• Sonuç bulunamadı

1.4. Küreselleşmenin Ulus-Devlet ve Kamu Yönetimi Üzerindeki Etkileri

1.4.1. Küreselleşme Sürecinde Ulus Devletin Dönüşümü

1.4.1.2. Devleti Değişime Zorlayan Baskılar

Küreselleşme olgusu, bir yandan ülkelerin ulus-üstü düzeyde ortak çıkarlarını gözeten ve koruyan örgütlenmelere katılımlarını ön plana çıkarırken, diğer yandan

77 Yücel, Pustu; a.g.k.,s. 126 78 Köse, a.g.k., s. 19

79 Köse, a.g.k., s. 19

80 Bekir Parlak, Zahid Sobacı, Kuram ve Uygulamalarda Kamu Yönetimi: Ulusal ve Global Perspektifler, Alfa Akademi Ltd Şti, 1. Baskı: İstanbul, 2005, s. 193

ulusal ve ulus-altı düzeylerde yeni yönetişim modellerini zorunlu kılmaktadır81. Diğer bir deyişle, sermayenin uluslar arası niteliği, bağımsız ulusal politikayı olanaksız kılmakta, enformasyonun da uluslararası oluşu ulusal ve kültürel kimliği sabote ederek

ulus-devleti sıkıştırmaktadır82. Özellikle 1980’lerden itibaren devletin rolü ve

fonksiyonu üzerinde büyük baskılar oluşmuş ve bu baskılar devletin yeniden

biçimlenmesinde belirleyici unsur olmuştur. Bu baskılardan bazıları özetle şunlardır83.

Finansal ve Endüstriyel Pazarların Küreselleşmesi: Avrupa’da 1980’lerden

itibaren finansal yapı değişikliği çerçevesinde yeni enternasyonal finans modelleri ve yeni düzenleme biçimleri ortaya çıktı. Uluslar arası ve kıtalararası yatırım engelleri büyük ölçüde yıkıldı. İletişim ve ulaşım masrafları düşerken daha ucuz yerli ve yabancı sermaye piyasaları ortaya çıktı. Uluslararasılaşma, çok uluslu şirketlerin hem sayısını arttırdı hem de çaplarını büyüttü. Bu gelişme uluslararası ortak girişimler, araştırma ve pazarlama ortaklıkları gibi firmalar arasındaki ilişkileri olduğu kadar kamu girişimleri ile özel girişimler arasındaki ilişkileri de arttırdı. Bu gelişmeler başta hudut ötesi yönetsel koordinasyon sorunları olmak üzere çok uluslu dev şirketlerin ulusal kimliklerinde belirsizliklere neden oldu. Yabancı-yerli, kamu-özel kimlikler birbirine karıştı. Bu tür “devletsiz firmaların” vergilendirilmesi, denetimi ve tabi olacakları kuralların düzenlenmesi yetkisi vb. konular, ulusal devletleri ve kamu yönetimlerini büyük ölçüde zorlamaya başladı.

İdeolojik ve Siyasal Baskılar: Avrupa’da 1980’lere doğru makroekonomik

politikalarda büyük değişiklikler görülmeye başlandı. Keynescilikten monetarizme ve neo-liberalizme, açık ya da örtülü güdümlülükten “pazar ağırlıklı çözümlere”, parasal genişlemecilikten “kısıtlılığa”, merkantilizm’den “serbest ticarete” doğru bir dönüşüm gözlemlendi. Bu dönemde büyüyen devlete ve şişen bürokrasiye karşı ön yargılı ideolojik görüşler yaygınlaştı. Düşünce sistemindeki bu kayma, aslında birçok sektörde devletin rolünün radikal biçimde sorgulanması anlamına geliyordu.

