• Sonuç bulunamadı

Küreselleşmenin Kültüre Etkileri

Belgede SANATTA YETERLİK TEZİ (sayfa 99-104)

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.4. Kültür Kavramı

2.4.2. Küreselleşmenin Kültüre Etkileri

Küreselleşmenin var olup olmadığına ilişkin 1990’lı yıllarda pek çok tartışma yaşanmış, bu durumu kapsayıcı net bir tanıma ve ne zaman ortaya çıktığına ilişkin ortak bir düşünceye varılamamıştır. Kimilerine göre, küresel bir düzen içinde yaşanmaktadır ve buna göre toplumsal, ekonomik ve siyasal olgular yerellikten çıkıp küresel bir yapıya bürünmüştür. Buna zıt olan bir diğer görüşte ise, küreselleşmenin boyutları abartılan düzeyde olmayıp; yok olması beklenen ulus devletler, bütünlüklerini korumada eskisi kadar kuvvetli oldukları yönündedir (Coşkun, 2002, s. 9).

Küreselleşme; ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel açıdan yaşamı, insanlığı ve toplumsal ilişkileri her anlamda farklı şekillerde etkiler. Küreselleşme bir terim olarak nötr bir kavram olup; ulus, sınıf, kurum ve organizasyonlar için farklı vaatleri ve durumları barındırdığından, hem tehdit hem de fırsat olarak yorumlanan durumsal bir olgudur. Durumsallık ise, bu olgunun daha çok bilgi ve veri odaklı incelenmesini ön görür (Coşkun, 2002, s.1).

Küreselleşme üzerine çalışmalar ortaya koyan ve konuda literatüre önemli katkılardan bulunan Roland Robertson’a göre küreselleşme; bir kavram olarak, dünyanın küçülmesine ve bir bütün olduğunun bilincine varılmasına işaret eder.

Küreselleşme kavramı yüzyıllar boyunca, bazı kesintilerle de olsa, ilerlemeyi ifade etmiştir (Robertson, 1998, s. 8).

Oxford Yeni Kelimeler Sözlüğü (Oxford Dictionary of New Words) küresel bilinç kavramını, “kendi sosyo-ekonomik ve ekolojik konularının değerlendirilmesinin bir parçası olarak, kendi kültürleri dışındaki kültürlerin algılanması (ve anlayışı)”

şeklinde tanımlamıştır (Oxford’tan akt. Robertson, 1998, s. 8). Bu ifadenin Marshall McLuhan'ın Explorations in Communication adlı kitabında öne sürdüğü Küresel köy kavramından etkilenildiğini söylenebilir (Robertson, 1998, s. 8).

Küreselleşmeyi “insan ilişkilerinde, ekonomik, siyasi ve toplumsal örgütlenmelerde yerel ölçekten bölgelerarası, kıtalar-arası ve küresel ölçeğe sıçranması” (Coşkun, 2002, s. 10) olarak tanımlayan araştırmacı yazar Coşkun’un tanımlayıcı ifadesinde yer aldığı üzere, küreselleşme öncelikle yerel boyutta ve toplumsal bir etkiyle günlük yaşamda yer alarak diğer toplumlar üzerinde varlığını ve gücünü oluşturur.

Küreselleşmeye yüklenilen anlamı; boyutuna ve konusuna göre sosyal ve bilimsel alanlar kendine göre açıklamaya çalışır. Siyaset bilimciler, doğa bilimciler, ekonomistler, toplumbilimciler, işletmeciler gibi alanlarda farklılık gösterir.

Dolayısıyla, küreselleşme aynı zamanda disiplinlerarası bir olgudur (Coşkun, 2002, s. 3).

Küreselleşme her türlü seviyede küresel etki demektir. Ama bu etkilerin sahada, alt-düzeyde nasıl alımlandığını, karşılandığını neye dönüştüğünü anlamak çok önemlidir. Bu da o etkilerin yerele değdiğinde neye dönüştüğü, nasıl yerel duruma tercüme olduğu ile ilgilidir. Aslında küresel olan yerel ile buluştuğunda hep başka yeni bir şeye dönüşme potansiyeli gösteriyor. Yemek, hip-hop, çeşitli müzik türleri örnek olabildiği gibi teknolojinin kullanımı da ayrıca örnek gösterilebilir.

Kültür bu anlamda kaybedilmemesi ve korunması gereken statik bir verili sabit değil, sürekli değişen ve sevmediğimiz şekillerde dönüşen dinamik bir süreç. Ve aslında tek bir kültürden ziyade kültürlerden bahsetmek daha anlamlı olabilir (K.

Karaosmanoğlu, kişisel iletişim, 17 Nisan 2018).

Herbert Marshall McLuhan, dünyanın radyo ve telgrafın ortaya çıkmasından bu yana boyutsal ve uzamsal olarak küçülerek küresel köye dönüştüğünü ifade etmiştir (McLuhan, 1962/2014, s. 185). Teknolojideki ve ulaşımdaki gelişim, iletişim ve internet ile uzaklar yakın olmuş, mesafeler ve zamanın sıkıştırılması söz konusudur.

