B- CİNSEL İÇERİKLİ RİVÂYETLER
3- Irkçılık Karşıtı Bir Söylemin Hz Peygamber’e İzâfesi
Müstehcenlik barındırması, Hz. Peygamber’in nezih yapısı ve işin dil-kültür boyutunu ilgilendirerek konumuz alanına giren rivâyetlerden bir tanesi de ırkçılıkla ilgilidir. İncelemeye tabi tutulacak söz konusu rivâyette müstehcenlik içeren söz, “asabiyyet” ya da “kavmiyetçilik” şekliyle de ifade edilen ırkçılığa engel olma adına söylenmiştir. İlgili rivâyette bir kimsenin kendi ırkını üstün tutması üzerine sahâbeden Ubeyy b. Ka’b’ın o kişiye hitaben “Git babanın tenâsül uzvunu ısır” diyerek müstehcen bir ifadeyle karşılık vermiş, bu sözünü işiten etrafındaki kimselerin şaşkınlığı üzerine ise Ubeyy, sarf ettiği sözü Hz. Peygamber’den işittiğini söylemiştir. Ancak bu söze yaklaşımı belirlemesi ve konunun daha iyi anlaşılması adına rivâyetin incelenmesine geçilmeden önce ırkçılık ile ilgili bir takım bilgilerin verilmesi yerinde olacaktır.
İncelenecek olan ifadenin rivâyet kültürüne girişi ırkçılık bağlamında vukû bulmuştur. Bu yüzden kavramı ve bu kavramın eski Araplardaki yerine değinmek bir anlamda hadisin vurûd sebebine doğru yolculuk yapmak anlamına da gelecektir. Irkçılık genel olarak çeşitli insan ırkları arasındaki biyolojik farklılıkların kültürel veya bireysel meseleleri de tayin etmesi gerektiği inanışının bir ideoloji ve hayat tarzı durumuna gelmiş halidir. Mezkûr şeylere yaslanan ırkçılık düşüncesinin bir ırkın
buradaki “güzel yüze bakmak” kısmının doğrudan şehvetle ilişkilendirilebileceğini düşünmeyip Yıldırımın görüşüne katılmadığımızı belirtmeliyiz.
350 Peygamberleri ilgilendirmesi açısından cinsellikle ilgili bilgi için bkz. Mustafa Laleli, Peygamber
(çoğunlukla kendi ırkının) diğerlerine karşın üstünlük kurduğu ve onlara hükmetmesi gerektiğine duyulan inanç veya bu değerleri kabul eden doktrinlerden oluştuğu söylenmektedir. Ortaya çıkışının arkasında çoğunlukla ekonomik nedenlerin yattığı da iddia edilmekte olup düşünsel nedenlere bağlı bir şekilde geliştiği de ifade edilmektedir.351
Tarih boyunca hemen her yerde ve zamanda soyun erdemine, üstünlüğüne, ayrıcalığına inananlar olmuştur. Buna göre o soyun özelliklerinin, faziletlerinin kan bağıyla aynı ailede içinde babadan oğula geçerek kuşaklardan kuşaklara taşındığı kabul edilir. Bu inanışta erdem, yarışılan ve kazanılan bir şey değil miras kalan doğal bir edinimdir. Bu edinimiyle de övünen insanlar, özelliklerinin kendilerini ayrıcalıklı yaptığını düşünerek bir taraftan da kendisi gibi olmayanları ötekileştirmektedir. Övünç vesilelerinden sayılan ırkçılık meselesinde insanlar, kendilerini ayrıcalıklı yaptığına inandıkları soylarına daima bir yakınlık hissetmişlerdir. Ancak bu yakınlık kişiden kişiye toplumdan topluma farklılık göstermiştir. Söz gelimi o soydan bir fert olduğu için kökenine saygı duyanlar olduğu gibi hayatını ona göre şekillendirenler, soyunu yüceltenler ve hatta bazen kutsallaştıranlar da olmuştur.352
Irkçılığın eski Araplardaki karşılığı ise asabiyet, kavmiyetçilik veya kabilecilik olarak tezahür etmektedir. “Âsıb”ın çoğulu olan “asabe” kelimesi baba tarafından kan bağı bulunan akrabalardan oluşan topluluğa verilen isimdir. Asabe’den türeyen “Asabiyye” ise kişinin baba tarafından akrabalarını yardıma çağırması ve akrabaların da çağıran kişi ister haklı olsun ister haksız olsun o kişinin mücadele ettiği, üstünlük kurmak istediği kişiye karşı akrabasının yanında olarak onunla beraber hareket etmesi anlamına gelmektedir. 353 Aralarında kan bağı olan bir topluluğun bireylerinin birbirlerini kollaması ve organize hareket edebilmesi olarak ta yorumlanabilen354 asabiyet355, adalet ve hakkaniyet gibi ahlâkî değerlere oldukça uzaktır.356
