• Sonuç bulunamadı

Handan Börüteçene

Belgede SANATTA YETERLİK TEZİ (sayfa 136-143)

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.5. Türkiye’de Çağdaş Sanatta Kültür Bağlamında Yerleştirme

2.5.5. Handan Börüteçene

Handan Börüteçene; kültürel kimlik, kültürel miras, kültürel bellek, tarih, doğa, arkeoloji, sosyoloji ve antropoloji konularını yerel açılımlar üzerinden irdeleyerek, farklı kültürleri ortak bellek noktasında buluşturmuştur. Buna göre sergilerini tarihi mekanlarda gerçekleştirmiş, antik ve kültürel olguları mekanla ilişkilendiren bir sanat anlayışı ile üretimlerini ortaya koymuştur (Santralistanbul, 2008, s. 376).

Sanatını tarihsel bir çerçevede, İstanbul ve Anadolu’da yaşamış medeniyetler üzerine kuran sanatçı, bu medeniyetler ile günümüz toplumu arasındaki kültürel bağlamları kavram olarak işlemiştir. Kültürel dönüşümü anlamak için, eski medeniyetler ile günümüz toplumunu bir arada sunmuştur. Böylece kültürel katmanların inşa sürecine ve devamlılığına ilişkin meseleleri görsel bir dilde gündeme getirmiştir.

İstanbul Modern, Handan Börüteçene’nin üretimlerini şöyle söyler:

“Handan Börüteçene, sergi alanının kimliği ve geçmişine referans vererek mekân odaklı çalışmalar ürettiği gibi, bazen de mekânın kendisini sanatın nesnesi haline getirir. İzleyicilerin sadece bir bakışın ötesinde, işin parçası olacağı, kişisel olarak tecrübe edecekleri yerleştirmeler ortaya koyar” (İstanbul Modern Sanat Müzesi, Koleksiyon: 55).

42 Handan Börüteçene (1957, İstanbul) 1975 ve 1981 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü’nde eğitim görmüştür. Ardından 1984 yılında Paris Ecole National Supérieure des Beaux-Arts’de heykel eğitimini tamamlamıştır. Akademi’de öğrenciyken katıldığı arkeolojik kazı çalışmaları, sanatsal üretimlerini etkilemiş ve kültür, tarih, bellek gibi konulara yoğunlaşarak çalışmalar ortaya koymuştur (Dedeal, 2008, s. 283). 1981 yılından itibaren Yeni Eğilimler sergilerine katılan sanatçının, yurtiçinde ve yurtdışında pek çok etkinlik, bienal ve sergilerde çalışmaları yer almıştır. Sanatçı, İstanbul ve Paris’de yaşıyor ve çalışıyor (Santralistanbul, 2008, s.

376).

Resim 2.36. Handan Börüteçene, Kır/Gör, 1985, 5. Yeni Eğilimler Sergisi, Başarı Ödülü, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul.

Börüteçene’nin 5. Yeni Eğilimler Sergisi kapsamında sergilenen Kır /Gör isimli yerleştirmesi başlıca erken dönem işlerindendir. Mekan içinde mekan kurgulayan sanatçı bu yerleştirmesinde, birbiriyle tezatlık oluşturacak nesneleri bir araya getiren sanatçı, geçmiş ve bugün arasında, malzemenin diliyle bağlantı kurar. Kerpiç, toprak, parçalanmış Hitit çivi yazısı tabletleri ve bu nesnelere zıt olarak, günlük yaşamda yer alan tüketim nesneleri yerleştirme düzeneğinin yapısını oluşturmuştur.

Sanatçı, oldukça ince detayları ve göndermeleri içinde barındıran kerpiçten ev yerleştirmesini, kaynağını Hacılar neolitik yerleşmelerindeki evlerin yapısından esinlenerek oluşturmuştur. Televizyon ve video, kutsal bir simgeyi betimler nitelikte baş köşede yer almıştır. Kerpiç düzeneğinin altı bu antik evlerdeki gibi, kutsal ölülerin gömüldüğü oyuklara benzer bölmeler şeklinde tasarlanmış ve bu bölmelere günlük yaşamda sıkça tüketilen nesnelerin çöpleri konmuştur (Dedeal, 2008, s. 275).