Buna göre bu kavramla, dünyanın küresel bir köye benzetilmesi ve dünyanın küçülmesi ifade edilmiştir.

Küresel bütünleşmeye büyük hız kazandıran teknolojideki ve iletişimdeki gelişmelerle birlikte, e-mail, faks gibi yeni iletişim teknolojilerinin kullanımı 1990’lı yıllarda yaygınlaşmıştır (Altınbaşak, 2008, s. 11). Küresel köy kavramı da, telekomünikasyon, iletişim ve enformasyonun artışıyla ilişkilidir. Dolayısıyla Mcluhan kitle iletişim araçlarının dünyayı bir köy haline getirdiğini ele alarak, küreselleşmeyi, onun son boyutu olan kültür üzerinden çözümlemiştir. Kültürün en temelde aktaracı ve iletici bir araç olması sonucunda; hızlı ulaşım, elektronik iletişim

ve medya aracılığıyla kültürlerarası etkileşim giderek artmış olup, toplumlararası kültürel yapıda büyük etkiler meydana gelmiştir. Böylece evrensel bir toplum kültürü oluşmuştur (Koyuncu, 2007, s. 25).

Küresel değişmenin yaşanmasıyla birlikte, dünya artık daha küçüktür. Bu durum aynı zamanda yeni formlarla kültürlerarası bir akışı, birbirine bağımlılığı ve bütünleşmeyi de beraberinde getirir. Karşılıklı bağımlılığa dayanan bu durum zamansal ve mekânsal anlamda yoğunlaşmış ve buna göre zaman-mekan sıkışması olarak açıklanmıştır (Harvey’den akt. Holton, 2000/2013, s. 60). Aslanoğlu’nun da belirttiği gibi; “küreselleşme, kültürel bir karışımdır ” (Aslanoğlu’ndan akt. Koyuncu, 2007, s.

28). Bir diğer görüşte ise, küreselleşmenin yerel kültürü parçalayacağı yönündedir.

Bunun sonucunda ise, çokkültürlülük eğilimi artacaktır (Koyuncu, 2007, s. 26).

Karaosmanoğlu’na göre; küreselleşmenin aynılaştırıcı bir tarafı olduğu gibi, farklılaştırıcı başka bir tarafı da vardır. Bu ikilem, karmaşık süreçlerin de ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla küreselleşmenin etkileri, birden fazla dinamiğin farklı ve bazen de çelişkili şekillerde etkili olduğu bir ilişkiler bütününden oluşur (K. Karaosmanoğlu, kişisel iletişim, 17 Nisan 2018).

Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi, Birmingham Okulu22’nun kurucularından olan kültür teorisyeni Stuart Hall’e göre, küreselleşmeyle birlikte ulus-devletler aynı anda hem yerel hem küresel olabilmektedir (Hall, 1991/2014, s. 139).

Küresel kitle kültürünün Batı merkezli ve homojenleştirme biçiminde bir karakteristiğe sahip olduğunun üzerinde duran Hall, bunun ardında yatan sebebin, Batı toplumlarında tekelleşmiş sermaye ve tekniklerin, emeğin gelişmiş olmasıyla birlikte bir güç kaynağı olmayı sürdürmesidir (Hall, 1991/2014, s. 140). Kültürel bir temsil biçimi olarak homojenleştirme ise, yoğunlaşan sermaye ve kültür biçimlerinde yer edinir ve daima içine alıcıdır (Hall, 1991/2014, s. 141).

22 “Birmingham grubu kültürel metinlerde ve medya kültüründe sınıf, toplumsal cinsiyet, ırk, etnisite ve ulusallık gibi ideolojiler ve temsillerle ilişkiye girdi. Birmingham düşünürleri gazetenin, radyonun, televizyonun, filmin ve diğer popüler kültürel öğelerin kitleler üzerindeki etkisini çalışan ilkler arasındadır. Onlar ayrıca çeşitli kitlelerin farklı biçimlere ve içeriklere sahip olan medya kültürünü nasıl kullandıkları ve yorumladıklarına odaklandılar. Kitlelerin medya metinlerine farklı tepkiler vermesini sağlayan etkileri de analiz ettiler” (Kellner, 2013/2016, s. 141).

Küreselleşme kültürel hayatla ilintilidir. Bu konuya ilişkin 3 temel tartışmanın varlığından söz eden sosyolog Robert Holton’a göre bu pozisyonlar şöyledir:

Küreselleşmenin kültürel birleşmeye yönlendirdiği homojenleşme tezi; Batılı küreselleşme ve onun karşıtları arasındaki kültürel savaşları öngören kutuplaşma tezi; son olarak; küreselleşmeyi sınır ötesi değişimlerle oluşan çeşitli kültürel repertuvarın (birikimlerinin) bir karışımı olarak ele alan hibritleşme ya da senkretizm tezidir. Bugünkü haliyle bu pozisyonlar arasındaki tartışma empirik bir derinliğe sahip olmaktan ziyade spekülatif bir durum arz etmektedir (Holton, 2000/2013, s. 60, 61).