351 Fazıl Ekin Karaca, Kriz Dönemlerinde Türk Basınında Irkçı Milliyetçilik ve Rum Algısı, s. 8.
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
352 Süleyman Uludağ, İslam Siyaset İlişkileri, s. 67-72; Ragıp Çelik, İslâm’ın Asabiyete Bakışı ve
Asabiyetin İslâm Tebliğine Etkileri, s. 25. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
353 Fîrûzabâdî, Kâmûs’l-Muhît, “asb” mad, s. 148; Çelik, a.g.e, s. 23; Ebû Dâvûd, Edeb, 120; İbn Mâce,
Fiten, 7.
354 Çelik, a.g.e, s. 23.
355 Tarihteki yeri ve Araplardaki durumu kısaca bu şekil olan ırkçılık, kadim ve etkili olma özelliğini
bugün de sürdürmektedir. Bilindiği üzere bugün dünyanın farklı coğrafyalarındaki iç karışıklık ve mezhep çatışmaları mevcuttur. Bu kargaşa ortamlarına yakından bir göz atılacak olsa yaşanan kargaşanın birçoğunun, kökenini insan topluluklarının kendilerini ayrıcalıklı tutmalarından aldığı
İnsanların büyük bir çoğunluğunu etkileyebilen ırkçı düşüncenin tarihin ilk zamanlarından itibaren varlığını sürdürdüğü söylenebilir. Bu bakımdan İblis’in Âdem’e secde etmeme sebebi ırkçılık olarak okunabilir. 357 “Allah, ‘sana emrettiğimde, seni secde etmekten alı koyan neydi?’ (İblis) dedi ki: Ben ondan daha
hayırlıyım (üstünüm). Çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan358 ayetinde
görüldüğü üzere İblis, secde etmemesini mayası, yani üstün olduğunu düşündüğü ırkı sebebiyle gerekçelendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında ateş cinsinin topraktan yaratılmış olan insan ırkından daha faziletli olduğunu düşünen İblis için tarihte ırkçılık fitilini ateşleyen ilk kişi olduğu söylenebilir.359
görülebilecektir. Başta Avrupa ve Türkiye’de Türk, Kürt, Arap ve Çerkez milletleri üzerinden seslendirilen söylemlerin birçoğu temelini ırkçılıktan almaktadır. Amerika’daki “zenci-beyaz” ayrımı ile Orta Doğu’daki mezhep ve millet ayrımları da bizce geniş ırkçılık mefhumu altında telakki edilebilir. Konuyla ilgili günümüzü de ilgilendiren farklı yaklaşımlar ve geniş bir bilgi için bkz. Sevim Aşar, Irk ve Irkçılık Üzerine Tartışmalar ve Yeni Irkçılık, s. 1-8, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