Düzeneğin üzerinde ise, Hitit çivi yazısı ile Kır/Gör yazılmış tabletler bulunur ve izleyicinin tabletleri kırmasına yardımcı olması için, çekiçlerde tabletlerin yanına yerleştirilmiştir. Böylece sanatçı, izleyiciyi kişisel bir deneyime davet ederek, çalışmada aktif bir rol almasına olanak tanımıştır. En önemlisi ise, kırılan tabletlerin içinden, o dönemin kültürel dekadansının bir yansıması olan arabesk müzik kasetleri, gazete kupürleri ve diğer simgesel nesneler çıkmıştır. Bu anlamda

izleyici/katılımcının kendisiyle yüzleşmesi amacıyla içine bir de ayna kırıkları eklenmiştir. Televizyonda yer alan videoda, gürültülü ve bozuk bir biçimde çalan arabesk müzik eşliğinde sürekli olarak, kültürel bozulmaya ilişkin tersten görüntüler ve Haliç’teki eski bir yapının yıkımı sürekli olarak gösterilmiştir. Sanatçı sistemin kaçınılmaz bir şekilde parçası olan bireyleri, günümüz toplumunu ve dünyanın bugünkü içinde bulunduğu yapıyı, izleyiciye sorgulayıcı bir biçimde düşünmeye davet etmiştir (Dedeal, 2008, s. 276).

Türkiye’de 1950’lili yılların sonlarında büyük şehirlere başlayan ve zamanla artış gösteren iç göçler, toplumsal ve kültürel yapıyı derinden etkilemiştir. Kentsel yapı içinde gecekondulaşma ve gecekondu kültürü var olmuştur. Dolayısıyla gecekondu nüfusu ile kentlilerin yaşam biçimleri arasındaki farklılıklar kendini her alanda hissettirmiş ve toplumsal yaşamın her kademesini etkileyen çelişkiler yumağı meydana gelmiştir. Sanatçı bu durumu İstanbul genelinde ele almış; küresel kapitalizmle tüketimin artması sonucu oluşan kültürel deformasyona ve parçalanmaya tarihsel, kültürel ve yerel kavramlarla göndermede bulunmuştur (Dedeal, 2008, s. 277).

Resim 2.37. Handan Börüteçene, Bellek Kasası, 1995, cam, kurşun, demir, meyan kökü, kekik, adam otu, akot, sinirli ot, Lyka Bölgesi toprağı, 165 x 51 x 20 cm, Yeryüzü Belleği Sergisi’nden, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Fotoğraf: Ani Gelik Arevyan.

Börüteçene’nin önceki yerleştirmesi ile yakından ilişkili olan ve sanatçının benzer kavramları ele aldığı 1995 yılına ait Bellek Kasası isimli çalışması, Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmiştir. Yeryüzü Belleği Sergisi kapsamında sergilenen çalışma üç parçadan oluşur. Bu çalışmasında, bitkiler üzerinden Hitit Uygarlığını ele almıştır.

1990’lı yıllarda sanatçı, çalışmalarında insanlık kültürünün sürekliliğini anlamak için bitkileri kullanmaya başlamıştır. Bu yerleştirmesini Müze’nin Hitit Rölyefleri Salonu’nda sergilemiş; kültürün sürekliliğini, katmanlar halinde olduğunu ortaya koymuştur (Güvenç, 1997, s. VI).

Resim 2.38. (sol): Handan Börüteçene, Bellek Kasası, 1995, cam, kurşun, demir, kişniş, tiftik, 165 x 51 x 19 cm, Yeryüzü Belleği Sergisi’nden. (Sağ): Handan Börüteçene, Bellek Kasası, 1995, cam, kurşun, demir, arpa, ahşap araba tekerleği, 88 x 68 x 24 cm., Yeryüzü Belleği Sergisi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Fotoğraf: Ani Gelik Arevyan.

Sanatçı Anadolu’daki eski Hitit topraklarından topladığı kanıtsal ve kalıtsal malzemeleri bir araya getirerek cam kasalarda sunmuştur. Toprak, bitki, tohum, hayvan boynuzları v.b. gibi bu kalıtsal malzemeleri, bir arkeolog titizliği ile çalışarak, üst üste sıralanmış kısımlardan oluşan cam raflara yerleştirmiştir.

