivâyetlerinde aile hayatına taalluk eden bir konuda Hz. Peygamber’in huzurunda konuşmasını açıkça, çekinmeden ve işaretlerle de destekleyen bir kadın ve bir rivâyette onun söz konusu iddialarını hemen hemen aynı üslupla reddeden bir koca yer almıştır. Hz. Peygamber’in önünde cereyan eden cinsel, müstehcen ve utandırıcı sayılabilecek bu söylemler dönemin Araplarının dil-kültür yapısının anlaşılması adına önemli bir yer tutmaktadır. Olayın esas kahramanı olan kadının bu rahat tavırlarının karşısında orada bulananların farklı yaklaşımlarının olduğu da göze çarpmaktadır. Nitekim kadın çekinmeksizin konuşurken olay anında orada bulunan Hz. Ebû Bekir- Hz. Âişe ikilisi ile Hz. Hâlid’in konuşmalara olan tepkileri farklılık arz etmiştir. Bu farklı tepkiler bizce sarf edilen sözlerin farklı pencerelerden okunabildiğini de göstermekte olup bu açıdan büyük bir öneme sahiptir. Ancak yaşanan bu hâdisede Hz. Peygamberin bölgenin insanı olmasıyla nübüvvet sahibi olması arasındaki çizgiyi yine çok iyi muhafaza ettiği müşahede edilmektedir. İlk olarak kendisinden yardım isteyen, sorularına, sorunlarına cevap arayan bir kadının cüretkâr konuşmasını engellemeyen Resûlullah’ın, gösterilen tavırlar karşısında tebessüm ederek karşısındakinin gönlünü kırmaması, onun kelimelerle ifade edilemeyecek kadar ince yapıdaki karakterini gözler önüne sermektedir. Ardından yeni eşiyle cinsel birleşme vukû bulmadan boşandığı kocası ile yeniden evlenmesinin helal olmayacağını söylemek isteyen Resûlullah bunu dile getirirken karşısındakinin bir bayan olduğunu ve onun mevcut medeni halinden mutsuzluğunu göz önünde tutarak bu hususu “o senin balcağızından sen de onun balcağızından tatmadan eski eşine dönmen mümkün değildir” şeklinde ifade etmiş, tebessüm ile başlayan inceliğini nezih bir söylem ile nihayete erdirmiştir. Useyle rivâyetlerinde bulunan bu malumatlar gösteriyor ki hikâyede yer alan ve bölgenin insanları olan sözkonusu kadın, kadının kocası, Hz. Âişe-Hz. Ebû Bekir ikilisi ve Hâlid b. Saîd belli tutumlar sergilerken Hz. Peygamber’in tutumu çok daha farklıdır. Onların kimi çekinmeden konuşmuş, kimi sessiz kalmış kimi de aşırı sayılabilecek tepki vermiştir. Ancak Allah Resûlü ise o coğrafyanın kültürel yapısını ve konuşma tarzlarını görmezden gelmeyerek kadını susturmamış, onu kıracak bir söz söylememiştir. O, önünde gerçekleşen bu olaylara sadece tebessüm edip Allah’ın o

      

konudaki emrini gayet nezih ifadeyle sunmuştur. Bütün bunlar gösteriyor ki Hz. Peygamber her ne kadar karşısında müstehcen konuşulmasına müsaade etse de

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 80-88)