356 Irkçılığın ahlâkla olan ilişkisi için bkz. Elif Kopal, Buhârî ve Müslim Hadisleri Çerçevesinde Hz.
Peygamber’in Nezaket ve Zarafeti ( Basılmamış Yükesk Lisans Tezi), Nadibe Gül, Kur’ân ve Hadislere Göre Hz. Peygamber’in Kişiliği, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Mustafa Telli, Hayâ Kavramında Peygamberlerin Örnekliği, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
357 Meleklere hitaben “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diyen Allah Teâlâ, meleklerin sualleri
sonrasında doğruyu en iyi bilenin yalnızca kendisi olduğunu beyan etmiştir. Allah, Âdem’e bütün mevcudatın isimlerini öğrettikten sonra meleklerden bu isimler hakkında bilgi istemiş,. Melekler, bilmedikleri yönünde acziyetlerini ortaya koyup Âdem de isimleri meleklere öğretince Allah, bütün meleklere Hz. Âdem’e saygı göstermelerini, boyun eğmelerini emretmiştir. Akabindeki ayetlerde ise İblis’in secde etmeyerek kibirli ve kâfir olduğu ve sonrasında Âdem ile eşini vesveseleriyle kandırdığı anlatılmaktadır. (el-Bakara, 2/30-36.) Bakara sûresinin ilgili kısmında İblis’in secde etmeme gerekçesinin detayları bulunmamakla beraber, bu ayetlerde onun için “kibirlendi” ifadesinin geçmesi, ırkçılık için sadece bir işaret mahiyetinde sayılabilir. Ancak bu kıssanın bütüncül bir bakışla okunmasını ve daha iyi anlaşılmasını sağlayan başka ayetlerde İblis’in secde etmeme sebebi olarak ırkçılık temelli açıklamaları yer almaktadır. Bkz. el-Ârâf, 7/12, es- Sâd, 38/76.
358 el-Ârâf, 7/12, ve yakın ifadeler için bkz. es-Sâd, 38/76.
359 İlgili ayeti kerîmeler İblis’in insanlık tarihinin henüz başlarında ırkçılık düşüncesini harekete
geçiren ilk kişi olduğuna işaret ederken Kur’an da kavmiyetçiliği konu alan ve dikkat çekici çok sayıda başka ayetler de mevcuttur. Örneğin risâlet görevini Hz. Peygamber’e layık görmeyerek ona peygamberliğin verilmesini kabullenemeyenler “Yine onlar: ‘Bu Kur’an, şu iki şehirden ( Mekke ve Tâif ) olan büyük bir zâta indirilmeli değil miydi”(ez-Zuhruf, 43/31) diyerek zenginlik, soy ve makam- mevki açısından tanınan, popüler olan birinin Allah’ın elçiliğine daha uygun olduğu zannına kapılmışlardır. Hz. Peygamber’i reddeden bu kimseler düşüncelerini, ırkçılık zeminin üzerinden söylem haline getirmektedirler. Yine Hz. Nuh’un oğlu ile ilgili duasına karşın Allah’ın verdiği cevap, ırkın bir öneminin olmadığını göstermektedir. “Nuh rabbine seslendi. Dedi ki: Rabbim! Şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin vadettiğin şey de doğrusu haktır. Sen hükmedenlerin hâkimisin.”359ayetinde Hz. Nuh’un oğlunu kayırdığı söylenemez. Zira bu sözler onun baba vicdanı ile
oğlu için dua ettiği anlamına gelmektedir. Bir sonraki ayeti kerimede ise cevaben “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O senin ailenden değildir. O kötü bir iş yaptı. Bilmediğin şey hakkında benden bir şey isteme! Ben seni cahillik etmeyesin diye uyarıyorum.” buyuran Allah, Nuh’un oğlunun kullukla bağdaşmayacak bir iş yaptığını söyleyerek önemli olanın kişinin kulluk görevini yerine getirmesi olduğunu belirtmiştir. (el-Hûd, 11/46) Nuh’un duasına bu şekilde cevap veren Allah Teâlâ, böylece onun oğluyla olan kan bağının bir kıymetinin bulunmadığına vurgu yapmaktadır. Medine dönemine nazil olan “Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız. Allah katında en değerliniz onun yasaklarından sakınıp isteklerini yerine getireninizdir.” ayetinde de bir toplum olarak devlet olma yoluna giden Müslümanlara, insanların aynı anne-babadan (Âdem-Havvâ) yaratıldığı söylenerek bütün insanların öz
Kur’ân’ın ırkçılıkla ilgili tavrı “Allah katınızda en değerliniz onun kurallarına
en çok dikkat edip kendisini sakınandır”360 ayetiyle net iken onun açıklayıcısı (beyan
edici) ve tebliğcisi361 konumundaki Hz. Peygamber de hayatı boyunca ırkçılık ile ilgili tutumunu belirlemiş, yapılan bu ayrımcı düşünceyle mücadele ederek “Azîz ve Celîl olan Allah size câhiliyye döneminin kabalığını ve atalarla övünülmesini yok etmiştir. Mümin olan takva sahibidir. Kâfir ise haddini aşandır(şakidir). Siz, Âdem’in çocuklarısınız. Âdem de topraktan yaratılmıştır. Bazı adamlar kavimlerle övünmeyi bırakmalıdırlar. Eğer vazgeçmezlerse ya cehennemin kömürlerinden bir kömür olurlar, ya da Allah indinde burnu ile pislik yuvarlayan pislik (bok) böceğinden daha
değersiz bir hale gelirler”362 demiştir. Irkçılık karşısında tarafını açıkça belli den Hz.