Malzemeler, Hitit Salonundaki kalıntı ve rölyeflerle uyum içinde, bulunduğu mekana

ait bütün bir etkide sergilenmiştir. Örneğin, bendir çalan figürün önüne, içinde tek bir bendir bulunan cam kasayı koymuştur. Börüteçene, bu cam kasalar üzerinden bellek kavramına ve geçmiş kültüre dikkat çekerek, arkeolojik bir araştırma ile izleyiciyi bilgilendirmek istemiştir. Sanatçı, kültürün kültürden beslendiğini, başkalaşımla ve süreklilik içinde daima dönüşüme uğradığını ve bu anlamda geçmiş kültürlerin yok olmadığını izleyiciye göstermek istemiştir (Dedeal, 2008, s. 279).

Sanatçı bu çalışmasını şöyle anlatmaktadır:

Aslında bu işim, müze izleyicisinin yaşamayan bir kültürün izlerini seyrettiğini sandığı bu mekanda, onların bugün de yaşadığını vurgulayan, hiçbir kültürün bütünüyle ölmediğini, aslında kültürlerin birbirleri üstüne katmanlaşan diyaloglarla bugüne geldiğini gösteren bir ayna oldu. Bugün Türkçe’de zeytin diyorsak, Hititçe’de buna zertun dendiğini hatırlatan bir ayna. Tıpkı defnenin kokusunun aynı kalması, ahşap tekerleğin, bendirin bugün de aynı yöntemle yapılıyor olması gibi, ölü doğa olmadığı gibi ölü kültür de yok, çünkü hiçbir şey yok olmuyor, dönüşüyor (Börüteçene’den akt. Dedeal, 2008, s. 279).

Resim 2.39. Handan Börüteçene, Kendime Gömülü Kaldım, 2014, dikilmiş elbise, farklı renklerde çanak çömlek parçaları, 3 metre çapında altın varak daire, fotoğraflar, İstanbul Arkeoloji Müzeleri. İstanbul.

Börüteçene’nin İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde gerçekleştirdiği Kendime Gömülü Kaldım isimli sergisindeki43 yerleştirmesinde, İstanbul’un hayaletini metafor olarak

43 Sanatçının bu yerleştirmesi ilk olarak, 1999 yılında Yapı Kredi Kültür Sanat tarafından düzenlenen Akdeniz’in Mor Bin Yılı Sergisi kapsamında Kendine Gömülü Bizans ismi ile sergilenmiştir. 2007

dikilen bir elbisede ortaya koymuştur. Sanatçı tarihsel ve kültürel varlıkların önemine, ortaya çıkarılmasına ve korunmasına ilişkin toplumsal bir farkındalık oluşturmayı amaçlamıştır.

Sanatçının kendi ifadesiyle bu çalışmada; İstanbul, kendine gömülü olan ve aynı zamanda ayağa kalkmış, görünmek, bilinmek isteyen ve keşfedilmeyi bekleyen ölü bir bedenin ruhu olarak temsil edilmiştir. Ayrıca İstanbul, ruhunu arayan ve ruhunu geri vermekte olan bir hayalettir. Ve bu gezgin hayalet, daha çok görmek, her yere dokunmak ve parçalanmışlığını göstermek gibi kaygılarla ortaya konmuştur (Açık Radyo, 2014, 17 Aralık).

Bu yerleştirmenin bir diğer parçası ise, İstanbul hayaletinin arkasına konumlandırılmış olan büyük altın varak daire bir levhadır. Bir pano düzeneğini andıran bu levha üzerinde İstanbul ruhunun, Yerebatan Sarnıcı, Sultanahmet Meydanı Dikilitaş, Mozaik Müzesi vb. gibi çeşitli tarihsel mekanlarda bulunan hatıra fotoğrafları sergilenmektedir. Sanatçı bu sayede, diğer tarihsel mekanları da, yerleştirmesine fotoğraf aracılığıyla dahil etmiştir.

