• Sonuç bulunamadı

1.4. Küreselleşmenin Ulus-Devlet ve Kamu Yönetimi Üzerindeki Etkileri

1.4.1. Küreselleşme Sürecinde Ulus Devletin Dönüşümü

1.4.1.4. Küreselleşmenin Yerelleşme Boyutu ve Ulus-Devleti Aşındırması

Küreselleşme, ulus-devlet mantığına zaten ters olan farklılaşma ve çoğulculuğu savunan demokrasinin yeşermesi ile ulus-devleti ve merkeziyetçi yönetim yapılarını eritmekte, uluslar-üstü ve bölgesel entegrasyonları güçlendirerek yerel değer ve

farklılıkları canlandırmakta, yerinden yönetimin önemini arttırmaktadır93. Başka bir

deyişle yerelleşme milletler açısından küreselleşmenin karşısında kendi kültürünü ayakta tutabilmenin bir aracı olurken diğer yandan da etnik mikro milliyetçilik akımlarına yol açarak ulus-devlet anlayışını tehdit edebiliyor. Ulus-devlet yapısının dayandığı temel anlayış olan “self determinasyon” kavramı sorgulanmaya ve sarsılmaya başlıyor 94.

Günümüzde, dünyada bir yandan küreselleşme süreci yaşanırken, aynı zamanda da yerelleşme eğilimlerinin güçlendiği görülmektedir. İlk bakışta birbiri ile çelişir

91 Devlet Planlama Teşkilatı, Küreselleşme, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu

Raporu, Ankara, 2000, s. 55

92 Köse, a.g.k., s. 23

93 Ömer Dinçer, Cevdet Yılmaz, Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma: 1, Değişimin Yönetimi İçin Yönetimde Değişim, T.C. Başbakanlık, Ankara, 2003, s. 25

94 Yusuf Erbay, “Kavram Olarak Küreselleşme”, Yeni Türkiye: 21. Yüzyıl Özel Sayısı I, Yıl: 4, Sayı:

gözüken bu iki yönlü gelişme süreci bağlamında küreselleşme eğilimi, geleneksel ulus- devlet yapısını dönüştürmektedir; buna karşılık, yerelleşme süreci ise küreselleşme eğiliminin kendi bünyesinde taşıdığı tekdüze ve merkeziyetçi yapılanmaya karşı, tarihi, kültürel ve fiziksel yerel kimlikleri yeniden üreterek ve birbirine eklemleyerek daha

insani ve yaşanabilir bir dünyanın oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır.95

Öte yandan 1980’lerden itibaren ulus-devletin tarih dışı olduğunu; kamu sektörü ve kamu yönetiminin küçültülmesini; bürokrasinin yönetsel iktidarı şirketler ve NGO (Non-Governmental Organizations)’lar ile eşit ortaklık temelinde paylaşmasını talep eden küreselleşme süreci, bu hedeflere yalnızca özelleştirme ile değil aynı zamanda yerelleşme ile ulaşılabileceğini gündeme getirmiştir. Dünya genelindeki bu akım, Avrupa Birliği özelinde de benimsenmiş; Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden idari

yapılarını ademi merkeziyetçi bir Avrupa için hazırlamaları istenmiştir96.

Günümüzde küreselleşme sürecinin zorladığı yerelleşme politikaları, devletlerin ademi merkeziyetçilik ilkesine göre örgütlenmesini teşvik etmektedir. Dünya Bankası 1999–2000 Yılı Raporu’nda hem küreselleşme hem de yerelleşmenin kaçınılmaz olduğunu ve bir ülkenin 21. yüzyılda başarılı olup olmayacağının bu ikiz güçleri ne kadar iyi yönetebileceğine bağlı olduğunu savunmaktadır. Bu raporda ulus-devletin bir kısım yetkilerini entegre olan dünya ekonomisi sürecinde küresel düzeye, diğer bir kısım yetkilerini ise siyasal iktidarın dağıtılması ile yerel düzeye terk etmek zorunda olduğu saptanmıştır97.