Peygamber içinde yaşadığı Arap toplumundaki kişilerin kendi kavimlerine yükledikleri anlamı iyi bildiği için “Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran bizden değildir; Irkçılık için savaşan bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen bizden
değildir”363 şeklindeki sözleriyle de asabiyet (kavmiyetçilik) yapmaya kalkışanları,
onu yaymaya çalışanları ve bu dâvâ yolunda mücadele edenleri uyarmıştır. Bu sözleriyle etrafındakileri kavmiyetçiliğin tehlikesini görmeye davet eden Allah Resûlü, aksini yapacak olanlara “bizden değildir” sözüyle ültümatom vermiştir.
Araplar arasında yaygın olan mevcut kavimcilik anlayışını engellemeye çalışan Hz. Peygamber bunu yaparken hangi tavırların asabiyet sayılıp sayılmayacağını da beyan etmiş, anlam kargaşasına mahal vermemiştir. Örneğin Ebû Dâvûd’un Sünen’inde yer alan bilgilere göre Vâsile b. el-Eskâ’nın Hz. Peygamberle yaptığı şu konuşmalar onun asabiyet tavrını göstermektedir: “ Vâsile: Ya Resûlullah! Asabiyyet nedir? Resûlullah:’Adamın kendi kavminin zulmünü bilmesine rağmen
onlara yardım etmesi, onlara destek çıkmasıdır’ dedi.”364 Bu rivâyete benzemekle
beraber daha tamamlayıcı unsurları taşıyan bilgilere ise İbn Mâce’de rastlanmaktadır. Burada yer aldığına göre Resûlullah’a “Ey Allah’ın Resûlü kişinin kavmini sevmesi
itibariyle bir olduklarına dikkat çekilmiş, (el-Hucurât, 49/45) insanların farklı millet ve boylara ayrılması ise tanışma ile insanlar arası ülfet ve sıcaklığın sağlanması için olduğu ifade edilmiştir. Ayetin sonu olan “Allah katında en değerliniz onun yasaklarından sakınıp isteklerini yerine getireninizdir.” kısmında da yine üstünlüğün kulluk görevini yerine getirmede saklı olduğu söylenmiştir. Zannımızca bu ayetle birlikte ırk, kabile, millet gibi özelliklerin bir faziletinin olmadığı, yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir şekilde insanlığın anlayışına sunulmuştur.
360 el-Hucurât, 49/13. 361 en-Nahl, 16/44. 362 Ebû Dâvûd, Edeb, 120.
363 Ebû Dâvûd, Edeb, 121. Benzer rivâyetler için bkz. Müslim, İmâre, 13; İbn Mâce, Fiten, 7. 364 Ebû Dâvûd, Edeb, 121.
“asabiyyet (kavmiyetçilik, ırkçılık) sayılır mı? diye sorulduğu, Hz. Peygamberin de “Hayır sayılmaz. Ancak kavminin zulmünü, haksızlığını bilmesine rağmen onlara
yardımcı olması (onlarla beraber hareket etmesi) ırkçılık (asabiyyet) sayılır 365
şeklinde cevap verdiği nakledilmiştir. Dikkat edilirse bu hadisler aile sevgisi, yakın akrabayı gözetmeyi yasaklamamaktadır. Üzerinde durulan nokta kişinin kavminin zulmüne destek çıkması veya ona göz yumarak ses çıkartmamasıdır. Allah Resûlü bu sözleriyle ırkçılıkla ilgili tutumunu net ve şeffaf bir şekilde oluşturarak muhatapların kendi lehlerinde kullanacağı bir duruma mahal bırakmamıştır.