81 Köse, a.g.k., s. 19

82 Yücel, Pustu; a.g.k., s. 132

83 Cahit Tutum, “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma”, Yeni Türkiye: Yönetimde Yeniden Yapılanma Özel Sayısı, Yıl: 1, Sayı: 4, Ankara, 1995, s. 135-136

Kaynakların dağıtılmasında pazar düzeninin devletten daha az etkili ya da daha az adil olmadığı düşünülmeye başlandı. Bu düşünceler birçok ülkede içsel siyasi değişmeler sonucu iktidara gelen Thatcher, Reagan gibi siyasi kadrolar tarafından somut politikalara dönüştürüldü. Hiç şüphe yok ki bu politikaların ardında büyük ölçüde küreselleşen endüstriyel ve finans çevreleri bulunuyordu. Neo-liberal bakış çerçevesinde vatandaşın konumuna açıklık getirilmeye çalışıldı. Bu bakışa göre vatandaş, bireysel bir tüketici ya da kamu hizmetlerinin saygın müşterisi olup, bu sıfatla devletten belli standartta hizmet isteme hakkına sahiptir. Bu aynı zamanda devletin rolü ile ilgili kamusal imajın değişmesi demekti. Halk, hizmet isterken bu hizmeti yerine getirecek bürokratik aygıtın maliyetini de düşünmek durumunda kalmalıydı. Bu ise vatandaşın devlet faaliyetlerine daha duyarlı olması anlamına geliyordu.

Avrupalılaşma Baskısı: Avrupa Birliği ticaret engellerinin kaldırılmasında önemli

roller aldı ve somut adımlar attı. Kimya endüstrisi gibi belli alanlarda fiyat tespitleri kaldırıldı. İletişim sistemleri ve havayolları liberalleşti ve ulusal korumacılığın en etkin aracı olan “kamu tedarik politikaları” rekabete açıldı. Bu dönemde ulusal düzenlemelerin yerine ortak pazar düzenlemeleri ön plana çıktı. Ulusal devletin karar alma tekeli belli alanlarda sınırlandı. Eğitim, sağlık, sosyal refah, vatandaşlık, tüketiciyi koruma ve çevre sorunları giderek artan ölçüde Brüksel’in düzenleme alanına girdi. Bu gelişmeler, klasik devletin egemenliğinin ve otoritesinin yeniden düşünülmesine ve sorgulanmasına yol açtı. Ortak Pazar, üye ülkelerde geleneksel politika yapma düzeylerini de değiştirdi ve üye ülkelerin çıkarları artık yalnız ulusal düzeyde değil, uluslar arası düzeyde, Avrupa düzeyinde ve yerel düzeylerde tartışılmaya başlandı. Ortak Pazar ilişkileri üye ülkelere ister istemez yeni örgütlenme ve ilişki biçimlerini aramaya sevk etti.

Teknolojik Baskılar: Bu baskı birkaç boyutta gerçekleşti ve en önemli boyutu

bilgi akımıyla ilgili olanıdır. Artık devletler, ulusal sınırları tanımayan ve kontrol etmekte güçlük çektikleri bir bilgi akımıyla karşı karşıyalar. Her konuda karar alma süreci hız kazandı. Teknoloji, dünya finans piyasalarının açılmasında da kilit rol oynamıştır ve teknolojik değişim liberalleşme ile birlikte yürümüştür. Teknolojik gelişmenin bir boyutu da ulusal tekellerin çözülüşüyle ilgilidir. Teknoloji telekomünikasyon ve elektrik üretim ve dağıtımı gibi kimi doğal ulusal tekelleri rekabete duyarlı sektörler haline getirdi. Bu da bugüne değin kamusal denetim lehine

ileri sürülen en önemli bir kanıtın sorgulanması demektir. Kısacası teknolojik devrim, kurulu devlet hiyerarşilerini, örgütsel yapıları, çalışma yöntemleri ve iş becerileri, personelin yönetimi ve hizmet sunma biçimleri üzerinde büyük baskılar oluşturdu.

Bütün bu baskılar birbirlerini dinamik ve karmaşık biçimde besleyerek devletin yeniden şekillendirilmesinde belirleyici oldu. Klasik devletin otonomisinin uluslar arası ilişkilerde ve Avrupa arenasında bir aşınma içinde olduğu genellikle kabul edilmektedir. Buna karşılık devletin ülke içindeki otonomisi ve etkinliği açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Avrupa’da 1890’dan sonra devletin yeniden yapılanması söz

konusudur ve bu yapılanma büyük ölçüde kamu yönetimlerine de yansımaktadır84.