Başka bir deyişle yukarda ifade edildiği üzere, ulus-devletlerin yetki ve egemenlik alanını değiştirerek yeniden belirlemeye zorlandığı bu küreselleşme sürecinde, yetkilerin bir bölümü ulus-devlet-üstü kurum ve mekanizmalara devredilirken, diğer bir bölümünü de yerel yönetimlere devretmek durumunda bırakılan ulusal yönetimler, yerel

95 Mustafa Çiçek, Mustafa Ökmen; “Küreselleşme Süreci ve Yerel Yönetimler”, Türk İdare Dergisi,

Yıl: 69, Sayı: 417, 1997, s. 125; Devlet Planlama Teşkilatı, Yerel Yönetimler, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, s. 7

96 Birgül A. Güler, “Yerel Yönetimleri Güçlendirmek mi? Âdem-i Merkeziyetçilik mi?”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, TODAİE, Cilt: 9, Sayı: 2, 2000, s. 14

yönetimlerin şekillendirilmesinde de giderek azalan bir fonksiyona sahip olmakta, küresel dinamikler ulus-devletin olduğu kadar, yerel yönetimlerin yapılandırılmasında da etkili olmaktadır98.

Başka bir ifade ile küreselleşme yukarıdan, egemenlik haklarını Avrupa Birliği gibi uluslar arası kuruluşlara devrederek, aşağıdan ise, mikro-milliyetçilik ve mikro dincilik aracılığıyla, yerel farklı kültürlerin bağımsızlaşması ve özerkleşmesi aracılığıyla ulus-devlet modelini erozyona uğratmaktadır. Küreselleşme süreci, ulus- devlet yapısı içindeki hükümetlerin gücünü ve etkinliğini azaltmakta, hükümetler; ekonomik nesnelerin, teknolojik yeniliklerin, bilgi, haber ve fikirlerin akışını kontrol etmekte güçlük çekmekte, ulus-devletlerin ulusal politika ilzama imkânı giderek azalmakta, ekonomik sınırların aşınması ulusal siyasi sınırların da aşınmasına yol açmaktadır99.

Küreselleşme sürecinde bölgelerin ve lokal toplulukların öne çıktıkları, söz ve rey sahibi haline geldikleri, küresel aktörler tarafından – ulusal devlet bir yana bırakılarak – muhatap alındıkları görülmektedir. Bu bakımdan, yaşananın esasında ‘globalizasyon’ (Küreselleşme) değil, ‘Glokalizasyon’ (küyerelleşme) olduğu söylenmektedir. Ancak birbiri ile çelişir gibi gözüken bu iki sürecin – küreselleşme ve yerelleşme – birbirini

besleyen tek bir projenin unsurları olduğu söylenebilir100.

Bir başka görüşe göre “küreselleşme çağında yerelleştirme, bir ulus-devlet yapılanması içinde merkeze karşı yerel’i güçlendirme modeli değil; devletin sosyal devlet ve ulus-devlet karakterini silmek ve kamu yetkilerini doğrudan piyasa mekanizmasının yönetici unsurlarına devretmek modelidir. Piyasa mekanizmasının yönetici unsuru, çağımızda küresel piyasalar ve onların kurucu unsuru olan transnasyonel şirketlerdir”101.

97 Güler, “Yerel Yönetimleri…”, s. 25-26 98 Köse, a.g.k., s. 25

99 Yücel, Pustu, a.g.k., s. 127

100 Koçdemir, “Atatürk Dönemi…”, s. 154

101 Birgül Ayman Güler, Devlette Reform Yazıları: Dünya’da ve Türkiye’de Ekonomik Liberalizasyondan Siyasi – İdari Liberazisyona, Paragraf Yayınevi: 1. Baskı: Ankara, 2005, s. 208

Kısaca klasik anlamda yerelleşme (desantralizasyon), ulus-devlet bütünü içinde merkezi yönetimden yerel yönetimlere doğru yetki, görev ve kaynak aktarımını ifade eder. Bu anlamda yerelleştirme, yerel yönetimlerin ulus-devlet bütünü içinde merkezi yönetime oranla güçlendirilmesidir. Günümüzdeyse yerelleştirme, merkezi yönetimin elindeki planlama, karar verme, kaynak oluşturma ve bunları yürütme gibi idari yetkilerin taşra kuruluşlarına, yerel yönetimlere, yarı özerk kurumlara, meslek kuruluşlarına, gönüllü örgütlere (vakıflar, dernekler gibi) ve şirketlere aktarılması olarak kabul edilmektedir. Yetki genişliği, özelleştirme ve sivilleşme kavramları, modern anlamdaki yerelleştirme teriminin çeşitli uygulamalarıdır. Yerel yönetimler, yerelleştirme politikaları ile güçlendirilmekte ancak asıl olarak yetkilerin buradan piyasa güçlerine - özellikle de yabancı piyasa güçlerine - transferi amaçlanmaktadır. Modern anlamda yerelleştirmenin yöneldiği bu hedef, onu klasik anlamda

yerelleştirmeden ayıran en önemli özelliklerden biridir102.