Asabiyetin anlamına, kısaca tarihteki yerine ve konuyla ilgili bazı naslara yer verilmiş olması iki açıdan önemlidir. Birincisi, ileride de görüleceği üzere şaşırtıcı nitelikteki rivâyetin meşruiyetini bazı âlimler ırkçılık gibi büyük bir suç karşısında vuku bulduğuna dayandırmaktadır. İkincisi ise mevcut bu bilgilerden hareketle konuyla ilgili bir bütünlüğe ulaşarak dinin asabiyyete karşı nasıl bir tavır aldığı görülmüş olup böylece bu yolla Hz. Peygamber’e nispet edilen ırkçılık karşıtı müstehcen lafzı haiz bu söylem bir bütünlük içinde değerlendirilebilecektir.
Hz. Peygamber’e isnâd edilen ve lafzın rekâketi konusuyla yakın ilişkisi bulunduğuna inandığımız bir rivâyet de Araplar’ın “asabiyyet” anlayışını engelleme bağlamında söylenmiş bir sözdür. Ele alacağımız rivâyetin metinleri kısmen farklılık arzetmekte olup müstehcen lafzı bulunduran rivâyet genelde kısa versiyonlarda yer almaktadır. Ancak bununla beraber rivâyetin uzun versiyonu366 bağlamı daha iyi göstermekte olup şöyledir: Uteyy b. Damre şöyle anlattı: Bir gün Ubeyy b. Ka’b’ın yanında, kendisini, câhiliyye âdeti üzere (Ey filanlar/akrabalarım neredesiniz! diye) kavmine, kabilesine nispet ederek onlardan yardım isteyen bir adam gördüm. Ubeyy ona: ‘Babanın erkeklik uzvunu (penisini) ısır!’ dedi. Bunu açıkça söyleyip kinâye yapmadı. Bu söz üzerine ashâb, şaşkın şaşkın Ubeyy’e baktılar. Ubeyy de onlara: ‘Anladığım kadarıyla sanki siz benim bu söylediğimi hoş karşılamadınız’ (garibinize gitti) dedi. (Daha sonra Ubeyy şöyle dedi): ‘Ben söylediğim bu söz hakkında hiç kimseden çekinmem (korkmam). Çünkü ben Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Her kim, kendisini, câhiliyye âdeti üzere (Ey filanlar/akrabalarım
365 İbn Mâce, Fiten, 7.
366 Rivâyet metnin uzun versiyonları için bkz. Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s.324; Ahmed b. Hanbel, el-
Müsned, c. XXXV, s.157-158; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, c. VI, s. 242; Tahâvî, Şerhu müşkilî’l-âsâr, c. VIII, s. 231-235.
neredesiniz!) diye kavmine ve kabilesine nispet ederek onlardan yardım isterse ona:
‘Babanın bilmem neresini ısır!’ deyin. Ve bunu açıkça söyleyin, kinâye yapmayın.”367
Görüldüğü üzere Ubeyy b. Ka’b bu sözleri ırkçılık yapan birine karşı söylemiştir.368 Kendisini kabilesine nispet ederek üstünlük kurmak isteyen birine babasının tenasül uzvunu ısırmasını söyleyen Ubeyy, Uteyy’in anlattığına göre bunu yaparken erkeklik organı isminin yerine o manaya gelecek başka bir kinâî bir lafız kullanmamıştır. Yine rivâyete göre yanındaki kimseler onun bu ifadesine şaşırmış, o ise yaptığını Peygamber’den duyduğunu söyleyerek karşılık vermiştir.369
Konumuzu ilgilendiren ve ırkçılığa karşı sövgü lafzını bulunduran metin, rivâyetin sebeb-i vurûdsuz ve genelde kısa versiyonlarında yer almaktadır. Buna göre Hz. Peygamber, “Her kim, kendisini, câhiliyye âdeti üzere (Ey filanlar/akrabalarım neredesiniz!) diye kavmine ve kabilesine nispet ederek onlardan yardım isterse ona:
‘Babanın penisini ısır!’ deyin. Ve bunu açıkça söyleyin. (
ﻦ
ﻩﻮّﻀﻋﺄﻓ ،ﺔﻴﻠﻫﺎﳉا ءاﺰﻌﺑ ىّﺰﻌﺗ ﻦﻣ
اﻮﻨﻜﺗ ﻻو ﻪﻴﺑأ
)”370 demiştir. Benzeri rivâyet ise “ﻪﻴِﺑَأ ﺮﻳ ﻪﱠﻀﻋﺄﻓ ﺔﱠﻴِﻠِﻫﺎَْﳉا ءاﺰﻌﺑ ىﺰﻌﺘﻳ ﻞﺟر اذِإَو”
şeklinde olup “
ﻦﻫ
” gibi “erkek tenasül uzvu” anlamına gelen “ﺮﻳأ”
kelimesi bulunmaktadır.371İlginç sayılabilecek bu rivâyetlerde geçen ifadenin normal olduğu yönünde klasik dönemden bazı izler bulunmaktadır. Hicrî üçüncü asrın hadisçilerinden İbn Kuteybe (ö.275/889) de söz konusu rivâyete değinmiştir. Ancak o, Ubeyy’den nakledilen bu rivâyete hadis kitabında temas etmemiş, edep, halk hikâyeleri, genel kültür, mizah ve cinsel hayata kadar geniş yelpazedeki konuları ihtiva eden ve hadisle
367 İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c. VII, s. 456; Buhârî, a.g.e, s.324; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,
c.XXXV, s.157-158; Nesâî, a.g.e, c. VI, s. 242; Tahâvî, a.g.e, c. VIII, s. 231-235; İbn Hıbbân, es-Sahîh, c. VII, s. 425; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, c. I, s. 198-199.