Kültürel olgular ile kültürel özelliklerin birbirine yakınlaştığını belirten Robert Holton, Coca Cola ya da McDonalds gibi ulus ötesi şirketler örneğini verir ve bu örnekler doğrultusunda küresel kültürün küresel ekonomiyi takip ettiğini belirtmiştir.

Homojenleşmenin de bu bağlamda Batılılaşmaya ve hatta Amerikanlaşmaya denk olduğuna değinen Holton, insanlara sunulan metaların sadece bir ihtiyacı karşılamaya yönelik değil, reklamlar ve Hollywood aracılığı ile bir zenginlik ve başarı rüyası olduğunu açıklar (Holton, 2000/2013, s. 62).

Roland Robertson’un küreyerelleşme kavramı Küryerel (Glocal), yerel alışverişe duyarlılığı ele alır ve yerel ve küreselin karşıtlığından ziyade yerel olan globalden, global olanın da yerelden etkilenerek birbirlerinden süreç içinde beslemesini belirtmiştir. Meta bir çok bağlamda küreseldir ancak içerik açısından yereldir (Holton, 2000/2013, s. 64). Robertson, küresel ve yerel temanın bir madalyonun iki yüzü gibi düşünülmemesi gerektiğini ve birbirilerinden taban tabana zıt kavramlar olmadığını ortaya koymuştur (Robertson, 1998, s. 165).

Küresel pazarlamada stratejilerinde en etkili yaklaşım olan; “Küresel düşün, yerel hareket et” (Altınbaşak, 2008, s. 25) mottosuna göre yerel duyarlılıkla hareket edilmektedir. Buna göre pazarlama karması metaların sunulmasında, küresel ve yerel gibi iki çelişen durum ve ihtiyaç arasındaki uyarlama dengesinin doğru saptanması gerekmektedir (Altınbaşak, 2008, s. 25).

Kültürel savaşları öngören Kutuplaşma tezine göre; Doğu ve Batı denildiğinde her ikisi arasında kurulan bir güçten söz edilebilir.

Analist Edward Said, 1978 yılında ortaya koyduğu Oryantalizm adlı önemli ve etkili çalışmasında, oryantalizmi kelime olarak bir temsiliyet terimi olarak tanımlamış ve farklı bir açılımla açıklamıştır. Said bu çalışmasında Batı’nın Doğu’ya bakış açısını ele almış ve Batı’nın oryantalizmle Doğu’yu farklı hayal ettiğini ortaya koymuştur.

Doğu’da görmek istedikleri farklı ve belli bir şekilde düşünmek için böyle bir tahayyül vardır. Batılı olmayanlar, kültür ve medeniyet olarak ve her alanda Batı’nın kendisinden daha farklı bir öteki olarak tanımlanmaktadır (Holton, 2000/2013, s. 66).

Homojenleşme ve kutuplaşma tezleri çok önemli çözümlemelerde bulunsa da, küresel kültürü oluşturan çok boyutlu meseleleri açıklamada yeterli olmayabilir. Bu bağlamda küreselleşmenin karmaşık yapısını anlamaya ilişkin hibritleşme tezi ortaya konmuştur. Hibritleşme tezi ise, kültürlerarası değişime ve kültürel unsurlar arasındaki ortak noktaya odaklanır. Çeşitli etnik kimliğe sahip nüfusların farklı sebepler ve amaçlar doğrultusunda gerçekleşen sınır ötesi göçler, kolonileşme hareketleri, ticaret, evlilik vs. kültürlerarası değişim ve dolaşımı ve farklı kültürel alt yapıdan gelen bireylerle temas içinde olmasını sağlamaktadır. Kültürlerarası yönelimler ve etkileşimlerle hibritleşme, maddi ve manevi pek çok kültürel unsurların bir aradaki varlığını göstermektedir. Hibrit sosyal yaşam içinde, farklı kültürel unsurlar birbirine karıştırılarak birleşmektedirler. Bu karışımla birlikte diğerlerinden farklı, gerçek ve saf kültür de yok olmuştur (Holton, 2000/2013, s. 70, 73). Günümüzde teknolojinin olanakları, kullanılan araçlarla birlikte hibritleşme de;

izini sürmenin zorlaştığı, çoğul ve karmaşık bir durumu ifade etmektedir.

Özetle küresel dünya; yerel olanın küresel, küresel olanın yerel olduğu bir olduğu dünyadır. Batı’nın ekonomik yayılımı kapsamında, küresel firmalar yerel kültüre dayalı kodları kullanılarak, toplumlara kendini yerelleştirerek gelmektedir. Parlak paketlerin içine yerellik koyularak, Doğu ve Batı sentezleştirilir. Dolayısıyla küresel dünya, sürekli yerel sentez ve melez desenlerin olduğu homojenleşen bir yapıya sahiptir. Salt çağdaş veya salt yerel olanın olduğu bir dünya değil; her ikisinin de sentezlenmesinden oluşan bir dünyadır.

Belgede SANATTA YETERLİK TEZİ (sayfa 99-104)