Börüteçene’nin belirttiğine göre çalışmadaki elbise, sanatçının kendisi de dahil, beş kadınla birlikte dikilmiştir. Elbise, İstanbul’un bir kefeni olarak düşünülmüş ve İstanbul’un ruhu giysiyle somutlaştırılmıştır. Sanatçı bu giysinin rengini ise, tavus kuşunun tüylerinin renginden yola çıkarak, renk oyunu olan bir kumaştan oluşturmuştur. Üzerine ise kırık parçalar ve arkeolojik etkideki kalıntılar eklemiştir.

Altın iplikle44, çaprazlama dikiş kullanarak elbiseyi ve üzerindeki parçaları dikmiştir.

Arkeolojik kalıntı etkisindeki bu parçalar, yarısı toprak, yarısı yeşil sırlı veya kahverengi çanak ve çömleklerden oluşmuştur. Kahverengi, sarı, yeşil gibi bu coğrafyanın toprak sırlarından oluşan parçalara ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait

yılında ise Suların Bağladığı/Suların Çözdüğü ismi ile Venedik’te Nova Icona, L’Oratorio di San Ludovico ve İl Fenice’de sergilenmiştir. Ardından 2008 yılında Milano’da sergilenmiştir. 2011 yılında Londra Kraliyet Akademisi’nde yine Suların Bağladığı/Suların Çözdüğü ismi ile sergilenmiştir. Son olarak çalışma, yeniden yapılarak ve yeni bir isimle; 03 Aralık 2014 – 30 Ocak 2015 tarihleri arasında İstanbul’da sergilenmiştir (Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2014).

44 Börüteçene’nin altın ipliği kullanma nedeni, içinde bulunduğumuz evrende ve yeryüzünde altının, iletimi en güçlü sağlayan, en yüksek iletkenlerden olmasıdır. Oksitlenmez, saf bir elementtir.

Sanatçıya göre, zaten işin kendi amacı ve doğası üretim sürecini de belirlemektedir (Açık Radyo, 2014, 17 Aralık).

çanak çömleklere yer vermiştir. Bunların arasında sanatçının anneannesinden kalma saklamış olduğu çatlamış bir tuz çanağı ve çocukluğundan kalma yoğurt çömlekleri de vardır (Açık Radyo, 2014, 17 Aralık).

Börüteçene’nin Kendime Gömülü Kaldım yerleştirmesi, kendi hikayesinin bir parçası olan yerde, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmiştir. İzleyiciyi, İstanbul’un hikayesi ile müzedeki orijinal parçaların bulunduğu Çağlar Boyu İstanbul Bölümü’nde buluşturmuştur. Sanatçıya göre, çalışmanın yeri burasıdır ve doğru yerde sergilenmiştir (Açık Radyo, 2014, 17 Aralık).

Engin Akyürek’in Börüteçene’nin bu sergisi ve yerleştirmesine ilişkin görüşleri ise şöyledir:

Börüteçene’nin gezgini İstanbul’un binlerce yıllık kültürel birikimi içerisinde Bizans’a ait olan, ancak zaman içerisinde bir kısmı yok olan, bazıları kırılan, parçaları köklerinden sökülerek uzak yerlere taşınan, belleğimizden tamamen silinmeye yüz tutmuş olan yapıtları, bir hacı inancı ve sabrıyla tek tek ziyaret ederek birleştirmeye, kentin silikleşen belleğini yurttaşlarının zihninde diriltmeye girişmiştir. Bu girişimi görselleştiren giysi, bütün bu parçalanmışlığı üstlenerek bu toprakların kültür tortularına yeni bir yaşam alanı yaratıyor (Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2014).

Handan Börüteçene, üretim sürecinde konu ve kavramlarını ve bu kapsamda oluşturduğu yerleştirmelerini, bir arkeolog tarzında çalışmış ve işlerini arkeolojik bir konsept ve kurguda sunmuştur. Konumlandırıldığı çevreyle uyumlu ve mekanla bağlantılı bir biçimde görsel dilini geliştirmiştir. Kentsel bellek konusunu ve geçmişle bugünü tarihe referans vererek irdelemiş, farklı açılımlarla izleyiciyi düşünmeye davet etmiştir.

Belgede SANATTA YETERLİK TEZİ (sayfa 136-143)