368 Hadisin hasen hadis sınıfına girdiğini belirten Müsned muhakkiki Şuayb el-Arnavut, Uteyy b.
Damre hariç hadisin râvilerinin Buhârî ve Müslim’in şartlarına uygun olduğu söylemiştir. Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. XXXV, s. 157-159 (Arnavut’un tahkiki)
369İbn Ebî Şeybe’de Hz. Ömer’in de benzer bir söz kullandığı rivâyet edilmiştir. Bkz. a.g.e, c. VII, s.
456.
370 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. XXXV, s. 159-161; Nesâî, es-Sünenu’l-kübrâ, c. VIII, s. 137; İbn
Hibbân, es-Sahîh, c. VII, s. 425; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, c. I, s. 198-199.
371 Nesâî, Amelu’l-yevm ve’l-leyle, s. 540. Nesâî’nin bu eserindeki rivâyetin diğerlerinden ayrılan yönü
ilgili olmayan Uyûnu’l-ahbâr adlı kitabında yer vermiştir.372O, kitabını bir yemek sofrasındaki gibi değişik lezzetlerle hazırladığını, muhatabın iştahına göre aradığını bulabileceği yapıda telif ettiğini belirtir.373 Cinsel organ isimleri gibi müstehcen sayılabilecek kelimelerin konuşmada yer almasının günah ve ahlâksızlıkla alakasının olmadığını söyleyen İbn Kuteybe’ye göre dilde bu gibi unsurların374 bulunması hayatın doğal seyrinin bir parçasıdır. Buna göre Hz. Peygamber’in “Kim câhiliyye âdeti üzere ataları ile övünürse ona ‘babanın penisini ısır’ deyin ve bunu açık açık söyleyin” hadisi ile Hz. Ebû Bekir’in de Hudeybiye antlaşması öncesinde bir müşrike375 ettiği “Git Lât putunun fercini ısır”376 şeklindeki küfrü nakleden İbn Kuteybe, bu örnekleriyle tezini kuvvetlendirmeye çalışmış,377 dille yapılacak asıl günahın namusa dil uzatmak, yalan söylemek, gıybet etmek ve yalancı şahitlik yapmak gibi şeyler olduğunu ifade etmiştir.378
Görüldüğü üzere akıp giden hayatın içinde insanların konuşmalarında müstehcen kelimelerin ve bazı sövgülerin bulunabileceğini savunan, Hz. Peygamber’in ve Hz. Ebû Bekir’in sarf ettiği nakledilen rivâyetlere yer veren İbn Kuteybe’nin bu söylemlerinden çıkan sonuca göre o, bu tarz ifadelerin normal karşılanması gerektiğine inanmaktadır. Onun bu düşüncesi bahsi geçen sözlerin ve daha başka müstehcen anlatımların dil-kültürle ilişkilendirmesiyle de alakalı olabilir. Zira onun yaklaşımı bu gibi sözlerin günah sayılmayacağı yönündedir. Bu ifadelerin günah olmaması ise mubah ve sıradan kabul edilmesi anlamına gelmektedir ki bu, onun meseleyi dil-kültürdeki mevcut olan şeylerden hareketle ele aldığı şeklinde de okunabilir. Rivâyeti, dilin özellikleri ve hayatın akışını anlattığı yerde zikreden İbn
372 İbn Kuteybe, Uyûnu’l-ahbâr, c. I, s. 41-45 (müellifin mukaddimesi). Ayrıca bkz. İsmail Durmuş,
“Uyûnu’l-Ahbâr”, D.İ.A, c. XXXXII, s. 247-248.