Küreselleşme yaklaşımı ile kamu yönetimi, kamu hizmeti ve organizasyonları köklü biçimde değişmiştir. Ulusal egemenlik ulus devletten olağanüstü örgütlere doğru kayarken, yerel yönetimler ve sivil toplumun da etki alanı alabildiğince genişlemektedir. Böylece bireyler ülkeleri tarafından sunulan hizmetleri sorgulamakta ve yepyeni taleplerde bulunmaktadır. Kamu hizmetlerinin standartlarında artı yönde bir

değişim söz konusudur103.

Sonuç olarak 1980’lerdeki küreselleşme süreci ile devletin hizmet alanı (veya devletin küçültülmesi), özelleştirme, yerelleşme, yönetişim, demokratikleşme ve insan hakları gibi kavramlar, “yeniden” ve daha “derin” anlamlar yüklenerek tartışmaya açılmaktadır. Bununla beraber “kamu yönetimi alanının sınırları ve var olan kamu yönetimi anlayışı” yeniden sorgulanmaktadır. Bu sorgulamanın ana eksenini, merkezi yönetimin yetki alanının daraltılması ve dolaysıyla yetkilerinin bir bölümünün yerele aktarılması düşüncesi oluşturmaktadır. Eşdeyişle “yerellik ilkesi”nin uygulanabilir olup

102 Devlet Planlama Teşkilatı, Yerel Yönetimler, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas

Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, s. 10

olmadığı tartışılmaktadır. Bu ilke üzerinde yapılan tartışmalar, belirgin biçimde iki görüş farklılığını ortaya çıkarmaktadır104.

1) Bir görüşe göre bu ilke, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin ve yerel demokrasilerin kurulup geliştirilmesinin en önemli aracıdır.

2) Diğer görüşe göre ise, bu ilke çoğunlukla yabancı sermayeye hizmet etmektedir. Çünkü, uluslar arası mali olanakları ellerinde bulunduran çok uluslu şirketler, dünyadaki egemen söylemin ve yeni eğilimlerin (bölgeselleşme, yerelleşme, özelleştirme, serbestleştirme gibi) öncülüğünü yapmakta, bu eğilimlerin uygulanmasını kolaylaştıracak kavram, kuram ve ilkeler üzerinde durmaktadırlar.

Yabancı sermaye, merkezi yönetimin gücünü dışlayarak yerel yönetimlerle aracısız bir şekilde ticari ilişkiler kurmak istemektedir. Bunun başlıca nedeni, yerel yönetimlerin yetki alanları içerisinde; rant ve karlılık konusunda iştah kabartan alanların olmasıdır. Bu alanların başında bayındırlık, imar, inşaat, ulaşım ve su yönetimi ile ilgili alanlar gelmektedir. Bu bağlamda, bu alanlara göz diken çok uluslu şirketler, yerel yönetimlerin ekonomik ve idari olarak daha fazla özerk olmasını önererek, yerel

düzeyde ekonomik egemenliklerini sürdürmek istemektedirler.105

Neoliberalizmin mimarlarından Fukuyama106, “Devlet İnşası” adlı kitabında; ulus

devletin güçlendirilmesi gerektiğini savunmakta ve yerel yönetimlere yetki devrinin sakıncalarına işaret etmektedir. Fukuyama’ya göre, yetkinin federal devletlere ve yerel yönetimlere devri (üç) açıdan sakıncalıdır: 1) Yetki aktarımı kaçınılmaz olarak riskin örgütün alt kademelerine aktarılması anlamına gelir. Askeri örgütler, mevcut yerel komuta yetkisini olabildiğince alt kademelere devretmelerine karşın, strateji ve harekat düzeyindeki kararlar üzerinde yüksek oranda merkezi denetimden her şeye rağmen vazgeçmezler. 2) Yönetimin işleyişinde daha büyük uyuşmazlıklar ortaya çıkabilir. 3) Gelişmekte olan ülkelerde federal devletlere ve yerel yönetimlere yetki devri, genellikle

104 Yusuf Karakılçık, Ayşe Özcan, “Yerellik (Subsidiarite) İlkesinin Türk Yerel Yönetim Dizgesinde

Uygulanabilirliğinin İrdelenmesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, TODAİE, Cilt: 14, Sayı: 4, 2005, s. 5

105 Karakılçık, Özcan; a.g.k., s. 6 106 Karakılçık, Özcan; a.g.k., s. 27

yerel seçkinleri ve hamilik ağlarını, dış denetimlerden bağımsız olarak kendi işleri üzerinde sahip oldukları denetimi sürdürmelerine yarayan yetkilerle donatmak anlamına gelir.