373 İbn Kuteybe, a.g.e, c. I, s. 44.
374 D.İ.A’dea “Uyûnu’l-Ahbâr” maddesini hazırlayan İsmail Durmuş eserin tuhaf karşılanabilecek
tarzıyla ilgili olarak İbn Kuteybe hakkında şunları söyler: “…esasen okuyucuyu dinlendirmek maksadıyla bu tür fıkraların “çorbada tuz” kabilinden kaydedildiğini açıklamaktadır. Müellif az miktarda değersiz haber ve şiirlere yer verilmesini güzelin kadrinin çirkinle mukayese edilmesiyle bilinebileceği gerekçesine bağlamaktadır. Bu arada dili bozuk bazı avâmî nüktelerin düzeltilmeden naklinin fıkra ruhuna ve zarafete daha uygun düştüğü ifade edilmiştir.” Bkz. D.İ.A, “Uyûnu’l-Ahbâr”, c. XXXXII, s. 247.
375 İbn Kuteybe’nin aktardığına göre Hz. Ebû Bekir’in Hudeybiye antlaşması öncesinde küfrettiği kişi
Buhârî’de yer aldığı gibi Urve b. Mes’ud değil (Şurût, 15.) Bedîl b. Verakâ adlı kişidir. Bkz. Uyûnu’l- ahbâr, s. 45.
376 İbn Kuteybe’nin Hz. Ebû Bekir’in ettiği rivâyet edilen küfür nakli “ısır” kelimesiyle Müslim’de yer
alan rivâyetten farklıdır. Bkz. Müslim, Hacc, 17.
377 İbn Kuteybe, eserinin bu bölümünde sadece Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir’in sözlerini
nakletmekle yetinmemiş, Hz. Ali’nin ve Esmâî’nin sözleri ile bazı şairlerin benzer içerikli mısralarını da nakletmiştir. Daha geniş bilgi ve örnekler için bkz. a.g.e, c. I, s. 45.
Kuteybe’nin bir hadisçi olarak Hz. Peygamber’e atfedilen bu sözün ona aidiyetinde hiçbir problem görmediği sonucu çıkarılabilir.
Ubeyy b. Ka’b’ın Hz. Peygamber’e nispet ederek söylediği rivâyet edilen ve müstehcen içeriğinden ötürü garipsenecek tarafları olduğunu düşündüğümüz bu sözle ilgili İbn Kuteybe’nin bu düşüncelerinin yanı sıra onunla aynı dönemden kısmen farklı yaklaşımlar da vardır. Nitekim Tahâvî (ö. 321/933), Şerhu Müşkili’l-Âsâr adlı eserinde bu hadisin farklı bir varyantı olarak Hz. Peygamber’den nakledilen “Cahiliyye çağrısıyla atalarını çağıranı duyarsanız ona ‘babanın penisini ısır’ deyin ve bu kelimeyi açık açık söyleyin” hadisine yer vererek bu rivâyete bir takım tenkitlerin olduğunu zikretmiştir.379 Rivâyetin daha erken dönemde tartışma konusu edilmesi bu rivâyetin içeriğinin o dönemde dahî yadırgandığını göstermesi açısından önemlidir.
Bilindiği üzere Tahâvî, bu eserini açıklanmasına ihtiyaç duyulan bazı rivâyetlerin şerhini yapmak ve yorumlamak amacıyla kaleme almış, eleştirilen, yanlış yorumlanan ya da manası yanlış anlaşılarak farklı konulara mesned yapılan bazı hadislerin üzerinde durmuştur.380 O, kitabında Ubeyy b. Ka’b’dan gelen söz konusu rivâyete de değinmiştir. Hadisi eleştirip kabul etmeyen kişilerin varlığından söz